25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Şansın Tüzün'den 'İstanbul'un Azizesi' 'Kadın edebiyatı terimi alaturka'Şansın Tüzün, Cumhuri- yet Kitaplan'nca yayımla- nan ve ilk öykülerini bir araya getirdiği Havanalı Isa'üan sonra, ikinci öykü kitabı Istanabul'un Azizesltte okurlannın karşısına tekrar çıkıyor. 2005 Ömer Seyfettin Hikâye ödülü sahibi Tü- zün'le, öykücülüğü üzerine konuştuk. • Eray AK I * • ykülerinizin çoğunda okurla değişik g ^ \ biriîetişim kuruyorsunuz. Öykülerin -» I ğ içinde konuşuyorsunuz onlarla, sürek- ^<S li bir diyaloghalindesiniz... - Evet, bunu seviyorum ben. Belki genel olarak doğallığı benimsememdendir. Yani sonuçta orta- da bir yazan bir de okuyan var ve bütün yazılanla- rın kurgu olduğunu her iki taraf da biliyor; dolayı- sıyla kasım kasım kasılmanın, okuru hiçe saymanın âlemi yok! Ara sıra bu gerçekliğe bir vurgu yapmak, okurla cil- veleşmek hoşuma gidiyor. Okumak yazarla paylaşılan bir mahremiyet aslında... Ben de bu özel ilişkinin iarkında olarak bunu görmezden gelemiyorum. -Kadın karakterleriniz öykülerinizdegenelde "yaînız", kendi ayağı üstünde durmaya çahşan vegüçlütipler;ya- şadığı yerler ise genelde büyük şehirler. Öykülerinizde "şehirli kadının yalnızlaşmasını anlaayorsunuz" diyebilir miyiz? Ya da öykünüzü besleyen başat öğelerineler oluş- tuyor? - Öykülerimde yalnızca kadının değil erkeğin de şehir ve iş hayatı içindeki yalnızlığmı ve bu yalnızlıktan türet- tilderi sembolik aşkları, nesnelere yükledikleri anlamlan ve onlarla olan ilişkilerini anlauyorum. Öykülerimde da- ha çok yaşam iştahıyla beslenen bir dönüşüm yaratmaya çalışıyorum. Hayatta yaşanılan olaylar, insanlan dram oyuncusu olmaya itiyor hep; kendisi değilse bile çevresi. Buna direnmelerini istiyorum. Yaşanılan dramlardaki ironiyi, komediyi bulup ortaya çıkarmak önemli benim için ya da çelişkileri yakalamak. Kederleri bir simyacı gibi kahkahaya dönüştürebilseydik keşke... Bunu başaranlar da var tabii: Ephraim Kishon'un gençliği nazi kampların- da geçmesine karşın öykülerinde kıkır kıkır bir mizah vardır. -Öykülerinizdeki erkeklerden bahsedelim biraz. Er- kekleriniz genelde ezik, kötü niyetli ya da bir kadının pe- şinden koşan tipler. Erkekleıinize böyle roller çizmenizi, teminist bir bakış açısıyla anlamlan- dırabilir miyiz? Ya da toplumda ezi- len kadının bu tür- den cesur davra- nışlar da sergileye- bileceğini mi gös- termeye çakştınız? - Öncelikle ben feminist bakış, ka- dın edebiyatı gibi sınırlamalara karşı- yım. Kadın edebi- yatı terimini de alaturka buluyo- rum. Sanki kadın- lar toplanmış kek, poğaça, altın günü yapar gibi edebiyat yapıyor! Cinsiyeti elbette insanın yapüğı her işe yansır, yansımalıdır da ama böyle bir ayrım yapmak doğru değil. Isteyen kadın gözüyle yazar, isteyen erkek gözüyle, iste- yen Van kedisi gibi bir gözü kadın, bir gözü erkek olarak yazar ki benim için en makbulü budur. Zaten kitaptaki öykülerden bazıları -'Cumhuriyet Çiçeği' ve 'Atlıkannca' mesela- erkek ağzından yazılmıştır. - Cinsellik hetnen her öykünüzde karşımıza çıkıyor. Cinselliği ön plana çıkanp kullanarak, erkek ya da kadın karakterlerinizin hangi yönlerini ortaya çıkarmaya çahşı- yorsunuz? - Öykülerimde cinselliğin ön planda olduğunu düşün- müyorum. Gerektiği kadar vardır. Yemek yedikleri gibi, gezdikleri gibi, yeri geldiğinde sevişmişlerdir ya da cinsel açlıklannı gidermek için başlannın çaresine bakmışlardır. Bu da karakterlerin normal olduklannı gösterir. - Birçok öykünüz Paris, Sicilya, Berlin gibi Avrupa şe- hirlerinde geçiyor. Bu şehirlerin öykünüze kattıklan hak- kında neler düşünüyorsunuz? Bu bakış açısıyla öyküleri- niz için "dünyalı öyküler" diyebilir misiniz? - Dünyalı öyküler diyebiliriz tabii. Özellikle 'Günaydın Berlin'de küreselleşmeye vurgu yapmaya çalıştım. Şehirli insanın ortak bir rutini var arnk. Inanın Bangkok'ta bir restorandaki masayı alıp Barcelona'ya taşıyabilirsiniz ve etrafında sohbet edip yemek yiyenler hiçbir şey anlamaz. Büyük şehirlerde yaşayan insanlar giderek ortak bir rutin içine girdi. Tıpkı bir pop art afişi gibi her şehre yapışabi- lirler. Bir de dünyada olup bitenlerden sandığımdan fazla etkilendiğimi, günün birinde öykünün bir yerinden Ğş- kırdıklannda anlıyorum. Anna Lindh'in ölümü ömeğin. 2003 'teki bu suikast, 'Isveç'in Kıyısından Kartpostallar' isimli öykümde Anna 4 Ever olarak anıldı. îsveçli iki ço- cuk annesi ve korumayla gezmeyi reddeden başanlı bir siyasetçinin, bir mağazada herkesin gözü önünde defalar- ca bıçaklanarak öldürülmesi çok etkilemişti beni. Anna Lindh benim ideal kadın duruşuna politikacılardan vere- ceğim güzel bir örnektir. -Oluşturmak istediğiniz bir kadın duruşu ve dili varmı peki? Öykülerinizin çoğunda böyle birhava seziüyor... - Evet, doğru. Her şeyden önce kadın olmanın gücünü iliklerine kadar hisseden ve kadın olmanın ayrıcalığının farkında olan vakar bir duruşu olmalı kadının. Her kadın bir bereket tannçasıdır; üsteÜk kadın biyolojik olarak da- ha dayanıklıdır. Anne karnında bile dişi fetus erkeğe gö- re daha dirençlidir. Kadın biyolojik olarak sahip olduğu bu gücü sosyolojik olarak yeterince hissedemiyor ve bu- nun çelişkisini yaşıyor. Edebiyat dünyasından Elif Şafak bu konuda çok iyi bir örnek. Kadınlığının gücünü keşfe- dip bunu eserlerine yansıtabiliyor ve bunu yaparken her yerde karşımıza çıkan kadın edebiyatı tuzaklanna düş- müyor. - 'AşkHadımı'öykünüzden bahsetmek istiyorum bi- raz. Bu öykünüzdeki karakterin duruşu, davranışı, cesa- reti çok dikkat çekici. Bu karakteri, yani Fatma 'yı (Cleo'yu), nasıl beslediniz? Bu öyküdegerçek birgözlem dikkat çekiyor. - Bu öykü tamamıyla bir kurgu. Yani Paris'te bir ran- devuevim ve Ömer Şerif hemşerim olmadığına göre... Bu öyküde Mısırlı Fatma ile kurduğu ilişkide erkekliğini kaybeden adamda, ilişki bir metafor. Yani bir erkeğin bir kadında kayboluşunun hikâyesi aslında. O olayın yaşanıp yaşanmaması o kadar önemli değil. Bir kadının dişiliğin- de kaybolan, hatta mahvolan erkekler çok anlatılmıştır edebiyatta. Yani, erkeğin zaafıyla orantJı olarak, kadın cenneti de cehennemi de olabilir erkeğin. Ancak, kadın erkek ilişkisinde kadın hep teslim olan taraf gibi algüanır ya da algılatılır. Oysa aslında teslim olan taraf erkektir; kadına karşı savunmasız ve çaresizdir. Biraz bunu vurgu- lamaya çalıştım 'Aşk Hadımı'nda. Bir de bu öyküyü yaz- dıktan birkaç ay sonra, Ömer Şerif Roma'da bir kafede gelip karşımdaki masaya oturdu. Işte hayat da böylesine çılgıncabir şey..." İstanbul'un Azizesi/ Şansın Tüzün/ Cinius Yay./160 s. Fransız aşk şiir- leri antolojisi olan Seninle Bir Yastıkta aü\\k\- tapta Alphonse de Lamartine, Victor Hugo, Alfred de Mus- set, Charles Baudelaire, Stephane Mallar- me, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Max Jacob, Jean Cocteau, Paul Eluard, Louis Aragon, Ren6 Char gibi şairle- rin dizelerine yer veriliyor. • Ahmet NECDET • • lkemizde Batılılaşma sürecin- | | deki çeviri çalışmalan, baş- I I langıçta tamamen resmî de V » / olsa, 1821'den 1938'e kadar birbirini izleyen kurum ve girişimlerle süregelmiştir. Bunlann arasında 1832'de kurulan "Tercüme Odası", Tanzimat-ı Hayriye ile 1839'dan son- ra âdeta bir okula dönüşmüş ve Türk ay- duılanma hareketinde önemli bir rol oyna- mıştır. Çeviri tarihimizin en köklü ve en kapsamlı çeviri girişimi ise, Cumhuriyet S AY FA 18 Fransız aşk şiirlerinden bir seçki: Seninle BirYastıktaDönemi'nde kurulan "Tercüme Bürosu" (1938) dur. Bu kuruluş, kısa zamanda Do- ğu ve Batı klasiklerinden yüzlerce yapiü di- limize kazandırdığı gibi 1940'tah 1966 yılı- na kadar çıkardığı Tercüme dergisi ile baş- ta Fransızca, Almanca ve Ingilizce olmak üzere Latince, Yunanca'dan çok sayıda çe- virinin yayımlanmasına aracılık etmiştir. Çalışmalarını 1973 yılına kadar sürdüren "Tercüme Bürosu"ndan günümüze 891 yapıt ve 87 sayılık bir dergi koleksiyonu kalmışbulunuyor. Ali Lhsan Kolcu'nun Türkçeye Batı Şiiri (1999) adlı yapıtında Edebiyatımızın Tan- zimat ve Servet-i Fünûn dönemlerinde Ba- tı dillerinden yapılmış şiir çevirilerinin sa- yısı 988 olarak kaydedilmektedir (s. 716). Aynı araştırmaya göre, 1859-1901 yılları arasında yapılan bu şiir çevirilerinin 202 çevirmen tarafından gerçekleştirildiği ve ayrıca elli iki çeviri şiirin de imzasız olarak yayımlandığı anlaülıyor. İlk sıralarda Mu- allim Naci, Ahmed Rasim ve Recaizade Malım ud Ekrem gibi edebiyatçı- lannın çevirmen olarak adına rastladığımız bu çeviri şiirlerden maalesef bir teki bile günümüze kalmış değil. Gelişen Türkçemiz, bu koyu Osmanlıca metinleri ta- rihin çöplüğüne atmış gibi görü- nüyor. Elinizdeki Fransa Aşk Şi- irleri Antolojisi'nde değerli ede- biyatçılarımıza çevirmen olarak yer vere- meyişimizin biricik nedeni budur. Kitabımızda François Yillon'dart Henri Pichettc'e kadar 41 Fransız şairi ve bu şair- lerin dilimize çevrilmiş 92 şiiri yer alıyor. Bu şiirlerin değişik Imzalar tarafından çev- rilmiş olması, çeviri-şiir çahşmalannın ve- rimli bir yolda olduğunu ve birkaç kişinin tekelifıde kalmadığını gösteren iyi bir işa- ret sayılmalıdır. Burada Fransız şiirinin ül- kemizde tanınmasına önayak olan bazı şair ve çevirmenlerimizin adlannı saygıyla an- mak isterim: Sabahattin Eyuboğlu, Cahit Sıtkı Taran- cı, Orhan Veli Kanık, Oktay B fat, llhan Berk, Can Yücel, Ce- mal Süreya, Sai Maden, Erdoğa Alkan, Özdemi Ince ve Eray Canberk... Gü- nümüzde Frans şiirini bir fek aş temasıyla bile b kadar zengin bi çeviri-şiir topla- mından izleyebi liyorsak, adını andığım şair ve çevirmenler ka- dar, adını anmadıklanmın da büyük eme ğini göz önünde tutmak gerekir. Orhan Veli, ilk basımı 1947'de yapılan Fransız Şiiri Antolojisinin önsözünde şö le demişti: "Farz etsinler ki, bu bir başlan gıçtır, ileride daha iyileri yapılacakur." A; nı temenniyi biz de paylaşıyor ve daha iyi daha güzel, daha kapsamlı antolojilerin aj cak yapıcı eleştirilerle hazırlanacağını bili yor, buna yürekten inanıyoruz. • Seninle Bir Yasükta/ Yayıma Hazırla- yan: Ahmet Necdet/Artshop Yaymohk/ 126 s. . C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 0 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle