22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
m yerine kırk sesleniş diycrek dostlaW rının ardından yazdığı yazılan elemeden, bütünleyerek 40 sesleniş olarak topariamak benim çözümümdür. Hata ettiysem vebali boynuma. Diğer yandan yazıları tekrar tekrar okurken henüz yatışrnayan yüreğim ki bu aslında sizleri meşgul etmcmeli onun ne kadar özel biri olduğunu bir kez dalıa görmemi sağladı. Edebiyat ya da fclsefe konusunda durduğu yeri irdelemek bana düşnıez elbet ama duyumsayan, özümseyen, en inanmadığı düşünceye bile saygılı ve hoşgörülü yaklaşan yanını yazılarında bir kez daha fark ettim. Kültürsüzlüğümüzün Kışında kitabın başındaki almtı; "Hoşnutsuzluğumuz karakış gibi üstümüze çökmüşken, bu güneş parçası, York'un oğlu iliklerimizi ısıttı" özetleyebilir belki düşündükllcrimi. Onun inceliklerini, yaşamında elinden (elimizden) ahnanları, onlarla her seferinde yıkımı yaşayıp sonra herseferinde acdarından öğrendikleri ile daha donanarak doğrulduğunu gördüm. Bu kitapta en sevdiklerini, apansız en verîmli yaşlarında kaybeden, her kayıpla hayatı boşalan, yalnızlaşan birinin sevgili dostlarının ardından yazdığı ağıt denebilecek incelikte veda yazıları var. Her seferinde acısmdan arınarak okura o güzel insanları anlatma görevi ile birlikte yazılmış yazılar. "Edebl türler içinde denemenin yazarıyla okuru arasında daha tarklı bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Deneme yazarının 'okura göre', 'okur için' yazmasının, deneme türünün tanımı gereği, bir 'suç' olnıak şöyle dursun, bilinçli olarak seçilmiş bir tutum olduğu söylenebilir. Denemeci, deneme yazıp rüzgâra salamaz mı? Salabilir elbet. Ama çoğu durumda, öznel bir söylem ortaya koyduğundan, bunu paylaşacak öznelere seslenmesi doğaldır. Tanımadığı, yüzü belirsiz olan, ama duygu ve : düşünce birliği içinde olduğunu varsaydığı okura seslenir. lçtenliğin, aranır niteliklerinden biri olduğu tek edebi tür denemedir (...) Elbet okunmak ister yazar. Ama eğer okur için veya okura göre yazmak gibi bir kaygısı varsa ya da biraz daha açalım: Okurunu çoğaltmak için, okurun hoşuna gitmek için, daha sonra yazacaklarını bekletmek için, ünlenmek için yazıyorsa edebiyat ve edebiyat okuru onu dışlayacakttr. îster bin, isterse yüz bin okuru olsun, edebiyat vize vermek için niceliğe bakmaz. Edebi nitelik ise, ne kadar ulvi, heyecan verici, enteresan olursa olsun yanına bile uğramamış olabilir bir yazının. Edebiyatçının da okur için yazdığı söylenebilir belki bir anlamda. Ama yalnız bir tek anlamda: Edebiyat okuru niteliğini taşıyan seçkin okurun 'sıradan', 'kalp', 'ucuz' damgasını vurup bir kenara atmayacağı bir ürün olsun ister yazdığı." "Okur kırmızı gagalı bir pelikandır oysa. Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, belki sadece okuduğunu bir varsayım olarak kabul edebileceğimiz, ama neyi, nasıl, niçin okuduğunu da varsayımımıza katamayacağımız bir özne" demiş Füsun Akatlı. Kendi edebiyat ve hayat kaygılarını paylaştığı "okur" için ama bir o kadar da kendi için denemelcr, incelemeler yazdı Füsun Akatlı bir ömür boyu. Kendisi gibi nadide bir tür olan "Kırmızı Gagalı Pelikan"gilleri aradı. Okurunu önemsedi, saygı duydu, sevdi. Şimdi bu kitap dışarıdaki tüm "Kırmızı Gagalı Pelikan"lara gitsin o zaman. Keyifle okumaları, henüz tanımadılarsa onu tanımaları, sevecen yüreğini okumaları için... • Kırmızı Gagalı Pelikan/ Füsun Akatlı/ Kırmızı Yayınlan/274 s. O YÜksel PAZARKAYA ulat Tacar'ın diplomatlık kariyerinde geldiği görevler çok az diplomatta görülebilecek çeşitlilik ve özgünlük gösteriyor: 1954'te Mülkiye'den mezun olduktan sonra, Paris Sorbonne'da mastır yapan Pulat Tacar, 1955'te meslek sınavını kazanarak Dışişleri Bakanlığı'na girer. NATO Dairesi ve Nükleer Enerji Işleri'nde ilk görevlcrini alır. Bu başlangıç konulannı kariyeri süresince sürekli araştırarak, daha yüksek aşamalı yeni görevlerle derinleştirecek ve çalışmalarıyla deneyimlerini yalnız raporlar, konleranslar ve dergi yayınlarıyla dcğil, kitaplarla da kapsamh ve ayrıntılı biçimde aktaracaktır. Bu yayınlar, bugün de gündemi oluşturan konu ve sorunlarda akıl alınacak, baş\aırulacak yapıtlardır. Yedek subaylık görevini Dışişleri Bakanhğı NATO Dairesi'nde yaptıktan sonra, Viyana Büyükelçiliği'nde ikinci kâtiplikten başkâtipliğe terfi etti, Uluslararası Atom Enerjisi nezdinde Daimi Temsilci ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nda guvernör olarak görev yaptı. Sonra Dışişlcri Bakanhğı NATO Dairesi Başkanı ofdu; Üsküp, Stuttgart ve Münih Başkonsolosu olarak görevler sıraya girdi. Başkonsolos olarak görevlerinin arasında önce Dışişleri Bakanhğı Personel Dairesi Genel Müdür Yardımolığı ve Gcnel Müdürü görevleri var. Bunları Jakarta Büyükelçiliği, AB nezdinde büyükelçilik, Paris'te UNESCO Büyükelçiliği ya da daimi temsilcilik görevleri izledi. Arada Dışişleri Bakanlığı Kültür îşleri Genel Müdürlüğü'ne atandı. Son olarak Ankara'da UNESCO Türkiye Milli Komisyonu üyesi oldu. 1996 yıhnda emekh' olduktan sonra da uzun yıllar UNESCO Türkiye Milli Komisyonu yönetim kurulu üyeliği ve başkanvekilliği görevlerini sürdürdü. Yayımlanan kitapları, Nükleer Enerji Alanmda MiUetlerarası Denetim, Nükleer Süahlarm Yayılmasınm Önlenmesi Sorunu, Kültürel Haklar: DünyaJaki Uygulamalar ve Türkiye İçin Bir MoJel Önerisi, Siyasetin Finansmanı, Ellinci YılınJa UNESCO, Terör ve Demokrasi başlıklarıyla el yakan güncel konuları araştırıp inceliyor. Terör veDemokrasi kitabıyla (Bilgi Yayınlan) 1999 yılmda Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması Ödülü'ne değer görüldü. Böylesine sıra dışı bir diplomatın hem kitaplarında, hem de sayısı belirsiz konferans ve makalelerinde dile getirdiği araştırma sonuçları ve görüşler, bu nehir söyleşide de yer yer yansıdığı gibi konuyla ilgili her siyasetçi, araştırmacı ve yurttaşm yararlanacağı çerçe\'eler çiziyor. Nehir söyleşi, görev dönemlerine göre bölümlendîkten sonra, Avrupa Değerleri, Kültür Diplomasisi, Kültürel Miras, Dış Politika Uygulamaları üzerine görüşler, tanıtım gibi konularda deneyim, görüş ve önerilerle zenginleşiyor. "Doğu'ya giden gemide Batı'ya koşan adam' söylemi acaba beni tanımlayabilir mi?" diyen Pulat Ta Pulat Tacarla nehir söyleşi P Yaşam Bir Rüyadır 422/ Yaşam Bir Rüyadır başlıklı nehir söyleşi kitabı, benzerlerinden birçoknitelikliyönüyleayrılıyor. Esra LaCaronungerçekleştirdiği söyleşi, benmerkezli değil. Cüçlü. eğitimli, aydın bir kişiliğin, diplomat olarak kırk yıl devlet ve memleket hizmetinde geçen yaşamında kişiliğini eğip bükmeden, görüşlerinden ve doğru bildiğinden ödün vermeden, nasıl ülke çıkarları için savaşım ve hizmet verileceğinin hayranlık uyandıran öyküsünü, akıcı, an duru bir anlatımla okuyoruz. yapıyor. AB ile göz hizası isterken Avrupa, kendi değerleriyle bağdaşmayacak bir Türkiye'yi de sonuçta içine almak istemeyecektir: "Kanımca Avrupalılann Türkiye ile ilgili hoşgörülerinin eşiği 'örtünmede' duruyor. 'Tesettürlü kadınlar Türkiye'sini' kendilerinin aynlmaz bir parçası saymak istemiyorlar" (s. 75). Kendi görüşünü de şu tümcede özetliyor: "Ben Türk kamu hayatına dinsel aidiyeti vurgulayan bir imgenin dayatılmaması gerektiği kanısındayım" (s. 287). Öte yandan, AB'nin Türkiye'yi hep ara fbrmüllerle oyaladığını, daha da kötüsü, Türkiye üzerinde baskı uygulayarak, isteneni yaptırabilecekleri kanısına kapıldıklarını anlatıyor ve şöyle diyor: "Türkiye'ye diğer adaylara yaptıkları muameleden farkh davranıyorlar. Çilte standart uyguluyorlar. Ayrımcılık yapıyorlar. Ben buna Tete de Turc diyorum (...) Ancak onlar Gümrük Birliği ile Türkiye pazarına yerleşmiş durumdalar" (s. 200202). Tacar, elbette "hümanizma, bireylerin eşitliği, özgürlük ve akla saygı" gibi Avrupa değerlerine ve ilkelerine sahip çıkıyor: "Bireycilik; ulus düşüncesi; kapitalizm; demokrasi; insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı; azınlıklaruı haklanna saygı; dinin devlet işlcrinden ayrılması, yani Tanrı'ya ait olanın Tann'ya; hükümdara ait olanın hükümdara ait sayılması ilkesinin kabulü; her Avrupa ülkesinin ve ulusuııun kültürünün özgün olması; bölge kültürlerinin bunları daha da zenginlcştirdiğinin kabulü; çeşitliliğin tanınması, korunması ve geliştirilmesi" (s. 278). Yukarda sıraladığımız konular üzerine yaklaşık 500 sayfa kapsammda yoğunca dile gelen bilgi, deneyim, görüş ve önerileri burada özetlemek olanağı yok. Zaten bu tanıtımın amacı da, Pulat Tacar ile Yaşam Bir Rüyadır adını taşıyan bu nehir söyleşi kitabını okura salık vermek. • Yaşam Bir RüyadırPulat Tacar Kitabı/ Esra LaGaro/ car, özellikle insan hakları ihlalleri ve haksızlıklar karşısmda üstün bir duyarlık sergiler. Uluslararası meşruiyet üzerinde titrer. Ama bunu yaparken devletin temsilcisi olarak, kendi kusurlarunızı altın tepside yabancılanı sunmaz. Direnecek ve diretecekse, kendi ülkesinde ve kendi üslerine karşı yapar bunu. Çünkü kusurlarımızı yine sadece biz düzeltebiliriz. Örneğin, Başbakan Turgut Özal'a, AB tam üyelik başvurusunun zamanlama açısından yanlış olduğunu açıkça söyler, olumsuz görüş belirtir ama hükümetin başvuru kararını da görevi gereği uygular. Yeniliklere ve gereğinde başkaldımıaya hep bir açık penceresi olmuştur. "Inandığımı, sözümü esirgemeden savunmak benim bilinen kusurum. Amirmemur ilişkisinde pek makbul bir nitelik değildir bu" (s. 355). "Ben uydumcu biri değilim" (s. 407). "Kurulu düzeni sorgusuz sualsiz hiç kabul etmedim. Melih Cevdet, Nâzım Hikmet sevdiğim şairler, Sait Faik ise en beğendiğim yazardı" (s. 44). Bir süre öğrencisi olduğu Behçet Necatigil'e sevgisini de ben biliyorum. Ama Pulat Tacar ve eşinin edebiyattan da önce sanat sevgileri en başta resim, heykel ve müzik alanlannda. Avrupa Birliği ile ilişkiler ve Türkiye'nin güncel sorunları üzerine çarpıcı deneyimleri ve önerileri var Tacar'ın. Baııh çağdaş iyi bir eğitimle yetişen diplomatın AB ile uyuma karşı olması düşünülemez. Ama içişlerinde olduğu gibi bu konuda da uydumcu değil. AB, elli yıldır Türkiye ile ilişkilerini aşama aşama geliştiriyorsa, bunu laik Atatürk Cumhuriyeti ile tş Bankası Kültür Yayınlan/470 s. SAY FA 19 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1084
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle