Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Doç. Dr. Alper YILMAZ İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi ürkiye’de uzun yıllar boyunca "sanayileşmek" sözcüğü politik bir malzeme olarak kullanılmıştır. Ve burada kastedilen hep tarımsal ekonomiden sanayiye dayalı ekonomiye dönüşmek olmuştur. Sanki tarım sanayileşmenin önünde bir engelmiş gibi ortaya konmaya çalışılmış ve insanların kafasına da bu şekilde yerleştirilmiştir. Aynı mantık, çevreyi fütursuzca kirletmelerine de izin vererek sanayi kuruluşlarının plansızca tarım alanlarında yapılaşmasına izin vermiş, hiçbir şekilde uyarmamış, denetlememiştir. Sanayileşme özlemine doyurulmuş örgütsüz toplum da sanayileşiyoruz düşüncesiyle kendi nehirlerinin, toprağının, havasının, denizlerinin zehirle doldurulmasına seyirci bırakılmıştır. Örneğin Trakya’nın bugün fabrikaların işgalinden geriye kalmış topraklarında eskiden yetiştirilen pek çok tarımsal ürün yetiştirilememektedir. Ergene Ovasına bereketini ve ismini veren Ergene Nehri artık zehir akıtmakta ve etrafına ölüm saçmaktadır. Oysa bundan 25 yıl önce köyümüzün kıyısından geçen Ergene Nehri’nde bol bol balık avlamakta ve tüketmekteydik. Bu nehir Meriç Nehri ile birleşerek Saroz Körfezi’ne akmakta ve Trakya’nın Ege Denizi’ne olan eşsiz güzellikteki sahillerini kirletmektedir. Bu kadar plansızlık, kontrolsüzlük ve doğayı mahveden gözü dönmüşlük, çevresine, doğaya duyarlı insanları kahretmektedir. Hiç şüphesiz sanayileşmek gereklidir. Ancak bu, tarımsal nitelik taşımayan arazilerde, arıtma tesisleri çalışır durumda ve çevresine zarar vermeyecek şekilde organize edilmek zorundadır. Çocuklarımızdan ödünç olarak kullandığımız havayı, suyu, toprağı, çevreyi daha fazla kazanç uğruna yok etmeye hiç kimsenin hakkı bulunmamaktadır. Bu suçu işleyenler en ağır ve en caydırıcı şekilde cezalandırılmalıdır. Ekonomik kazançlar farklı yatırım kollarıyla elde edilebilir ancak kaybolan çevreyi hiçbir güç geri getiremeyecektir. Tarımın sanayi için en önemli destek ve kaynak olduğu görülmeli ve tarım kollarının sanayileşmesi için gerekenler yapılmalıdır. Tarımda sanayileşme için en önemli artı değer kaynağının hayvancılık olduğu özellikle ekonomisi gelişmiş ülkeler tarafından benimsenmekte ve hayvancılığın tarım gelirleri içerisindeki payı Türkiye’de yüzde 25 düzeyinde iken ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 60’ın üzerinde gerçekleşebilmektedir. Türkiye’de hayvancılığın tarım gelirleri içerisindeki payının arttırılması gerektiği çok açıkça görülmekte iken geçmişten bu yana Türkiye’de uygulama aksi yönde olmuştur. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye’nin mera alanı ülkenin toplam yüzölçümünün yarısından fazlaydı. Ancak özellikle yoğun gıda sıkıntısı yaşanan II. Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye’nin Ortadoğu’nun tahıl ambarı yapılması düşüncesi hakim olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nden Marshall Yardımı ile 1950’li yıllarda Türkiye’ye gelen 40 000 traktör ile birlikte daha önce hayvanların otlatılması için kullanılan mera alanları kontrolsüz ve plansız bir biçimde sürülerek bitkisel tarıma açılmıştır. Toprağın T Hayvancılıkta sanayileşmek gerek sürülerek tarla haline getirildikten sonra bütün toprağını kaybetmiş ve geriye dağın ot bitmez kayalarından başka hiçbir şey kalmamış. Artık bitkisel tarım yapamayan, hayvancılık yapmak için de merası kalmayan köy halkı da göç etmiş ve harabe haline gelmiş köyde geriye yalnızca göç edenlerin gönderdiği üç beş kuruşla geçinen ve ölümü bekleyen birkaç yaşlı kalmış. Eminim güzelim Türkiye’mizde meraların plansız sürülmesi ve farklı nedenlerle hayvancılıktan uzaklaşma sonucu benzer kaderi yaşayan binlerce köyümüz bulunmaktadır. Ve ne acıdır ki bu insanlara bu sonu, gerekli planlamayı, yönlendirmeyi ve bilgi aktarımını yapmayan, köylüyü yalnızca oy toplayacağı zaman hatırlayan yönetimler hazırlamaktadır. Ardından yine plansız olarak deprem bölgelerine, tarım arazilerine kurulan ve denetimsizlik nedeniyle çevresini kirleten sanayi bölgelerine kontrolsüz göçler gerçekleşmekte ve göçün getirdiği erozyonla da büyük şehirler yaşanamayacak hale gelmektedir. En önemli çözümlerden biri, sanayiye engel gibi sunulan tarımın, hayvancılığın sanayi haline getirilmesidir. Biz toprağımızı, meralarımızı hakir görüyoruz, meralarımızın kalitesiz, iklimimizin yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Avustralya’dan Türkiye’yi ziyarete Önümüzdeki süreç, hayvan yetiştiricilerinin gelen meslektaşlar ise Avustralya’da organize olarak birlikte yeni üretim modelleri çoğu bölgelerdeki mera ve iklim oluşturmaları ve daha yüksek verim ve kaliteli koşullarının daha iyi olmadığını ürünlerle seslerini duyurmalarını gerektiren bir dönemi beraberinde getirecek. vurguluyorlar. Ancak akıl ve bilimin önderliğinde yapılan planlama, ıslah ve organizasyonlarla Avustralya, Merinos yetiştiriciliği ile üstün verimlere ulaşmakta ve en önemli dünya yapağı tekeli olmayı başarmaktadır. Yine Avustralya, Kurban Bayramları için bu kadar uzak mesafelerden Arap ülkelerine koyun ihraç eden ülke olabilmektedir. Türkiye’de ise küçükbaş hayvan sayısı her geçen gün hızla azalmaktadır. İsrail su olmayan, sıcaktan kavrulan topraklarda inek başına dünyadaki en yüksek süt verimlerine ulaşabilmektedir. Yukarıda anılan et, süt, yapağı gibi sektörlerin bu ülkeler için refah kaynağı olan başlı başına birer sanayi olduğu görülmektedir. ekonomik açıdan gerekse ülke insanının beslenmesi Artık çiftçimiz, yalnızca tahıl üretimiyle geçimini açısından önemli bir hata yapıldığını ortaya sağlayamaz durumdadır. Hayvancılığın yaygınlaşması koymaktadır. ilk önce akla gelebilecek çözümler arasındadır. Ancak Meraların plansızca sürülmesinin sonuçlarını küçük çaplı aile işletmeleri yapısı, verimli hayvancılık anlamak açısından emekli bir öğretmenin anısını için yeterli olamamaktadır. Önümüzdeki süreç, hayvan paylaşmak isterim. Öğretmenimiz ilk görev yeri olarak yetiştiricilerinin organize olarak birlikte yeni üretim Orta Anadolu’nun bir dağ köyünde çalışmaya modelleri oluşturmaları ve daha yüksek verim ve başlamıştır. Köy halkı yaylalardaki köye ait meralarda kaliteli ürünlerle seslerini duyurmalarını gerektiren bir hayvancılık yapmaktadır ve köye ait geniş küçük ve dönemi beraberinde getirecektir. büyükbaş hayvan sürüleri bulunmaktadır. Ancak daha Türkiye için ihtiyaç duyulan, yetiştiriciyi, üreticiyi sonra, köyün ortak malı olan mera, köy halkına tarla kaderiyle baş başa bırakmak, hakaret etmek değil, yüce olarak paylaştırılmış ve insanlar meraları sürerek Atatürk’ün yaptığı gibi onların ülkemiz insanı ve buğday tarımına başlamışlar. Öğretmenimiz bu köyde ekonomisi için en büyük değer olduklarını iki sene görev yaptıktan sonra farklı yörelerde 30 yıl hissetmelerine olanak vermek ve tarım ve hayvancılık hizmet vermiş ve emekliliğin ardından bir heyecanla gibi kutsal uğraşıların verimli bir sanayiye ilk görev yaptığı köyü görmeye gitmiş. Ve bu ziyarette dönüştürülerek yapılmasını sağlamak için çözümler karşılaştığı manzara gerçekten ibret vericidir. Yüksek üretmektir. yaylalarda belki yüzyıllarca erozyona direnen meralar doğal örtüsünün bozulması sonucu, bitkisel tarıma uygun olmayan topraklar erozyona açık hale gelmiş ve önemli bir kısmı zaman içerisinde verimliliğini kaybetmiştir. Günümüzde zaman zaman Türkiye’nin buğday ithalatı yapmak zorunda kalması, yapılmış olan seçimin ne kadar yanlış olduğunu anlatmaktadır. Mera alanlarındaki azalma, aşırı otlatma sonucu mera kalitesinin de bozulmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra bitkisel tarımda uygulanan taban fiyat uygulamaları nedeniyle hayvan yemi fiyatlarındaki artışlar, hayvancılıkta desteklerin azalması ve kontrolsüz hayvansal ürün ithalatları gibi nedenlerle yetiştirici hayvancılıktan uzaklaşmıştır. Bunların sonucunda ülkenin süt ve kırmızı et ihtiyacının artmasına rağmen Türkiye’deki sığır, manda, koyun ve keçi sayıları 1980’li yıllardan itibaren dramatik bir biçimde azalmaktadır. Türkiye’nin 1935’te 44 milyon hektar olan mera alanı bugün 15 milyon hektara kadar inmiştir. Bu durum, Türkiye’nin tarım planlamasının ekonomik artı değeri ve besleyici değeri çok daha yüksek olan hayvancılığa yöneltilmektense, girdileri büyük oranda dışa bağımlı olan tahıl üretimine yönlendirilerek gerek 25