27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
HidayetKarakuş'la ŞeytanMinarelerinedair 'Görülmeyeni anlatmaya çalıştım' Hidayet Karakuş, şeytan Minarelerinde, 2 Temmuz 1993 günü yaşanan Sivas kıyımının toplumdaki etkileri kadar bireylerin hayatındaki derin dramı anlatıyor. Aşkla kurulmuş bir yuvanın yangının ateşiyle nasıl yanıp küle dönüştüğü okuyanın zihnine unutulmaz biçimde kazınıyor, Türk anlatı geleneğinden beslenerek yeni bir anlatım biçimi deneyen Karakuş'un bu romanı, biçemiyle de bir ilk - olma özelliği taşıyor. Karakuş'la romanı üzerine konuştuk. 1 Bahri KARADUMAN -5 ayııı Hidayet Kara- kuş, Türk romanmda ilklcr vardır: ilk yazın- sal roman, ilk tarihst'l roman. ilk koy romanı fiihi. Şeytan .„ Minarclcri dc bu ilklerden hiri. V Romanınızdn 'l'ürk nnkıtı gelene- ğinden özellikle medılah ve oriao- yunu anlaıımmdiin yanırlaıuyor, Kemeraltı kahvehanelerini "palanga " olarak kulhınıyorsunuz. Avrtca "Karan- lıkta kara karınca, öldüreni belirsiz öl- dürümler, kuşlar bile kalkarlar şatakta, koşarlar kuş akıllanyla, büyük biryen- ginin yürek yeğniliği" gibi Dede Kor- kut 'ta görülen assonans ve aliterasyonlu şiirsel anlatımlar var. Bu biçemden baş- layalım. Romanın büyük bir böliimünde çağdaş roman dili değil de niçin böyle bir anlatım? Geleneksel anlatım olanak- ları, yeni Türk romanı için bir öneri mi? - Biliyorsunuz, biz romanı Batı'dan aldık. Roman Batı'da kendi anlatım bi- çimini yaratarak gelişir. Bizde yazılan romanlar, bizim toprağımızın, bizim in- sanımızın konularını da işleseler biçim olarak özellikle klasik romanın izinden gider. En özgün anlatım biçimiyle farklı olmak için ortaya çıkan ronıanlarda bile Batı romanının biçimsel özellikleri ka- dar biçemsel niteliklerini buluruz. Bu nedenle ben, anlatım biçimiyle de biçe- i miyle de bizden olanın peşine düştüm. Türk anlatı gelencğiyle bir roman kota- rılabilir; kotarılmalı diye düşündüm. Bu bağlamda sözlü geleneğin en özgün ör- nekleri olan meddahlık, ortaoyunu gibi i anlatı örnekleri yanında Binbir Gece ı Masalları'nın da önemli bir olanak ol- duğunu gördüm. Bu anlatı olanağmı . çağcıl bir acıyı, Binbir Gece Masalla- rı'nda anlatılan aşklara benzer bir aşkı anlatmada kullandım. Bilmiyorum belki benden önce de benzer bir yolu izleyen SAYFA 30 vardır. Bu zor da değil. Aklın yolu bir- dir, derler. Bunu pek çok yazar düşüne- bilir. Yflt-r ki bizden olanın peşine düş- siin. Dede Korkut'ta gördiigünüz uyak- lı, yarım ııyaklı söyleyişler yazarken bi- raz da kcndiliğindcn çıktı sanırıııı. Di- yebilirim ki siz dile getirinceye bunun ayrımmda dcğildim ama bunu sağlayan Türkçcnin ses özellikleridir. Şiire çok yakın bir dildir Türkçenıiz. Dilinıiz ses- sel bir dildir. tnsan, Türkçe yazarken yazdığı sözcüklerin ses yankısını bey- ninde duyabilir. Ben hep içimde biri konuşuyornıuşçasına yazdım romanı. Beybaba ya da bir diğer adıyla Meserret Masalcısı içimde çok canlıydı. Sesi ku- laklarımda hâlâ ama o ses gerçekte aşkı da acıyı da konuşan Türkçenin sesidir. "BİR YAZAR ÖNCE ULUSAL DİLİYLE VARDIR" - Diğer önemliyenilik de "ve"bağla- cını hiç kullanmamanız. Dikkat etme- yen okur. sanırım bunun ayırdma vara- maz. Anlaşılıyor ki Arapçadan aldığımız bu bağlaca gereksinmemiz yok. Amacı- nız bu gerçeği vurgulamak diye düşü- nüyorum. Doğru mu? - "Ve" bağlacı Türkçenin akıcılığına engel bir bağlaçtır. tster konuşurken is- ter yazarken kullanılsın kullanıldığı yerde duraksatır okuyanı. "Ve" bağlacı- nın gereksiz olduğunu ilk söyleyen, bu bağlaca Türkçenin gereksinmesi olma- dığını belirten Ataç'tır biliyorsunuz. Onun etkiledigi yazar kuşağı, özellik- le 1950 öykücüleri 've'ye pek yüz ver- mediler. Özellikle Erdal Öz'ün öyküle- rini bu bağlacı kullanmadan yazdığını biliyoruz. Okurlar, Şeytan Minarele- n"nde 've' bulamayacaklar. Bu benim bilinçli bir seçimim. Okurlar bu bağlacı kullanmadığımın ayırdında olmazsa, Ataç'ı da Erdal Özü'ü de beni de haklı çıkanr. Koca bir romanda "ve"nin yok- luğunu duyumsamamak Türkçenin bu bağlaca gereksinnıesi olnıadı^ının kanıtı olmaz mı? - Romnnınızda "öıclcmck, anlak, </<>- yunına, giyimci, .ınuhılık, sagaltım, tııt.ı- rak, düşJem. yoşumak. duyunç, yönvlge, alaysaım, şaşırtı. avlak, ürkü, tecimen. ey.iıiı,\ giyit, sürem. alnaç, yağanmak, snhık " gibi az kullapdan, birçok yazarm kulhtnmakta güçlük çcktiği sözcükleri ç<>k doğul bir :ıkış içindc ı>st;ilıkl:ı kulhı- nıyorsunuz. An bir Türkçcyi içsellt^tir- mek bilinçli bir çaba mı yoksa Mli bir siireç mi gcıvktirivor? - OğrenciliğimdtMi beri bilinçli bir Türkçe sevgisiyle yazdım. Hep 'Türkçe si varken' yabancı kökenli sözcükleri kııllanmamak gerektiğini düşünerek yazdım. Bu, hem bir ulusal bilinç sonu- cuydu, hem Türkçenin engin, güçlü ya- pısını kavramamn, dilimizin anlatım olanaklarının sonsuz denecek kadar bol olduğunu görmenin sonucu. Biliyoruz ki bir yazar önce ulusal diliyle vardır. Ulusal dilin gelişmesi, anlatım olanakla- rının, sözcük dağarının genişletilmesi o ulusun yazarlarının, ozanlarının, bilim insanlarının öncülüğünde mümkündür. Dilbilimciler, yazarların, ozanlarının dillerini inceleyerck bu gelişmeleri sap- tayabilir. Bu bağlamda yazmak, yalnızca birtakım bireysel ya da toplumsal so- runları dile getirmek demekse aynı za- manda dilin anlatım olanaklarını geliş- tirnıek yükümlülüğüyle, dili gelecek ku- şaklara en an, en güzel biçimde ulaştır- ma görevini de yükler yazara, ozana. Bu bakımdan Mustafa Kemal'in bir dilbi- limci denli bilinçli atdımıyla gerçekleşti- rilen Dil Devrimi, dilimizin kimliğini kazanmasında çok büyük görev yaptı. Son yıllarda yazıklandığım en önemli konu, genç kuşaklann Dil Devrimi'nin verimlerinden habersiz olmalan, dille düşünce arasındaki bağm önemini yete- rince görememeleridir. Bakıyorsunuz gencecik bir ozan dedesinin bile artık kullanmadığı eski sözcüklerle ya da yarım yamalak öğrendi- ği bir yabancı dilin kavramla- rıyla şiir yazmaya uğraşıyor. Yapay şiirler çıkıyor ortaya; hazır çağrışımlarla yaratılan imgeler, dizeler daha başlan- gıçta yaşlı doğuyor. Şeytan Minarelerînde sizin saptadı- ğınız sözcükler benim dağa- rımda bulunan sözcüklerdir. Bunların kimilerini annem- den, köyden taşıdını. Günde- lik yaşamımda da kullanıyo- rum yıllardır. Türkçe oldukla- rı için dilin dolaşımında olma- lan gerektiğini düşünerek yazdım. Bu aynı zamanda bir öneridir elbette. Yağanmak, yoşumak, doyunma, avlak bunlardan. Oteki sözcükler Dil Devrimi'nin dilimize ka- zandırdığı sözcüklerdir ki pek çok yazıda, romanda, öykiide kııllanılmıştı. - Romanın içcriginc gclmek istiyorum. 2 Temmuz 19 1 )) önemli bir gün. Sivas Kıyımı toplumumuz için yürek yarası. Bu yara önce şiirinizi ctkilcdi. Ateş Mcktupla- rı n; yazdmız. Şimıli de romnnınızın çı- kış noktası. Bir daha yaşanımtmnsmı <//- lediğimiz bu gcrçck, kişiliginizi, sanatçr Iıgınızı nasıl etkilcdi? Bu romana nasıl yansıdı? - Toplumsal sorunlara karşı öğrencili- ğimdcn beri duyarlı olduğumu düşiinü- yorunı. Bu beni hep okıımaya, yanlışla- rın üzerine gitmeye, onları ortaya çıkar- maya, karşı çıkmaya götürdü çalıştığım yıllarda da. Yazarken yanlışların, toplu- mu sarsan derin acıların dile gctirilmesi gerektiğini elbetle hiç unutmadım. Kişi- liğim yalnızca Sivas Kıyımı'yla oluşmadı elbette ama umuttan umutsuzluğa sav- rulan bir ruh depremi yaşadığımı, yaşa- dığımızı da gözlemledim bu olaydan sonra. Toplumsal bir karanlık korkusu sardı çevremizi. Aydınlar, kendilerini aydın görenler, o günlerden sonra hep bir çıkış yolu aradılar, düşündüler. Ül- kenin siyasal çatışmalar döneminde ayrı kamplarda olanlar bile Cumhuriyet'in varlığınm tehlikcde olduğunu görmenin ürküsüyle bir arada görünmeye başladı- lar. Bu, bir aradalık yeni arayışlara yö- neltti toplumu. Ancak olayları geçmişte sınıfsal bir açıdan bakarak değerlendi- renlerden kimileri, giderek okyanus öte- si tasarıların tuzağında bilime, bilim na- musuna, insanlık onuruna aykırı geliş- melere alkış tutarken bir kesim sözünü ettiğim umutsuzluk çemberinde kıvran- maya başladı. Oysa gücün kendi ellerin- de olduğunu bilmeleri gerekirdi bu in- sanlann. Öte yandan halkımız da aydın- lar da çoğunlukla Sivas'ta yalnızca otuz yedi canın gittiğini düşündü; eski bir Başbakanın yaklaşımıyla "bir futbol karşılaşmasında da bundan fazla insan ölmüştü"; öyleyse konuyu büyütmeye gerek yok diye kanıksamaya başladılar. Oysa gerek bireysel anlamda, gerek toplumsal açıdan olayın derin etki- B l C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 5 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle