19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
İ. GÜRŞEN KAFKAS 23 Nisan 1920, altı yüz yıllık Osmanlı’nın bitişinin ve tükenmişliğinin sonunda Anadolu’da kurulacak olan yeni devletin temelinin atıldığı tarihtir. Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Mustafa Kemal’in önderliğinde başlattığı ulusal savaşlarla bağımsızlığa doğru ilerliyordu. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, “Gördüğüm vaziyet-i umumiye şöyledir: Halkın umudu kırık, halk bezgin, yoksul ve perişandır” diyordu. Bu durumda ne yapabiliriz paşam, diye sorulduğunda: O, “Ordu yok dediler/ kurulur, / para yok/ bulunur,/ düşman çok/ yenilir” diyordu. Çanakkale Savaşları’ndaki kahraman Sarı Gazilerini tanıyan terhis edilmiş askerler onun etrafında kenetlendiler. Askerleri onu seviyor ve güveniyorlardı. Karşı koymak için kime güveniyorsun paşam, diye soranlara o, “Ben halk için, halka doğru, halkla beraber yola çıktım” diyordu. O nedenle İstiklal Savaşımız bir halk hareketidir. Ordumuz da “köylü ordusuydu”. Osmanlı’nın gerilemesi, duraklaması ve yenilgileri halkı bıktırmıştı. Halk, insanca ve özgürce yaşamak istiyordu. Asırlardır ümmetçi ve bilgisizliğin pençesinde inleyen bir toplum olarak sürünüyorlardı. Onlar, özgür birey olmanın özlemindeydiler. “Savaş nasıl olsa kazanılacaktı. Ancak asırlardır bilgisizlikle kıvranan halkın dayanma gücü kalmamıştır” sözleri, Mustafa Kemal’in, halkının eğitim sorununa çözüm arayışlarının habercisiydi. O, savaşta bile geleceği şekillendirmeyi planlıyordu. Amasya Tamimi, Erzurum ve Sıvas kongreleri onun halkın temsilcileriyle ve halkıyla bütünleşmesinin göstergesiydi. Umutsuzluk, umuda dönüşüyordu. Ankara merkez seçilmişti. 90 yıl önce 23 Nisan 1920’de Ulusal Egemenlik kıvılcımı, halkın ulusal sevinci olarak dünyaya duyuruldu. Tutsaklığa boyun eğilmeyecek, direniş gösterilecekti. Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusun olacaktı. Acımasız savaşlar, karşı koymalar ve direniş Türk ulusunun yeniden dirilişinin göstergesiydi. “Aklın ışınları karanlığı deliyor, tanyeri ağarıyor, dünyaya yeni bir bakışla, yeni, yepyeni bir devlet kuruluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” sözleriyle dünyaya duyuruldu. Birleşik düşman güçlerine karşı konuldu. Her cephede başarı sağlandı. Mustafa Kemal’in askerleri düşmanı Akdeniz’e döktü. Özgürlük rüzgârı, halkın dirilişinin, özgüveninin ve sevincinin haklı başarısının sonucuydu. Mustafa Kemal çocukları çok seviyor ve gençlere güveniyordu. 23 Nisan 1920’de, bundan 90 yıl önce kurulan Ulusal Egemenlik gününün sevincini, Türk çocukları bayram sevinci yaşasınlar diye “Çocuk Bayramı” olarak onlara armağan etti. 23 Nisan, dünyada ilk çocuk bayramıdır. Atatürk, ülkesinin geleceğini, kalıcılığını ve umudunu çocuklarda görüyordu. “Çocuklar bizim geleceğimizdir. Çocuk sevgisi bir ihtiyaçtır” diyordu. “Çocuklar, Cumhuriyetin, laikliğin ve demokrasinin güvencesidirler” diye ekliyordu. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, bugün “Dünya Çocukları Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Onlarca ülke, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda ülkemize çocuk temsilcilerini gönderiyorlar. Dünya çocukları ülkemizi tanıyorlar, kaynaşıyorlar ve şölenlerle kutluyorlar. Birleşmiş Milletler’ce “Çocuk Hakları Konvansiyonu’nun” kurulması sevindiricidir. Çocuk hakları, çocuk meclisi, çocuk konseyi ve çocuk şölenleri çağdaş bir ulus olma yolundaki ilerlememizin belirgin bir göstergesidir. Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyet’in dayandığı temel nitelikleri esas alınarak gelecekte daha güçlü bir ülke olmak için çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmeli ve eğitmeliyiz. Bugün eğitimimiz dini bir siyasal kimliğe doğru hızla ilerlemektedir. Akıl ve bilimin aydınlığı yerine, dini mistisizmin gerekleriyle dolu bir eğitimin uygulanmaya çalışıyor olması düşündürücüdür. Eğitimimiz sorunlar yumağında çözüm beklentisindedir. Eğitim sistemi kopyacı ve ezberci bir yapıdadır. Öğretmen eğitimi de beklentideki çözümsüz sorunlardandır. Ülkemizde bugün, töre, terör, etnik köken, dini ayrışım karmaşası yaşanmaktadır. Sokak çocukları, güvenlik kuvvetlerine taş atan çocuklar, gözü yaşlı kimsesiz çocuklar ülkemizin çocuklarıdırlar. Ciddi, kalıcı, akılcı, bilimsel bir eğitimle ulusun güvencesi olmalarını sağlamak temel görevimizdir. Tüm bu sıkıntılarda da olsak sevgili çocuklarımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarını kutluyorum. Onlar bizim yarınımız ve güvencemizdirler. Onları çok seviyoruz!.. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Bir Yurtsevere Mektup (58) Sevgili kardeşim Balbay, bugün canım hiç yazı yazmak istemiyor… Bugün, Silivri Mahkemesi’nde yaptığı savunmayı (ders mi demeliyim?!) tarihe adeta kazıyan o gencecik teğmenin söylediklerini bu ülkenin aydınlık insanlarıyla paylaşmak istiyorum… Hem yaşadığımız süreci hem de devrimci bir yüreğe sahip olmakla, sürüngen olmak arasındaki farkı çok iyi anlatıyor… Seni ve tüm yurtseverleri, dışardaki milyonlar adına, bir yurtseverin olanca gücü, kararlılığı, sıcaklığı ve öfkesiyle kucaklıyorum sevgili kardeşim... “Atatürk’ten, yarattığı devrimlerden koparılmak istenen koşullarda yaşıyoruz, yaşatılıyoruz. Mustafa Kemal düşüncesi en tehlikeli biçimde sorgulanıp zehirlenmektedir. İnsanlık tarihinde olağanüstü bir uygarlık devrimi gerçekleştirmiş kişiyi yıkmak isteyenlerin amacına hizmet edilmektedir. Telefon tapelerimde, tarihi yaşayan, yaratan ve yazan ebedi önderimizin eseri TC kuruluş destanı Nutuk, daha uygar bir geleceği güvenceye almak için Ata’nın Afet İnan’a yazdırdığı Medeni Bilgiler, ülkemizin tapusu Lozan’ı konu edinen ve ülkenin birliğini amaç güden cümleler suç unsuru olarak, görülerek kalın ve büyük puntolarla işaretlenmiştir. - Nutuk’u ancak, Mustafa Kemal’in ışığından ruhları kamaşan yarasalar, Medeni Bilgiler’i ancak medeniyet düşmanı ahlak tarantulaları, Lozan’ı ancak garip ihtirasların bulandırdığı karışık beyinler suç unsuru olarak görebilir. Bunu yapanlar Türk milletinin kutsallarını, üzerinden destursuz geçilebilecek bir köprü mü sandılar?.. Vatanın bütün ümit ve istiklalini bağladığı gençliğin neyi görmesini istemiyorlar. Orada terör yok. ‘Ya istiklal, ya ölüm’ var! Nutuk’ta darbe yok! Kültür devrimi, bağımsızlaşma, çağdaşlaşma, demokratikleşme var. Mustafa Kemal sevgimiz, çizgimiz bize zehir edilmeye çalışılıyor. Çok net ifade ediyorum:. - Bunları buraya suç unsuru olarak koyanların görevleri beni bununla suçlayıp hapis yatırmaksa benim görevim hapis yatmaktır. Onların görevi beni öldürmekse o zaman benim ki de bu uğurda ölmektir. Hem de gözümü bile kırpmadan. Bu düşüncede olanlar sürgüne gönderiliyorsa, benim görevim umutsuzluğa kapılmadan yola çıkmaktır. Mustafa Kemal’in asil devletinde bunları suç kabul eden herkese sesleniyorum: - Zincire vursanız ellerimi ve ayaklarımı tehdit edebilirsiniz. Boynunu vurduracağım derseniz boynumu tehdit edersiniz. Avukatını tutuklarım derseniz savunmamı tehdit edersiniz. Hapiste çürüyeceksin derseniz tehdit ettiğiniz şu zavallı bedenimdir. 20 ay yattım 120 bin ay yatsam ne olur? Ömrüm zindanda bitse ne olur? Adam olan yeminine sadık kalır. Ben askerlik yeminime sadık olarak bu dünyadan göçeceğim. Beni, benliğimi, ruhumu hiçbir şekilde tehdit edemezsiniz. Bunlardan biri için bile korkuya kapılacak olursam işte o zaman tehdit edilen gerçekten ben olurum. Vatanını, ulusunu sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu. Ancak unutulmasın ki biz burada olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyüklüğünden bir şey kaybetmez. Vatan sağ oldukca elbet bu mevkilere, makamlara gelip bu görevleri ifa edecek vatan evlatları bulunur. Üç tane alırsınız, her sene Harbiye’den bin tanesi mezun olur. Türk Silahlı Kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz! Herkes bilsin ki, bizler burada nöbetteyiz. Mustafa Kemal Atatürk için her koşulda, her zamanda ve mekânda siper olacağız… O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak! - Türk milleti adına karar veren heyetinizden Nutuk’u suç sayan bu iddianameyi tarihin çöplüğüne atmanızı talep ediyorum. Tutuklu Kr. Plt. Teğmen. Mehmet Ali Çelebi” e-posta: [email protected] Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 15 NİSAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Üniversiteye sınavsız girilecek. İlk ders: Yalandan kim ölmüş! Akü Avni Kurtuldu: “TÜİK’in yaşam memnuniyeti araştırmasına göre Türkiye’nin yüzde 85.4’ü kendini mutlu hissediyormuş. Birileri Türkiye’yi şarj edilmiş aküye döndürmüş!” Gondol Ahmet Önen: “Kadın haklarından türbanı anlayan AKP’ye Venedik Kriterleri de gondol sefasını çağrıştıracaktır!” Hukuk İlker Çamkır: “Yargıçların endişelerini dile getirmesi siyaset oluyorsa, hukukçu olmayan siyasilerin hukuk hakkında konuşmaları ne oluyor!” YağmurDeniz Demokratik laik, totaliter baskıcı! ANAYASA Mahkemesi raportörü ve 21 kişiyle kurulan Demokrat Yargıçlar ve Savcılar Birliği Eşbaşkanı Osman Can’ın bazı sözleri üzerine Aziz Naci Doğan’ın birkaç sorusu var: Hazret diyor ki: ‘Türkiye’de yüksek yargı demokratikleşmelidir. Bugünkü Türk Yargıtay’ı ve Türk Danıştay’ı ideolojik bir yapılanma üzerine oturtulmuştur. Hâkim olan zihniyet antidemokratik, baskıcı ve totaliterdir. Mevcut siyasal otorite (AKP iktidarı) bu yapıyı kırmaya ve Türk yüksek yargısını demokrat bir zemine oturtma çabası içindedir.’ Breh, breh, breh... Hazret ne dediğinin ayırdında mı? Türk Anayasası’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerinin üzerine titremek ne zamandan beri totaliter, baskıcı ve ideolojik bir tutum olmuştur? Atatürk Cumhuriyeti’nin sorumluluğunu müdrik onurlu yüksek yargısına -hem de Anayasa Mahkemesi raportörlüğü sanını koruyarak- bu suçlamaları yöneltmek nasıl bir ‘çağdaş zihniyet’in ürünüdür? Hazret sanırım, Aydınlanma Devrimi’nin ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerinin Atatürk’e yürekten bağlı Türk ulusunun koruması ve gözetimi altında olduğunu bilmemektedir.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP-FG hükümetinin son açılımı “esnaf açılımı” oldu. Fatih Sultan Recep’in açıkladığı açılımı Mustafa Saraç ise esnaf değil “itiraf açılımı” olarak tanımlıyor: “Başbakan ‘insanımızın sömürüsü yapılıyor, emek sömürüsü yapılıyor, bu kadar açık konuşuyorum’ demesi ‘ey ahali, duyduk duymadık demeyin, biz tam yedi yıldır tek parti iktidarının sınırsız imkânlarına sahip olmamıza rağmen bu ülkede emek sömürüsünü engelleyemedi’ anlamındadır. Başbakan insanımızın sömürüldüğünü bu kadar açık itiraf etmekte, kendisine oy vermiş milyonlarca emekçinin yüzüne sırıtarak ‘durmak yok sömürülmeye devam’ demektedir. Başbakan, ‘özellikle bunu tekstil sektöründe çok acımasızca görüyoruz’ diyerek en gaddar emek sömürüsünün tekstil sektöründe yaşandığını vurgulamaktadır. Ne kadar acı ki, bu ülkede bir zamanlar tekstil dendiğinde yalnızca Sümerbank’ın devasa işletmeleri akla gelirdi; oysa bugün, Kemal Unakıtan’ın ‘Sümerbank’ı bitirdik, yakında tarihten siliniyor’ böbürlenmesiyle tekstil sektörünün ne tür bir emek cehennemine dönüştürüldüğü, bizzat Unakıtan’ın patronu tarafından itiraf edilmektedir. Başbakan, acımasız emek sömürüsünün özellikle bayanların istihdam edildiği yerlerde görüldüğünü söylemekte, böylece kapatılan Sümerbank’ın ve kapatılan TEKEL fabrikalarının Cumhuriyet kadınlarına -hem ücretlerde, hem işe alımlarda- tanıdığı sınırsız eşitliğin yerini bugün cinsiyet ayrımcılığının aldığını itiraf etmektedir. Koskoca İsrail’e posta atan Başbakan’ın kadın sömürüsü yapan yerli işverenlere ‘one minute’ diyemediği de ortaya çıkmaktadır! ‘Sosyal güvence noktasında bile bu tür acımasız davranışların olduğunu’ söyleyen Başbakan, iş güvencesinin de ‘sosyal güvence’ kapsamında sayıldığını unutmakta ve iş güvencesi ellerinden alınıp 11 aylık geçici sözleşmelere mahkûm bırakılan Tekel işçilerinin ‘acımasız davranış’a maruz kaldığını bu vesileyle kabullenmiş olmaktadır. AKP-FG koalisyon hükümetinin yedi yıllık iktidarı boyunca istikrarlı biçimde tırmanan işsizlik istatistikleri, ülkemizdeki emek sömürüsünün de her yıl daha bir acımasızlaştığının kanıtı durumundadır ve Başbakan’ın son ‘itiraf’ı bu olmaktadır!” Esnaf HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Açõk gri renk. 2/ Mus- luk teknesi... Çoğu tek par- ça kadõn giysi- si. 3/ Bir bara- jõn fazla suyu- nu akõtmak için yapõlan düzen. 4/ Şen- liklerde cad- delere kurulan süslü kemer... Bir görevin yürütülebil- mesi için merkez olarak seçilen yer... Kenar süsü. 5/ Vila- yet... Yarõ yaş, yarõ kuru olan toprak. 6/ Uzakdoğu’daki Bu- da tapõnaklarõna ve- rilen ad. 7/ Çölden esen rüzgâr... Vezir konaklarõnda gedikli iç ağalarõn yardõmcõlarõna verilen ad. 8/ Sözleşme, bağõt... Bal koymaya ya- rayan küçük tekne. 9/ Tarlalarda ekinlerin arasõnda yetişen, her tarafõ yumuşak tüylerle kaplõ otsu bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Siyaha yakõn koyu yeşil renk... Uyanõk, gözü açõk. 2/ Tuzağa düşürülen şey... Güney Ameri- ka’da yaşayan ve yünü dokumacõlõkta kullanõlan bir hayvan. 3/ Zarara uğrama tehlikesi... Buyu- rucu. 4/ Avuç içi... Gümüş elementinin simgesi... Uzaklõk anlatmakta kullanõlan söz. 5/ Meyve şe- keri. 6/ Çobanlarõn çaldõğõ õslõk. 7/ Soy, sülale... Şap hastalõğõna verilen bir başka ad. 8/ Molibden elementinin simgesi... Suudi Arabistan’õn plaka imi... Eli işe yatkõn, becerikli. 9/ Geminin ön ta- rafõ... File şeklinde örgü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T E M P E R A İ O B A B A B A Ç P A L T O İ N İ O T İ N A Y E T L K R İ K E T O K U N T U O D J Ö L E R Ö L E İ M A L E Ğ M E E R G E N E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle