Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Herşey dahilden herşey satılığa... Hüseyin ÜLKÜ Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası eski Başkanı ürkiye "herşey dahil"den (Turistin ne kadar yerse yesin ne kadar içerse içsin aynı parayı ödediği sistem), "herşey satılık" sistemine geçmiş durumda. Geçmişte tarımda ve turizmde ürettiği ürünü ve hizmeti pazarlayan, satan bir ülkeydi Türkiye. 1990’ ların başlarında turizmde "herşey dahil" sistemi başlatıldı. Günümüzde ise dünyanın en güzel coğrafyasındaki toprakları, yer altı ve yer üstü kaynakları, doğal ve kültürel varlıkları pazarlanan, satılan bir ülke durumuna getirildi. Şimdi de gündemin ilk sırasında İspanya modeli var. AKP iktidarı bu modelin uygulanmasında karşılaşacağı engelleri aşabilmek için yeni yasal düzenlemelere, "mevzuat" değişikliklerine girişmiş bulunuyor. Örneğin 21 Temuz 2006’da yayımlanan "Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkındaki Yönetmelik" işçimize, köylümüze, esnafımıza, sanatkarımıza, çalışanımıza ve emeklimize hiç birşey getirmiyor. Tam tersine onların kendi topraklarını ve de yurttaş olarak paydaşı olduğu hazine arazilerini ellerinden zorla alıyor. Abartmıyorum kamulaştırma bir zor Türkiye, tarım alanlar, kıyılar, alımdır. Kamusuz kamulaştırma ise zor alım turizm kentleri ile birlikte dan da öte "gasp"tır. Sözünü ettiğim yönetme pazarlanıyor... liğin 8/2 maddesine baktığımızda: "Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ile turizm merkezleri içinde kalan özel mülkiyete tabi taşınmazların tahsis amacıyla 2942 sayılı kamulaştırma kanununun 27’nci maddesi hükümlerine göre acele kamulaştırma yapılabilir" hükmünü görürüz. Yani devlet yurttaşının elindeki tarlasını, arsasını, evini, damını, serasını kamu ve toplum yararına kullanmak üzere değil, büyük sermayeye, yabancı şirketlere devretmek üzere hem de acele kamulaştırabiliyor. Devir işlemi de aynı yönetmeliğin 17/5 maddesindeki "girişimcilere, komisyon kararı ile kırk dokuz yıla kadar; ana yatırımcılara ise yetmiş beş yıla kadar tahsis yapabilir" hükmüne dayanılarak gerçekleştiriyor. Yani hazineye ait yerler ile kamulaştırılan yerler hiçbir alan ve konum kısıtlaması olmadan yerli veya yabancı şirketlere 75 yıllığına tahsis ediliyor. koşulunun yüzde 20’ye indirileceği yönünde çalışmaya Tahsis edilecek araziler bin dönüm ( dekar), 10 bin başladığı da yer alıyor. Görüldüğü üzere tahsis alanları küdönüm değil, 100 binlerce dönüm. Bu nedenle AKP iktiçültülmüyor. Katılım artırılmıyor. Büyük sermayenin daha darında Bakanlar Kurulunun sürekli yeni "Kültür ve Tudüşük teminat miktarı, daha az sermaye koşulu ile ihaleye rizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri" ilan etmesinin veya katılımının önünün açılabilmesi için henüz 5 ay önce yagenişletmesinin nedeninin; Türkiye topraklarının hiçbir yımlanan yönetmeliğin değiştirilmesi gündeme geliyor. alan ve konum kısıtlaması olmadan yabancılara devretmek İşin ilginç yanı Mehmet Kutman’ın yönetmelik değişiklive bir anlamda satışını gerçekleştirmek olduğunu şimdiğinden yararlandırılabileceği, diğer yatırımcıların ise buna den bilmek ve görmek zorundayız. karşı çıktığı aynı haberler arasında yer alıyor. Burada sizlerle bir görüşümü paylaşmak istiyorum. Turizm kentlerinin yabancılara satılması için sadece TMMOB tarfından düzenlenen 5 Nisan 2006’da Şanlısözünü ettiğimiz yönetmelik mi değişiyor? Elbette değil. urfa’da gerçekleştirilen, sekreteryalığını Harita ve KadastMaliye, Kültür ve Turizm Bakanları Unakıtan ve Koç’un ro Mühendisleri odamızın ve Ziraat Mühendisleri odasının İspanya’da 196070’lerden beri uygulanan, kıyıları betonyaptığı Toprak Reformu Kongresi'nde sunduğum bildiride laştıran ve doğal dengeyi bozan çevre değerlerini yok eden belirttiğim gibi: "Toprak reformu için kamulaştırma söz bir modelin Türkiye’de uygulanabilmesi için yabancılara konusu edildiği zaman, bu görünmez güçler hem ekonoilişkin ikamet koşulları değişikliğine gidileceği belirtiliyor. mik olarak kamuya yük getireceği gerekçesiyle kamulaşDışişleri Bakanı Abdullah Gül, 12 Ocak 2007 Tarihintırmaya karşı çıkıyor, hem de toprak reformu amaçlı kade Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi’ni (DEİK) oluşturan 74 mulaştırmayı mülkiyet düşmanlığı olarak niteleyip, ideoloiş konseyinin başkanlarıyla bir araya geliyor. Gül’ün, bu jik olarak da suçluyorlar. Yani kamulaştırma, dünyanın satoplantının basına kapalı bölümünde AB ülkesi vatandaşı hipleri zenginler için yapıldığında mubah, topraksız yada olan emeklilerin Türkiye’ye rahatça yerleşmelerini sağlaaz topraklı fakir köylü için yapıldığında ise günah sayılıyacak mevzuat değişiklikleri üzerinde bakanlıklar arası yor." çalışmalar yapıldığını söylediği gazetecilere aktarılıyor. AKP iktidarı Çeşme'den başlayıp, Dalaman, Didim, Gül’ün konsey başkanlarına: "Türkiye’ye yerleşen AB vaKuzey Antalya ve ManavgatOymapınar’da devam edeceği tandaşı emekli sayısı artarsa , yatırıma gelmeleri de kolayturizm kentleri oluşturma projelerinin kapılarına belli eşiklaşır. Bu konuda bazı sigorta şirketleriyle çalışmalarımız ler koydu. Böylece bu kapılardan sadece, tekelci büyük devam ediyor" dediği bilgisini biz de Seçkin Gürey’den sermaye girebilecek. öğreniyoruz. (Sabah13 Ocak 2007) Yabancı sigorta şirketBunun ilk örneğini Çeşme Turizm Kenti Projesinde lerinin Türkiye’ye neden büyük ilgi gösterdiğini sanırım gördük. Çeşme yarımadasında 5 adet Kültür ve Turizm bu haber bize daha iyi açıklıyor. Koruma ve Gelişim Bölgesi planlandı. Bu bölgeler için teİşin ilginç yanı aynı günün sabahı Osman Pepe Yavuz minat bedelleri 25 milyon YTL ile 274 milyon YTL ara T sında değişiyor. Yaşar Holding onursa başkanı Selçuk Yaşar aylar önce kendisi ile görüşen Sinan Doğan’a "istenen teminatı verebilmek için ancak banka sahibi olmak gerekiyor" demişti.( Dünya28 Eylül 2006) Sonuçta 75 bin yataklı Çeşme Turizm Kenti İhalesine teklif veren sadece Mehmet Kutman oldu. Global yatırım holding, 5 nolu bölgeye Pera Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı ile birlikte teklif verdi. İhale süresinin uzatılmasını isteyen Dubai Şayhi El Maktum’a ait Sama Dubai, Türk İhracatçılarının kurduğu, Yönetim Kurulu başkanlığını Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) başkanı Oğuz Satıcı’nın yaptığı Han Yapı ile İzmir limanında birlikte hareket eden Singapur merkezli Hutchison Wampoa bile teklif vermediler. Ancak Ekonomist’in haberine göre yatırımcıların teklif vermemelerinde Kültür ve Turizm Bakanı Atila Koç’un ihale öncesi "yatırımcılar ihaleye girmezlerse koşulları değiştirebiliriz" sözlerinin etkili olduğu belirtiliyor. Haberde ayrıca ilk olarak 15 ağustosta ihaleye çıkan ve Sama Dubai’nin isteği üzerine 31 ekimde sona eren süreyi 15 aralığa kadar uzatan Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın, 21 Temmuz 2006 tarihli yönetmelikte değişiklik yapacağı; teminat miktarının (Yön.10/b) yüzde 5’ten binde 2’ye, sermaye Donat’la oturuyor ve Donat’a balık çiftlikleri ile ilgili bir tebliğ hazırladıklarını, Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderdiklerini söylüyor. Balık çiftliği işi yapanların " çok güçlü bir lobi" oluşturmuş olduklarını, siyaset üzerinde de, bürokrasi üzerinde de büyük etkileri olduğunu belirten Pepe, lobileri aşmanın kolay olmadığını belirtiyor Donat’a.(13 Ocak 2007 Sabah) İnsanın aklına ister istemez şu soru takılıyor. Pepe balık çiftliklerine ilişkin tebliği çok güçlü lobileri aşarak kıyılarımızın kirlenmesini önlemek için mi, yoksa Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerinde balık çiftliği istemeyen, kıyılarımızın yabancılarca işgal edilmesini destekleyen tekelci büyük sermayenin daha büyük işbirlikçi lobilerinin isteklerini yerine getirmek için mi düzenledi? Bu soruyu sormamın nedeni açık. Çünkü su kaynakları kıt Çeşme yarımadasının; 75 bin yatak kapasiteli turizm tesislerini, 14 adet Golf sahasını ve çok sayıda marinayı taşıyamayacağı gerçeğini Çevre ve Orman bakanı Pepe görmezlikten geliyor. Bu konuda herhangi bir karşı duruş sergilemiyor. Oysa bu dev turizm kenti için gerekli suyun sağlanması demek bölgenin yakın ve uzak çevresindeki halkımızın yaşadığı köylerimizin, kentlerimizin ve tarım alanlarının susuz bırakılması, çevre değerlerimizin yok olması demek olduğunu çevreden ve ormandan sorumlu bakanımızın bilmemesi olası mı? Türkiye’de yabancılar ve İspanya modeli için bakanlarımız (gördüğümüz gibi); bırakın eş güdüm içinde çalışmayı eş anlı ve günlü mevzuat çalışmalarını sürdürürlerken bir de İspanya’ya bakalım: İspanya Çevre Bakanlığı tarafından hazırlanan bir raporda küresel ısınmanın ülkenin plajlarını 2050 yılına kadar 15 metre daraltacağı; deniz seviyesinin yükselmesiyle meydana gelecek bu olayın turizm konusunda İspanya’ya önemli kayıplar verdireceği tahmin edildiği belirtiliyor. AB tarım alanlarıyla ilgili haber ise aynen şöyle: " Küresel ısınmaya bağlı olarak değişen iklim koşulları Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünde tarımı etkileyerek üretimi son 3 yıl içinde yüzde 30 oranında düşürdü."(12 Eylül 2006 Sabah) Türkiye’de de Çukurova, Konya, Söke ovalarında yağmurlar yağmadığı için aynı sorunların yaşanacağı belirtilirken, sorunun köklü çözümü ile ilgilenen yok. 1990'ların başında "herşey dahil" sistemini Akdeniz çanağına getiren Türkiye ucuzlayınca şimdi Karayip’lerdeki Dellis Cay adasında lüks turizm projesi ile uğraşan Cem Kınay kendisiyle Turkishtime’ın yaptığı söyleşide; ? Türkiye’de turizmde çeşitliliğin artmasının, ? Ancak ucuzlayan fiyatları istikrara kavuşturmanın yolunun yatak yapımının kısıtlanmasından geçtiğinin, ? Ucuzcu bir ülke imajından kurtulmanın gerçek bir sorun olduğunun altını özellikle çiziyor. ( Ocak 2007sayı57) Türkiye’nin Kültür ve Turizm Bakanı ise 196070’lerden kalma İspanyol modeli modasına uygun Turizm kentleri ile yatak kapasitesini arttırarak Türkiye’yi daha da ucuzlatmayı planlıyor. Oysa yabancı sermayenin en çok yatırım yaptığı ülkelerin başında gelen Çin’de ise "Pekin Hükümeti tarım alanları üzerinde golf sahaları, lüks evler ve at yarışı alanlarını yasakladı. Karara göre mobilya fabrikaları, eğlence merkezleri ve hatta mezarlıklar bile tarım alanı olarak belirtilen topraklara inşa edilmeyecek. Çin bu yolla düşük gelir seviyesine sahip Çinli çiftçilerin işlerini kaybetmemesini ve gün geçtikçe azalan tarım alanlarını korumayı amaçlıyor." (19 aralık 2006 Referans) Türkiye’nin tarım topraklarının korunması, tarımda çalışanların topraklarından atılmaması, Ülkemizin kıyılarının, ormanlarının tüm doğal ve kültürel varlıklarının korunması ulusal bir duruş ve sınıf dayanışmasından geçiyor. Dileğim gecikmeyiz. 30