Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
Listelere baktım,
benim adım yok. Bizim
gazeteden birkaç
arkadaşın da yok!
Ne olumlu, ne olumsuz
kişiler saymışlar bizleri!
Taraf’çılar böyle uygun
görmüş! Şimdilik, ama
bakarsınız yakında başka
bir uyduruk belge çıkarırlar, bu
kez hepimizi işin içine sokarlar.
Politika dünyamızda şu
balyoz denen nesnenin adı çok
geçer. 12 Mart’ın başbakanı
Nihat Erim ilk kez kullandı bu
balyoz sözcüğünü... “Tepelerine
balyoz gibi ineriz” diyerek...
Yıllar geçti, bu kez de, Taraf
gazetesinin yayımladığı
yakıştırma bir belgenin adı
Balyoz...
Anımsayacaksınız, hani bir gün
sayın Başbakanımız arabasında
kapalı kalmıştı, bir türlü
açılamıyordu, kilitlenmişti iki kapı
da... Dakikalarca içeride kalmıştı.
Ne kadar uğraştılarsa da olmadı.
Sonunda yakındaki bir inşaattan
bir balyoz kapıp getirdiler. Kapıya
indirdiler, kapı da araba da
parçalandı, Başbakan da
hapislikten kurtuldu.
Öykü burada bitmedi.
Başbakan’ın bir hayranı koştu,
gitti o balyozu parayla satın alıp
evine götürdü. Bir anı olarak
evinin en gösterişli yerine
yerleştirdi. Ama hiçbir işe
yaramadı o balyoz, Başbakan
bu hayranını bir daha milletvekili
yapmadı!
Taraf’çılar, en başta da Çetin
Altan’ın “Ahmet”im diye
bağrına bastığı Ahmet Altan
beyimiz bu kez yeni bir bomba
patlatmaz mı? Adı da Balyoz!
Askerler bir plan yapmışlar, akıl
alır gibi değil. Camiler yıkılacak,
uçaklar düşürülecek, neler neler
olacak! Taraf’ın becerikli
muhabirlerinin yeni bir
uydurması. Islak-kuru belgeler,
Kafes’ler mafesler yetmemiş!..
Bir de yeni bir mutabakat
hükümeti listesi çıkardılar! Ünlü
bazı politikacıların hangi
bakanlıklarda
görevlendirileceğini sıraladılar.
Bir yanda bu balyoz
uydurmasını destekleyen 37
liberal gazeteci, öte yanda
balyoz yoluyla darbe yapacak
askerlerden yana saydıkları 117
gazeteci...
Bu arada gerçek balyozu
Anayasa Mahkemesi AKP’nin
yanlış politikasının başına
indirmez mi? Gece
yarısı çıkarılan bir
yasa maddesiyle
askerlerin de sivil
mahkemelerde
yargılanması, Anayasa
Mahkemesi’nin tüm
üyelerinin kararıyla
iptal edilmez mi?
Haydi şimdi yeni bir kargaşa;
Ergenekon’da suçlanan,
yargılanan, tutuklanan askerler
ne olacak?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden,
adıyla sanıyla Mustafa
Kemal’in askerlerinden istenen
nedir? Düşmanların bile
yapamadığını birkaç kendini
bilmez gazeteci bozuntusu mu
yapmaya kalkışıyor?
Halkımızın tek güvencesi
olan bir kurumu ortadan
kaldırmaya çalışıyor...
Balyoz gibi şeylerle
oynamaya gelmez! Sen
başkalarının kafasına indirmek
isterken bir de bakarsın, o
balyoz seni bir anda yamyassı
etmiş!..
Bu gidişle daha neler
göreceğiz, erken bir seçimle
işbaşındaki iktidarın acemi
kadrosu politika dışı edilene
kadar bir çılgınlık
karmaşasında mı yaşayacağız?
Halkımız utanç verici
düzenlemelere ne zaman
oylarıyla son verecek?
PENCERE
İçki Yasakları...
İtalyan yazarı Giovanni Papini ‘Tersine
Tarih’ başlıklı yazısında özetle der ki:
- Tarihi anlayabilmek için tersinden okumalı,
bugünlerden geçmişe doğru gitmeli...
20’nci yüzyılın ortasında birisi çıkıp İsmet
Paşa’ya:
- Paşam, deseydi, çok partili rejime
geçiyoruz; ama 21’inci yüzyılın başında
iktidara geçecek bir parti içki yasağına
başvuracak...
İnönü’nün yanıtı ne olurdu:
- Haydi canım sen de!..
Bugünden geçmişe baktığımızda içki
yasağını Dördüncü Murat döneminde
görüyoruz; o çağda bile toplumun sağduyusu
konuyu mizaha dönüştürmüştür...
Dördüncü Murat zamanında Bektaşi’yi rakı
içerken yakalamışlar...
- Ulan, seni bırakırız, ama, bundan sonra
içmeyeceğine ant iç bakalım...
Bektaşi’nin yanıtı:
- Vallahi de içmem, billahi de içmem!..
Dördüncü Murat tüm meyhaneleri kapatmış,
içki gizli gizli kahvehanelerde içilir olmuş...
Padişah tebdil geziyormuş, bir kahveye
dalmış, bakmış ki Bektaşi önüne kırmızı
şarabını koymuş içiyor...
Sormuş:
- Bardaktaki nedir?..
Baba Erenler durumu çakmış,
karşısındakinin Dördüncü Murat olduğunu
anlayıp yanıtını vermiş:
- Sudur Sultanım!..
- Be adam!.. Hiç kırmızı su olur mu?..
Bektaşi:
- Sizi görünce utanç ve korkusundan kızardı
Padişahım!..
İslam kültüründe içki üzerine nice şiir, fıkra,
özdeyiş var, bu yoldaki edebiyat zengin mi
zengin...
Ömer Hayyam’dan bir dörtlük:
“Dünyaları değişmem kızıl şaraba;
Ay da ondan sönük, çoban yıldızı da.
Şarap satanların aklına şaşarım
Ondan iyi ne alacaklar acaba?”
Dördüncü Murat, Bektaşi’nin bağ evine
uğramış...
Baba Erenler’e sormuş:
- Bağın büyük, bu kadar üzümü ne
yapıyorsun?..
- Biz kalabalığız, yeriz sultanım...
- Yemekle biter mi?..
- Yiyemediğimizi sıkıp suyunu içeriz
sultanım!..
- Bu kadar üzüm suyu içilir mi?..
- İçemediğimizi fıçılara doldurup kaldırırız...
Padişah:
- Peki, üzüm suyu fıçıda dura dura şarap
olmaz mı?
Bektaşi lafın nereye gideceğini anladığı için:
- O Allah’ın bileceği iştir sultanım, demiş, biz
fıçılara doldurup üzüm suyunu Allah’a havale
ederiz; sirke mi yapar, şarap mı yapar,
kendisinin bileceği iştir, biz ona karışmayız...
Bir softayla bir Bektaşi yan yana dua
ediyorlarmış:
Softa:
- Allahım, demiş, beni dinden imandan
yoksun kılma!..
Bektaşi:
- Allahım, demiş, beni rakısız bırakma!..
Softa kızmış:
- Bre!.. Bu ne biçim dua?..
Bektaşi:
- Kızma be imanım, herkes Allah’tan
kendinde olmayanı ister, sana iman lazım,
bana da rakı!..
(4 Aralık 2005 tarihli yazısı)
A
vrupa İnsan Haklarõ Mahke-
mesi (AİHM), “Avrupa Kon-
seyi” yapõsõ içinde yer alan bir
kurumdur; dolayõsõyla, Av-
rupa Konseyi’yle ilgili birkaç noktayõ
anõmsamak, bu mahkemenin niteliğinin
anlaşõlmasõna yardõmcõ olabilir. Adõnõn
da gösterdiği gibi Avrupa Konseyi, bir
“Avrupa” kurumu olmak durumunda-
dõr. Ancak, “Avrupa” ve “Avrupalı”
deyimlerinin anlamõ ve kapsamõ tartõş-
maya çok açõk hale gelmiştir. Avrupa ne-
rede başlar; nerede biter? Örneğin, Avus-
turya’nõn cahil bir köylüsü mü; yoksa
Mozart’õn yapõtlarõnõ seslendiren bir Ja-
pon virtüöz mü “Avrupalı” sayõlmalõ-
dõr?
Avrupa Konseyi’nin kurulduğu 1949
yõlõnda, “kurucu”lar; ekonomik geliş-
mişlik düzeyi ve ortak kültür değerleri
bakõmõndan birbirine çok yakõn 10 Ba-
tõ Avrupa ve İskandinavya devletiydi. O
zamandan günümüze uzanan 60 yõlõ aş-
kõn dönemde, yeni üyelerin katõlõmõyla
bu durum çok değişmiştir. (Türkiye,
“kurucu” değildir; Yunanistan’la bir-
likte, kuruluşun hemen ardõndan 1949’da
üyeliğe alõnmõştõr). Özellikle, Sovyetler
Birliği’nin dağõlmasõndan sonra oluşan
yeni bağõmsõz devletlerin katõlõmõ so-
nucunda bambaşka görünüm ortaya çõk-
mõştõr. Rusya Federasyonu’nun da
uzun tartõşmalardan sonra, 1996 yõlõnda
üyeliğe alõnmasõyla Avrupa Konseyi’nin
coğrafi sõnõrlarõ Büyük Okyanus kõyõla-
rõna kadar uzanmõş; Avrupa Konseyi, Be-
ring Boğazõ yoluyla ABD’nin Alaska
Eyaletine, komşu haline gelmiştir.
Bugün, sayõsõ 47’ye ulaşan Avrupa
Konseyi üyesi devletler arasõnda, kültür
ve yaşam düzeyi açõlarõndan derin fark-
lõlõklar gözlemlenmektedir. Örneğin, ki-
şi başõna ulusal gelir Almanya, İsveç gi-
bi ülkelerde 35-40 bin dolar iken Ar-
navutluk, Gürcistan gibi devletlerde 5-
6 bin dolar kadardõr.
Rusya’nın üyeliği
Doğu Avrupa ülkelerinin ve özellikle
Rusya Federasyonu’nun üyeliği Avrupa
Konseyi’nin “kimyası”nõ bir ölçüde
değiştirmiştir. Rusya Federasyonu, Sov-
yetler Birliği’nin ardõlõ olarak, BM Gü-
venlik Konseyi’nde “veto” yetkisi sahibi,
nükleer bir askeri güç olmasõ, geniş do-
ğal zenginlikleri gibi nedenlerle Avrupa
Konseyi içinde bir “süper devlet”tir.
Rusya tek başõna bütün öteki üye dev-
letlerle ters düşmeyi göze alabilmekte-
dir. AİHM’nin işleyişinde önemli bir re-
form girişimi olan AİHS’ye ek 14. Pro-
tokol’ün, 2004 yõlõnda imzalanmõş ve 46
üye devletçe onaylanmõş olmasõna kar-
şõn, Rusya’nõn tek başõna muhalefeti yü-
zünden yõllarca yürürlüğe girememesi,
bunun örneğidir.
Onaylamamõş tek devlet olan Rus-
ya’nõn da onayõyla 14. Protokol’ün 2006
yõlõ sonlarõnda yürürlüğe girmesi bekle-
niyordu. Ancak, Rusya parlamentosunun
alt kanadõ olan “Duma”nõn, 20 Aralõk
2006 günü yaptõğõ toplantõda, 14. Pro-
tokol’ün reddettiği haberi Strazburg’a kö-
tü bir Noel armağanõ gibi düştü! Bunun
üzerine, 14. Protokol’ün görünür gele-
cekte yürürlüğe girmesinden umut ke-
silmiş; onun yerine “14bis Protokol” ha-
zõrlanmõştõr. Böylece, yürürlüğe gire-
meyen 14. Protokol’ün öngördüğü “hız-
landırıcı” hükümlerin, bunu kabul eden
devletler bakõmõndan uygulanmasõnõ
sağlamak amaçlanmõştõr.
Ancak, üç buçuk yõl ka-
dar önce “tatsız” bir sürp-
rizle 14. Protokol’ün onay-
lanmasõnõ reddeden Rusya
Dumasõ, bu kez “tatlı” bir
sürpriz yapmõş; 15 Ocak
2010 günü 14. Protokol’ü
kabul etmiştir. Şimdi bek-
lenen, Rusya’nõn onay bel-
gesini sunmasõ ve 14. Pro-
tokol’ün resmen yürürlüğe
girmesidir. Bu gerçekle-
şince, 1 Ekim 2009’dan
beri yürürlükte olan 14bis
Protokol’ün yürürlüğü so-
na ermiş olacaktõr.
14. Protokol
ne getiriyor?
AİHM’nin, insan hakla-
rõnõn yargõ yoluyla korun-
masõ alanõnda dünyanõn en
başarõlõ örneği olduğu kuş-
kusuzdur. Avrupa Konse-
yi’ne üye olan 47 devletin
her biri aleyhine bu mah-
kemeye başvurulabilmek-
tedir. Başvuranlarõn uy-
rukluğu, gerçek ya da tü-
zelkişi oluşlarõ önemli ol-
madõğõ gibi, “tüzelkişili-
ğin” bulunmasõ bile zo-
runlu değildir.
Bu durum, AİHM’nin
“popülerliğini” özellikle
bazõ ülkelerde arttõrmõştõr.
Aralarõnda Türkiye’nin de bulunduğu ba-
zõ devletlere karşõ yapõlan başvurular,
mahkemenin baş edemeyeceği sayõlara
ulaşmõş görünmektedir. Bu durumun or-
taya çõkõşõnda, mahkemenin biraz “cö-
mertçe” hükmettiği ödencelerin (taz-
minatlarõn) payõ da yok değildir.
14. Protokol, AİHM’nin olağanüstü ar-
tõş gösteren iş yükünün azaltõlmasõ ama-
cõyla, çalõşmayõ hõzlandõrõcõ çeşitli ye-
nilikler öngörmektedir. Bunlarõn en
önemli iki tanesini kõsaca açõklayalõm:
Birincisi; başvurularõn, dinlenebilir-
liğine (yerleşmiş yanlõş çeviriye göre
“kabul edilebilirliğine”) ya da “kayıt-
tan düşülmesine” tek yargõç karar ve-
rebilecektir. Böylece, yargõçlarõn daha ve-
rimli kullanmasõ olanağõ doğacaktõr
(Şimdiki işleyişte bu iş, üç yargõçtan olu-
şan “komite”lerce yapõlmaktadõr).
İkincisi; “dinlenebilirlik” ölçütleri de-
ğiştirilecektir: 14 Protokol’ün yürürlüğe
girmesinden sonra; başvurucunun
“önemli bir sakıncalı durumla” (za-
rarla; “dezavantajla”) karşõlaşmõş ol-
mamasõ durumunda, başvuru “dinlen-
mez” bulunacaktõr. Bunun anlamõ şudur:
İnsan hakkõ ihlali olasõlõğõ görülse bile,
konunun “önemsiz” sayõlmasõ, başvu-
runun reddini gerektirecektir. Bu, çok
eleştirilen bir hükümdür. Gerçi metinde
mahkemece bu yetkinin kullanõlmasõn-
da “insan haklarına saygı” ilkesinin
gözetileceği belirtilmiştir; ama amacõn
dava sayõsõnõ azaltmak olduğu da açõk bir
gerçektir. Bu, mahkemenin ulaşõlabilir-
liğini kõsõtlayacak ama saygõnlõğõnõ göl-
geleyecek bir durum gibi görünmektedir.
Sonuç: Ne yapılmalı?
AİHM yoluyla sağlanan korumanõn
“ikincil” nitelikte olduğu; yani, insan
haklarõ alanõndaki asõl korumanõn üye
devletlerin iç hukuklarõnda sağlanmasõ
gerektiği unutulmamalõdõr. Bu koruma
sağlanmadõkça, AİHM’nin iş yükünü
azaltmak için, başvurularõ daha kolay
yoldan reddetmeyi amaçlayan zorlayõcõ
önlemler mahkemenin saygõnlõğõ üze-
rinde olumsuz etki yaratacaktõr. Kaldõ ki,
AİHM’nin daha etkin bir çalõşma düze-
nine ulaşmasõ için görüşler geliştirmek
üzere oluşturulan 11 üyeli “Akil Kişiler
Komitesi”ndeki üyeliğim sõrasõnda edin-
diğim bilgiler, 14. Protokol’ün; başvu-
rularõ “caydırıcı” ve “sınırlayıcı” hü-
kümlerinin pek de etkili olmayacağõnõ ve
kõsa bir süre içinde yine “tıkanma” nok-
tasõna gelinebileceğini göstermiştir.
Kanõmca, yapõlmasõ gereken şey, iç
hukuk düzeyinde “zorunlu uzlaştır-
ma” girişimi yolunu kabul etmektir.
Akil Kişiler Komitesi’ne sunduğum ve
ayrõntõsõnõ İngilizce ve Türkçe olarak ya-
yõmladõğõm (Digesta Turcica sayõ 3;
TBB Dergisi sayõ 67) önerim özetle şu-
dur: Her üye devlet, AİHM’ye başvuruda
bulunacaklarla devlet arasõnda uzlaş-
tõrma görüşmeleri yapõlmasõ için ortam
hazõrlayacak bir “özerk” kurum belirler
ya da kurar. Burada, Avrupa Konseyi’nce
atanacak bir yetkilinin “gözlemci” ola-
rak bulunabileceği görüşmeler yapõlõr ve
davanõn AİHM’ye başvurulmadan çö-
züme bağlanmasõna çalõşõlõr. Bu süreç,
AİHM’ye başvuru hakkõnõ ortadan kal-
dõrmayacak; sadece bir süre (3-6 ay) er-
telemiş olacaktõr. Bu yol başarõlõ olursa
konu “dostça çözüm”le kapanacak; ba-
şarõ sağlanamazsa, ilgililer AİHM’ye
başvuru hakkõnõ kullanmakta serbest
olacaklardõr.
AİHM’de Yeni Dönem...
28 OCAK 2010 PERŞEMBE
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Balyoz Nereye İner?
Aralarõnda Türkiye’nin de bulunduğu bazõ devletlere karşõ yapõlan
başvurular, mahkemenin baş edemeyeceği sayõlara ulaşmõş
görünmektedir. Bu durumun ortaya çõkõşõnda, mahkemenin biraz
“cömertçe” hükmettiği ödencelerin (tazminatlarõn) payõ da yok değildir.
Prof. Dr. Rona AYBAY
Gelecek Seçimlerde Alternatif Var!
E
vet, gelecek seçimlerde
alternatif var.
Seçenek yerine, bu sözcüğü
kullanmamõn nedeni, genel ya da
yerel seçimler söz konusu
olduğunda, genelde hep
“seçenek” yerine, “alternatif”
sözcüğünün kullanõlmasõdõr.
Ama asõl üzücü olan bu
sözcükten çok, onun yanõnda
karamsar bir ifadenin dõşavurumu
olan “yok” sözcüğünün yerleşmiş
olmasõdõr, yani “alternatif yok”
demek nedense kimi insanõmõzõn
adeta bilincine ve beynine ya
kulaktan dolma alõşkanlõk ya da
idefiks dediğimiz “saplantõ”
haline gelmiş bir ezbere kavram
olarak yerleşmiş. Kimilerinin
kolayõna mõ geliyor, yoksa buna
içten, bilinçli bir şekilde
inanmõşlar mõ, anlamak zor.
Ama gerçek olan şu ki,
bugünlerde haklõ eleştirilerin
hedefi olan şimdiki hükümetin
seçimle başa geçmesinde, ülke
sorunlarõnõn ayõrdõnda olup,
bunlarla yakõndan ilgilenenlerin
dõşõndaki “alternatif yok”
saplantõsõna takõlõp kalan
insanlarõn önemli bir payõ vardõr.
Ülkenin şu anda içinde
bulunduğu neredeyse kaos
diyeceğimiz bir ortamda, artõk ve
lütfen kendine aydõn diyen ve
ülkesini, halkõnõ, cumhuriyetini
seven tek bir insanõn bile
“alternatif yok” deme lüksü ve
hakkõ yoktur. Geçen genel
seçimde kimi küskünlükler, bazen
de parti başkanlõğõna ve başkanõna
karşõ duyulan olumsuz duygular
nedeniyle ya da “Bir de bunu
deneyelim” yanlõş hesabõyla yedi
yõl süreyle Türkiye’yi ciddi bir
açmaza sürükleyen bir partiyi
iktidar yapanlar, artõk böyle bir
hataya düşmemelidirler.
Evet gelecek seçimlerde
alternatif vardõr ve bu doğru
seçeneği, Bedri Baykam geçen
günlerde basõna ve kamuoyuna
yaptõğõ bir toplantõda açõk ve
anlaşõlõr bir ifadeyle ortaya
koydu. CHP Genel Merkezi’ne
bir öneri olarak sunmak üzere
hazõrladõğõ “Demokratik Devrim
Tüzük” taslağõ, bana göre
yukarõda sözünü ettiğimiz
düşüncenin sonucu olmalõdõr.
Gerek bireysel, gerek partili bir
seçmen, gerekse sivil toplum
örgütlerinde ülke sorunlarõyla ve
siyasetiyle yakõndan ilgilenen, bu
alanda aralõksõz çaba harcayan
Bedri Baykam, “Bugün
Türkiye’de demokrasi AKP
iktidarı altında büyük tehdit
yaşarken, tek çıkar yol CHP
iktidarıdır” sözüyle, tüzük
çalõşmasõnõn ana gönderisini
özetliyor ve “CHP tüm zor
koşullara karşın, zor günlerde
çok iyi bir performans
göstermiş, şimdi ise sıra iktidar
olmaya gelmiştir” diyor. Ancak
CHP’ye iktidar yolunun ise parti
içi “Demokratik Devrim”in
gerçekleşmesiyle açõlacağõnõ
vurguluyor. “CHP Genel
Başkanı Deniz Baykal’ın tüm
ideolojik karalamalara rağmen,
doğru yolu izlediğini, ama
CHP’yi iktidar yapmanın
yolunun, kapıyı gençlere,
kadınlara ve tüzük
maddelerinde yapılacak
değişimler ve yeniliklerle tüm
parti içi demokrasiye açmaktan
geçeceğini” söylüyor.
Baykam’õn, değerli hukukçu ve
anayasa hukukçularõyla uzun
soluklu bir çalõşmanõn sonucunda
hazõrlamõş olduğu bu tüzüğün
satõr başlarõna ve içeriğine burada
değinmeyeceğim. Çünkü, öneri
nasõlsa genel merkeze ve ilçelere
ulaşacak. Ancak önerilen tüzük
değişikliğinin iki amaca
yöneldiğini söylemekte yarar var:
CHP’yi, halkõn, gencin ve
özellikle de kadõnõn partiyle
katõlmaya can atacağõ bir parti,
örnek bir partileşme
örgütlenmesiyle de çekici hale
getirmek. İkincisi de, parti
üyelerini bir arada tutacak, küsüp
gitmesini engelleyecek, önleyecek
değişiklikler getirmek.
Bu bağlamda Bedri Baykam
açõkça sağlam bir CHP’li portre
çizerek, hangi nedenle olursa
olsun, partiye sõrt çevirip saf
değiştirenlerin davranõşlarõnõ etik
bulmadõğõnõ açõklarken ayrõca
yeni parti kurarak, sol cepheyi
zayõflatmanõn, bölmenin affedilir
olmadõğõnõ da ekliyor, ki bu
görüşe katõlmamak mümkün
değil. Baykam, CHP dõşõnda diğer
partilere gidecek tek bir oyun bile
önemine işaret ediyor.
Dokunulmazlara
dokunulmadõğõ, buna karşõn
Kemalist ve ulusalcõ politikalarõn
savunucularõnõn yargõlandõğõ,
büyük sermayenin sahiplenip işçi,
emekli ve yoksul hakkõnõn
“benim milletim, halkın
iradesi” aldatmacasõyla göz göre
göre yok sayõldõğõ, öğrencisiyle,
işçisiyle, eczacõsõyla, emekçisi ve
emeklisiyle hemen hemen
Türkiye’nin yarõsõnõn ayakta
olduğu şu darboğaz günlerinde,
artõk işbirlikçilerin bile gerçekleri
görür hale gelmesinden sonra,
eylemi ve söylemiyle bütün
bunlarõn karşõsõnda olan CHP’nin,
kendisine arka veren,
destekçilerine Türkiye’nin,
Cumhuriyetin geleceği adõna
kulak vereceğine inanõyoruz.
Evet alternatifimiz vardõr, ama
CHP de Türkiye’nin geleceğinden
umutlu olanlarõ yalnõz
bõrakmamalõ, iktidar olma azmini
en yakõn zamanda
gerçekleştirecek engelleri
kaldõrmalõ, önerilere kulak
vermelidir.
CHP’nin, kendisine arka veren, destekçilerine Türkiye’nin,
Cumhuriyetin geleceği adõna kulak vereceğine inanõyoruz.
Evet alternatifimiz vardõr, ama CHP de Türkiye’nin
geleceğinden umutlu olanlarõ yalnõz bõrakmamalõ, iktidar
olma azmini en yakõn zamanda gerçekleştirecek engelleri
kaldõrmalõ, önerilere kulak vermelidir.
Deniz BANOĞLU