25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Françoise Balibardan Marie Cuıie'ye dair Bilgin mi, kadın mı, bilim kadını mı? Bilgin mi, Bilimin Mer- yem Ana'sı mı? başlıklı bu kitapla adını sanını bilmediğim pek çok bi- lim kadını, kadın düşü- nür, sanatçı vb. olduğu- nu fark etmem, daha doğrusu bunu bir kere daha görmem. Kadınla- rın hikâyelerini bilmeyişimiz, görmeyi- şimiz bir yanda dursun, pek çoğumuz henüz "büyük" kadınların, bilim kadın- larının, kadın düşünürlerin hayatların- dan ve yaptıklarından bile bihaberiz. • MÜgeKARAHAN I » ^ adyum, polonyum ve radyoaktivite üzerine I 3 yaptığı çalışmalar nedeniyle 1903 Nobel I V kinıya ödülünün -kocasıyla birlikte- sahibi - l _ m.olan Marie Curie'nin yaptıkları ve yaşamı da görmediklerimiz arasına itilenlerden. Marie Curie üzerine yazılan Bilgin mi, bilimin Meryem Ana'sı mı? başlıklı kitap tam da bu nedenle bilime ilgi duy- mayanların da dikkaüni çekmeli. Aslında Curie'nin hikâyesi de diğer kadınların hikâyele- rinden farklı sayılmaz: Erkek dünyasında yani erkek hâki- miyetindeki bilim dünyasında kadın olarak var olma mü- cadelesi vermek. Bolca görsel malzemesi olan bu kitapta- ki fotoğraflar bile bunu kanıtlıyor; pek çok toplantı, kon- gre vb. yerlerde Marie Curie diğer bilim adamlarının ve pek çok "büyük adam"ın arasında, fotoğraftaki tek kadın olarak görülüyor. I Aynı zamanda çalışma arkadaşı olan kocası Pierre'in ölümünden sonra araştırmalarını, bu erkek dünyasında tek başınai sürdürmeye başlayan Marie'nin önüne pek çok engel çıkarılacaktır: "Zira Marie Curie'nin herhangi bir şey keşfedecek beceriye sahip olmadığını ima edenlerin sayısı epey kabarıktı; Marie Curie ise bütün o döneın bo- yunca tek başına bir kadın olarak kendini kanıtlamak zo- runda kaldı. Ama 'kurulu düzen'in bilim adamlarının şöhretlerinden etkilenmeksizin, kendi tarzınca, biraz sert bir biçimde yaptı bunu (...) Işte bu dönemde Marie Cu- rie uluslararası bir önem kazandı." Tüm bunlarla mücadele ederken Marie Curie, yine pek çok kişinin hasedine ve hazımsızlığına neden olacak çok ender rastlanan bir başarıya imza atar ve ikinci kez Nobel ödülünü alır; 1911 yılında, bu sefer kimya alanmda Nobel ödülünün sahibi olur. Ancak 1911, "Marie'yi yıllar boyu hırpalayacak bir olayın da patlak verdiği yıldır: Marie'nin bir süredir Paul Langevin'le yürüttüğü gönül ilişkisini öğ- renen basın, bu "yabancı" kadını bir "Fransız'ın yuvasını yıkmakla" suçlamaktadır. Marie'nin "yabancı" diye anıl- masının sebebi Polonyalı olmasıdır; yani Marie hem bir tür yabancı düşmanlığına hem de cinsiyet ayrımcılığına maruz kalır. Bu sansasyonel vaka, 1911'deki Nobel ödül töreninin -tabii ki bütün bu dedikoduların hedefi olan Curie konusundaki tereddütler nedeniyle- askıya alınma- sının teklif edilmesine neden olur. Bu mini kitapta Marie Curie'nin feminizm ile ilişkisini de irdeleyen yazar Fran- çoise Balibar'a bakılırsa Marie Curie feminist değildir, hatta kendini feminist ilan etmeyi hep reddeder ve bir si- yasal parti ya da hareketin içinde buluıimamaktadır. Ya- zara göre Curie, herhangi bir harekete dahil olup müca- dele etmek yerine laboratuvarında çalışmalarını tamamla- yarak öbür kadınlara daha yararlı oîacağını düşünür. Yazarın bu konuda yazdıkları, kadmlık durumuyla ilgili çok önemli bir durumu bir kere daha gözler önüne serer: Bu erkek dünyasının bir kadından beklentileri vardır; he- le ki bu kadın erkeklerin dünyasında büyük kadın olmak için mücadele etmeye kalkıştıysa... Bir kadın sınırlarını, "kadınlığım" ve "yerini" bilmelidir (!) Yazar Balibar, Marie Curie'nin öğrencisiyle yaşadığı aşkın sonuçları üzerine şu yorumda bulunur: "Bu 'va- ka'da 'kabahat'in tümüyle Marie Curie'ye yüklendiği, kimscnin Langevin'in tavrına ses çıkarmadığı fark edile- cektir. Marie toplumun gözünde bir suç işjemişti, gazete lerin ona isnat ettiği yuva yıkmak suçu değildi, belki de daha ağır bir suçtu onunkisi: Haddini bilmemek. Bir ka- dın ve bir Nobel ödiilü sahibi olarak ycri, bu iki niteliğin birleşmesiyle doğan, o zamana kadar akla hayale gelmeyı cek bu konum (Nobel ödülü alan ilk kadın oydu) iki kat 'saygıdeğer' olmasını gerektiriyordu." Işte bütün bu anİ£ tılanlar okura, "bir kadının uğradığı haksızlıklar tarih bc yunca sanki hiç değişmemiş" diye düşündürür. Bu tninik kitabm en güzel yönü, içine yeterince bilgiyi ve anıyı en okunur biçimde almış olması. Kitabın geneliı de Marie Curie'nin kadın olduğunun hatırlatılması, dah sı bunun altının çizilmesi ve onun cinsiyetsizleştirilmemı si, yazarın bir ucundan da olsa feminizme yaklaştığını göstetir. Ancak kitap yalnızca feminist damardan besler mekletie kalmaz; bir başka uçtan da bilim dünyasındak tartışmalan yakalar. Örneğin yazar Balibar; "Bilginlerin toplumsal sorumluluğu karşısında Marie Curie'nin pasi! kalmasını şaşırtıcı bulur" ve bu konudaki tartışmalan d; kitabına taşır. Bilginlerin toplumsal sorumluluklarını hatırlatan Bali bar bu noktadaysa Einstein örneğini hatırlatır. Marie Cı rie'nin arkadaşlarından biri olan Einstein, "Curie'nin te sine şöhretini, önemsediği siyasal davaların hizmetine sc maya karar vermiştir." Marie Curie'nin cinsiyetsizleştiri diğini, kendi olmaktan çıktığını, adeta bilimin alegorisi bi görüldüğünü anlattığı satırlarda Balibar, bilimin ned uçarı bir kız olamadığını sorgularken şair Lautremont'ı §u haykırışını alıntılar: "Ey ağırbaşlı matematik..." • Marie Curie: Bilgin mi, bilimin Meryem Ana'sı mı?/ Françoise Balibar/ Çeviren: Elit Göktepe/ Yapı Kredi Yayınhn/128 s. >'»'• A yın Şiiri ARİFDAMAR K asım 2009 ayı ve bu ayı da kapsayan şiire yer veren edebiyat dergilerinden: Afrodisyas Sanat, Akatalpa, Akbük, Akköy, AZ Edeblyat, Berfin Bahar, DelilerTeknesi, Denizsuyukâsesi, Dilge, Dize, Edebiyat. Eliz, Kurşun Kalem, Lâclvert, Mor Taka, Patika, Sanat ve Hayat, Sincan Istasyo- nu, Sehir, şilr Saati, Tavır. Tay, Varlık, Yasakmey- ve, Yazılıkaya ve Yedi Iklim dergilerindeki şiirleri okudum ve inceledim. Çiğdem Sezer'in Kurşun Kalem Dergisi'nde ya- yımlanan "Kayıp Kuşlann Saati" adiı şiirini Ayın şiiri olarak değerlendirdim. Son yıllarda şiir yazan kadınların arasında çok seçkin isimler var. Çiğ- dem Sezer de bunlardan en önde gelenlerden. çiğdem Sezer aynı zamanda bir bilim insanı. Sağ- lık konusunda ders kitabı bile yazmış. Denemeler ve giderek ödül kazanan bir roman bile kaleme almış. Evli çoluk çocuk sahibi. 1960 doğumlu. Pek genç sayılmasa da şiiri çok genç ve yakışıklı. Dört ödülü var. En son Ceyhun Atuf Kansu Şiir ödü- lü'nü de kazanmıs. 1993'den 2005'e kadar dört şiir kitabı yayınlanmış. Ben henüz kitaplannı ne ya- zık ki okuyamadım. Bu şiirinde olağanüstü güzel dizeler var. örneğin "sessizlik glbi dağılıyordu ke- limeleri/ Onu dağılmış kellmelerden topladım" gl- bi. Cülten Akın'ın arkasından gelen başta Birhan Keskin olmak üzere çok seçkin kadın şairimiz var. Yoksa şaire mi demek lazım. Pek güzel değil ve- saireyi anımsatıyor. Neyse, çiğdem Sezer'i kutla- yalım bütün şiirseverierle birlikte. Çiğdem SEZER 6.8.1960 tarihinde Trabzon'da doğan Çiğdem Sezer, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1978'de Trabzon Sağ- lık Koleji'ni bitirdi ve ikiyıl Yozgat/Yerköy'de, üç yıl Trab- zon'da olmak üzere beş yıl hemşire olarak görev yaptı. Bu yıllarda ilk şiirlerini yayımlayan Çiğdem Sezer, Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü'nde başladığı yük- seköğrenimini tamamladıktan sonra 1986 yılında Sakarya Sağlık Meslek Lisesi'ne öğretmen olarak atandı. 1991'deKanadıAtlasKuşlar, 1993'de Çılgın Su, 1996'da Kapalı Gişe Hüzünler, 1998'de BirŞehrin Hatıra Fotoğraf- lanndan, 2005 yılında Dünya Tutulması adlı şiir kitaplan, 2007 yılında Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon adlı deneme kitabı yayımlandı. Bu arada pek çok dergide şiirieri ve şiir üzerine yazılan yayımlandı. Sağlık meslek liseleri için Epi- demiyoloji ve Sağlık Istatiği adlı bir ders kitabı da olan Se- zer, 1993 Dünya Kitap Dergisi Şiir ödülü, 1993 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü, 1998 Anbumu Şiir ödülü, 2006 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü sahibi. 2005 Inkılâp Kitabevi roman yanşmasında "Aşk ve Baharat" adlı romanı ödül kazandı. KAYIP KUŞLARIN SAATİ uzun sürmüş ıssızlığın ardından geldi kış. yerinden oynamış taşlara bastım kimbilir nerde düşürdüğüm bir ağııiık gibiydi aşk. yavaşladım renkli fenerler asıyordu kadının biri ürperten yalnızlığına saçlarımı onun gibi ayınp iki yana iki nehirdir diye omuzlarımdan bıraktım toprağın altını dinledik ve bulutları her şey uçuk mavi bir ıssızlıkta olup bitiyordu aramızda bir sır olmalıydı, bilmediğim bir şarkıyı bilir gibiydi ben ona bir ağaç adadım o bana sulan anlattı yaprağın damannı ve incecik çizgilerini hayatın sessizlik gibi kırılıyordu kelimeleri onu dağılmış kelimelerden topladım kayıp parçalar vardı, loş odalar kirti çamaşırlar arasında bir keman sesi gibi yersiz yurtsuz kalakaldım saçlarım döküldü bu kötüydü kimselere açılamayan sır gibi sustum bildiğim bütün isimleri, içli bir incir gibi dalımda kaldım yaralı atlan vurmak düştü payıma harfleri eksik bir alfabeyle sınamak hayatı at üstünde sevişmeyi öğrenmek şarkı söylemek bulanık sularda bir batığm izini sürmek gibiyim dedim, işte öyle, derdini sızdıran porselen çay fincan bütün gece fısıldayıp duruyordu, tıkanan soluğumdan anladıı burada iyi olurum belki, hiçbir yere açılmayan pencere güneş görmemiş saat, bozulrnamış yatak burada iyi durur, bakanz birbirimize yok olup gitmemek için bulvann gürültüsünden bir gökyüzü alınz içeriye sonra bir kuş gelir, sürüsünü şaşırmış buyur ederiz, hazırianz o uzun göç mevsimine bir çalar saat vardır, unutmayız bunu kınk dökükleri süpürürken kanayan ellerimiz unutmaz bir saat vardır, çaldı mı, kendini dışan çıkarmanın vakti ovada bir at kişner; bu, saatin çaldığıdır kayıp kuşlann ve yolunu şaşırmışlann saati ben bunu duyanm ölmediğim bundan cesedimle aramda incecik bir duvar beni benden çıkanp sulara kanştıran bir şey var. • SAYFA 20 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle