22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Hans Bender hikâyeleriyle ilk kez Türkçede Savaşı yaşayan hikâyeler Alman edebiyatımn savaş sonrasında ortaya çıkmış yazarlarından Hans Benderin hikâyeleri ilk kez Türkçeyle buluşuyor. Kâmuran şipal'in seçkisi ve çevirisiyle okuyucuya sunulan İlya'nm Güvercinleri, Nazi Almayası'nı ve Bender'in esaret yıllarının hüzünlerini yansıtıyor. Savaşın ortasından çok geri planında yaşanan acıları, sıradan insanların yaşamlarına düşen "gerçek bombaları" yansıtan bu hikâyeler, yazarın kahramanlarıyla bire bir örtüşen, sakin diliyle daha da vurucu hale geliyor. O ErayAK ğı Konturen ve Akzente adlı edebiyat dergilerinde, daha henüz kimsenin tanımadığı Teneke Trampet'in yazarı Günter Garass'a sayfalarında yer vermiş. Bu da Hans Bender'in çağının edebiyat anlayışından haberdar ve edebiyatı bilen biri olduğunu kanıtlıyor bize. . İLK KEZ TÜRKÇEDE Hans Bender'in llya'nın Güvercinleri adını taşıyan ve Türkçeye kazandırılan bu kitabı, yazann hikâyelerinden Kâmuran Şipal tarafından yapılmış bir seçkiden oluşuyor. Kitapta, Bender'in kaleminden çıkmış on yedi "hikâye" yer alıyor. Kitabın çevirisinin Kâmuran Şipal tarafından yapılmasının bir şans olarak görülmesiyle birlikte, seçkinin de ona bırakılmasıru aynı şekilde karşılamak gerekiyor, çünkü Şipal, Bender'in yapmak istediği edebiyatı ve onun yıllar boyu gelişen "hikâye kaleminin" farkında biri olarak hayata geçirmiş bu seçkiyi. Burada, "seçki anlayışmm" nelere dikkat edilerek yapılması gerektiğini hakkında adeta ders de veriyor Şipal. Bu, çevirmenin kitaba aldığı hikâyelerden de kolayca anlaşdıyor. Okurken bunun rahatlıkla farkına varıhyor. Kitaptaki hikâyeler, Bender'in gerek bu türdeki gelişimini gerekse de dildeki hassasiyetinin aşamalarmı çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Bu bağlamda llya nm Güvercinlerinde, Bender'in öykü dünyasının nitelikli bir yansımasını görüyoruz. Kitapta, Bender'in öykü dünyasını besleyen en önemli etkenin "savaş" ölduğu göze çarpıyor. Hemen her öyküde savaşm farklı bir halini, bambaşka bir yüzünü görüyoruz. "Hüzün" ise bu hikâyelerde farkına varılan, hissedilen başat unsur olarak ortaya çıkıyor. Savaş yıllarmda "esaret acısının" tadına bakmış bir yazar olarak Bender, bu hüznü hikâyelerinin içine ustaca yerleştiriyor. Fakat Bender, aıia izleği savaş olmasına karşm, öykülerinde 1084 Kitabın başında, Hans Bender'in edebiyat dünyasını anlatmak için kaleme almmış Heinz Schöffler'in yazısmda da yazann bu "gerçeklik" algısı şöyle açıklanıyor: "Gerçekçilik Bender için doğasından kaynaklanan edebi bir misyon niteliği taşıdı hep. O alev alev yanıp tutuşan vizyonlar, gerçeküstü zengin öğeler, o çarpıcı çözümlemeler gibi zamana yönehic yergiler, epik sanatm uzun solukluluğu ve sözcüklerin entelektüel parlaklığı da bu yazardan uzaktı. Bender'in dünyası gözle kuşatılabilen, ılımh boyutlarda bir dünyaydı; düzyazılan gözle algılanabilen 'an'ın kayda geçirilişiydi" (s. 18). KONU, KAHftAMAN VE DİL "Gerçeklik", yazann tüm öykülerine sinmiş bir durum. Bu gerçekliğin en güzel anlatıldığı hikâyeler de yine "en gerçek" olanlar; yani yazarın yaşanmışlığından, esaret yıllanndan beslenenler. Özellikle "Kurtlar Geri Geliyor", kitaba ismini de veren "llya'nın Güvercinleri" ve "Koyun Kanı", yazarın savaş yıllarının ruh hallerini, hassasiyetlerini, geri planda yaşanan özlem ve trajedileri net bir şekilde gözler önüne seriyor. Yazarm hikâyelerinde kullandığı dili ve kahramanları da bu gerçeklik algısının dışma taşmıyor; onunla bire bir örtüşüyor. Bender'in dili, hikâyelerinde o basit gerçeklikten doğan "samimiyeti" örtecek ağırhkta değil. Hikâyelerin hak ettiği dili kullanmış yazar. Sakin, okuyanı kavrayan, sarıp sarmalayan, sıcak bir dili var. Yazann hikâyelerine seçtiği kahramanlar da bu durumun aksini yaratacak kişilerden seçilmemiş. Savaşm derinlikli ruh hallerini yansıtan ama buna rağmen yine de "sıradan" insanlar onun kahramanları. Bender'in hikâyelerinde konu, bu konuyu anlatırken kullanılan dil vc konunun kahramanları birbiriyle tamamen örtüşüyor. Bender'in bu hikâyelerinde kahramanlarm birbirleriyle diyalogları çok önemli yer tutuyor. Onların konuşmaları üzerinden dallandırıyor Bender hikâyelerin büyük çoğunluğunu. Hatta bu tarzdaki hikâyelerde yazardan çok kahraman kuruyor metni. Bender'in yapmak istediklerini " Yarım Güneş"teki kahramanı şöyle açıkhyor: "Ben başı, sonu olmayan hikâyeler yazmak isterim; yazar değil de hikâye kişileri, asıl onlar yazmalı hikâyeleri" (s. 112). Bender'in hikâyeleri bu yönüyle "Hemingway" tadı veriyor okuyana. Bunun karşılık, yazarm konuşmalardan çok anlatım gücünü sergilediği hikâyelerin lezzeti daha ayn bir yer tutuyor. llya nm Güvercinleri nde kuruluşu ve yapısı bakımından en dikkat çeken hi . kâye ise "îyi Kışlar, Garson." Ashnda bu hikâye, "hikâyenin öyküye evrildiği" noktada duruyor. Yazar burada, lüks bir restoranda çahşan garsonun bilinç akışmda kuruyor metni ve neredeyse hiç diyalog yer almıyor. "lyi Kışlar, Garson", bu yönüyle kitaptaki diğer tüm "hikâyelerden" belirgin bir biçimde ayrılıyor. Türkçede ilk kez okuma fırsatı bulduğumuz Hans Bender, tıpkı Almanya'da olduğu gibi Türkiye'de de uzun yıllar okunabilecek bir yazar. Bugün değilse bile ileride umanm fark edilir. Fakat, Hans Bender ile Kâmuran Şipal çok daha özenli bir dizgiyi hak ediyor. Yer yer hikâyelerin lezzetini kaçıran bu yanhşlar da umarım fark edilir. • e.erayak@gmail.com llya'nın Güvercinleri/ Hans Bender/ Çeviren: Kâmuran Şipal/ Gürer Yayınlan/222s. SAYFA 13 I m ^ eni bu kitabı okumaya I J iten neden, o küçük dikI " \ dörtgen kapağın üstünde ' * kendine yer eden yazarın isimden çok altında, yani "çeviren" isim oldu. Hans Bender ismi elbet çalınmıştı kulağıma bir yerlerden, fakat Kâmuran Şipal ismi çok daha yakın ve güveniîir bir durağı imliyordu benim için. Bu nedenle, düşünmeden açtım kitabın kapağını. Kimleri okumamıştım ki ondan: En başta Kafka olmak üzere, Hermann Hesse, Rainer Maria Rilke, Günter Grass, Thomas Mann... Benim de henüz okuyamadığım daha nice eser ve yazar. "Şipal bu kez de yanıltmaz beni" dedim ve kitabın sayfalarını öylelikle çevirmeye başladım. Peki, yanılttı mı Şipal beni? Tabii ki "Hayır!" Hans Bender, bu kitabıyla Türkçeyle ilk kez buluşuyor. Bu buluşmamn Şipal aracdığıyla gerçekleşiyor olması, hem onun hem de Türkiye'deki okuyucular açısından bir "şans" kanımca. Çağdaş Alman edebiyatınm önemli kalemleri arasında gösteriliyor Bender. Ülkesinde de 1919'da doğmasına karşın, geçmişte verdiği ürünlerle hâlâ önemini koruyan bir yazar. Tüm bunlara rağmen, geç kalınmış bu vuslatın sebepleri nedir bilinmez; fakat önünde sonunda gerçekleşmesi, nihayetinde sevindirici bir edebiyat olayı. Türkçeyle ilk kez tanışan yazar hakkında okuyuculara, Bender'in edebiyat yaşamıyla ilgili genel bir bilgi vemıek gerekir diye düşünüyorum. Hans Bender, pek çok yazar gibi sanat yaşamına şiirle başlamış. Şiirle dar bir çevrede sesini duyursa da geniş kitlelere ulaşamamış. Bender'in yaşamının dönüm noktası ise Ikinci Dünya Savaşı olnıuş. 1940'ta Nazi Almanyası'nda askere alınan Bender, beş yıl askerlik yapmış. Savaşta Rusların elinde dört yıl esir hayatı yaşamış. Esaretten kurtulup 1950'de ülkcsine döndüğünde ise edebiyat üzerine kurduğu hayallerini gerçekleştirmeye başlamış. Savaş sonrasında, kalem savaşına tutuşan Alman yazarlar arasında yer ahyor. Edebiyatın hemen her dalında ürün venniş Bender. Roman, deneme, öykü... Bu sanatın "zanaat" kısmının da yükünü taşımış ayrıca. Adeta tek başına gerçekleştirdiği dergicilik faaliyetleri de bunun en güzel göstergeleri arasında yer alıyor. ÇıkardıC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI okuyucuya savaşın göbeğinden seslenmiyor. Onun geri planında kalmış, unutulmuş, es geçilmiş yaraları kaşıyor. lncelikli ruh hallerini, yine incelikli bir edebiyat duyarlılığıyla yakalamayı beceriyor. Savaş yıllarındaki insan yaşantılarının küçük, basit ve duygu yüklü ayrıntılarına sokuluyor Bender hikâyelerinin merkezine yerleştirmek istediği hüznü ortaya çıkarabilmek için. Hikâyelerin ana izleği "savaş" olunca, metinler bizi ister istemez Bender'in yaşamına götürüyor. Çoğu hikâye buram buram "yaşanmışlık" kokuyor. Yazarm da savaş yıÜannı yaşamış, hatta bu yıllan esir olarak geçirmiş yani bu insanlık dramına tüm gerçekliğiyle dokunmuşbiri olduğunu hesaba katarsak, hikâyelerdeki yaşanmışhğın çok da göz tırmalamadığını söylemek gerekiyor. Hikâyeler tam anlamıyla "gerçek" olsa da okuyucu bundan "kurgu" lezzetini duyumsayabiliyor. Bender'in hikâyeleri için "yaşanmışlığı kurgunun içinde çok güzel harmanlamış" demek en doğru tanım olur diye düşünüyorum. Edeblyatın hemen her dalında ürün vermiş Hans Bender. Roman, deneme, öykü...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle