25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
£•! itaplar Adası H er yıl yüzler- ce roman yayımlanı- yor. Dile kolay. Yayımlanan bu romanlarla ilgili sayısal verileri gösteren çizelge- ler, bunların yılla- ra, yaşlara, cinsi- yete, yörelere vb. dağılımını göste- ren veriler var mı, varsa, tutuluyor- sa eğer, bunlar nasıl bir yönelim, eğilim çıkarıyor ortaya, sonra bu ne yönde evrilip hangi ivmeye gö- re gelişiyor bilmi- yorum... Nevar ki yayımlanan ro- manların önemli bölümünün gençlere ait dos- yalardan oluştu- ğu, kimilerinin bi- rer "ilk kitap" ol- ma özelliği taşıdı- ğı çok iyi bilini- yor... Ayrıca ya- yıncıların, editör- lerin sitemlerin- den, kulağa gelen kimi bilgi kırıntı- larından anlaşıldı- ğı kadarıyla he- men her roman dosyası bir biçim- de kendine yol bulup yayımlana- biliyor yine de. Diyeceğim, yaza- rın ya da yazar adayının elinden çıkıp da yayım- lanmayan tek ro- man dosyası yok neredeyse... Çün- kü söylenenlere bakılırsa hemen her dosya, yazarı- nın çabasıyla ya- yınevleri arasında dolaşıyor, sonra bunlardan biri ta- rafından yayımla- nıyormutlaka... Bu kadarcık veri bile insanı şaşkın- lığa uğratmaya yetlyor... Romanda yazann kendine yer açma çabası... • > Yayımlanan ro- manların her birinin estetik açıdan tam- lık yansıtması, bir değer taşıması bek- lenemez elbette, beri yandan bunla- rın hiçbirinin yazın- sal ölçütlere göre dikkate alınmaya- cak çalışmalar ol- duğu da savlana- maz... Peki, bunca de- ğersizleri arasından değerlilerini nasıl seçeceğiz romanların? Yayınevine göre mi be- lirleyeceğiz bunu? Yayınevinin geçmişten gü- nümüze yansıttığı görev, ahlak anlayışına, ya- zınsal tutumuna, yayımladıklarının yazınsal alanda sergiledigi örtüşme eğrisine bakarak, yayımlanan her dosyanın ille roman değeri taşı- yacağını mı kestireceğiz? Bu da çok zor... Roman üzerine kaleme alınan yazılar varsa eğer, bunlarla mı belirleyeceğiz yoksa yönümü- zü? Görülüyor ki, yazınsal üretime yeni başla- mış bir yazarın roman alanında kendine yer açabilmesi, sığışacak bir yer bulabilmesi, bunu pekiştirebilmesi hadi olanaksız demeyeyim, ama güç, oldukça güç... CEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ROMANA ÖZCÜ SIKINTILAR... Yeni bir roman dosyasının yayın dünyasında kendine yer bulabilmesi geçmişte de çok güç- tü elbette. Sözgelimi Erdal Oz, ilk olarak Varlık Yayınları arasında yayımlanan Odalarda adlı romanı için Yaşar Nabi Nayır'la dosyası konu- sunda mektuplaşmalannı, öne sürüşleriyle Na- yır'a karşı direncini anlatır, kendi yayınevinde bunun yeni basımlarına geçerken. Ekler ardın- dan: "Ben de az direnmemişim hani..." _ Latife Tekin'in de ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm için Memet Fuat'a dosyasını getirdiğin- de, çok beğendiği bu dosyaya karşın Memet Fuat'ın, bir yazar bağlamında kendisinden emin olabilmek amacıyla ondan ikinci roman dosyasını da istediği söylenir... Bu iki örnek bile geçmişte roman dosyaları- nın yayımlanmasının da pek öyle kolay bir iş ol- madığını göstermeye yetiyor kanımca... öteden bu yana çeşitli nedenlerle öykü, ro- man, oyun dosyası okuduğumdan, parıltılar ta- şıyan kimi dosyaların sonraki aşamada kitap- laşmalarını beklediğim halde bir türlü gün yü- züne çıkamadığını gözlemişimdir veya yayım- lansa da kendine bir türlü yer açamadığına ta- nıklıkyapmışımdır... Evet, yeni yazarın işi zor... Neredeyse gün başına roman yayımlanır, her gün vitrine, ser- gene bir başka roman konurken bunların ara- sında yayımlanan yeni romanın şansı ne olabilir dersiniz? Yazar, bütüne bakarak söyleyecek olursak yayımlanmış binlerce romanın yüzlerce yazarı yanında kendine, yer bulabilecek midir? YENİ ROMANLAR ARASINDA... Şu son zamanda azımsanmayacak sayıda roman okudum, bunların bir bölümü yeni ya- zarlardan, hatta ilk kez okuduklanmdan oluşu- yor. İyi de kim söz edecek bu yazarlardan, onla- rın romanlanndan? Kendi payıma ileriki hafta- larda "Kitaplar Adası"nda birer ikişer konu edi- neceğim okuduğum bu romanları... Amayeter mi bu çaba? Her yıl yayımlanan birkaç yüz ro- manın ancak birkaç on tanesini, diyelim ancak yüzde onu kadannı konu edinebilir bu alanda kalem oynatan bir yazar. Ne denli üzücü bir durum. 1960'larda Hüseyin Cöntürk, Yordam dergisine şiir, öykü göndereceklerden, zorunlu- luk olarak kitap eleştirisi de isterdi. Bu yöndeki boşluğu doldurmaya çabalardı bu yolla... Peki, eleştiri alanında bir eksiklik vardı da doldu mu bu? Hemen her yazann, sergende bekletip de bir biçimine getirerek bir yerlerde araya sıkıştırıverdiği o hazır tümce kalıbını çok duydunuz kuşkusuz: "Bizde eleştirmen var mı?" Diyelim yok, iyi de bu soruyu ortaya atan- ların eli armut mu taşlıyor? Demokrasi için nasıl ki demokrat çoğunluğa gereksinim varsa eleş- tiri yazınına yaşam alanı kazandırılabilmesi için de uygulayıcıların çoğalması, ötesinde bu yön- de bir irade yansıtması gerekiyor. Aksi halde eleştiri, çoksatar listeleriyle kitle iletişim organlarının, buna koşut ortamların yönlendiriciliğine bağlı yapay solunumda kala- cak, o kadar... Bir disiplin bağlamında yazın eleştirisi varhğını sürdürür kuşkusuz, ama kitle- lerin eleştiri anlayışı bu örnekle sınırlı kalır her- halde. Demokrasiden, çoğulculuğu değil ço- ğunlukçuluğu anlıyor olmamız gibi. Oysa eleştiri de demokrasi gibi azınlık rejimi- dir. Ne demek istiyorum; dikkate alınması ge- reken ilko'dur... İlk romanlarıyla, kitaplarıyla yayın dünyasına adım atan, büyük çoğunluğu genç bu yazarlara eleştirmenlerin de fizik gücü yetemeyeceğine göre ne olacak? Umutsuzluğa kapılmadan işi- mizi sürdüreceğiz, başka çözüm var mı? A. Kadir B.'nin romanları ilk kez yayımlanıyor. Daha önce A. Kadir Bozkurt imzasıyla, Ölü- mün Kıyısında adlı oyun dosyasını okumuş- tum yazarın. Kıvrak, kıpırdak kalemi olan bir yazar izlenimi bırakmıştı bende. Bu kez Pentagram'ın yayımladığı iki romanıy- la yüz yüze geldim ardı ardına: Bitimsiz Yol (2007), Kibrit Kutusu (2008). Yaşamöyküsün- den ögrendiğimize göre öykülerinin, oyunları- nın yanında yazdığı yedi romanı var yazarın. Ama "bunların yayımlanmasına ise yıllar sonra, ancak şimdi karar verdi" deniyor bilgi notu ola- rak. öyle anlaşılıyor ki, yayımlanan "şimdilik" bu ikisi yalnızca, ... Yeni bir yazar olarak A. Kadir B. de kendine yer açmaya çalışıyor yazınsal ortamımızda. Çokdoğal bu... Peki, andığım bu romanlar için neler söyleye- biliriz? YENİ BİR YAZAR: A. KADİR B.... Bitimsiz Yol'da bankacı karısının başka biri- ne âşık olması üzerine, "yapılması gereken çe- kip gitmekti. öyle yapmıştım" (22) diyen bir öğ- retmenin (Murat), mesleğini bırakarak pazarla- macı konumunda yollara düşmesi konu edili- yor... Bu haliyle yine yolculuk temelinde bir roman- la karşı karşıya olduğumuz ortada. Bu kez pa- zarlamacılık yapmaya koyulmuş, eskiden beri öyküler yazma isteğiyle kıvranan bir öğretme- nin kendi otomobiliyle yaptığı uzayıp giden bir yolculuk bu... Romanlarımızın öğretmenlerini aldığım yazı- lara bu örneği de ekleyebilirim herhalde. Ancak aradan yıllar geçmiştir. Onu, kendisini bir başka erkek olarak tanıttığı sevgisiyle Antal- ya'da geçirdiği gecenin ardından roman zama- nı içinde takip etmeye koyuluruz... Murat'ın, dünyaya lanetler yağdıran bir ro- man kahramanı olduğunu söylemeye gerek yok. Kendini Arthur Miller'in "Satıcf sı gibi du- yumsarken, yollarda tek başına bir yandan öy- küler kurar, öte yandan bir başka kişi olarak kendine bakmanın, bir kurgu kişisi gibi kendi- siyle de yüzleşmenin olanağını bulur... öyküler yazmayı kurar sürekli, ama bu bağ- lamda "esin perileh"yle başı derttedir. Yalnız onlarla mı? Herkesle, herşeyle... Kansının ko- puşu sonrasında bütün dünyası altüst olmuştur C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 1 Anadolu'nun bir köşesinde öyküler yazmayı kuran bu yazın öğretmeninin. Murat'ı, bir işin peşinden koştuğu sıra Antal- ya'dan Ankara'ya yaptığı bir günlük yolculuk içinde saat saat ilerleyişi içine tüm yaşamından yerleştirdikleriyle yeniden yeniden tanımaya koyuluruz böylece. Ama yaşadığı o olayın ardından katılaşmak bir yana acımasızlaşmıştır da bir ölçüde... Çünkü karısı tarafından terk edilmiş olması duygusunu içinden söküp atamamıştır bir tür- lü... Kibrit Kutusu ise, yine bir yolculuk anında, bunun kesitinde başlıyor. Otoyoldaki trafik ka- zası sonrasında otomobilin sürücüsü ölmüş, sonradan sevgilisi olduğunu öğrendiğimiz ya- nındaki genç kız ise yaşam kavgası verir bir halde hastaneye kaldırılmıştır. Romanı biz, kazada ölen işadamının ağzın- dan okuruz: "Ben ve o kız!.../ Sabri Taşkın ve Dilara Gök- türk!.../ Söyledikleri gibi ikimiz de arabanın ön camından uçarcasına fırlamıştık. Dilara Gök- türk otoyolun kenarındaki çeiik bariyerin üstün- den ormanlık alana doğru uçmuş, ben ise başı- mı bariyere çarparak yolun içinde kalmıştım. Aldığım yara ölümcülmüş. O an ya da bir süre can çekiştikten sonra ölmüş, öldükten sonra da ambulansla taşınıp bu hastaneye getirilmiş ve on yedi numaralı morg ünitesinden çıkarılan adama dönmüştüm; rengi solmuş ve cansız! Artık onunla yollarımız ayrılmıştı; ikimiz bir ara- da Sabri Taşkın iken, o ölü bir beden, ben ise yaşamda var olan bir ruha dönüşmüştüm./ Ruh?/ Şu 'ruh' kelimesi nasıl da itici.../ Başka bir şey olarak tanımlanmalı; bedensiz bir varlık gibi..." (56) Sabri Taşkın'ın bir "kibrit kutusu" işi de vardır bu arada. Sonuçta geri dönüşlerle kendini, ya- şamını sorgulayan bir ruhun romanıdır da diye- biliriz Kibrit Kutusu için... ölenin, ölüm sonra- sında olup bitenleri izlemesi de yeni bir izlek değil elbette roman sanatında. Görülüyor ki tüm roman yazarları, kendilerine bir yer açabilmek için ilginç konular bulmaya, bunlarla roman evrenleri kurup, yine ilginç, sıra dışı, ayrıksı, hatta aykırı kahramanlar yaratarak okurun ilgisini, yazın kamuoyunun dikkatini çe- kecek, sonuçta beğenilecek romanlar verimle- meye çalışıyor. Bu açıdan bakıldığında her iki romanın da dilce, biçemce yenilik getirdiği savlanamaz ba- na göre. A. Kadir B.'nin bunları rorrian olarak eksiksiz, düzgün verimlemeyi, yazdıklarını ol- gunlaştırmış olmayı yeterli bulduğu anlaşılıyor. Ama bir yazar, kaleme aldığı romanın, yazın sanatı bağlamındaki yerini de sorgulayabilmeli derim... Bu kitap, roman sanatımız açısından yazınımıza ne getiriyor? Yazar olarak ben neyi getiriyorum? Her iki romanda da gerek yayınevinden, ge- rekse yazardan kaynaklanan pek çok yazım yanlışıyla karşılaşıyoruz. Keşke bunlar giderile- bilmiş olsaydı. Hatta okumam sırasında yer yer yazarın kendi dosyasında tam bir düzeltmeye girişmeden bunu yayınevine verdiği, yayınevi- nin de yazım konusunda pek özenli davranma- dığı izlenimi edinmedim değil... Ancak yazınla ilgilenen, alanda düşünce üre- ten insanlar, kitaplara yönelirken, olmuş, olma- mış biçiminde bunları ayırmak yerine, sabırla, sevgiyîe eksiklerini göstermek olmalı kitapla- nn... Hele A. Kadir B. gibi yayımlamak üzere hazırda beklettiği dosyaları olan yazarlar için bir işlevi olabilmeli böylesi yazıların. Yazın alanında eli kalem tutan hiçbir yazann, ister şair, öykücü, romancı, ister denemeci, eleştirmen, yazınbilimci olsun dilimizin, yazını- mızın omzuna yüklediği sorumluluktan kendini kurtaramayacağı ortada değil mi? • SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle