22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
25 KASIM 2010 PERŞEMBE KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 19 İSTANBUL 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ AJANSI’NIN DESTEKLEDİĞİ AVRUPA YAZARLAR PARLAMENTOSU BUGÜN AÇILIYOR Allah akıl fikir versin... CELAL ÜSTER ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Tahammülsüzlüğün Zorbalığı Müjde, müjde! Nur topu gibi bir polemiğimiz daha oldu. Yine ayrıştık, bağrıştık. Yine kalemlerden kan damladı. Yine şiddet içeren manşetler attık. Ve sonunda tahammülsüzlüğün zorbalığı kazandı. Herkesin içi rahat etsin: Naipaul gelmiyor ülkemize. Ya da kimilerinin dediği gibi, “Gelmesin, bu gâvur” çığlıkları hedefe ulaştı ve bu “gâvur” ülkemize gelmeme, Avrupa Yazarlar Parlamentosu’na katılmama kararı aldı. Şimdi merak ediyorum doğrusu: Hayatlarında bir kez bile V. S. Naipaul’un adını duymamış, tek satırını okumamış insanların attığı o çığlıklar ve yazarın Türkiye’ye gelmeme kararı, klişe deyişle “nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan” milletimize ne kazandırdı? İlkellikten mi uzaklaştık? Bir yazarı linç etmekle tehdit ettik diye Müslümanlığı korumuş mu olduk? Ama belki de “o gâvur”u ülkeye sokmamakla bir taşla iki kuş vurduğumuzu sananlar oldu: Hem Müslümanlığın şanı ve şerefini korumuş olduk, hem de adamı linç edilmekten kurtardık! Daha kısa bir süre önce benzer bir olayı Antalya Film Festivali’nde yaşadık. Emir Kusturica olayından sonra, bu köşeden soruyordum: “Hrant Dink’i öldürdük, Orhan Pamuk’a hayatı zindan ettik, Emir Kusturica’yı Sinema Festivali’nden kovduk... Sırada ne var?” Meğer sırada Naipaul’a “istemezük” çekmek varmış! ünya Felsefe Günü, 2002’den bu yana kasım ayının üçüncü Perşembe günü UNESCO tarafından kuruluşun Paris’teki merkezinde ve dünyanın çeşitli kentlerinde kutlanıyor. Bu yıl bu kutlama, önceden alınan bir kararla, 2123 Kasım günlerinde İran İslam Cumhuriyeti’nin başkenti Tahran’da yapılacak, burada felsefe alanındaki akademik tartışmalar ve felsefi bilginin küresel sorunlara katkısı gündeme getirilecekti. Ancak bu kutlamanın Tahran’da düzenlenmesine karşı çeşitli ülkelerin felsefe çevrelerinden protestolar yükseldi. Felsefeciler, kutlamanın Tahran’da yapılmasının, İran’da düşüncelerini ifade ettikleri için hapse atılabilen ya da idam cezasına çarptırılabilen insanlarla “alay etmek” olacağını ileri sürüyorlar, “Şeytan Âyetleri” adlı romanından ötürü Salman Rüşdi hakkında ölüm fetvası çıkarılmış bir ülkede “olağan koşullarda” bir felsefe toplan D Naipaul üstüne geliştirilebilecek düzeyli bir tartışmanın önü kesildi. Bilgi ve hoşgörüden yoksun mutlak “inanç” ağır bastı. Şimdi, tek beklentim, Avrupa Yazarlar Parlamentosu’nun bu konuyla ilgili akla, bilimsel yaklaşıma, hoşgörü ve düşünce özgürlüğüne sahip çıkan bir bildiri yayımlaması. tısı yapılamayacağını vurguluyorlardı. Sözünü ettiğim protestolara, Şeyla Benhabib, Juergen Habermas, Michael Walzer, Axel Honneth, Alessandro Ferrara, Andrew Arato gibi tanınmış felsefeciler ve Hamid Dabaşi, Farzin Vardat, Ferzanen Ganji gibi İranlı aydınlardan da destek geldi. İran’da yaşanan baskı ortamında, felsefeciler arasında özgürce tartışmanın uygun koşullarının oluşmayacağı açıktı. Ama Dünya Felsefe Günü’nün İran’da düzenlenmesini üstlenen İran Felsefe Enstitüsü direktörü Gholamreza Avani’nin görevinden alınması ve yerine Ayetullah Ali Hameney’in damadı Gholam Ali Haddad’ın getirilmesinin ardından yetkililerin “Batı sosyal bilimleri ve felsefesinin İran’a uygun düşmediği” yolunda açıklamalar yapmaya başlamaları, kaygıları bir kat daha artırdı. Bütün bu gelişmeler sonucunda, UNESCO Genel Direktörü İrina Bokova, bu uluslararası konferansın “etkin bir biçimde düzenlenmesini güvence altına alacak gerekli koşulların sağlanmadığını” belirterek Dünya Felsefe Günü’nün Tahran’da yapılmasından vazgeçildiğini açıkladı. Kısa bir süre önce yaşanan bu olaydan söz aç Naipaul katılmayacağını açıkladı Kültür Servisi Bir süredir kültür sanat dünyasının gündemine Hilmi Yavuz’un başlattığı tartışmayla oturan Avrupa Yazarlar Parlamentosu’nun (AYP) ‘onur konuğu’ Nobel ödüllü yazar V. S. Naipaul, bugün başlayacak Avrupa Yazarlar Parlamentosu’na katılmayacağını açıkladı. “Naipaul’un katılımının Türk medyasında politize edilmiş olması etkinliğin asıl amacını ve V.S. Naipaul’un bir edebiyatçı olarak yapacağı katkıyı gölgelemiştir. Bu sebeple, Avrupa Yazarlar Parlamentosu organizatörleri ve V.S. Naipaul arasındaki karşılıklı uzlaşma neticesinde yazar Avrupa Yazarlar Parlamentosu’na katılımını 23 Kasım 2010 tarihi itibarıyla geri çekmiştir” açıklamasıyla sunulan resmi açıklama, AYP adına Dündar Hızal ve Naipaul adına da yazarın yayınevi Wylie Agency’den Andrew Wylie’nin imzasını taşıyor. Bugün Hilton Convention Center’da sabah saat 10.00’da başlayacak AYP’de Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinden 100’ü aşkın yazar, eleştirmen ve akademisyen üç gün boyunca Avrupa edebiyatını tartışacak. 2010 Ajansı desteğiyle Kült Artistic Reflex tarafından düzenlenen AYP’nin “onur konuğu” unvanını tek başına Yaşar Kemal’in üstleneceği etkinliğe katılacak isimler arasında Adalet Ağaoğlu, Sezer Duru, Gündüz Vassaf, Cevat Çapan, Michael March, Haydar Ergülen, Peeter Helme, Tahsin Yücel, Nedim Gürsel, Mario Levi, Glenn Meade, Doğan Hızlan, Vikram Seth ve PEN International Genel Sekreteri Eugene Schoulgin de bulunuyor. Malta’dan Slovenya’ya tüm çevre ülkelerin temsil edileceği parlamentoda toplantı genel oturumun ardından dört komisyona ayrılarak devam edecek; Bülent Somay “Endüstrileşme, Kitlesellik ve Edebiyat”, Levent Yılmaz “Avrupa Edebiyatının Sınırlarının Yeniden Tanımlanması”, Cem Akaş “Dijital Çağ’da Edebiyat” ve Rüstem Aslan “Edebiyat Coğrafyaları” başlıklı komisyonları moderatör olarak yönetecek. Projenin amacı doğrultusunda 12 oturumun sonucunda elde edilen bilgiler ışığında basın ve edebiyat çevrelerine duyurulmak üzere bir “İstanbul Deklarasyonu” hazırlanacak. mamın nedeni, yazar V. S. Naipaul’un, bugün İstanbul’da toplanacak olan Avrupa Yazarlar Parlamentosu’na (AYP) katılmayacağını az önce öğrenmiş olmam. Katılmama gerekçesi, “V. S. Naipaul’un AYP’ye katılımının Türk medyasında politize edilmiş olması, etkinliğin asıl amacını ve yazarın bir edebiyatçı olarak yapacağı katkıyı gölgelemiştir” diye açıklanmış. Bu, kuşkusuz, anlaşılabilir bir tutumdur. Çünkü Hilmi Yavuz’un, Zaman gazetesinde yayımladığı yazılarda, Naipaul’u başka yazarların anlatım ve yorumları üzerinden “İslam düşmanı” ilan etmesi, televizyonda yaptığı konuşmalarda yazarı “emperyalizmin ajanı” ve “faşist” olarak nitelemesi, Naipaul hakkında Yavuz’un yazdıkları dışında en küçük bir bilgileri olmayan başka gazetelerin birtakım yazarlarının da Naipaul’a karşı “cihat” açarak onu “kâfirlik”le suçlamaları, onun İstanbul’daki toplantıya katılmamayı seçmesini fazlasıyla haklı kılmaktadır. Gelinen noktada, önemli olan, Naipaul’un İslam karşıtı görüşleri ya da “sömürge aydını” olup olmaması değildir. Bu noktada, önemli olan, sınıfsal, toplumsal, yazınsal, sanatsal ölçütlerin tümden bir yana bırakılarak, bir yazarın salt dinsel ölçütlerle “linç edilmeye” kalkışılmasıdır. Naipaul, 1981’de yayımlanmış olan “Among the Believers: An Islamic Journey” (“Müminler Arasında: İslam Dünyasında Bir Gezi”) adlı kitabının pek çok yerinde, eleştirel bakışını, İslamiyetin kendisinden çok, fundemantalizme ve fundemantalist bakış açısına yöneltir. “İslamiyetin görkemli günlerinde İslam âleminin, kendini dünyanın bilgi ve bilimine açtığı”ndan söz eder ve günümüzde fundemantalistin gözünde, tarihin ilahiyatın hizmetine girmek zorunda olduğunu, hukukun adalet düşüncesinden kopartıldığını söyler. Şu çok sözü edilen “İslama parazit diyor” suçlamasına gelince… Naipaul’un “Müminler Arasında” adlı kitabında şöyle bir cümle var: “Parazitlik, fundemantalizmin ayırdına varılmamış özelliklerinden biridir…” Bu alıntıları vermemin nedeni, Naipaul’un görüşlerini haklı göstermek, onu savunmak değil. “Fundemantalizm”, benim bildiğim, “köktencilik”, “aşırı tutuculuk”, dahası “bağnazlık” anlamına gelir. Naipaul’un, az önce değindiklerimden çok daha “kışkırtıcı” görüşlerinin olduğunu da bilmiyor değilim. Ne ki, bırakın tek bir kitabını, bir tek cümlesini bile okumamış kişilerin körcesine saldırısına uğraması, “bağnazlık” tanımına çok da uygun düşmüyor mu? Hele bu bağnazların, İdil Biret konserine ve Tophane’deki sanat galerilerine yapılan saldırılar, ülkesinde işlediği kıyımlarla suçlanan Sudan Devlet Başkanı El Beşir‘in Türkiye’ye gelmesi karşısında en ufak bir tepki göstermemiş olmaları, duyarlılıkları konusunda açık bir fikir vermiyor mu? Sonuç olarak, “Türkiye”, hiç tanımadığı bir yazarı en küçük bir tanıma çabası göstermeden dışlamış oldu. Yazılarıyla bu durumu doğuran ve “Ben görevimi yaptım” diyen Yavuz, içinde yaşadığımız şu cehalet ortamında işin buraya varacağını bilmeyecek kadar saf mıdır? Yavuz ve körü körüne ardından yürüyenler, Naipaul üstüne geliştirilebilecek düzeyli ve derinlikli bir tartışmanın önünü kesmiş oldular. Akla ve bilime dayalı bir tartışma olanaksız kılındı; bilgiden, meraktan ve hoşgörüden yoksun mutlak “inanç” ağır bastı. Umarım, önümüzdeki dönemde, Türkiye bu tür uluslararası toplantıların yapılamayacağı bir ülke olup çıkmaz. Şimdi, tek beklentim, İstanbul’da toplanacak AYP’nin, kendine Marksist diyebilen kimi aydınların bu bağnazlıkla uzlaşan tutumunun tersine, konuyla ilgili akla, bilimsel yaklaşıma, hoşgörüye, düşünce özgürlüğüne sahip çıkan bir bildiri yayımlamasında… Ya benim gibi düşün, ya öl! Baştan anlatayım derdimi: Daha önce bin kez söyledim. Tekrarlıyorum: Benim derdim o sinemacıya, bu yazara, şuna ya da buna yapılan haksızlıktan öte bir şey! Benim derdim her geçen gün, daha ırkçı, daha dinci, daha çok şiddet üreten bir toplum olmamız! Benim derdim tahammülsüzlüğümüz! Bizim gibi düşünmeyene söz hakkı tanımamak. Bırakın söz hakkını, yaşam hakkı tanımamak! Benim derdim tepkimizi şiddete dönüştürmek. Şiddet sadece silahla, yumrukla, odunla olmaz. Sözle, yazıyla, atılan manşetlerle de olur. Kimin kaleminden daha çok öfke, kin ve kışkırtma çıkarsa, kimin ekranında daha çok kin, nefret, öfke yayılırsa, onun daha çok prim yapması dönemini yaşıyoruz artık!.. Tahammülsüzlük zorbalığa dönüştü mü, artık konuşma, tartışma, sorma, araştırma, yanıt arama, irdeleme, düşünce alışverişi gibi eylemleri unutun. Bunlara yer yoktur artık… Tahammülsüzlük zorbalığa dönüştü mü içinize kapanıp küçülecek, küçülecek, küçüleceksiniz… Kalbim öğrencilerle Tahammülsüzlük her yanımızı sarmış. İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki açılış töreninde (2008) Başbakan’ı protesto eden 18 öğrencinin 15’er ay hapis cezasına çarptırılması, Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan bir ülkenin tahammülsüzlüğünü ortaya koymaya yeter de artar bile! Odatv.com’da bu öğrencilerden birinin söyledikleri vardı. İbret vericiydi. Başbakan gelecek diye kampusta estirilen terörü anlatıyordu. “Polis üç kişiyi bile yan yana getirmiyordu. Biz bir araya gelince de ablukaya alındık, etrafımız sarıldı. Çevik kuvvet darp ederek bizi gözaltına aldı. Sonuçta o gün şiddet gördük ve mağdur edildik.” Bu çocukların “suçu mu”? Kendi okullarında basın açıklaması yapmak… “Orası bizim üniversitemiz, biz o okulun öğrencileriyiz ama hem tehlikeli insan muamelesi gördük hem de düşüncelerimizin açıklanmasına izin verilmedi” diyordu öğrenci… Tahammülsüzlük, hele eleştiriye tahammülsüzlük, Başbakan’da zorbalığa dönüşürse, yargıda, gazetecide, “sokaktaki adamda” niye dönüşmesin ki… zeynep@zeyneporal.com faks: 0212.257 16 50 CUMOK İSTANBUL ÇAĞRISI 3 ARALIK 2010 CUMA Saat 19.00’da CUMHURİYET OKURLARI 2010 KIŞ BULUŞMASINDA YURDUNU ve ULUSUNU ÖZÜNDEN ÇOK SEVENLERLE CUMOK’un 15. Yaşgününü kutluyor, yeniliklerle tanışıyoruz. SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ LÜTFEN YER AYIRTINIZ Tarih: 03 ARALIK 2010 Cuma Saat: 19.00 Yer: ADEN OTELİ Vapur İskelesi Karşısı KADIKÖY İletişim: 0536 739 02 29 0505 815 10 17 0532 404 39 52 www.cumokistanbul.org C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle