25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B Listelere baktım, benim adım yok. Bizim gazeteden birkaç arkadaşın da yok! Ne olumlu, ne olumsuz kişiler saymışlar bizleri! Taraf’çılar böyle uygun görmüş! Şimdilik, ama bakarsınız yakında başka bir uyduruk belge çıkarırlar, bu kez hepimizi işin içine sokarlar. Politika dünyamızda şu balyoz denen nesnenin adı çok geçer. 12 Mart’ın başbakanı Nihat Erim ilk kez kullandı bu balyoz sözcüğünü... “Tepelerine balyoz gibi ineriz” diyerek... Yıllar geçti, bu kez de, Taraf gazetesinin yayımladığı yakıştırma bir belgenin adı Balyoz... Anımsayacaksınız, hani bir gün sayın Başbakanımız arabasında kapalı kalmıştı, bir türlü açılamıyordu, kilitlenmişti iki kapı da... Dakikalarca içeride kalmıştı. Ne kadar uğraştılarsa da olmadı. Sonunda yakındaki bir inşaattan bir balyoz kapıp getirdiler. Kapıya indirdiler, kapı da araba da parçalandı, Başbakan da hapislikten kurtuldu. Öykü burada bitmedi. Başbakan’ın bir hayranı koştu, gitti o balyozu parayla satın alıp evine götürdü. Bir anı olarak evinin en gösterişli yerine yerleştirdi. Ama hiçbir işe yaramadı o balyoz, Başbakan bu hayranını bir daha milletvekili yapmadı! Taraf’çılar, en başta da Çetin Altan’ın “Ahmet”im diye bağrına bastığı Ahmet Altan beyimiz bu kez yeni bir bomba patlatmaz mı? Adı da Balyoz! Askerler bir plan yapmışlar, akıl alır gibi değil. Camiler yıkılacak, uçaklar düşürülecek, neler neler olacak! Taraf’ın becerikli muhabirlerinin yeni bir uydurması. Islak-kuru belgeler, Kafes’ler mafesler yetmemiş!.. Bir de yeni bir mutabakat hükümeti listesi çıkardılar! Ünlü bazı politikacıların hangi bakanlıklarda görevlendirileceğini sıraladılar. Bir yanda bu balyoz uydurmasını destekleyen 37 liberal gazeteci, öte yanda balyoz yoluyla darbe yapacak askerlerden yana saydıkları 117 gazeteci... Bu arada gerçek balyozu Anayasa Mahkemesi AKP’nin yanlış politikasının başına indirmez mi? Gece yarısı çıkarılan bir yasa maddesiyle askerlerin de sivil mahkemelerde yargılanması, Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyelerinin kararıyla iptal edilmez mi? Haydi şimdi yeni bir kargaşa; Ergenekon’da suçlanan, yargılanan, tutuklanan askerler ne olacak? Türk Silahlı Kuvvetleri’nden, adıyla sanıyla Mustafa Kemal’in askerlerinden istenen nedir? Düşmanların bile yapamadığını birkaç kendini bilmez gazeteci bozuntusu mu yapmaya kalkışıyor? Halkımızın tek güvencesi olan bir kurumu ortadan kaldırmaya çalışıyor... Balyoz gibi şeylerle oynamaya gelmez! Sen başkalarının kafasına indirmek isterken bir de bakarsın, o balyoz seni bir anda yamyassı etmiş!.. Bu gidişle daha neler göreceğiz, erken bir seçimle işbaşındaki iktidarın acemi kadrosu politika dışı edilene kadar bir çılgınlık karmaşasında mı yaşayacağız? Halkımız utanç verici düzenlemelere ne zaman oylarıyla son verecek? PENCERE İçki Yasakları... İtalyan yazarı Giovanni Papini ‘Tersine Tarih’ başlıklı yazısında özetle der ki: - Tarihi anlayabilmek için tersinden okumalı, bugünlerden geçmişe doğru gitmeli... 20’nci yüzyılın ortasında birisi çıkıp İsmet Paşa’ya: - Paşam, deseydi, çok partili rejime geçiyoruz; ama 21’inci yüzyılın başında iktidara geçecek bir parti içki yasağına başvuracak... İnönü’nün yanıtı ne olurdu: - Haydi canım sen de!.. Bugünden geçmişe baktığımızda içki yasağını Dördüncü Murat döneminde görüyoruz; o çağda bile toplumun sağduyusu konuyu mizaha dönüştürmüştür... Dördüncü Murat zamanında Bektaşi’yi rakı içerken yakalamışlar... - Ulan, seni bırakırız, ama, bundan sonra içmeyeceğine ant iç bakalım... Bektaşi’nin yanıtı: - Vallahi de içmem, billahi de içmem!.. Dördüncü Murat tüm meyhaneleri kapatmış, içki gizli gizli kahvehanelerde içilir olmuş... Padişah tebdil geziyormuş, bir kahveye dalmış, bakmış ki Bektaşi önüne kırmızı şarabını koymuş içiyor... Sormuş: - Bardaktaki nedir?.. Baba Erenler durumu çakmış, karşısındakinin Dördüncü Murat olduğunu anlayıp yanıtını vermiş: - Sudur Sultanım!.. - Be adam!.. Hiç kırmızı su olur mu?.. Bektaşi: - Sizi görünce utanç ve korkusundan kızardı Padişahım!.. İslam kültüründe içki üzerine nice şiir, fıkra, özdeyiş var, bu yoldaki edebiyat zengin mi zengin... Ömer Hayyam’dan bir dörtlük: “Dünyaları değişmem kızıl şaraba; Ay da ondan sönük, çoban yıldızı da. Şarap satanların aklına şaşarım Ondan iyi ne alacaklar acaba?” Dördüncü Murat, Bektaşi’nin bağ evine uğramış... Baba Erenler’e sormuş: - Bağın büyük, bu kadar üzümü ne yapıyorsun?.. - Biz kalabalığız, yeriz sultanım... - Yemekle biter mi?.. - Yiyemediğimizi sıkıp suyunu içeriz sultanım!.. - Bu kadar üzüm suyu içilir mi?.. - İçemediğimizi fıçılara doldurup kaldırırız... Padişah: - Peki, üzüm suyu fıçıda dura dura şarap olmaz mı? Bektaşi lafın nereye gideceğini anladığı için: - O Allah’ın bileceği iştir sultanım, demiş, biz fıçılara doldurup üzüm suyunu Allah’a havale ederiz; sirke mi yapar, şarap mı yapar, kendisinin bileceği iştir, biz ona karışmayız... Bir softayla bir Bektaşi yan yana dua ediyorlarmış: Softa: - Allahım, demiş, beni dinden imandan yoksun kılma!.. Bektaşi: - Allahım, demiş, beni rakısız bırakma!.. Softa kızmış: - Bre!.. Bu ne biçim dua?.. Bektaşi: - Kızma be imanım, herkes Allah’tan kendinde olmayanı ister, sana iman lazım, bana da rakı!.. (4 Aralık 2005 tarihli yazısı) A vrupa İnsan Haklarõ Mahke- mesi (AİHM), “Avrupa Kon- seyi” yapõsõ içinde yer alan bir kurumdur; dolayõsõyla, Av- rupa Konseyi’yle ilgili birkaç noktayõ anõmsamak, bu mahkemenin niteliğinin anlaşõlmasõna yardõmcõ olabilir. Adõnõn da gösterdiği gibi Avrupa Konseyi, bir “Avrupa” kurumu olmak durumunda- dõr. Ancak, “Avrupa” ve “Avrupalı” deyimlerinin anlamõ ve kapsamõ tartõş- maya çok açõk hale gelmiştir. Avrupa ne- rede başlar; nerede biter? Örneğin, Avus- turya’nõn cahil bir köylüsü mü; yoksa Mozart’õn yapõtlarõnõ seslendiren bir Ja- pon virtüöz mü “Avrupalı” sayõlmalõ- dõr? Avrupa Konseyi’nin kurulduğu 1949 yõlõnda, “kurucu”lar; ekonomik geliş- mişlik düzeyi ve ortak kültür değerleri bakõmõndan birbirine çok yakõn 10 Ba- tõ Avrupa ve İskandinavya devletiydi. O zamandan günümüze uzanan 60 yõlõ aş- kõn dönemde, yeni üyelerin katõlõmõyla bu durum çok değişmiştir. (Türkiye, “kurucu” değildir; Yunanistan’la bir- likte, kuruluşun hemen ardõndan 1949’da üyeliğe alõnmõştõr). Özellikle, Sovyetler Birliği’nin dağõlmasõndan sonra oluşan yeni bağõmsõz devletlerin katõlõmõ so- nucunda bambaşka görünüm ortaya çõk- mõştõr. Rusya Federasyonu’nun da uzun tartõşmalardan sonra, 1996 yõlõnda üyeliğe alõnmasõyla Avrupa Konseyi’nin coğrafi sõnõrlarõ Büyük Okyanus kõyõla- rõna kadar uzanmõş; Avrupa Konseyi, Be- ring Boğazõ yoluyla ABD’nin Alaska Eyaletine, komşu haline gelmiştir. Bugün, sayõsõ 47’ye ulaşan Avrupa Konseyi üyesi devletler arasõnda, kültür ve yaşam düzeyi açõlarõndan derin fark- lõlõklar gözlemlenmektedir. Örneğin, ki- şi başõna ulusal gelir Almanya, İsveç gi- bi ülkelerde 35-40 bin dolar iken Ar- navutluk, Gürcistan gibi devletlerde 5- 6 bin dolar kadardõr. Rusya’nın üyeliği Doğu Avrupa ülkelerinin ve özellikle Rusya Federasyonu’nun üyeliği Avrupa Konseyi’nin “kimyası”nõ bir ölçüde değiştirmiştir. Rusya Federasyonu, Sov- yetler Birliği’nin ardõlõ olarak, BM Gü- venlik Konseyi’nde “veto” yetkisi sahibi, nükleer bir askeri güç olmasõ, geniş do- ğal zenginlikleri gibi nedenlerle Avrupa Konseyi içinde bir “süper devlet”tir. Rusya tek başõna bütün öteki üye dev- letlerle ters düşmeyi göze alabilmekte- dir. AİHM’nin işleyişinde önemli bir re- form girişimi olan AİHS’ye ek 14. Pro- tokol’ün, 2004 yõlõnda imzalanmõş ve 46 üye devletçe onaylanmõş olmasõna kar- şõn, Rusya’nõn tek başõna muhalefeti yü- zünden yõllarca yürürlüğe girememesi, bunun örneğidir. Onaylamamõş tek devlet olan Rus- ya’nõn da onayõyla 14. Protokol’ün 2006 yõlõ sonlarõnda yürürlüğe girmesi bekle- niyordu. Ancak, Rusya parlamentosunun alt kanadõ olan “Duma”nõn, 20 Aralõk 2006 günü yaptõğõ toplantõda, 14. Pro- tokol’ün reddettiği haberi Strazburg’a kö- tü bir Noel armağanõ gibi düştü! Bunun üzerine, 14. Protokol’ün görünür gele- cekte yürürlüğe girmesinden umut ke- silmiş; onun yerine “14bis Protokol” ha- zõrlanmõştõr. Böylece, yürürlüğe gire- meyen 14. Protokol’ün öngördüğü “hız- landırıcı” hükümlerin, bunu kabul eden devletler bakõmõndan uygulanmasõnõ sağlamak amaçlanmõştõr. Ancak, üç buçuk yõl ka- dar önce “tatsız” bir sürp- rizle 14. Protokol’ün onay- lanmasõnõ reddeden Rusya Dumasõ, bu kez “tatlı” bir sürpriz yapmõş; 15 Ocak 2010 günü 14. Protokol’ü kabul etmiştir. Şimdi bek- lenen, Rusya’nõn onay bel- gesini sunmasõ ve 14. Pro- tokol’ün resmen yürürlüğe girmesidir. Bu gerçekle- şince, 1 Ekim 2009’dan beri yürürlükte olan 14bis Protokol’ün yürürlüğü so- na ermiş olacaktõr. 14. Protokol ne getiriyor? AİHM’nin, insan hakla- rõnõn yargõ yoluyla korun- masõ alanõnda dünyanõn en başarõlõ örneği olduğu kuş- kusuzdur. Avrupa Konse- yi’ne üye olan 47 devletin her biri aleyhine bu mah- kemeye başvurulabilmek- tedir. Başvuranlarõn uy- rukluğu, gerçek ya da tü- zelkişi oluşlarõ önemli ol- madõğõ gibi, “tüzelkişili- ğin” bulunmasõ bile zo- runlu değildir. Bu durum, AİHM’nin “popülerliğini” özellikle bazõ ülkelerde arttõrmõştõr. Aralarõnda Türkiye’nin de bulunduğu ba- zõ devletlere karşõ yapõlan başvurular, mahkemenin baş edemeyeceği sayõlara ulaşmõş görünmektedir. Bu durumun or- taya çõkõşõnda, mahkemenin biraz “cö- mertçe” hükmettiği ödencelerin (taz- minatlarõn) payõ da yok değildir. 14. Protokol, AİHM’nin olağanüstü ar- tõş gösteren iş yükünün azaltõlmasõ ama- cõyla, çalõşmayõ hõzlandõrõcõ çeşitli ye- nilikler öngörmektedir. Bunlarõn en önemli iki tanesini kõsaca açõklayalõm: Birincisi; başvurularõn, dinlenebilir- liğine (yerleşmiş yanlõş çeviriye göre “kabul edilebilirliğine”) ya da “kayıt- tan düşülmesine” tek yargõç karar ve- rebilecektir. Böylece, yargõçlarõn daha ve- rimli kullanmasõ olanağõ doğacaktõr (Şimdiki işleyişte bu iş, üç yargõçtan olu- şan “komite”lerce yapõlmaktadõr). İkincisi; “dinlenebilirlik” ölçütleri de- ğiştirilecektir: 14 Protokol’ün yürürlüğe girmesinden sonra; başvurucunun “önemli bir sakıncalı durumla” (za- rarla; “dezavantajla”) karşõlaşmõş ol- mamasõ durumunda, başvuru “dinlen- mez” bulunacaktõr. Bunun anlamõ şudur: İnsan hakkõ ihlali olasõlõğõ görülse bile, konunun “önemsiz” sayõlmasõ, başvu- runun reddini gerektirecektir. Bu, çok eleştirilen bir hükümdür. Gerçi metinde mahkemece bu yetkinin kullanõlmasõn- da “insan haklarına saygı” ilkesinin gözetileceği belirtilmiştir; ama amacõn dava sayõsõnõ azaltmak olduğu da açõk bir gerçektir. Bu, mahkemenin ulaşõlabilir- liğini kõsõtlayacak ama saygõnlõğõnõ göl- geleyecek bir durum gibi görünmektedir. Sonuç: Ne yapılmalı? AİHM yoluyla sağlanan korumanõn “ikincil” nitelikte olduğu; yani, insan haklarõ alanõndaki asõl korumanõn üye devletlerin iç hukuklarõnda sağlanmasõ gerektiği unutulmamalõdõr. Bu koruma sağlanmadõkça, AİHM’nin iş yükünü azaltmak için, başvurularõ daha kolay yoldan reddetmeyi amaçlayan zorlayõcõ önlemler mahkemenin saygõnlõğõ üze- rinde olumsuz etki yaratacaktõr. Kaldõ ki, AİHM’nin daha etkin bir çalõşma düze- nine ulaşmasõ için görüşler geliştirmek üzere oluşturulan 11 üyeli “Akil Kişiler Komitesi”ndeki üyeliğim sõrasõnda edin- diğim bilgiler, 14. Protokol’ün; başvu- rularõ “caydırıcı” ve “sınırlayıcı” hü- kümlerinin pek de etkili olmayacağõnõ ve kõsa bir süre içinde yine “tıkanma” nok- tasõna gelinebileceğini göstermiştir. Kanõmca, yapõlmasõ gereken şey, iç hukuk düzeyinde “zorunlu uzlaştır- ma” girişimi yolunu kabul etmektir. Akil Kişiler Komitesi’ne sunduğum ve ayrõntõsõnõ İngilizce ve Türkçe olarak ya- yõmladõğõm (Digesta Turcica sayõ 3; TBB Dergisi sayõ 67) önerim özetle şu- dur: Her üye devlet, AİHM’ye başvuruda bulunacaklarla devlet arasõnda uzlaş- tõrma görüşmeleri yapõlmasõ için ortam hazõrlayacak bir “özerk” kurum belirler ya da kurar. Burada, Avrupa Konseyi’nce atanacak bir yetkilinin “gözlemci” ola- rak bulunabileceği görüşmeler yapõlõr ve davanõn AİHM’ye başvurulmadan çö- züme bağlanmasõna çalõşõlõr. Bu süreç, AİHM’ye başvuru hakkõnõ ortadan kal- dõrmayacak; sadece bir süre (3-6 ay) er- telemiş olacaktõr. Bu yol başarõlõ olursa konu “dostça çözüm”le kapanacak; ba- şarõ sağlanamazsa, ilgililer AİHM’ye başvuru hakkõnõ kullanmakta serbest olacaklardõr. AİHM’de Yeni Dönem... 28 OCAK 2010 PERŞEMBE EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Balyoz Nereye İner? Aralarõnda Türkiye’nin de bulunduğu bazõ devletlere karşõ yapõlan başvurular, mahkemenin baş edemeyeceği sayõlara ulaşmõş görünmektedir. Bu durumun ortaya çõkõşõnda, mahkemenin biraz “cömertçe” hükmettiği ödencelerin (tazminatlarõn) payõ da yok değildir. Prof. Dr. Rona AYBAY Gelecek Seçimlerde Alternatif Var! E vet, gelecek seçimlerde alternatif var. Seçenek yerine, bu sözcüğü kullanmamõn nedeni, genel ya da yerel seçimler söz konusu olduğunda, genelde hep “seçenek” yerine, “alternatif” sözcüğünün kullanõlmasõdõr. Ama asõl üzücü olan bu sözcükten çok, onun yanõnda karamsar bir ifadenin dõşavurumu olan “yok” sözcüğünün yerleşmiş olmasõdõr, yani “alternatif yok” demek nedense kimi insanõmõzõn adeta bilincine ve beynine ya kulaktan dolma alõşkanlõk ya da idefiks dediğimiz “saplantõ” haline gelmiş bir ezbere kavram olarak yerleşmiş. Kimilerinin kolayõna mõ geliyor, yoksa buna içten, bilinçli bir şekilde inanmõşlar mõ, anlamak zor. Ama gerçek olan şu ki, bugünlerde haklõ eleştirilerin hedefi olan şimdiki hükümetin seçimle başa geçmesinde, ülke sorunlarõnõn ayõrdõnda olup, bunlarla yakõndan ilgilenenlerin dõşõndaki “alternatif yok” saplantõsõna takõlõp kalan insanlarõn önemli bir payõ vardõr. Ülkenin şu anda içinde bulunduğu neredeyse kaos diyeceğimiz bir ortamda, artõk ve lütfen kendine aydõn diyen ve ülkesini, halkõnõ, cumhuriyetini seven tek bir insanõn bile “alternatif yok” deme lüksü ve hakkõ yoktur. Geçen genel seçimde kimi küskünlükler, bazen de parti başkanlõğõna ve başkanõna karşõ duyulan olumsuz duygular nedeniyle ya da “Bir de bunu deneyelim” yanlõş hesabõyla yedi yõl süreyle Türkiye’yi ciddi bir açmaza sürükleyen bir partiyi iktidar yapanlar, artõk böyle bir hataya düşmemelidirler. Evet gelecek seçimlerde alternatif vardõr ve bu doğru seçeneği, Bedri Baykam geçen günlerde basõna ve kamuoyuna yaptõğõ bir toplantõda açõk ve anlaşõlõr bir ifadeyle ortaya koydu. CHP Genel Merkezi’ne bir öneri olarak sunmak üzere hazõrladõğõ “Demokratik Devrim Tüzük” taslağõ, bana göre yukarõda sözünü ettiğimiz düşüncenin sonucu olmalõdõr. Gerek bireysel, gerek partili bir seçmen, gerekse sivil toplum örgütlerinde ülke sorunlarõyla ve siyasetiyle yakõndan ilgilenen, bu alanda aralõksõz çaba harcayan Bedri Baykam, “Bugün Türkiye’de demokrasi AKP iktidarı altında büyük tehdit yaşarken, tek çıkar yol CHP iktidarıdır” sözüyle, tüzük çalõşmasõnõn ana gönderisini özetliyor ve “CHP tüm zor koşullara karşın, zor günlerde çok iyi bir performans göstermiş, şimdi ise sıra iktidar olmaya gelmiştir” diyor. Ancak CHP’ye iktidar yolunun ise parti içi “Demokratik Devrim”in gerçekleşmesiyle açõlacağõnõ vurguluyor. “CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın tüm ideolojik karalamalara rağmen, doğru yolu izlediğini, ama CHP’yi iktidar yapmanın yolunun, kapıyı gençlere, kadınlara ve tüzük maddelerinde yapılacak değişimler ve yeniliklerle tüm parti içi demokrasiye açmaktan geçeceğini” söylüyor. Baykam’õn, değerli hukukçu ve anayasa hukukçularõyla uzun soluklu bir çalõşmanõn sonucunda hazõrlamõş olduğu bu tüzüğün satõr başlarõna ve içeriğine burada değinmeyeceğim. Çünkü, öneri nasõlsa genel merkeze ve ilçelere ulaşacak. Ancak önerilen tüzük değişikliğinin iki amaca yöneldiğini söylemekte yarar var: CHP’yi, halkõn, gencin ve özellikle de kadõnõn partiyle katõlmaya can atacağõ bir parti, örnek bir partileşme örgütlenmesiyle de çekici hale getirmek. İkincisi de, parti üyelerini bir arada tutacak, küsüp gitmesini engelleyecek, önleyecek değişiklikler getirmek. Bu bağlamda Bedri Baykam açõkça sağlam bir CHP’li portre çizerek, hangi nedenle olursa olsun, partiye sõrt çevirip saf değiştirenlerin davranõşlarõnõ etik bulmadõğõnõ açõklarken ayrõca yeni parti kurarak, sol cepheyi zayõflatmanõn, bölmenin affedilir olmadõğõnõ da ekliyor, ki bu görüşe katõlmamak mümkün değil. Baykam, CHP dõşõnda diğer partilere gidecek tek bir oyun bile önemine işaret ediyor. Dokunulmazlara dokunulmadõğõ, buna karşõn Kemalist ve ulusalcõ politikalarõn savunucularõnõn yargõlandõğõ, büyük sermayenin sahiplenip işçi, emekli ve yoksul hakkõnõn “benim milletim, halkın iradesi” aldatmacasõyla göz göre göre yok sayõldõğõ, öğrencisiyle, işçisiyle, eczacõsõyla, emekçisi ve emeklisiyle hemen hemen Türkiye’nin yarõsõnõn ayakta olduğu şu darboğaz günlerinde, artõk işbirlikçilerin bile gerçekleri görür hale gelmesinden sonra, eylemi ve söylemiyle bütün bunlarõn karşõsõnda olan CHP’nin, kendisine arka veren, destekçilerine Türkiye’nin, Cumhuriyetin geleceği adõna kulak vereceğine inanõyoruz. Evet alternatifimiz vardõr, ama CHP de Türkiye’nin geleceğinden umutlu olanlarõ yalnõz bõrakmamalõ, iktidar olma azmini en yakõn zamanda gerçekleştirecek engelleri kaldõrmalõ, önerilere kulak vermelidir. CHP’nin, kendisine arka veren, destekçilerine Türkiye’nin, Cumhuriyetin geleceği adõna kulak vereceğine inanõyoruz. Evet alternatifimiz vardõr, ama CHP de Türkiye’nin geleceğinden umutlu olanlarõ yalnõz bõrakmamalõ, iktidar olma azmini en yakõn zamanda gerçekleştirecek engelleri kaldõrmalõ, önerilere kulak vermelidir. Deniz BANOĞLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle