Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kurban edilmemeli sonra köylerde geniş arazi sahibi çiftçiler ortaya çıkmış ve ondan sonra tarımsal dönüşüm hızlanabilmiş. Bizim sosyal yapımız buna uygun değil, bizde toprak önemlidir gibi bir itiraz gelebilir. Bu çok lokal bir görüş olur. Dünyanın her yerinde toprak ondan üretim yapan insanlar için önemlidir. Ama bir de hayatın acımasız gerçekleri var. Bir gün topraklarınızı yoksulluklar ve başarısızlıklar nedeniyle kaybetmek istemiyorsanız tedbir almak zorundasınız. Bunun için de ülkemizin tarımsal yapısına uygun bir formül geliştirmek zorundayız. Bence öncelikle bir gerçekçi sayım yapılmalı. Bir kere her şeyden önce iyi bir planlama için mutlaka belli bir zemini oluşturmamız gerekiyor. Bunun için de TÜİK’in "köyde oturan ve geçimlik ekim yapan" insanlarla " köyde üretim yapan, çiftçilik yapan ve bundan para kazanan çiftçileri " ayırt etmesi gerekiyor. Eğer köylerde 35 milyon insan yaşıyor bunların 25 milyonuna şehirde iş bulmalıyız gibi çok genel bir söylem gelişmeye devam ederse bu Türkiye’yi büyük bir hataya götürür. Bu doğru bir değerlendirme olmaz. Biz nasıl ki bir sanayi envanterinin yokluğu nedeniyle bir planlama sorunu olduğunu ifade ediyor ve bundan dolayı sıkıntı yaşadığımızı ifade ediyorsak tarım konusunda da aynı sorunun olduğu açık. Türkiye tarımdan vaz geçemez ve tarımı hiçbir gelişmeye kurban edemez. Bu sadece bizim için değil, bütün dünya için geçerlidir. Öyleyse; tarımsal değişimi yeniden değerlendirmeliyiz. Milyonlarca Ziraat Mühendisi’nin başka işler yaptığı bir ülkede tarımın yeniden masaya yatırılması kadar önemli ne olabilir? Bunu kesinlikle yapmalıyız. Bir başka önemli konuda ürün planlamasıdır. Kim veya hangi bölge ne ekecek ne kadar ekecek, bunun çalışılması ve bir sonuca bağlanması lazım. Gelecek yıl ne ekileceği ve neyin gelişeceği konusu sadece çiftçitüccar ikilisinin eline bırakılarak Türkiye’nin tarımsal sorunları çözüme kavuşturulamaz. Bu konuda da ilgililerin çok kapsamlı bir çalışma yapması gerekiyor. 2007 yılı bir seçim yılı. Her seçim döneminde maalesef tarım çok istismara uğrar. Bunun 2007 yılında gerçekleşmemesini ve seçim malzemesi yapılmamasını diliyorum. Bu hepimizin geleceği, hepimizin üzerinde sorumluluk taşıdığı bir alan. Üretici üretimine, tüccar bu konudaki ticaretine ve tüketiciler de israf etmemeye özen göstermeliler. Türkiye, genç, eğitimli ve fedakar halkı ile iyi bir yol gösterici olduğunda çok başarılı olmaktadır. Tarihin her döneminde bunun onlarca örneğini görürüz. Şu anda da ihtiyacımız olan halkımızın bu konuda istismara değil, çalışmaya, daha çok çalışmaya ve doğru çalışmaya ihtiyacı olduğuna inanması ve bunun gereğini yerine getirmesidir. toplantıya TOBB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faik Yavuz,Yönetim Kurulu üyeleri Fethi Çoşkun Tuncel, Fahrettin Akyıl, Mustafa Yardımcı, Konsey Başkanı Nejat Ekrem Basmacı ve konsey üyeleri katıldı. “ olmaktadır. İşin garibi, geride bıraktıkları arazi de artık işe yaramaz bir hale gelmektedir. Bundan vazgeçmeliyiz. Köylerde bir toplulaşma yapılmalı ve AB standartlarının üstünde geniş arazilerde çiftçilik bir işletme mantığı ile yapılmalı. Bunu küçük bir misalle açıklamak gerekirse; Türkiye’de buğday fiyatları dünya fiyatlarının iki katıdır. Yani dünyada buğday 110 – 120 dolardan satılırken Türkiye’de 200 – 250 dolardan satılmaktadır. Yani çiftçiler buğdayı bu açıdan bakınca pahalı satmaktadırlar. Ama girdi maliyetlerinin yüksekliği, verimsiz teknoloji kullanımı, küçük arazilerin yüksek birim maliyeti nedeniyle yine de Türk çiftçisi kar edememektedir. Bu elbette, tüccarı ve buğdayı mamul hale getirecek herkesi etkilemektedir. Tüccar pahalı aldığı için pahalı satmakta, esnaf aynı durumda, fırıncı aynı durumda. Sonunda gelip iş halka dayanmakta ve ekmek gibi temel bir besin halka pahalı olarak ulaşmaktadır. Ama göründüğü gibi üretimden tüketime kadar hiç kimse bu halden memnun değildir. Çözüm nedir denirse, çözüm basittir. Yukarıda da bahsettim. Gerçekten çiftçilik yapmak isteyenler çiftçilik yapacak ama bunu belli bir standardın altına düşürmeyecekler. AB sürecinde Polonya’da bu konunun çözümü ile ilgili enteresan bir çalışma yapılmış. Köylerde yaşayan yaşlı, küçük arazi sahibi insanlara tarlalarına karşılık köylerde yaşayabilecekleri bir oranda emeklilik maaşı bağlanmış. Karşılığında arazisi alınarak gerçek anlamda çiftçilik yapabilecek köydeki insanlara verilmiş. Bu çalışma ile bir süre Tarımsal gelişim ve değişimler konusunda da bugün aynı konumdayız. Hepimiz çok dikkatli olmalıyız, dikkatli davranmalıyız ve tarımsal gelişim konusunda en az 5 – 10 – 20 ve 50 hatta 100 yıllık planlar yapmalıyız. Belki her kuşak bu planlamayı yaparsa ülkemizin geleceğini belli bir yaşam garantisinde hissedebiliriz. “ 17