22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Çiğdem Sezer ve İbrahim Dizmania 30 yıl 30 Hayat üzerine 'Kitapla, direnci ve umudu vurguladık' Bu yıl 12 Eylül'ün otuzuncu yıldönümü. 12 Eylül'de ya- şananları unutturmaki2 Eylülü yaşatmak demek. Yaşananları yeni kuşaklara hatırlatmamak, işkencele- re, gözaltılara, fişlemelere gizli bir suç ortaklığı bir bakıma. çünkü darbeciler tam da bunu istedi: Hatır- lamayan, itiraz etmeyen ve daha iyiyi aramayan bir toplum. çiğdem Sezer ile ibrahim Dizman, işte bu unutturma çabalarına "ya- şanmışlıklarla" karşı çıkan bir kitaba imza atti: 30 Yıl 30 Hayat. Toplumun önün- de koşmaya çalışan ve as- lında arkalarındaki milyon- larca kişiyi simgeleyen 30 kişinin hayatına "darbe merceği" tuttular. Darbe- nin hayatlarını nasıl da al- tüst ettiğini, yaşayanlar- dan "birinci elden" dinleyip kaleme aldılar, aramızdan ayrılanlar için ise yakınları- nın tanıklıklarına başvur- dular. iki yazarla kitap üzerine söyleştik. • CanCAZALCI -B öyle bir kitap hazırla- ma Bkri nasıl doğdu? - îbrahim Dizman: Çiğdem de ben de 12 Eylül'ü yaşayan ku- ; şaktanız. 19-20 yaşlarındaydık. ; Düşlerimiz bir gecede elimizden alındı. Tanık olduklarımız, gözle- diklerimiz, yaşadıklarımız sonraki yaşa- nıımızı da belirledi. Hâlâ da belirliyor. Bizim kuşağımız için 12 Eylül bir kırıl- ma noktası. Bunun başkaları için de öy- le olduğunu, hatta daha büyük bir kırıl- ma olduğunu biliyorduk elbette. Bunu yeniden anımsatmak, bilmeyenlere an- latmak istedik. Geçen yıl konuşurken doğmuş bir fikirdi, darbenin 30. yılında yayımlanacağı için de 30 simge ad seç- tik. "12 EYLÜL TOPLUMLA AYDINLARIN VE GENÇLERİN BAĞINI KOPARMAYA ÇALIŞTI" -12 Eylül ve 12 Mart öykülerinden oluşan antolojiler hazırlayan Hürriyet Yaşar, Fethi Naci'yle ilgiîi yeni kitabı Yazının Gül Dikeni 'ni (Ithaki Yayınla- rı, Ağustos 2010) anlattığı söyleşisinin bir yerinde şöyle yakınıyor: "Ülkemizin SAYFA 10 Çiğdem Sezer ve İbrahim Dizman yazım sürecinde "Keşke çok daha önce yapsaydık bu çalışmayı" duygusunu vasamışlar. Cünkü döneml yasayan insanların çoğu bugün ne yazık ki hayatta değil. uğradığı 12'li iki darbenin de öyküleri- nin seçkilerini yaptım. Onları hazırlar- ken yaşadığım en büyük yetersizîik duygusu, darbenin dayattığt yaşamm kişilik üzerindeki ctkisini yeterince gö- rememekoldu" (Cumhuriyet Kitap. 19 Ağustos 2010). Kitabınız kurmaca öy- külerden değil, gerçek yaşamlardan portreler içeriyor ama Yaşar'm işaret ettiği boşluğu doldurmak üzere önemli bir adım olduğu da aşikâr. Siz de ben- zer bir eksiklik hissediyor musunuz? - Çiğdem Sezer: O dönem anlatılır- ken "Şu kadar insan asıldı, öldürüldü, yargılandı, işkence gördü, kayboldu" gibi ifadeler kullanılıyor. Kimdi bu in- sanlar? Hangi psikolojik, sosyal, ekono- mik koşullarda yetişmişlerdi? Hayatta kalanlar, nasıl bir yaşanı sürdürdü? Ya- şadıkları travmanın toplumsal sonuçları yanında istedik ki o iqg»nların kişisel öyküleri, trajedileri de bilinsin. Hamile bir kadının işkence sırasında karnında- ki bebeği gözünüzün önüne getirnıe- den darbenin, işkencenin, hukuksuzlu- ğun ne olduğunu, nelere mal olacağını anlamak olası mı? Bu durum kuşkusuz o kadının tüm yaşamını etkileyecek iz- ler bırakıyor. - Evet ama bu izler sağcılara da bıra- kılmadı mı? Seçtiğiniz isimlerin tamamı sol siyasetten ve düsünce dünyasmdan geliyor. Sağdan hiç isim seçmemenizin nedenini öğrenebilir miyiz? - îbrahim Dizman: Sağcılardan da 12 EylüPün eziyetine uğrayanlar vardı kuş- kusuz. Darbeciler kendini çok akıllı sa- narak sözde bir dengeleme yapmaya ça- lıştı birkaç ülkücüyü de idam ederek. Kuşkusuz işkence gören, idam edilen herkes aynı acılardan geçti ama sağcılar, yukarıda belirttiğimiz ölçüte uymuyor- du; onlarla halk arasmda darbecileri ür- küten türde bir bağ yoktu. - Isimleri belirlerken zorlandınız mı peki? • İbrahim Dizman: Zorlanmaz mıyız? Yüzlerce ad vardı. Her birinin yaşadığı ötekinden beterdi, dramatikti. Konuş- tuğumuz, araştırdığımız yüzlerce adın tümü 12 Eylül'ün gerçek yüzünü ortaya çıkaran yaşanmışhklardı. Bu nedenle çok zorlandık. Bir ölçüt oluşturmaya çalıştık; 12 Eylül'ün amacı, loplumla ay- dınların ve gençlerin bağını koparmak, böylece kör, sağır, güdülebilen bir halk Süleyman Celebi, cezaevinden babasının cena- zesine ellerl kelepçeli getirilmisti. 12 Eylül mağ- durlanndan Kemal Anadol (üstte). yaratmaktı. Bu amacı gerçekleştirmek için hedef seçtikleri kişiler içinden bazı adları seçmeye çalıştık. Akademisyen, edebiyatçı, sendikacı, gazeteci vb. - lsimler ortaya çıktıktan sonra da üzerinde aylarca uğraştınız tabii... - Çiğdem Sezer: On aylık oldukça yo- ğun bir çalışmanın ürünü bu kitap. Yo- rucu oldu elbette ama buna hazırlıklıy- dık. Kaynaklardan da yararlandık ama esas olarak o insanların kendileriyle, ha- yatta olmayanların da birinci derecede- ki yakınlarıyla görüştük. Onları dinle- dik, kaydettik, bu kayıtları çözüp metne dönüştürdük. Yer yer öyküleme tekni- ğini kullandık. Böylece insani durumlan daha sahici verebileceğimizi düşündük. - İbrahim Dizman: tlk tepkiler son derece olumlu; okur, kendisini o bireyle bütünleştirebildiğini, trajediyi içselleş- tirdiğini söylüyor ki bu da bizim amaç- ladığımız bir şeydi. Bir iki ad dışında, metinler kitaplaştırılniadan önce onlara gönderildi, onayları, itiraz noktaları alındı. Yalnızca kaynaklardan yararla- narak yazdığımız iki ad için dc gerçekli- ğe bağh kalarak çalıştık. "KONUŞTUKLARIMIZIN UMUDU VE SEVİNCİ BİZE DE YOL GÖSTERDİ" - En çok hangi görüşmelerde duygu- landınız? Örneğin darbenin ardından cezaevinde dö\^ülerek öldürülen llban Erdost'un eşi Gül Erdost'la yaptığınız söyleşideki atmosfer nasüdı? - Çiğdem Sezer: Görüşmelerimizin çoğunda yaşadık bu duygusal atmosferi. Bireyin olaya bakışı, içinde bulunduğu psikolojik durum çoğu zaman üslubu da belirledi. Gül Erdost'ta da böyle ol- du; son derece dik ve onurlu bir duruşu var hayat karşısında. Babaları öldürül- düğünde küçücük olan kızlarını yetişti- rip okutmuş. Kendisi de hâlâ aktif ola- rak sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor. Ama bir an geliyor, hüzün, acı neredeyse somut bir nesne gibi doldu- ruyor ortamı. - tbrahim Dizman: Diğcrleri için de aynı şey söz konusu. îki çocuğunu yiti- ren Vecihi Tinıuroğlu ile konuşurken acıyı elle tutulur bir nesne gibi hisset- memek olanaldı mı? Darbeye direnen tek rektör Erdem Aksoy'un çocukları ile konuşurken, bedel ödcmenin ne an- lama geldiğini acıyla duyumsamamak olanaklı mı? Ahmet Telli'nin şiirlerinin ardmdaki büyük acıları, onunla konu- şurken duyumsamamak da mümkün değildi. Süleyman Çelebi'nin, cezaevin- den babasının cenazesinc elleri kelepçe- li getirilişini öğrenmek az sarsıcı değildi. - Her bölümde acüar var ama yaşama sevinei, geleceğe ilişkin umutlar da oku- ru sarıyor... - Çiğdem Sezer: Haklısınız. Bir kitap- la, parçalanmış hayatlan bütünleştirmek olanaksızdı belki ama direnci ve umudu işaret etmek olanaklıydı. Bir yandan ya- şatılan acıyı, hukuksuzluğu anlatmak; öte yandan, onca haksızlığa ve acıya karşın vazgeçmeyenler olduğunu gös- termek... Giderek bireyselleşen, tekille- şcn dünyada bunu vurgulamak önem- liydi. Dünya onlann umurundaydı hâ- lâ... Onların umudu, sevinei bize de yol gösterdi belki; inandıkları değerler uğ- runa mücadele etmiş, bedel ödemişlerdi ve geriyc baktıklannda utanılacak bir şey görmüyorlardı, kendi adlarına. Ter- sine, insan olmamn gereğini yapmışlardı ve hayata devam etmek gerekiyordu... Söyleştiğimiz kişilerden biri şöyle de- mişti: "Öğlum o günlerde henüz ilk- okuldaydı. Sonraları, yaşananları daha iyi kavradı. Şimdi yetişkin bir bi- rey. Bir gün bana dedi ki, baba se- i C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1075
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear