Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Küresel ısınmada sorumluluk kimde? Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Üyesi marım geçtiğimiz günlerde Çevre ve Orman Bakanı’nın öteki ilgili iki bakanla yaptığı "Üçlü Zirve"de söylediklerini duymuşsunuzdur; küresel ısınmanın etkilerinin azaltılması konusunda sizlerin de sorumluluğu varmış ! "İklim Değişikliği, Kuraklık ve Su Yönetimi' konulu "Üçlü Zirve" sonrasında yapılan ortak basın toplantısında Bakan, konuyla ne denli, ve nasıl ilgilendiklerini de ortaya koydular. Bilmem Sizin de dikkatinizi çekti mi; bu toplantıda Bakanlar son derece rahattı. Sözgelimi, Çevre ve Orman Bakanı; "...şu anda bir kuraklıktan bahsetmek meteorolojinin raporlarına göre söz konusu olamaz. Çünkü Türkiye''de NisanMayıs aylarında daha fazla yağış alındığı herkesin malumudur" diyerek ülkemizde bir kuraklık sorunun olmadığının müjdesini (!) bile verdi. Ayrıca, Bakanlar, küresel ısınmanın nedenlerini çok iyi bildiklerini de (!) ortaya koydular. Oysa, artık herkes biliyor ki, Türkiye, küresel ısınmaya görece olarak çok daha az katkıda bulunan, buna karşılık, küresel ısınmadan bir bakıma kaçınılmaz olarak en çok etkilenebilecek ülkelerden birisi. Bu gerçeklik karşısında, ülkemizde küresel ısınmaya yol açan nedenlerin azaltılmasından daha çok söz konusu yıkımların en aza indirilmesine yönelik önlemlere öncelik ve ağırlık verilmesi gerekmiyor mu? Böyle ikeni, Bakanlar, Bu yıkımların en aza indirilebilmesi için hangi önlemleri aldıklarına herhangi bir açıklık getirmediler. Sözgelimi; ? küresel ısınmanın ülkemizin hangi bölgesinde hangi tarımsal ürünün üretimini, toplumsal ve ekonomik yapıları ne yönde ve ne denli etkileyebileceğini; bu etkinin en aza indirilebilmesi için hangi ürünlerin tarımına ağırlık verileceğini ve hangi ekonomik ve toplumsal modellerin uygulanacağını, bu amaçla gerekli araştırmaların nerede, kimler tarafından hangi yürütüldüğünü, tarım üreticilerinin bu yönde bilgilendirilip bilinçlendirilmesine yönelik ne gibi yayım etkinliklerinin yapılacağını, hangi teşvik ve destekleme araçlarından yararlanılacağını, tüm bu soruların yanıtlandığı çok boyutlu ve taraflı eylem planlarının hazırlanıp hazırlanmadığını; ? küresel ısınmanın ormanlarımızın yapısal özelliklerinin "olumsuz" yönde değişmesine, orman yangını çıkma olasılığının artmasına ve ormanlarımızın doğal zararlılara karşı direncinin azalmasına yol açabilecek etkilerinin en aza indirilmesine yönelik hangi etkinliklerin U yürütüldüğünü; yeni orman yetiştirme çalışmaları sırasında küresel ısınmanın yol açabileceği ekolojik değişikliklere karşı hangi önlemlerin alındığını, bu amaçlarla "orman" sayılan alanlarımızın yönetim planlarında ne gibi değişikliklerin yapıldığını, ? ülkemizin üç yanını çevreleyen denizlerdeki, akarsularımız, göl ve göletlerimiz ile kıyılarımızdaki ekolojik ilişkilerin küresel ısınmadan olası etkilenme biçimlerinin ve boyutlarının neler olabileceğini, su ürünleri üretimlerinin sürdürülebilmesi için hangi önlemlerin alındığını ve bu önlemlerin hangi kurum ve kuruluşlarca hangi kaynaklarla yaşama geçirilebileceğini, ? süt ve besi hayvancılığının daha çok doğal çayır ve otlaklarda yapılabildiği ülkemizde, otlaklarımızdaki bitki türü çeşitliliğinin ne yönde değişebileceğini, olası bir kuraklık karşısında otlaklarımızdaki ot veriminin nasıl korunabileceğini ve yaşamsal önemde daha bir çok sorunun yanıtlarını ortaya koymadılar. Şimdi, diyeceksiniz ki; " İyi ama, Bakanlara bu türden soruları soran da çıkmadı ki !..." Kesinlikle haklısınız; çevre ve doğa korumacı duyarlılığın ülkemizde de gelişmiş görünümüne karşılık, Bakanlara, böylesi soruları ısrarla sorup yanıtlamasını isteyen pek çıkmadı. Ama, beni bu konuda esas şaşırtan ne oldu biliyor musunuz; özellikle çiftçi, balıkçılık, hayvancılık ve ormancılık örgütlerimizin küresel ısınmanın tarımsal üretim, kırsal toplumsal ve ekonomik yapılar üzerindeki olası etkileri karşısında da sergiledikleri duyarsızlık ve dar görüşlülük. Sözgelimi; "meteorolojik kuraklığın tarımsal kuraklığa dönüşmesini olasılığını dikkatle ve endişeyle izlediğini" belirten Türkiye Ziraat Odaları Birliği sorunu bir kuraklık sorununa indirgeyebiliyor ve Genel Başkanı, aklı sıra bir de göz dağı verebiliyor: "Üretim yeterli olmazsa çiftçi borcunu ödeyemez, enflasyon, büyüme, ihracat rakamları olumsuz yönde etkilenebilir" Bu kez de sorabileceksiniz ki; " Bu gibi örgütler, sergilenen türden yaşamsal önemde soruların yanıtlanabilmesine katkıda bulunabilecek araştırma enstitülerinin, devlet üretme çiftliklerinin ve ilgili öteki kamu kurum ve kuruluşlarının kapatılmasını ve/veya işlevsiz duruma getirilmesini, kamu üniversitelerinin bile ticari işletmelere dönüştürülmesini, bu kurum ve kuruluşlardaki onlarca yılın deneyim ve bilgi birikiminin akıl almaz bir aymazlıkla bir yana atılmasını, çalışanların çalışamaz duruma getirilmesini önlemek için hemen hemen hiçbir kitlesel çabaya girmeyen ve/veya giremeyen bu gibi örgütler su başlarını tutmuşken ilgili bakanlar neden rahatsızlık duysunlar ki ?." Yine, kesinlikle haklısınız, ne diyebilirim başka... Şimdi de; " Peki ya onca plan, strateji belgesi ve hukuksal düzenleme ne işe yarıyor ?" diyeceksiniz, değil mi? Hemen yanıtlayayım isterseniz, hiçbir şeye; evet, hiçbir şeye ! Örneğin, ülkemizde 2004 yılında onlarca bilimadamının araştırıcı ve uzmanın emeğiyle hazırlanan "Çölleşmeyle Mücadele Eylem Planı", deyiş yerindeyse, raflarda duruyor. Daha da önemlisi; Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi, Tarım Stratejisi (20062010), 5488 sayılı Tarım Kanunu, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı, 2005 yılında çıkarılan Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programları Kapsamında Yatırımcılar Tarafından Yapılacak Hibe Başvurularının Desteklenmesi Yönetmeliği ve AB’nin bütçe olanaklarından daha fazla yararlanmak amacıyla başlangıç yılı ve kapsadığı dönemi değiştirilerek yedi yıllık olarak hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı Stratejisi (20072013) ve daha bir çok "ulusal" plan, strateji belgesi ve hukuksal düzenlemede söz konusu sorunla ilgili somut önermelere ve düzenlemelere, hemen hemen hiç yer verilmemiştir. Kısacası Sevgili "Ev hanımı Ayşe Teyze, ilkokul sekizinci sınıfa giden Hasan Kardeşim ve kamyon şoförü arkadaşım Mehmet", küresel ısınmaya karşı önlemlerin alınmasında sorumluluk Size, bilesiniz... *** Gülünç ve bir o denli de üzüntü ve kaygı verici bir durum: Tamam, olageldiği yıllardır öne sürülen, somut sonuçları artık gündelik yaşamı da derinden etkileyebilecek boyutlar kazanan, nedenleri ve gerçek sorumluları herkesçe bilinen küresel ısınma sorununun günümüzde bu denli öne çıkarılması çeşitli biçimlerde açıklanabilir. Sözgelimi; emperyalizmin başta Irak olmak üzere Ortadadoğu’daki saldırılarının yol açtığı ve daha da açacağı toplumsal, ekonomik ve kültürel yıkımları, bu bölgedeki halkların kararlı direnişlerini, başta petrol ve su olmak üzere doğal kaynakları ele geçirme girişimlerini gözlerden kaçırması çabalarından söz edilebilir. Ancak, küresel ısınma ve yol açtığı ekolojik, ekonomik ve toplumsal yıkımlar da yadsınamayacak bir gerçeklik, bu gerçeklik karşısında küresel ısınmaya yol açan nedenlerin en aza indirilmesinin yanı sıra bu sürecin ülkemizde de yol açabileceği yıkımların en aza indirilmesine yönelik çabalara girilmesi de ertelenemeyecek bir zorunluluk, böyle iken, ilgili bakanların sergiledikleri rahatlık ve vurdumduymazlıklar tepki gösterilmesi gereken tutumlar değil midir? Tarım Kredi, ucuz gübre için dışa açılıyor ANTALYA (A.A) Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı İlhami Teke, Türk çiftçisine daha ucuz gübre temin etmek için, doğal gazı ucuz olan ülkelerde gübre fabrikası kuracaklarını bildirdi. Çiftçilerin ucuz fiyattan gübre ihtiyaçlarını karşılamak için çalıştıklarını, bunun için de yılda 1 milyon 400 bin ton kapasiteli gübre üretiklerini ifade eden Teke, şöyle konuştu: ''Çiftçilerin en büyük ihtiyacı olan gübre ve mazot, dışa bağımlı. Türkiye'de gübrenin yüzde 83'ü ithal ediliyor. Ham madde olarak da yüzde 83 oranında dışa bağımlıyız. Türk çiftçisine daha ucuz gübre sağlamak için doğal gazı ucuz olan ülkelerde gübre fabrikası kuracağız. Türk Cumhuriyetleri, İran, Fas ve Tunus'ta gübre fabrikası kurmak için çeşitli araştırmalar yapıldı. Bu konuda İran daha ağır basıyor. Gerekirse özel sektörle iş birliği yapabiliriz. Gübre fabrikası kurmak için, doğal gazı daha ucuz ve güvenli olan bir ülke gerekli. Türkiye'de gübre fiyatları çiftçilerin menfaatine göre olacak şekilde işbirliği yapabiliriz.'' 27