Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Atatürk Hepimizi Uyarıyor!
“ Ey Türk genci! Birinci vazifen Türk istiklalini,
Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve
müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istiklalinin yegâne temeli
budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum
etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların
olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye
atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân
ve şartlarını düşünmeyeceksin. Bu imkân ve
şartlar çok namüsait mahiyette tezahür edebilir.
İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar
bütün dünyada emsali görülmemiş bir
galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile
ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış
ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş
olabilir. Bütün bu şartlardan daha elim ve daha
vahim olmak üzere, memleketin dahilinde
iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta
hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar
sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi
emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret
içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve
şartlar içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve
cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun
kuvvet, damarlarındaki asli kanda mevcuttur.”
Niye bütün bunları bir kez daha anımsattım?
Böyle bir tehlike mi var? Yetmiş yıllık bir
Cumhuriyet ilk günkü kadar sağlam ve inançlı
değil mi? Bir çözülme mi var? Birtakım
şaşkınların istediği, İkinci Bir Cumhuriyet’e
doğru gitmek tehlikesi mi var?
Yeni bir anayasa değişikliği yaptık. Şimdi de
Atatürk Cumhuriyetinin temel ilkelerine ters
düşecek düzenlemelere mi kalkışacağız?
Birtakım kendini bilmezler, birtakım halk
düşmanları, birtakım dost görünen dış-iç
düşmanların oyununa mı getirileceğiz?
Bir Cumhuriyet insanı, bir Atatürk çocuğu
olarak bütün bu tehlikeleri anımsatmayı görev
sayıyorum. Belli çıkarlar, niyetlerle Atatürk’ün
bizlere verdiği unutulmaz uyarılar yok edilmek
üzere mi?
Benim gibi, Atatürk Cumhuriyetini bütün
yaşam boyu savunanlar, koruyanlar, bu yolda
her şeyi göze alanlar birkaç şaşkın politikacının
çıkarlarına yenik düşecek mi?
Bu satırları yazmayı, işbaşındakileri de,
yarınlarda işbaşına gelecekleri de uyarmayı bir
görev biliyorum. Bu gerçekleri şimdilik
anımsatmakla yetiniyorum. Şimdilik...
PENCERE
Gençlik Bize Sormaz mı?
Aldıkaçtı komisyonunun hazırladığı anayasa
taslağının 2’nci maddesinde şöyle yazılı:
“- Türkiye Devleti ... Atatürk milliyetçiliğine
bağlı ... laik, sosyal bir hukuk devletidir.”
Bununla da yetinilmemiş, 70’inci maddede
Atatürkçülüğe bir kez daha yer verilmiş:
“- Devlet, istiklal ve cumhuriyetimizin emanet
edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında ve
Atatürk ilkeleri doğrultusunda yetişme ve geliş-
melerini sağlayıcı önlemler alır.”
Başyazarımız Nadir Nadi dünkü yazısında
bu konuyu ele alarak soruyor:
“- Nedir Atatürk ilkeleri? (...) Uzman ol-
madığım için bilmiyorum, yeryüzünde bir
‘kişi’nin adını siper alarak birey ve kuruluşları
bağlayıcı, kendine özgü belirsiz hükümler
ortaya atan bir başka anayasa var mıdır?”
Nadir Nadi’nin bu sorusunu tüm boyutlarıyla
kavramak için 2’nci baskısı yapılan “Ben Ata-
türkçü Değilim” adlı kitabını okumak gerekir.
Nadir Nadi’nin dünkü yazısını okuduktan
sonra merak ettim, kaba bir tarama yaptım.
Batı demokrasilerinden çoğunun, Üçüncü
Dünya devletlerinin ve sosyalist toplumların
anayasalarına bir göz attım. Arnavutluk,
Arjantin, Avusturya, Federal Almanya, Belçika,
Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Çekoslavakya,
Dominik, Filipinler, Fransa, İsrail, İsveç, İtalya,
Danimarka, Japonya, Hindistan, Finlandiya,
Honduras, İzlanda, Kolombiya, Macaristan,
Lüksemburg anayasalarında böyle bir şey yok;
İngiltere’nin de yazılı bir anayasası yok.
Franko İspanya’sının anayasasında bile “ki-
şi” adı geçmiyor; ama bireyleri devlete
bağlayan şu madde geçerli:
“Madde 2 - İspanyollar yurttaşlarına sadakat,
devlet başkanına bağlılık ve kanunlara itaat
etmekle borçludurlar.”
Fransa anayasasının 2’nci maddesinde
diyor ki:
“- Fransa, bölünmez, laik, demokratik, sosyal
bir cumhuriyettir. (...) İlkesi halk tarafından, halk
için, halk hükümetidir.”
İsrail anayasası madde 3:
“- İsrail devleti Yahudi ulusunun ulusal sı-
ğınağıdır.”
Aradım taradım, doğuda ve batıda yalnız iki
ülkenin anayasasında kişi adı (bizimkinden bir
başka biçimde) geçiyor. Bu devletlerden birisi
Sovyetler Birliği. 1977’de yeniden düzenlenen
anayasaya göre devletin temelinde “bütün
iktidar halkın elinde”dir. Ancak 6’ncı maddede
topluma yol gösterici olarak saptanan
komünist partisinin “Marksizm-Leninizm ile
donatılmış olduğu” yazılıyor.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilk anayasasında
kişilerin adı geçmiyor: Maoculuğun canına
okunduktan sonra düzenlenen 1978 tarihli
anayasada 2’nci madde şu ilkeyi saptamış:
“- Çin Halk Cumhuriyeti’nin yol gösterici
ideolojisi, Marksizm-Leninizm-Mao Çe Tung
düşüncesidir.”
Başyazarımız Nadir Nadi soruyor: “-
Atatürkçülük nedir?” Soruyu Sayın Prof.
Aldıkaçtı’ya yöneltmeli: Atatürkçülük
uyduculuk mudur? Bir süper devlete bağımlılık
mıdır?.. Devletin okullarına din dersi koymak
mıdır?.. Özel çıkarlara hizmet midir?..
Özgürlükleri yok etmek midir?..
Atatürk ilkelerine göre yetiştireceğimiz
gençlik bize bunu sormayacak mıdır?..
(28 Temmuz 1982 günlü yazısı)
S
am Huntington, ‘polarize
olmuş ülkeleri’ tanõmlarken,
en başta Türkiye’yi örnek
göstermekte belki de haklõydõ.
Dinci siyaset takip eden Adalet ve
Kalkõnma Partisi (AKP) tarafõndan
sunulan anayasa değişiklikleri için
yapõlan 12 Eylül referandumu
sonuçlarõ Türkiye’nin sadece Doğu ve
Batõ dünyalarõ arasõnda değil, kendi
içinde de ne kadar bölünmüş olduğuna
işaret etti.
Özellikle AKP’nin yüksek
mahkemelere hâkim atamasõna izin
veren değişiklikler iktidar partisinin
gücünü pekiştiriyor. Değişiklikler,
yüzde 58 oyla kabul edilse de
seçmenlerin yüzde 42’si AKP’ye
‘hayır’ dedi. Bu ciddi bölünmenin
ayrõca bölgeselleşmiş olduğunu
görüyoruz: AKP, refah düzeyi yüksek
ve yoğun nüfusun yaşadõğõ Ege ve
Akdeniz kõyõlarõ, Trakya ve büyük
şehirlerdeki orta sõnõf kesimler
tarafõndan reddedildi. Diğer taraftan,
varoşlar ile Orta ve Doğu
Anadolu’daki seçmenler AKP’yi
yüzde 75’e varan oranlarla destekledi.
BDP’nin boykot çağrısı
Katõ Kürt milliyetçilerin bir kõsmõ
ise AKP’nin Kürt politikasõnõ protesto
etmek isteyen Barõş ve Demokrasi
Partisi’nin (BDP) çağrõsõna uyarak
referandumu boykot etti: Örneğin,
Hakkâri’de seçmenin sadece yüzde
7’si oy kullandõ. Doğu Anadolu ve
Fõrat Havzasõ ve büyük şehirlerde
yaşayan Kürtler -Türkiye’deki
Kürtlerin yarõsõndan fazlasõ
metropolitan Batõ şehirlerinde ikamet
etmekte- BDP’ye kulak asmazken,
milliyetçi Kürtlerin kalesi Güneydoğu
Anadolu’dan boykota cevap geldi. Bu
bölgedeki birçok ilde seçmenlerin
çoğunluğu sandõğa gitmedi.
2002 yõlõnda, demokratik ve
Avrupalõ bir Türkiye projesini
savunarak iktidara gelen AKP, bir
yandan laikler ve dinciler, öte yandan
Kürt milliyetçileri ile üniter Türkiye
taraftarlarõ arasõndaki bu bölünmelere
rağmen, Türkiye’yi bir arada tutmayõ
başarabilecek mi? AKP, nüfusun
neredeyse yarõsõnõ oluşturan muhalif
vatandaşlarõn oyunu alabilecek mi?
Medyaya baskı
AKP, uzun süredir laik ordu ve
mahkemelerin, antidemokratik bir
şekilde kendi yetkilerini ve Avrupa
Birliği (AB) reformalarõnõ
engellediğini ileri sürüyordu. Parti,
artõk bu iki engelden de kurtulmuş
durumda. Darbe suçlamalarõ ve telefon
dinlemeleri sonucunda ordu kõşlaya
çekildi. Sõra, mahkemelerin, AKP’nin
muhafazakâr-dinci imajõyla yeniden
düzenlenmesine geldi.
AKP’nin güçlü ve laik medya ve
şirketler üzerinde de nüfuzunu
kullandõğõnõ görüyoruz. Sekiz yõllõk
sõkõ bir çalõşmanõn sonucu olarak, artõk
siyasetin tüm güçleri AKP’nin elinde.
Parti yasama, yürütme ve yargõya
neredeyse tümüyle hâkim, basõnõ da
etkisi altõna almõş durumda. 2002’den
bu yana ilk defa AKP sadece
yönetmiyor, iktidar ediyor ve siyasetin
dizginlerini, demokrasinin olmazsa
olmazlarõ olan denge ve fren
mekanizmalarõ olmadan elinde
tutuyor.
En son olarak, her ne kadar önceki
seçimlerde oy çokluğuyla kazansa da,
12 Eylül, AKP için ilk defa
çoğunluğun desteğini aldõğõ bir güven
oylamasõ oldu. Artõk, AKP’nin
Türkiye’yi gerçekten ne yöne
götürmek istediğinin sõnandõğõ bir
dönem başladõ.
Bu bakõmdan, AKP’nin karşõsõnda
Avrupalõ Turkiye’ye bağlõlõğõna olan
gerçek inancõnõ gösterme ve
Türkiye’yi bir bütün halinde tutma
konusunda bir sõnav var. 12 Eylül’ün
hemen sonrasõnda AKP Türkiye için
yeni bir anayasa taslağõ sözü verdi.
Peki bu yeni anayasa liberal Avrupalõ
bir toplum oluşturabilecek mi? Bu
noktada, Türkiye ve dõş dünya,
AKP’nin verdiği sözlerden ziyade
gerçekte neler olduğuna bakmalõ.
Örneğin, AKP’nin hazõrladõğõ
anayasa değişikliği paketindeki bir
madde “haberleşmenin gizliliği” ile
ilgili. Bu madde kişisel bilgilerin
kanun tarafõndan korunmasõnõ şart
koşuyor. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasõ artõk tüm haberleşme
biçimlerinde gizliliği güvence altõna
alõyor - ne güzel! Ama, öte yandan,
sadece 2007-2009 yõllarõ arasõnda
telefon konuşmalarõ dinlenenlerin
sayõsõ yaklaşõk olarak yüzde 50
oranõnda artmõş (2007’de 63.576
kişiyken, 2008’de 90.163; 2009’da ise
142.135 kişiye yükselmiş). Böyle
yenilikçi bir maddenin kabul edilmesi
övgüye layõk olsa da, AKP
iktidarõndaki gerçekler başka
görünüyor.
Bütün siyasi erkler tamamen AKP
kontrolü altõnda olduğuna göre, parti
şimdi tüm muhaliflerini ekarte etmeyi
ve liberal demokrasiden vazgeçmeyi
seçebilir.
Sonuç
Fakat, laik Türkiye AKP’nin
hazmedemeyeceği kadar büyük
olduğundan, aslõnda AKP’nin yine de
kendisi gibi düşünmeyenleri
hazmetmeyi öğrenmesi gerekecek.
AKP’nin muhafazakâr değerlerini
değerlendiren kamuoyu yoklamalarõna
ve de 12 Eylül referendum sonucuna
dayanarak şunu söyleyebiliriz ki,
Türkiye’de 30 ile 35 milyon kişi
AKP’yi asla desteklemeyeceğini ve de
onun değerleriyle şekillenen bir ülkede
yaşamayacağõnõ belirtiyor.
Sonuç olarak, AKP zaferinin tadõnõ
çõkarõrken, herkes için yeni bir Türkiye
hayal etmeli. Bu aslõnda
gerçekleştirmesi çok zor bir istek.
Fakat, AKP, bu bölünmüş Türkiye için
yeni ve uzun süreli bir siyasi denge
bulmak zorunda. Çözüm ise Avrupalõ
bir Türkiye.
Referandum Sonrasõ Türkiye: Çõkõş Avrupa’da
Soner ÇAĞAPTAY Washington Yakõndoğu Araştõrmalarõ Enstitüsü, Türkiye
Araştõrma Programõ Direktörü.
AKP zaferinin tadõnõ çõkarõrken, herkes için yeni bir Türkiye hayal etmeli.
Bu aslõnda gerçekleştirmesi çok zor bir istek. Fakat, AKP, bu bölünmüş
Türkiye için yeni ve uzun süreli bir siyasi denge bulmak zorunda. Çözüm
ise Avrupalõ bir Türkiye.
D
il devriminin 78.
yõlõnda Türkçemiz
buruk bir dönem
yaşõyor. 1932 yõlõnda dil
kurultayõnõ kuran Atatürk:
“Ulus demek dil demektir”
özdeyişiyle ulusallõğõ dille
bütünleştiriyordu. Bugün,
Türkçe katında yaşaması
gereken bireylerimiz ve
toplum, etki ve özentiyle
işyerlerine, kurumlarõna,
araçlarõna, giyim kuşamlarõna
ve her şeye yabancõ ad
vermektedirler. Her yer
panayõr gibi marka, unvan,
kavram karmaşasõnda. Daha
çok prim yapacağõ, daha etkin
olacağõ düşüncesiyle bu
özenti yaygõnlaştõkça
yaygõnlaştõ. Özdemir Asaf’õn
dizesinden esinlenen “Her
şeyimiz hızla kirleniyordu /
birinciliği Türkçemize
verdiler” özdeyişi gerçekçi
bir anlatõmdõr. Uygarlõğõ
zengin ve coğrafyasõ güzel
olan ülkemizin insanõnõn
huzuru (gönenci) ve geleceği
bakõmõndan dil işlevinin etkin
olmasõ gerekmektedir.
Ulusallõk, dilin etkinliği
bakõmõndan önemli bir
kavramdõr. Türkçe
geliştirilmeli, yabancõ
sözcüklerin yerine geçecek
kavram, sözcük ve deyimlerle
zenginleştirilmelidir.
Duygularõmõzõn,
düşüncelerimizin dünyayõ
algõlama ve yorumlamamõzõn
yeri ve toprağõ
Türkçemizdedir. Geothe:
“Okumayı öğrenmek,
sanatların en güç olanıdır”
deyişiyle okumada yaya
kalan uluslara
seslenmektedir. Okullarda
Türkçenin ve okumanõn
önemi ile ilgili ciddi ve kalõcõ
çalõşmalar yapõlmalõdõr.
Kültürde, sanatta,
ekonomide, eğitimde ve her
alanda çağdaş uluslarõn
yenilikçi gelişmelerine evet.
Fakat dil kirliliğini
hõzlandõracak “Türkçede
kirlenmeye hayır”.
Dilimizin giderek kirlenmesi
dile saldõrõdõr. Türkçeyi
doğru ve düzgün konuşmak,
Türkçe düşünmek ve Türkçe
anlatmak köyden kente tüm
bireylerin temel görevidir.
Ferdinand de Saussure:
“Kâğıdın bir yüzü dil, diğer
yüzü düşüncedir”
özdeyişiyle dilin, düşünceyle
örtüştüğünü anlatmaktadõr.
Türkçemizin yabancõ
sözcüklerden arõnmasõ ve dil
kirliliğinin önlenmesi için
geçmişte yoğun girişimlerde
bulunuldu. 1911’de “Genç
Kalemler”le başlayan dilde
arõnma, 1960’ta “Türkçe
kullan, konuş, yaz”
kampanyasõ büyük ilgi gördü.
Ulusal dille sevgimizi
güçlendirmeliyiz. Eğitim
kurumlarõnda öğretmen ve
öğrencilere yönelik dil
sevgisi ve Türkçeyi düzgün
kullanma seminer, panel ve
benzeri çalõşmalar
yapõlmalõdõr.
Atatürk’ün
öncülüğünde kuruldu
1932’de Atatürk’ün
öncülüğünde kurulan “Türk
Dili Tetkik Cemiyeti” ,
“Türk Dili Araştırma
Kurumu” 1936 yõlõnda
“Türk Dil Kurumu” adõnõ
aldõ. Siyasi gelgitlerle bu
kurum 1982’de kapatõlarak
“Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu”
adõnõ aldõ. Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu ile
birleştirilmiş ve işlevi
kõsõtlanmõştõ. Kültürde,
sanatta ve sosyal verilerde
yenileşme Cumhuriyetin
kuruluşuyla hõzlandõrõldõ. Bu
yenileşmelerle birlikte
yabancõ sözcüklerin dilimize
geçişi, Türkçe sözcüklerle
önlenmeliydi. Atatürk,
“Ülkesini ve bağımsızlığını
korumasını bilen Türk
ulusu, dilini de yabancı
dillerin boyunduruğundan
kurtarmalıdır” özdeyişi ile
dil kirlenmesi sorununun
çözümlenmesini istemişti.
Türk dilindeki zenginlik
Ana öğeleri Türkçe olan
ulusal bir dil yaratmak ve
evrensel boyutlara taşõmak
yönetim erkinin görev
sorumluluğu olmalõdõr.
Türkçemizi, çağdaş
uygarlõğõn yücelen
boyutlarõna taşõmak, zengin
bir dil konumunda konuşulan,
yazõlan bir dil seviyesine
yükseltmek temel
işlevimizdir. Türk dilindeki
zenginliğin derlenmesi,
değerlendirilmesi ve halka
inilerek, “özgün sözcük,
deyim ve terimlerin”
bulunarak günlük konuşma
diline aktarõlmasõ
kaçõnõlmazdõr.
Ulusal, anlaşõlõr ve
bağõmsõz bir Türkçe
özlemi tüm zamanlarõn
özlemidir. “Türkçem
benim ses bayrağım”
dizesiyle ozan Fazıl Hüsnü
Dağlarca Türkçemizin
önemini haykõrõyor. “Açık
gözler, vurguncular
yararlanır düzenden /
Dilimizi kirletip yok ettiler
güvenden, / İlgi çeker diye
bilinmez sözcüklerin
dilinden, / Bir karmaşa
yarattılar güzelim
Türkçeden” dörtlüğüyle
dilin nasõl kirlendiğini
anlatmaya çalõştõm.
Nâzım Hikmet, Ferhat’ın
Şirin’e Seslenişi yapıtında:
“Konuştuğum dil kadar,
Türkçem kadar güzelsin”
betimlemesiyle Türkçeye
tutkusunu vurgulamaktadõr.
Toplumun üretkenliği
umutlarõ, coşku ve sevgiyi
dile yansõtõr. Çünkü dil bir
ulusun özüdür. “Ses
bayrağıdır.” “Türk dili
Türk toplumunun kalbidir”
özdeyişinde Atatürk,
dilin yaşamsal bir önemi
içerdiğini anlatõyor.
Türkçemizin gelişmesine,
yaygõnlaşmasõna engel
olmak, düşünce üretimine set
çekmektir.
Türkçemizi korumak,
yabancõ dillerin ve
kültürünün kuşatmasõndan
uzak tutmak görevimizdir.
Aydõnlar, sanatçõlar, görsel ve
yazõn bireyleri, öğretmenler,
öğrenciler Türkçemizi, yoğun
bakõma sürüklemeden önlem
almalõdõrlar. Türkçemizin
kirlenmesini gözlemlemek
istiyorsak alõşveriş
merkezleri, cadde ve
sokaklarõ dolaşõp işyerlerini,
kurumlarõ tanõtan yazõlarõ
okuyalõm. “Türkçemizin
yok olduğu / yabancı
adların çok olduğu / Güzel
dilimin boğulduğu / Acınası
ülkemi gördüm” bu
dörtlükle duygularõmõ
yansõttõm. Dillerin en
kolay değişen, yozlaşan
bölümü söz dağarcığıdır.
Teknoloji, bilişim ve bilgi
aktarõmlarõ Türkçeyi
olumsuzluklarla etki alanõna
aldõ. Yerlerine konacak
eşanlamlõ sözcük
türetmektense sözcüğü
olduğu gibi kullanmak “dil
kirliliğini” getirdi.
Küresel evreye taşımak
Dünyanõn en eski etkin
dillerinden biri olan Türkçeyi
küresel evreye taşõmak,
sözcük, deyim, terim
zenginliğini kazandõrmak
amaç olmalõdõr.
Türkçeyi duyarlõ bir
yaklaşõmla kirlilikten
soyutlayõp, arõnmõş, saygõn ve
özenli bir konumunda
görmek özlemimizdir.
Ulusal dil bilincine ulaşıp,
“dil bayramı” sevincini
bölüşelim. “Dil insanın
evidir” özdeyişinden yola
çõkalõm. Dilimizi düzgün,
doğru ve zengince
kullanalõm, kirletmeyelim.
Gerçek ve anlamlõ “Dil
Bayramı” arõnmõş, özgün ve
etkin Türkçenin
kullanõrlõğõyla olacaktõr.
Zengin, etkin dil harmanõnda,
coşku dolu, kirlilikten
arõndõrõlmõş sevgi dolu nice
dil bayramlarõna.
Dil Devriminin 78. Yõlõnda Türkçemiz
Dünyanõn en eski etkin dillerinden biri olan Türkçeyi
küresel evreye taşõmak, sözcük, deyim, terim
zenginliğini kazandõrmak amaç olmalõdõr. Türkçeyi
duyarlõ bir yaklaşõmla kirlilikten soyutlayõp, arõnmõş,
saygõn ve özenli bir konumunda görmek özlemimizdir.
İ. Gürşen KAFKAS
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 2010 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER