22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Toprak reformunun 75 yıllık öyküsü 2000’li yıllara da tarım alanında topraksız, güçsüz, örgütsüz milyonlarca çiftçi ile gelindi. Tarım topraklarında çok parçalılık, eğimli arazilerin sürülmesi ile erozyona yol açılması, kelleşen tepeler, bitirilemeyen tapulama çalışmaları ve benzeri sorunlar çözüm bekliyor Prof. Dr. H. Saim KENDİR (Toprak ve Tarım Reformu eski Müsteşarı) 1 930’lu yıllarda ülke ekonomisi tarıma dayalı. Nüfusun yüzde 80’i tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Üretim düşük. Tarıma elverişli toprakların büyük bölümü işletilmiyor. İşletilen topraklardan verim alınamıyor. Toprak mülkiyetinde belirgin bir dengesizlik var. Geçimini toprağa bağlamış topraksız yada yeter toprağa sahip bulunmayan milyonlarca çiftçi, toprağa sahip bulunanların yarıcısı, ortakçısı, ırgadı, hizmetkarı olarak boğaz tokluğuna çalışıyor. Cumhuriyet döneminde toprak sorunu ile ilgili ilk uygulama 1934 yılında çıkarılan 2510 sayılı Yerleştirme Yasası(İskan Kanunu) gereğince yapılan toprak dağıtımı olmuştur. Göçmenlerin yerleştirilmesi dışında bir düzenlemeyi amaçlamayan bu uygulama ile 1944 yılı sonuna kadar 4 milyon 600 bin dönüm toprak dağıtılmıştır. Yoksul köylüye toprak dağıtımı ve buna ilişkin önlemlere yönelik olarak Atatürk, 1937 yılında TBMM’ni açış konuşmasında şunları söylemiştir: ‘‘Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olan ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir mahiyet alması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletecekleri arazi genişliğini, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğu ve toprak verim derecesine göre sınırlamak lazımdır.’’ Bu doğrultudaki hükümet çalışmaları ancak 1945 yılında tamamlanabilmiş ve TBMM’ne bir yasa önerilmiştir. Bu öneri 11 Haziran 1945 tarihinde 4753 sayılı ‘‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’’ olarak kabul edilmiş ve yürürlüğe konulmuştur.Yasanın amacı: ‘‘a) Arazisi olmayan veya yetmeyen çiftçileri veya çiftçilik yapmak isteyenleri, aileleri ile birlikte geçimlerini sağlayacak ve iş kuvvetlerini değerlendirecek ölçüde araziye sahip kılmak; b) Kendilerine arazi verilenlerle yeter arazisi bulunup istihsal vasıtaları eksik olan çiftçilerden muhtaç bulunanlara kuruluş, onarma ve çevirme sermayesi, canlı ve cansız demirbaş vermek; c) Yurt topraklarının sürekli olarak işlenmesini sağlamak.’’ ola rak belirlenmiştir. Yasada dağıtılacak arazinin ana kaynakları: ‘‘a) Devlete ait araziler, b) Ortamalı mer’aların ihtiyaç fazlası olarak belirtilen bölümleri, c) Kamulaştırılacak araziler’’ olarak sayılmıştır. Yasa, özel mülk arazilerden 5.000 dönümü geçen miktarları, işlenmeyen arazileri ve ‘‘Ortakçılar, kiracılar veya tarım işçileri tarafından işlenmekte bulunan araziler’’ i kamulaştırma kapsamına alıyordu. TBMM görüşmelerinde kamulaştırma ile bağlantılı maddeler çetin tartışmalara ve belirgin bir yandaşlarkarşıtlar kutuplaşmasına yol açtı. O yıllarda nüfusumuz 20 milyon ve bunun 15 milyonu geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlıyor. 5 bin dönümden fazla toprağa sahip 418 işletme, 5005000 dönüm arasında toprağa sahip 5 bin 764 işletme var. Bu 6 bin 182 işletme 23 milyon 600 bin dönüm toprağa sahip. Yandaşlar, yasanın ‘‘Yerleşik bir millet olmanın, uzlaşık bir cemiyet olmanın ve memlekette hakiki hürriyet ve demokrasinin kökleşmesi yollarını genişleteceğini’’, ‘‘Kendi tarlasını kendi emeği ile ve ileri araçlarla işleyerek çeşitli ziraat yapan hali vakti yerinde, aydın, neşeli yurttaşlar oluşturacağını’’, ‘‘çiftçiyi topraksızlıktan kurtararak ve onun bu memleketin toprağına daha kuvvetle bağlayarak kendi yerine ve yurduna sahip hür vatandaşlar yapmanın milli birlik ve milli dayanışmayı güçlendireceğini’’ savunuyorlardı. Karşıtlar ise özel mülk arazilerin kamulaştırılması ve dağıtılmasının ‘‘Ali’nin malını elinden alıp Veli’ye vermek’’ olduğunu, özel mülkiyete ilişmenin ‘‘varlık düşmanlığı’’, ‘‘toprağa husumet’’, ‘‘tasarruf ve mülkiyette emniyetsizlik ve istikrarsızlık yaratacak bir olumsuzluk’’ olacağını belirterek devletin istiyorsa kendi arazilerini dağıtabileceğini ancak özel mülk arazilere dokunmaması gerektiğini öne sürüyorlardı. TBMM sonunda yasayı kabul etti. Ancak, kamulaştırma maddelerine karşı çıkanlar bir araya gelerek Parti’den istifa ettiler ve Demokrat Parti’yi kurdular. 1950 yılında tek başına iktidar olan ve 1960 yılına kadar iktidarda kalan Demokrat Parti, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nu kendi görüşleri doğrultusunda uyguladı. Dağıtılan 18 milyon dönüm arazinin yüzde 96,6’sı hazine arazisi sadece yüzde 0,5’i şahıslardan kamulaştırılan araziydi. Ailelere ortalama 50 dönüm kadar toprak verildi ve Yasanın öngördüğü kuruluş ve işletme sermayesi sağlama, canlı ve cansız demirbaş verme hükümleri göz ardı edildi. Bu yüzden kendilerine toprak verilenlerin büyük çoğunluğu verimli aile işletmeleri kuramadılar ve toprağı sahiplenemediler. Diğer yandan 1950 yılında 5602 sayılı Tapulama Yasası’nın yürürlüğe girmesini izleyen 10 yıl içinde mer’a, yaylak ve kışlaklar miktarında azalma ve işlenen tarım arazisi miktarında artma olarak istatistiklere geçen yaklaşık 90 milyon dönüm arazinin ne kadarının ‘‘kazandırıcı zaman aşımı ve zilyetlik’’ hükümleri ile kişiler adına tapulandığı belli değildir. 1961 Anayasası sosyal sorunlara çözüm getirmeye dönüktü ve 37. maddesindeki ‘‘Devlet toprağın verimli olarak işletilmesini gerçekleştirmek ve topraksız olan veya yeterli toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlamak amaçlarıyla gereken tedbirleri alır. Kanun bu amaçlarla değişik tarım bölgelerine ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini gösterebilir. Devlet, çiftçinin işletme araçlarına sahip olmasını kolaylaştırır’’ ve 52. maddesindeki ‘‘Devlet, halkın gereği gibi beslenmesini, tarımsal üretimin toplumun yararına uygun olarak arttırılmasını sağlamak, toprağın kaybolmasını önlemek, tarım ürünlerini ve tarımla uğraşanların emeğini değerlendirmek için gereken tedbirleri alır’’ hükümleri ile Toprak Reformu konusunu yeniden gündeme getirdi. Konu, kamuoyunda sürekli tartışılmasına karşın 19611970 yılları arasında çeşitli hükümetlerce hazırlanan 8 Toprak Reformu yasa tasarısından hiçbiri yasalaşmadı. 1970 yılına gelindiğinde 35 milyon nüfusun yüzde 60’ı köylerde yaşamakta, bunların yüzde yirmisi topraksız, yüzde 50’sinin ise aile başına toprak varlığı 50 dönümün altında. Köylerde tutunamayanların kentlere ve yurt dışına akını hızlanarak sürmekte. Kimi çaresiz köylüler de aşırı meyilli arazileri ve ormanda açtıkları alanları ekip biçmeye yönelmekte. 1971 12 Mart muhtırasının sıkılaması sonucu 26 Temmuz 1972’de ‘‘Toprak ve Tarım Reformu Ön Tedbirler Kanunu’’ ve 19 Temmuz 1973’de ‘‘Toprak ve Tarım 26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle