25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ahmet Büke'nin Kumrunun Cördüğü1 üzerine 'Yazarken ihtiyariamıyonım gibi geliyor* Akraba olan olmayan teyzeler, amcalar, kardeşler, nineler, dedeler, kocakarılar, hacısı. hocası, bıçkın ağır abisi, sümüklü şirin veletleri.tekirkedileri... Büyük bir ailenin fertleri... Yazarının içselinde konuşlu kalabalık aile duyumsayışı, kasaba ahallsinin birlik duygusu, sohbetler, buluşmalar, güçlü paylaşımlar şeklinde akan ortak hayatlar... Dingin gibi görünse de aslında ne fırtınalar yaşıyor ömür, ne fırtınalar esiyor... Yazıyor Büke birey birey... Bir tek kahramana yüklemiyor öyküleri. Iniş çıkışlı, dalgalı bir biçem, teknik... Karakter imecesi tam anlamıyla... uçmuyor, rüyalara dalmıyor, hayatın içinde ne varsa onu yazıyor. Cezaevlerinde örselenen arkadaşlanna da saygı duruşu, hayattan neşeli karelere de... Ahmet Büke ile Kumrunun Cördüğü adlı kitabını ve öykülerinin belkemiğindeki o gözlemci çocuğu konuştuk. • Gamze AKDEMİR lk olarak yazma konusunda scni asıl öne ko~ şan, öykülerinin belkemiğindeki o gözlemci çocuğu ve beldesini anlat bize? Küçük bir Egc ilçesinde doğdum ben. Manisa'nın Gördes ilçesi. Delilerin akıllılar kadar muteber olduğu bir yerdi. Hatta hâlâ . Gördes'te deli birisini anlatmak için "o, biraz normal, idare et iştc" derler. Yani delilerin normal olarak tanımlandığı bir yerde doğdum ve ilk gençliğimi geçirdim. Zaten bu bile, yazar olmak için yeterli bir neden saydabilir. Dedem, babam ve babaannem büyük hikâye anlatıcılarıydı. Evinıiz ve babamın manif'atura dükkânı insanla dolar taşar; meraklı bakışların ve kahkahaların mekânı olurdu hep. Ben de küçük bir çocuk olarak bu temaşayı dinlemek ve izlemekle meşguldüm. Evde divanm altına saklanır ya da dükkânın bir köşesine siner, dulları, delileri, kız kaçıranlan, dağları kesen eşkıyaları, mezarlıktan çıkan devleri, Rusya'daki yedi başh ejderhayı, CHPAP kavgalaSAYFA 8 raz da yazann üzerinden akıp geçen ve kendini geleceğe taşıyan bir gen gibidir. O bizi kullanır sanki. Yazanda da görece bağımsızdır. Onun bu bağımsızlığına halel getirirseniz kötü yazmaya başlarsınız. Sinema salonda ve karanlıkta izlenir. Gözleriniz size ait ama karanlık sinemanındır. "İYİ Kl ÖLÜM VAR, YOKSA ANLAMLI BİR HAYAT YASAYAMAZDIK" Kumrunun Gördüğü 'nün sloganı veya sloganları ne? Özgürlük sarhoşu Veysel'in "Yaşasm Hayat, Yaşasın Hayat, Yaşasın Hayat..." nidası bir tanesi olabilir mesela... Cezaevinde açhk grevindeyken operasyona uğrayan bir arkadaşım, bütün koğuşun "Yaşasın Ölüm!" diye bağırdığını söylcmişti. Yani acı o kadar yüksek ki, ölüm bile daha iyi. Çocuklanna bu çığlığı aturtan bir ülkenin utançtan öleceğini düşündüğüm için tersini yazdım kitapta. Aslında asık surath yaşamadm dolayısıyla öyle de yazmıyorsun. Öykülerin epeyyönüyîe esprili de. Hayattan neşeli karelere de büyüteç tutuyorsun mesela namaz sırasında anne ve teyzesini ktzdınp namaz bozmaca oyunu oynayan iki veletin öyküsü. Bir de anımsıyorum daha önce anlaünıştın, kasabanızda erkekler erken ölürmüş, dul kadınlar toplanırlar, konuşurken uyuyakahrlar, sonra uyanıp kaldıklan yerden devam ederlermiş. Sen ve annen de gülerck izlermişsiniz. Bunun gibi anıîardan ve öykülerindeki konuşlanışmdan birkaç ömek verir misin? En komiği şuydu galiba. Bütün kasaba çocukları gibi ben de yaz tatilinde camiye Kuran öğrenmeye giderdim. Genç bir imam abi atanmıştı bizim camiye. Futbol hastası. Caminin bahçesine kale kurup bize şut çektirirdi sırayla. Yani iki dua öğrenirdik sonra koşa koşa futbol oynamaya giderdik hep bir. O yaz dünya kupası maçları vardı ve tesadüfe bakın ki Ramazan ayına denk geliyordu. Bunda ne var diyeceksiniz ama teravi namazı sa'atleriyle maç saatleri çakışıyordu. İmam abi ve bizim için büyük sıkıntı doğmuştu birden. Sonra şöyle bir çözüm buldu. "Çocuklar" dedi, "En kısa sureleri seçtim, onlan okutup hızla kıldıracağım namazı, hesaplarıma göre sadece ilk on beş dakikayı kaçırıyoruz!" Dediğini de yaptı. Namazı deli gibi kılıp hep en yakın kahveye koşa koşa gider olduk. Ama ramazanın üçüncü gecesi arkada küan üç ihtiyar amca taşikardi geçirdi bu hızdan. Gidip müftüye şikâyet ettiler ve bizim plan suyadüştü! Şimdi esprili dedik, neşeli anlara odaklanmak dedik ama bu öykülerinde hüznün ki burada hüzün derken sadece maziye duyulan özlemle karışık hüzünden bahsetmiyorum hayatın ta kendisinin örncleyen hüznünden bahsediyorum seziîmediği anlamma gelmez. Bir anda durgunlaşabiliyor veya coşabiliyor kahramanlann. iniş çıkışlı, dalgalı bir biçem... Ölümle yaşamın aynı pınardan kaynadığını düşünüyorum ben. îyi ki ölüm var, yoksa anlamlı bir hayat yaşamayabilirdik. O nedenler iniş ve çıkış, hüzün ve neşe, iyi ve kötü hep koyun koyuna bu hayatta. Yeni çahşman ne üzerine olacak? Uzun bir yol hikâyesi yazacağun galiba. • gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr . Kumrunun Gördüğü/ Ahmet Büke/ Can Yaymlan/182 s. CUMHURİYET K İ T A P SAYI 1 0 8 4 rını, kadayıfın kızaran altmı, Beşparmak dağlannda vurulan amcamın oğlu Ahmet'i, öldürülcn gençleri, Dümbelekçi Melahat'ın deprem yaratan memelerini, Cip Hasan'ın tavuk karası gözleriyle ramazan davulcusu olup olamayacağma ilişkin günler süren tartışmalan bitmek bilmez bir iştahla dinlerdim. Bir de bizim ev ve dükkân delilerin Kâbe'si gibiydi. Soframızdan, avlumuzdan eksik olmazlardı. Onlar sayesinde birkaç kere başka mahallenin sıpalanndan dayak yemekten kurtuldum. Beni korur kollarlardı. En güzeli Deli Osman Abi idi fakat. O Teksas'ta yaşadığını sanıyordu. Ben Rodi olurdum, Osman Abi de Çelik Bilek. Deli Hasan Abi'yi de arada ikna edip Profesör rolüne alırdık. Sonra ormanda Teksasçılık oynardık. Kimse de bize ne yapıyorsunuz demezdi. Bütün ilçe bizi izler, gülerdi. "ÇOK FAZLA KENDİNİ ANLATMAMALI YAZAR" Nasü yazarsm, öykü nasıl dolar zihnine. tarzm nedir? Bir degeç başladm yazıva değil mi? tlk öykümü 32 yaşmda yazdını. Biraz geç bir yaş edebiyat için. Ania başladıktan sonra yaşım durdu sanırım. Yazarken ihtiyarlamıyorum gibi geliyor bana. Öyle afili bir durum değil benim için yazmak. Yani büyük yaratım sancıları, ağrılar çekmem, cehennem hissetmem. Can sıkıntısını gidermek için yazıyorum ben. Bugün bir arkadaşını öldü, beni scven biri sevrrjez oldu, sular akmıyor, kedinin birinin kuyruğu ezilmi§, hadi iyileşeyim biraz diyorum kendi kendime. Yazdıkça daha bir insan ve iyi birisi olduğuniu hissediyorum. Sonra oturup yazıyorunı. Hayatı bulunduğu yerden algılayıp yorumluyor "San Rüya Defteri" öykün, sonra büyük resimle de öyle başa çıkıyor sanki... Öykünün mekânında hayat dingin gibi görünse de ashnda ne hrtmalar yaşıyor ömür, ne hrtmalar esiyor birey birey... Tepsisiyle darbuka çalan çocuk da, karşdarında göbek atan amca da, cenaze cvine postu seren genç de öykünün taşıtmda tanış yolcular gibi... "San Rüya Defteri", özel bir övkü benim , 1 için. Benim kuşağımdan kaybettiğim, örselenen ve yaralı bir ceylan gibi kalan arkadaşlarım için yazdım onu. Bir de yani 70'li yıllarda doğan çocuklar, dünyayı değiştirmenin aptallık sayüdığı bir dönemde ateşe attık biraz da kendimizi. Ne 68 kuşağının saygınlığı ne de 78'lilerin meşruluğu vardı bizim için. Kimse bizi fark etmeden, öğrenci derneklerinde, yürüyüşlerde, okul işgallerinde, sendikalarda ve mahallelerdeydik. Yine kimsenin pek umurunda olmadan ölüm oruçlarına yattı arkadaşlarım. Çok öldük, çok sakat kaldık ve San Rüya Defteri'ndeki gibi bir silik rüyadan ibaret kaldık. Sinema sığınak gibi atfediîmiş kahramana, senin için de böylcymiş değil mi? Aslmda hem bunu hem deyapıün genelinde kişisel izdüşümleri konuşalım. Neler en çok senden, yaşamından yadigâr hatta belki Aııvılı l«:ı;ı de kimi birebir yapıtKUMRUNUN ta? GÖRDLteÜ Biraz kül, biraz duman. Aslında çok fazla kendini anlatmamalı yazar. Daha doğrusu kendini anlattıklarının önüne koymamab. Yazı bi as • | i | j ! |
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle