22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Reformu Kanunu’’ yürürlüğe konuldu. 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu, amacını: ‘‘a) Toprağın verimli bir şekilde işletilmesini, tarımsal üretimin sürekli olarak arttırılmasını, değerlendirilmesini, pazarlanmasını ve ulusal kalkınmayı hızlandıracak tarımsal yapının kurulmasını, b) Topraksız veya az topraklı çiftçi ailelerinin yeter gelirli tarımsal aile işletmeleri haline getirilmeleri için topraklandırılmalarını, donatılmalarını, desteklenmelerini ve örgütlenmelerini, c) Toprak ve Tarım Reformu hedeflerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olmak amacı ile Toprak ve Tarım Reformu Kooperatifleri kurulmasını, d) Tarımda kiracılık ve ortakçılığın belli bir düzene sokulmasını, e) Ekonomik bir üretime imkan vermeyecek şekilde parçalanmış arazinin birleştirilmesi ve gerektiğinde genişletilmesi sureti ile toplulaştırılmasını ve tarımsal mülklerin çiftçi ailelerinin geçimini sağlamaya ve aile işgücünü değerlendirmeye yetmeyecek derecede parçalanmasını ve küçülmesini önlemeyi, f) Örnek köyler kurmayı, mevcut köylere eklemeler yapmayı, g) Tarımda toprak ve su kaynaklarının teknik ve ekonomik gereklere göre kullanılması, korunması, ıslahı, geliştirilmesi ve verimliliğinin sürdürülmesini sağlamak’’ olarak belirlemiştir. Bir geçiş hükümeti için teknisyenlerce hazırlanmış bu yasa tasarısı parlamentoda o tarihte temsilcisi bulunan 4 siyasi partiden Adalet Partisi ile Güven Partisi’nin gönülsüz oyları ile kabul edilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi ‘‘sulandırıldığı’’, Demokratik Parti ise ‘‘benimsemediği’’ için destek vermemişlerdir. Adalet Partisi, Demokrat Parti tabanını sahiplenen ve özel arazilerin kamulaştırılmasını istemeyen bir partidir. Bu yüzden Yasa, kamulaştırmayı öngören ancak kamulaştırmayı neredeyse olanaksız kılan bir düzenleme ile çıkarılmıştır. 1 Kasım 1973’de Şanlıurfa ilk uygulama bölgesi olarak ilan edildi. 1974 başlarında CHPMSP koalisyonunun kurulmasından sonra görevlendirilen bir avuç teknisyen inançla ve coşku ile Yasayı Şanlıurfa’da uygulamaya girişti. Yasa’nın öngördüğü yönetmelikler (20’den fazla yönetmelik) hazırlanarak yürürlüğe konuldu. Reformu destekleyecek alt yapı yatırımları için yatırımcı kuruluşlarla işbirliği yapıldı. Şanlıurfa’da yoğun bir yatırım faaliyeti başladı. Karayolları yolları iyileştiriyor, DSİ ve ToprakSu sulama tesisleri kuruyor, TEK enerji nakil hatlarını ve trafoları güçlendiriyordu. Tapulama işleri hızla tamamlanıyordu. 1975 yılı başlarında tüm hazırlıklar tamamlanarak kamulaştırmalar başlatıldı. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun uygulandığı 25 yılda sadece 50 bin dönüm özel mülk arazi kamulaştırılmıştı; Şanlıurfa’da her 20 günde 50 bin dönüm özel arazi kamulaştırılıyordu. 75 bin aile toprak edinmek için başvurmuştu. Toprak dağıtımı ve topraklandırılanların örgütlenmesi ve desteklenmesi için tüm hazırlıklar yapılıyordu. 1 Haziran 1975’de gerçekleştirilmesi planlanan ilk dağıtımda, 5 bin aileye toprak dağıtılacak ve bunlar Toprak ve Tarım Reformu Kooperatiflerinde örgütlenecekti. Kooperatiflerin kullanımı için yüzlerce traktör, biçerdöver ve diğer tarım alet ve makineleri Zirai Donatım Kurumundan satın alınmış ve Şanlıurfa’ya getirilmişti. Ekim mevsiminde kullanılacak yapay gübre ve tohumluklar için sipariş verilmişti. DSİ’nin açtığı derin kuyularla Harran Ovası’nın bir bölümü suya kavuşmuştu. Ailelerden bir bölümüne sulu arazi dağıtılacaktı. Coşku kısa sürdü. 1 Haziran’a ulaşılamadı. CHPMSP koalisyonu, Kıbrıs harekatından sonra artan halk desteğine karşın iktidarı terk etti. Nisan 1975’de Adalet PartisiMilli Selamet Partisi Milliyetçi Hareket Partisi (1.MC) koalisyonu iktidarı devraldı. Yasayı amaçları doğrultusunda etkin bir biçimde uygulayan teknisyenler saf dışı edildi. Kamulaştırmalar başlamış ve iki ayda 150 bin dönüm aşılmıştı. Yasa yürürlükte idi, kamulaştırmayı durdurmak olmazdı; ancak yavaşlatılabilirdi. Yavaşlatıldı. Dağıtım başlamadan ‘‘işe el konulmuştu’’; dağıtımdan vazgeçilebilirdi; Vazgeçildi. Gönülsüz sürdürülen kamulaştırılmalarla bile kamulaştırılan arazi miktarı 1.600.000 dönüme ulaşmıştı.1.100.000 dönüm kadar da hazine arazisi vardı. Bu topraklarla 3540 bin aile topraklandırılabilirdi. 75 bin aile toprak bekliyordu. Göstermelik ufak dağıtımlarla sadece 1218 aileye toprak verildi. DSİ’nin açtığı kuyular için satın alınan pompalar bağlanmadı, sulama yapılmadı, traktörler ve tarım makinaları çürümeye terk edildi, kooperatifleri desteklemek için oluşturulan fonlar siyasi amaçlarla kullanılmaya başladı. Daha sonra gelişen bir dizi olay geri dönüşü yasallaştırdı. Anayasa Mahkemesi 10 Mayıs 1977’de 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Yasasını biçim yönünden (Yasanın Senatodaki oylanması sırasında bazı maddelerinin topluca oya sunulmuş olması nedeniyle) iptal etti ve yerine yeni bir yasa çıkarılması için 1 yıllık süre tanıdı. Yeni bir yasa çıkarılmadı. 10 Mayıs 1978’de yasa yürürlükten kalktı. Toprak sorunlarını düzenleyen bir yasa kalmadı. Anavatan Partisi iktidarı 22 Kasım 1984 tarihinde 3083 sayılı ‘‘Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’’ adlı bir yasa çıkardı.Bu yasanın gerçek amacı geçici birinci maddesinden açıkça anlaşılıyordu: ‘‘Geçici madde 1Mülga 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanununa göre yapılan uygulamalarda kendilerinden toprak kamulaştırılanların 6 ay içinde müracaatları halinde bu kanun hükümlerine göre yapılacak incelemelerden sonra Kanunun ‘Sahibine Bırakılacak Arazi’ye ilişkin hükümleri uygulanır.’’ Sahibine bırakılacak arazi miktarı 1757 sayılı yasada ‘‘Aile başına’’ yaklaşık 1000 dönüm iken, 3083 sayılı Yasa ve Şanlıurfa için Norm belirleyen 86/10730 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı bu miktarı ‘‘kişi başına’’ 2000 dönüme çıkarıyordu. İlk bakışta sahibine bırakılacak arazi 2 katına çıkarılmış izlenimi verilmesine karşılık, 5 kişilik bir aile için bu miktar 10.000 dönüme yani 10 katına çıkarılmış oluyordu. Kolayca kestirilebileceği gibi 3083 sayılı yasanın sadece bu hükmü uygulandı ve Şanlıurfa’da 1975’de kamulaştırılan ve dağıtılmayarak bekletilen toprakların tamamı sahiplerine geri verildi. Böylece Devletin trilyonlarca liralık yatırımı ile GAP projesi kapsamında sulanarak değer kazanan Şanlıurfa topraklarından Şanlıurfalı yoksul çiftçilerin yararlanma şansı da ortadan kalkmış oldu. 2000’li yıllara da tarım alanında topraksız, güçsüz, örgütsüz milyonlarca çiftçi ile gelindi. Tarım topraklarında çok parçalılık, eğimli arazilerin sürülmesi ile erozyona yol açılması, kelleşen tepeler, bitirilemeyen tapulama çalışmaları ve benzeri sorunlar hâlâ çözüm beklemekte. Hazine arazilerinin, mer’aların ve sahillerdeki makilik alanların yağması sürmekte. Köylerde geçim olanağı bulamayanlar kentlere yığılmakta. En değerli tarım toprakları kontrolsüz ve düzensiz şehirleşme ve sanayileşme yüzünden beton yapıların altına gömülmekte. Ağaçlandırma, erozyonu önleme, verimli tarım topraklarını koruma çalışmaları gönüllü kuruluşlarca yürütülmeye çalışılmakta. Toprak ve gelir dağılımındaki dengesizlikle kentlerdeki sosyal huzursuzluklar arasındaki ilişkiler ne siyasi partileri ne hükümetleri nede kamuoyunu ilgilendiriyor görünmekte. Vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin yüzde 70 paya ulaşması kimseyi rahatsız etmemekte. Ülke ormanlarına, ülke topraklarına, ülke insanlarına sanki 75 yıl önceki kadar bile sahip çıkmıyoruz. ‘AB’ye uyum sürecinde güçlü olmalıyız’ Mehmet REİS (Tarıma Can Platformu Başkanı) A vrupa Birliği müzakere süreci öncesinde en çok konuşulan konulardan birini tarım oluşturuyor. 120 bin sayfalık AB müktesebatının yarısına yakın bölümü tarım politikaları ile ilgili. Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakere sürecinde en fazla zorlanacağı konu tarım olacak. Türk tarımının AB’ye uyumlu hale gelebilmesi için hedeflerden zihniyete kadar her şeyin değişmesi gerekiyor. Tarım sektörü sadece AB’ye uyum açısından değil Türkiye’nin gelişimi ve yapısal ekonomik sorunların çözümü açısından da büyük önem taşıyor. 1960’lı yıllardan itibaren Ortak Tarım Politikası uygulayan Avrupa Ülkelerine rağmen Türkiye’nin 45 yıldır gelişmelere ilgisiz kalması yanında henüz ciddi ve stratejik bir çalışma içinde olmaması çok üzücü ve bir o kadar da düşündürücüdür. Avrupa Birliği 2004 İlerleme Raporu’nda Türkiye’den yapılması istenilenlerin başında ‘‘Tarım sektörünün yeniden yapılandırılması, gıda standartları, gıda güvenliği ve kırsal kalkınma stratejilerinin oluşturulması’’ gerekiyor. Yaklaşık 10 ile 15 yıl sürecek Avrupa Birliği ile yapılacak müzakere sürecinde AB ortak tarım politikalarına uyum sağlanmalı. Bu süreçte Türkiye hem tarımsal nüfusu azaltacak, hem de bir çok üründe üretimden vazgeçmek zorunda kalacak. Türkiye’nin hem avantajlı hem de dezavantajlı olduğu ürünler olacak. Oldukça kapsamlı bir çalışma ve çetin pazarlıkların yaşanacağı bu süreç de güçlü bir idari kadronun oluşturulması gerekmektedir.Tarımda AB’ye uyum için planlamanın bir an önce gerçekleştirilip sürekliliği sağlanmalıdır. Müzakere süreci daha başlamadan mevcut kurumsal yapıyı AB mevzuatının öngördüğü şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Müzakereleri yürütecek idari kadronun en verimli biçimde çalışmalarını sağlayacak alt yapı hazırlıklarını tamamlamalıdır. Tarımımız, Avrupa standartlarının çok gerisinde kalmakla beraber teknolojik alt yapı eksikliği, tarım bölgelerinde kalan nüfusun yaşlı ve eğitimsiz oluşu, arazi dağınıklığı, tarım arazilerinin ve su kaynaklarının korunmaması, toprak analizlerinin ve tohum ıslahının yapılmaması, verim düşüklülüğü ve yeterli projelerin üretilememesi gibi bir çok nedenlerden dolayı ülkemiz kendi tüketimine cevap veremez durumuna gelmiştir. Bir zamanlar kendi kendine yeten ülkeler arasında olmakla övündüğümüz Türkiye, uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle bu özelliğini büyük oranda kaybetti. Son yıllarda pek çok tarım ürünlerinde dışa bağımlı hale gelindi. Son yıllarda gelişen bu olumsuzluklar yapılan istatistikler neticesinde açıkça görülebiliyor. Türkiye kuru meyvelerde, zeytinyağı, tütün ve yaş meyvelerde avantajlı görünmekle birlikte hayvancılık, pamuk, yağlı tohum ve hububatta oldukça dezavantajlı durumda bulunmaktadır. Devletin bu durumu göz önüne alarak çiftçi ve köylümüzü avantajlı alanlara yönlendirmesi ve desteklemesi ülke yararına olacaktır. Aksi halde tarım bölgelerinde kalan nüfusunun geçimini sağlayamayacak ve bu sebeple bu nüfus göç etmek zorunda kalacaktır. Göç ve istihdam konusunda başarılı olmak için çiftçinin ektiği üründen kÉr etmesi sağlanmalıdır. Türkiye’nin iklimsel koşulları ve tarıma elverişliliği üretim açısından mükemmel olsa da tarıma destek istenilen düzeyde olmadığından ve girdi maliyetlerinin fazlalığından dolayı çiftçi zarar etmekte ve her geçen gün üretim yapmaktan vazgeçmektedir. Bunun faturası da Türkiye’nin ekonomisine çıkmaktadır. Büyük kentlere göç artmakta, işsizlik çoğalmakta ve milyarlarca dolar ithal edilen tarım ürünlerine verilmektedir. Tarım sektörünün ve kırsal alanın kalkınma plan ve stratejileri doğrultusunda geliştirilmesi için gerekli politikaları tespit ve düzenlemeler yaparak yeterli ve güvenilir gıda arzı sağlayarak AB’ye uyum sürecinde taraf olarak güçlü olmalıyız. 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle