26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kırsal kalkınma planla olur Adem Yavuz SÖNMEZ Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi K ırsal kalkınma sadece bir takım amaçları kullanarak önlemler almak şeklinde değil, sonuçta toplumun dönüşümünü sağlayacak biçimde düşünülmelidir. Bu bakış açısından hareket edildiğinde, kırsal kalkınma politikalarının hedefi geçici ekonomik faydalarla değil kalıcı dönüşüm reformları ile insanca yaşama koşullarının ve bireyin her yönden özgürleşmesinin sağlanması olmalıdır. Bu bağlamda ülkemizin temel olarak planlı döneminden başlayıp AB süreci ile devam eden kırsal kalkınma serüveni değerlendirildiğinde yapısal dönüşümün sağlanmadan keskin politika değişikliğinin tolum ve kırsal yaşam üzerinde doğuracağı yanlış sonuçlar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ülkemizin 1963’de 1. Beş Yıllık Kalkınma planı ile başlayan planlı dönem serüveninden itibaren kırsal kalkınma kavramı çok geniş ve önemli bir düzeyde yer bulmuş ve bu yönde çalışmalar yürütülmeye başlanmıştır. Kalkınma planları bir bütün olarak incelendiğinde hemen hemen hepsinde kırsal kalkınma ile ilgili şu doğru yaklaşım ve bu yöndeki çalışmalar öne çıkmaktadır. Küçük toplum birimlerinde teşebbüs gücünün geliştirilmesi, köye yönelik altyapı ve toplumsal hizmetlerin bir bütün içinde köye götürülmesi, bunların yanında tarım ve toprak reformunun gerçekleştirilmesi, pazarlamatüketimkredidonatım işlevlerine yönelik çok yönlü bir kooperatifçiliğin yaşama geçirilmesi, tarımdan sanayi toplumuna köylünün de katkısıyla sağlıklı bir geçişi sağlamak, köylünün kalkınma olanaklarını, üretim gücünü ve gelirini arttırmak, kırsal alanda gelişmeyi hızlandırmak, entegre kırsal kalkınma projelerinin hazırlanarak uygulamaya konulması, doğal kaynakların envanterinin çıkartılması, arazi kullanımı hakkında doğru kararların verilmesi için gerekli çalışmaların yapılması, miras hukukunda yapılacak değişiklikler ile işletmelerin küçültülmesinin önlenmesi şeklindedir. Sonuç olarak bakıldığında planların hepsinde sorunlara bütünsel ve ulusalcı bir yaklaşımla çözüm arandığı ve dışsal etkilerin minimize edildiği bir tutum sergilenmeye çalışılmıştır. Hâlbuki 2007–2013 yıllarını kapsayan 9. kalkınma planında diğer planlardan farklı olarak dikkat çeken husus beş yılı değil de yedi yılı kapsamış olması ve diğer planlara nazaran biraz daha ulusalcılıktan sıyrılıp daha çok AB süreci çerçevesinde müktesebat uyumunun ön plana çıkarılmasıdır. Planda AB’ye üyelik sürecinin gerektirdiği Katılım Öncesi Ekonomik Program ve Uyum İçin Stratejik Çerçevenin oluşturulması, Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi doğrultusunda, Kırsal Kalkınma Planı hazırlanarak uygulamaya konulması ve farklı üretici örgütlenmelerinin işlevlerinin AB tarım piyasaları ile bütünleşme çerçevesinde yeniden düzenlenmesi konuları dikkat çekmektedir. Bu bağlamda yukarıda adı geçen ‘’Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi’’ 25 Ocak 2006 Tarih ve 2006/1 sayılı karar ile Yüksek Planlama Kurulu’nca kabul edilmiştir. Özellikle bu strateji belgesi ihtiyaç duyulan yapısal reformlara bir önlem ve çözümden ziyade AB müzakereleri sonucu bir uyum paketi ve AB finansmanında aktarılacak maddi kaynaklara bir ön koşul oluşturması dikkat çekmektedir. Strateji belgesi hem içerik hem de yapısal durumu itibari ile AB’nin ‘’ Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA)’ nın bir ön koşulu olduğu görülmektedir. Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) müzakere tarihi almış aday ülkeler (Türkiye ve Hırvatistan) ile potansiyel aday olan beş Batı Balkan ülkesi (Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, SırbistanKaradağ ve Kosova) için hazırlanmış bir program olup, PHARE, ISPA, SAPARD ve CARDS araçlarını devreden çıkartmakta ve onların yerine geçmektedir. Başka bir deyişle Türkiye, 2004 yılında Topluluğa üye olan ülkelerin kullandığı ve yukarıda sayılan araçlardan yoksun bırakılmakta ve yalnızca IPA’ya yönlendirilmektedir. Katılım Öncesi Mali Araç (KMA), beş bölümden oluşmaktadır ve KMA’nın yalnızca bir bölümü kırsal kalkınmaya ilişkindir. Bu bölüm, Kırsal Kalkınma İçin Katılım Öncesi Mali Araç (IPARD: An Integrated PreAccession Instrument for Rural Development) olarak anılmaktadır. Avrupa Birliği’nin oluşturduğu Katılım AB’den 150 milyon Avro değerindeki kırsal kalkınma desteği, Türkiye gereksiniminin önemsenmeyecek kadar küçük bir bölümü... Öncesi Mali Araç; aday ülkeler için ayrılmış sınırlı fon miktarının, aday ülkeler tarafından, ancak AB’nin belirlediği politika seçenekleri içinden tercih yapma ve yine AB tarafından belirlenmiş idari mekanizmaların kurulması – kullanılması koşuluyla kullanılabileceğini öngörmektedir. Türkiye’nin IPARD Programı kapsamında AB katkısı alabilmesi için, IPARD Program taslağını oluşturarak AB Komisyonu’na iletmesi, bu aşamada başlatılan görüşmelerle, en çok altı ay içinde ilgili Komisyon servisleri ve üye ülkeler tarafından taslağın onaylanması, IPARD Ajansı’nın kurularak akredite edilmesi ve AB’nin uygun kararı sonrasında Ajansın faaliyetlerine başlaması gerekmektedir. Bu çerçevede Tarım Bakanlığı içersinde bu birime yer verilmesi ve aynı zamanda gerek mevcut kurumların yapısal olarak değiştirilmesi gerekse bu bağlamda yeni kurumlar kurularak bu programa uyulması zorunlulukları vardır. Ayrıca bütün bu uygulamalarda belirleyiciliği AB tarafından oluşturulan komisyonun yapması ve yürütücülüğünde ise Uluslar arası otoriteler, Dünya bankası ve FAO gibi kuruluşların işbirliği mecburiyeti söz konusudur. Bu bağlamdan bakıldığında Türkiye gerekli tüm işlemleri yerine getirdikten sonra AB’nin IPA için ayırdığı 2007–2013 yıllarını kapsayan 10,2 milyar Avronun 7 ülke arasında paylaştırılması söz konusudur. Buda en iyimser rakamla 750 milyon Avronun yılda ülkemize aktarılması ön görüsü ile IPA’ nın beş bileşeninden birisi olan Kırsal Kalkınmanın yılda 150 milyon Avro ile AB tarafından katkılandırılması olasıdır. Burada ortaya çıkan durum ülkemiz tamamen yapısal dönüşümünü tamamladıktan sonra kırsal kalkınma için 7 yıl sürecek 150 milyon Avroluk AB yardımından faydalanacaktır. Bunun neticesinde bu paranın kullanımı ve AB zorunlulukları gereği son günlerde gündem oluşturan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu kurulması uygun görülmüş ve kurumun kuruluş ve görevleri hakkında kanun tasarısı hazırlıkları yapılmaya başlanmıştır. 1982 Anayasa’sının kırsal alanla ilgili hükümleri topluca değerlendirildiğinde, "sosyal devlet" ve "eşitlik" ilkelerinin kırkent ayrımı gözetmeksizin tüm ülke nüfusuna yönelik olarak uygulanması, kamu yararının gözetilmesi, kişisel hakların kamu yararı ilkesine aykırı kullanımının önlenmesi, tarımın geliştirilmesi, kaynakların korunarak geliştirilmesi, toprak reformunun yapılması, kooperatifçiliğin desteklenmesi ve bütün bunların plancı bir disiplin içinde gerçekleştirilmesi hükümleri öne çıkmaktadır. Oysaki AB’nin finansal desteği karşılığında yapılacak yapısal dönüşümler ve şart koştuğu uyum süreci ele alındığında ülkemizin altyapısal durumunun gözetilmeksizin hareket edildiği, bunun sadece parasal bir kaynak olarak geçici bir süreci temsil ettiği görmezden gelinerek bu kapsamda yıllar yılı ülke kırsalına hizmet götüren kurumların kapatılması, konu ile ilgili çözümleyici projelerin kurum ve sivil toplum örgütlerinden bağımsızlaştırılarak sadece AB inisiyatifine verilmesi, yılda sadece 150 milyon Avroluk bir AB hibesini yönetmesi için Kırsal Kalkınma Kurumunun kurulması ve ülkenin yaklaşık 40 yılı aşkın bir kırsal kalkınma geçmişinin görmezden gelinmesi sonucunu ortaya koymuştur. Türkiye’nin AB’nin uzun çalışmaları sonucu oluşmuş, son derece karmaşık olan, oluşum sonrası sürekli değişime uğramış ve halen değişmeye devam eden OTP’na ve kırsal kalkınma programına uyumunun kolay olmayacağı açıktır. Bu bağlamda son genişlemede yeni aday ülkeler eski katılan ülkelerle aynı sorumlulukları paylaşırken, aynı haklara sahip değildirler. Bu da AB’nin stratejisinin değiştiğini ortaya koymaktadır. Bundan şu sonuç rahatlıkla çıkarılabilir ki, gelişmeler AB’nin normlarına uyum için gerekli finansmanın birlik fonlarından karşılanması olanağının bu gün için çok daha güç şartları beraberinde getireceği ve altyapısal dönüşümün yeterli düzeyde yapılmadığı ülkemizde daha kısır yansımalarının olabileceği gerçeğidir. Yukarıda belirtildiği gibi yılda 150 milyon Avro değerinde bir kırsal kalkınma desteğinin Türkiye gereksiniminin önemsenmeyecek kadar küçük bir dilimi olduğu açıktır. Bu nedenle de elde edilmeye çalışılan geçici maddi kaynaklardan inisiyatiflerin tamamen başkalarına bırakılmasından ziyade ülkemiz kırsal kalkınmasına anayasada ve planlı dönemde kalkınma planlarında değinildiği gibi bütüncül bir yaklaşımla ve kalıcı olmak kaydıyla bağımsız bir neşter atılması en doğru hamle olacağı yolu görünmektedir. 26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle