26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Deli inek efsanesi Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı S hastalıklara daha çok önem verdiğini ama bir türlü baş edemediklerini göstermektedir. Bu da hayvan hastalıklarıyla mücadelenin önemini anlatmaya herhalde yeterlidir. Türkiye 1982 yılına kadar canlı hayvan ve hayvan ürünleri ihracatı yapan bir ülke konumundayken, o yıl sırf yurttaşlarımız ucuza süt ürünleri tüketsin diye süt tozuna ithalat izni verilmiş ve Türkiye’deki hayvan yetiştiricisi perişan edilmiştir. Sütü para etmeyen yetiştirici yüksek verimli kaliteli ineklerini mezbahalarda kestirip et olarak satmış ve daha sonra ülkemizde canlı “ on zamanlarda basın yayın organlarından bazı sanayicilerimizin deli inek hastalığının bir efsane olduğunu ve bu efsane yüzünden AB ülkelerinden kaliteli canlı hayvan ithalatının engellendiği yönünde bazı açıklamalar okumaktayız. Bilindiği gibi efsaneler "yıllarca gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarılan öykülerdir ve efsanede anlatılan olaylar bazen hayali olabilir. Ama efsaneler çoğunlukla gerçek olaylara dayanır". Bugün için deli inek hastalığı ABD, Kanada, İngiltere, Avusturya, Belçika, Kanada, Çekoslovakya, Danimarka, Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, Japonya, Luksemburg, Hollanda, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya ve İsviçre gibi bir çok ülkede gerçeklere dayanan bir efsanedir ve bu efsane yüzünden adı geçen ülkelerin hem bütçesi oldukça sarsılmış hem de onlarca insanı kaybetmişlerdir. İşin üzücü yanı güçlü nüfuzlarıyla sürekli Tarım ve Köyişleri Bakanının yanında olan ve ithalattan başka bir şeyi ağızlarından düşürmeyen bu kişiler en sonunda Sayın Bakanımızı da canlı hayvan ithalatı yönünde inandırmışlardır. Sayın Bakanımız son günlerde Türkiye’nin, Avrupanın en pahalı etini tükettiğine işaret ederek, bunun çözümü için hayvan ithalatını serbest bırakacağını açıklamıştır. Ki zaten şunu da belirtelim ki hayvan ithalatı yasak değildir. Bunların istediği tek şey bırakalım istediğimiz yerden istediğimiz hayvanı alalım ve bu iş için devlet bize para versin, bizi teşvik etsin. İşin özü budur. Türkiye'de şu anda toptan fiyatlarla kemikli bütün olarak dana etinin bir kilogramı 7.9 YTL, Piliç etinin bir kilogramı 1.95 YTL ve hindi etinin bir kilogramı 2.4 YTL’ye satılırken çocuklarımızın sağlıklı beslenmesinde önemli bir yer tutan cikletin bir kilogramı 50 YTL, gofretin bir kilogramı 15 YTL, patates cipsinin bir kilogramı 12.5 YTL, büyüklerimizin kaçınılmaz gıda maddeleri olan fıstıklı baklavanın bir kilogramı 22 YTL ve pastanın bir kilogramı ise 20 YTL’ye satılmaktadır. Sayın Bakanımız ve ithalat isteyen değerli sanayicilerimizden bunların da bir karşılaştırmasını yapmalarını istiyoruz. İthal ettiğimiz ciklet, gofret veya patates cipsi bize daha ucuza mı mal oluyor? Ülkemizde yalnızca hayvan hastalıkları nedeniyle oluşan yıllık ekonomik zarar, süt ve et üretimimizin yüzde 25'ine eş değerdir. Bu da yaklaşık 2,7 milyar YTL'dir. Bu rakam sadece hayvancılık sektörünün yaptığı zararı yansıtmakta, hayvanlardan insanlara geçen zoonoz hastalıkların insan sağlığına verdiği zarar ve insan kaybını yansıtmamaktadır. Bunun nedeni 1984 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığında yapılan reorganizasyonla veteriner teşkilatının kaldırılması ve veteriner sağlık çalışanlarının hallaç pamuğu gibi dağıtılmasıdır. Hiç kimse suçu veteriner sağlık çalışanlarında aramasın. Peki biz bütün hayvan hastalıklarının önlenmesi için Tarım Bakanlığının bütçesine ne kadar pay ayırmışız? 2006 yılı için 20 milyon YTL. Halbuki hayvanlarda sadece verem ve brusellanın önlenmesi için 2,7 milyar YTL’ye gereksinim vardır. Hayvan hastalıklarıyla mücadele için Türkiye’nin 2007 yılı bütçesi henüz açıklanmamakla beraber AB ülkelerinde hayvan hastalıklarıyla mücadele için ayrılan rakam 2007 yılı için 193 milyon Euro’dur. Bu rakam Avrupa ülkelerinde hayvanlarda hastalık olmadığı için verilen bir rakam değildir. Ancak onların bu tür Kâr etmekten başka bir şey düşünmeyen hayvan ithalatı destekçilerini bir kez daha uyarıyoruz: Yurdum insanı ve hayvanının sağlığı ve geleceği ile lütfen oynamayın. “ hayvan sıkıntısı baş göstermiştir. Bunun çözümü için 1986 yılında hayvan ithalatı teşvik edilmiş (öylesine teşvik edilmiş ki karlı olması nedeniyle insanlar ellerindeki hayvanı kestirip yurtdışından hayvan getirmeye başlamışlardır) ve Türkiye ilk kez kendi ülkesinde görülmeyen ama Avrupa ülkelerini kasıp kavuran ineklere özgü IBR hastalığı (sığırların ateşli solunum yolu hastalığı) ile tanışmıştır. Bu gün ülkemizde hayvanları telef eden, ama zoonoz olmadığından insanlara geçmeyen, bu nedenle kamuoyunun gündemine oturmayan IBR hastalığı bize hayvan ithalatını canı gönülden destekleyen kişilerin bir armağanıdır. Ne yazık ki o dönemde Avrupa ülkelerinde bir efsane olan IBR, bu gün ülkemizde de bir efsane olarak yaşamaya devam etmektedir. Avrupa ülkeleri kendi üretimleri olan deli inek hastalığından henüz kurtulamamışken bu kez yeni bir efsane ile karşı karşıyalar. Mavi dil hastalığı resmi olarak ilk kez Ağustos 2006’da Hollanda’da görülmüş ve bunu da Belçika, Almanya ve Fransa’daki vakalar izlemiştir. Uluslar arası hayvan hastalıkları örgütü raporlarına göre Mavi Dil Hastalığı halen Cezayir, Belçika, Bulgaristan, Fransa, Almanya, İsrail, İtalya, Luksemburg, Fas, Hollanda, Polonya, Portekiz, İspanya ve Tunus olmak üzere 14 ülkede hüküm sürmektedir. Ancak bu hastalık da insanlara bulaşmadığından ne yazık ki kamuoyunun gündemine mazhar olamamıştır. Türkiye’de Mavi dil hastalığı ise 1945’li yıllardan itibaren ülkemizde görülmektedir. Hayvan ithalatını gerçekleştirmek isteyen bazı güçler, amaçlarına ulaşmak için her türlü yolu deniyor. Avrupa ülkelerinde bugün için oldukça fazla kalitesiz hayvan ve et stoku bulunmaktadır. Mevzuatları gereği kendi ülkelerinde tüketilmesine izin verilmeyen etler ile hastalıktan dolayı verimi düşen hayvanların üçüncü dünya ülkelerine pazarlanması gerekmektedir. Hiç kimse altın yumurtlayan tavuğunu satmak istemez. Bunların da bize yüksek verimli hayvanlarını satacağını kimse aklına getirmesin. Bu ülkelerden gelecek hayvanların çoğunluğu ya deli inek ya da mavi dil hastalığının ülkemize getirecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bugün için Türkiye’nin büyük işadamlarının hayvancılık sektörüne çok büyük yatırımlar yaptıklarını görmekteyiz. Bu da ülkenin daha modern hayvancılık işletmelerine kavuşması için olumlu bir gelişmedir. Ancak yatırım ve projelerini hayvan ithalatına güvenerek yapan ve kâr etmekten başka bir şey düşünmeyen hayvan ithalatı destekçilerini bir kez daha uyarıyoruz. Yurdum insanı ve hayvanının sağlığı ve geleceği ile lütfen oynamayın. Hayvan ithalatıyla uğraşacağınıza lütfen kafanızı hayvan ıslahını ve verimini nasıl geliştireceğinize yorunuz. Tuttuğunuz yol ülkemizi daha fazla dışa bağımlı hale getirecek ve hayvancılıkta felakete yol açacak bir yoldur. Gerçek yetiştiriciler bu yanlışın farkındadırlar. 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle