22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Teknoloji, tüketici ve doğayı koruma yönünde gelişiyor Akıllı ambalajlar, doğada parçalanan plastikler… Doç. Dr. Zehra AYHAN Mustafa Kemal Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü D ünyada gelişmekte olan ve Türkiye için de oldukça yeni iki ambalaj teknolojisinden bahsetmek gerekir: Akıllı ambalajlar ve biyolojik olarak parçalanabilir ambalajlar. Akıllı ambalajlar özellikle gıdaların taşınması ve depolanması sırasında içindeki ürünü izleyebilen, ambalaj içi ve dışını algılayabilen, gıdanın güvenliği ve kalitesi hakkında tüketici ile iletişim kurabilen yeni ve gelişmekte olan sistemlerdir. Bu sistemlerde ambalajın içine veya dışına yerleştirilen veya ambalajlama materyalinin bileşimine eklenen bir indikatör/belirteç aracılığı ile ürünün tazeliği veya depolama koşulları hakkında tüketicinin bilgilendirilmesi amaçlanmaktadır. Ambalajda yer alan bu akıllı indikatörler ürün uygun (önerilen) sıcaklıkta depolanmadığında, tazeliğini kaybettiğinde, mikrobiyolojik, kimyasal değişimler meydana geldiğinde renk değiştirmek veya başka bir sinyal vermek suretiyle tüketiciyi uyarabilecektir. Bunlardan sıcaklıksüre indikatörleri depolama ve dağıtım sırasında ürünün maruz kaldığı sıcaklık değişimleri hakkında fikir vermektedir. Referans sıcaklıktan sapmalar indikatörlerde renk değişimine neden olmaktadır. Sıcaklık süre indikatörleri pastörize süt, meyve suları, dondurulmuş çilek ve balık gibi gıda ambalajlarında kullanılabilmektedir. Bu sayede gıdanın üretiminden tüketimine kadar olan süreçte izlenebilirlik sağlanacak ve tüketici bozuk, raf ömrü geçmiş, uygun koşullarda depolanmamış ürün hakkında fikir sahibi olabilecektir. Ambalajlı gıdanın güvenliği ve kalitesi hakkında tüketiciyi bilgilendirebilmeleri nedeniyle akıllı ambalajlar gelecekte birçok gıdada kullanım alanı bulabilecektir. Akıllı ambalajlama teknolojisi gıdalarda farklı bozulma reaksiyonlarına göre tasarlanmış farklı sistemler üretildikçe daha fazla gelişme olanağı bulabilecektir. Biyolojik olarak parçalanabilir ambalajlar (biyopolimerler) ise dünyadaki tüketicilerin ambalaj malzemelerinin (özellikle petrol kaynaklı plastiklerin) ekolojik sisteme olumsuz etkileri konusundaki duyarlılıklarının artmasıyla birlikte önem kazanmaya başlamıştır. Özellikle sentetik plastikler nedeniyle atık sorununun gittikçe artması, petrol kaynaklarının sınırlanması, çok katlı malzemelerin geri dönüşümünün mümkün olmaması, çevre dostu ambalaj materyallerinin kullanılma gerekliliği biyolojik olarak doğada parçalanabilen plastiklerin üretilmeye başlanmasına neden olmuştur. Biyopolimerler, doğada bulunan mikroorganizmalarca parçalanabilen ve toksik gazlar üretmeyen plastiklerdir. Kendi başına bırakıldığında havanın bulunduğu veya bulunmadığı ortamlarda bakteriler veya biyolojik etkenler (mantar, yosun) tarafından yok edilirler, sonuç olarak malzeme su, karbondioksit ve biyolojik kalıntıya dönüşerek mineralize olur. Biyopolimerlerde aranacak bazı önemli özellikler: güvenilir bir kaynaktan üretilmesi, üretildiği kaynağın yenilenebilir olması, endüstriyel ölçekte üretiminin mümkün olması, ürünün (gıdanın) raf ömrü boyunca biyopolimerin dayanımının sağlanabilmesidir. Biyopolimerler nişasta, selüloz gibi bitkisel kaynaklardan üretilebileceği gibi kimyasal polimerizasyon metodu ile yenilebilen doğal bitkilerden elde edilebilirler (mısır nişastası ile laktik asidin polimerizasyonu ile elde edilen polilaktik asit (PLA)). Sentetik polimerlere (Polipropilen, Polietilen vb) üretim sırasında katılan katkı malzemeleri ile de biyoparçalanabilir özellik kazandırılabilir. Türkiye’de bazı ambalaj üreticileri biyopolimer üretimine başlamış olup üretilen filmler doğada 1218 ay içinde yok olmakta ve doğaya karışmaktadır. Akıllı ambalajlar ürünün dağıtım, depolama ve satış koşullarının bütün zincirde izlenebilirliğini ve tüketicinin daha kaliteli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayabilecektir. Tüketici bilincinin artması ile bu iki ambalaj teknolojisi Türkiye’de de önemli bir yer alacaktır. Üç demokratik kitle örgütü ortak açıklama yaptı: Ürettiğimiz ürünlerin dışalımına hayır A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ziraat Mühendisleri Odası, Tarım OrkamSen ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Platformu’nca yapılan ortak açıklamada, Türkiye’de uygulanan yanlış politikaların tarım sektörünü Cumhuriyet tarihinin en sorunlu dönemine soktuğunu ifade edilerek, "Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) üretim cenneti Arjantin’den, GDO tüketim merkezi niteliğine dönüştürülmeye çalışılan Türkiye’ye mısır dışalımı yapılmaktadır" denildi. Ziraat Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Dr. Turhan Tuncer, Tarım OrkamSen Genel Başkanı Sezai Kaya ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Platformu Genel Sözcüsü Abdullah Aysu, düzenledikleri basın toplantısıyla tarımdaki gelişmelere ilişkin ortak bir açıklamayı kamuoyuna duyurdular. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, 24 Mart 2007 tarihinde İstanbul’da düzenlenen toplantıda yapmış olduğu açılış konuşmasında "mısır üretiminde 2002 yılında 2.1 milyon ton olan üretim, 2005 yılında 4.2 milyon tona çıkarak yüzde 100 bir artış kaydetmiştir", "2002 yılında 19 buçuk milyon ton olan buğday üretimimiz 2005 yılında 21 buçuk milyon tona ulaşmıştır" ifadelerini kullandığının anımsatıldığı açıklamada, mısır üretiminin 2002 – 2005 döneminde artış gösterdikten sonra, 2006 yılında düştüğü kaydedildi. si ve yem rasyonlarının katkı maddesi niteliğinde tükeAçıklamada, özetle şu görüşlere yer verildi: tici sofrasına ulaşacaktır. "Gerileyen mısır üretiminin doğal bir sonucu olarak, Avrupa Birliği’nde, içeriğinde yüzde 0.9’dan fazla Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından GDO bulunduran ürünlerin etiketlenmesi zorunludur. mısır ithalatı yapılmaktadır. Bu kapsamda, 2 Nisan – 21 Türkiye’de ise, Ulusal Biyogüvenlik Yasası bilinçli olaMayıs 2007 tarihleri arasında, 110 bin tonu Arjantin’den rak çıkartılmamakta, GDO üretim cenneti Arjantin’den olmak üzere, toplam 250 bin ton mısır ve buğday BanGDO tüketim merkezi niteliğine dönüştürülmeye çalışıdırma ve Derince limanlarına getirilecektir. lan Türkiye’ye mısır dışalımı yapılmaktadır. Türkiye’nin kendi ekolojisinde yetişen mısır dışalıHububat alanında yapılan açıklamalar da, düzeltilmına kaynak aktarması yanında, özellikle Arjantin’den meye muhtaçtır. Türkiye’nin ekilebilir alanlarının yüzde yapılan genetiği değiştirilmiş olma olasılığı çok yüksek 70’ini kaplayan hububat ürünlerinde, ülkeye düşen yıllık olan mısır dışalımı, halk sağlığını da tehdit etmektedir. yağış miktarına göre üreABD’den sonra tim değişmektedir. Bu dünyanın en büyük kapsamda buğday üretimi Genetiği Değiştiril2002 yılında 19.5 milyon miş Organizma ton iken, 2003 – 2005 yıl(GDO) üreticisi olan larında üretim sırasıyla Arjantin’den gelecek 19, 21 ve 21.5 milyon ton mısırlar, Ulusal Biyoolmuş, 2006 yılında ise güvenlik Yasası’nın 20 milyon ton olarak gerçıkartıl(a)madığı orçekleşmiştir. 2007 yılında tamda GDO testleri yaşanan kuraklığın etkiyeterli etkinlikte yasiyle, buğday üretiminin pılmadan iç piyasaya Ziraat Mühendisleri Odası, Tarım OrkamSen ve Çiftçi sunulacak, işlenmiş Sendikaları Konfederasyonu Platformu temsilcileri yaptıkları 18 milyon tona doğru geürünlerin hammadde ortak açıklama ile GDO’lu ürünlerin ithalatına karşı çıktılar. rilemesi beklenmektedir.” 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle