Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Toplam girdi açısından seracılıkta İsrail ve Hollanda’ya bağımlıyız En büyük sorun pazarlama Çetin YİĞENOĞLU A DANA Tarımı çökertilmiş ve baştan sona sorunlu bir ülkenin seracılığında bir ekonomik yıldızlaşmadan söz edilebilir mi? Son yıllardaki görece gelişmelerin yanı sıra üreticilerimiz seracılıkta da sektörel sorunlarla boğuşuyor. Sorunların başını tohumda dışa bağımlılığımız çekiyor. Sera üretiminden elde edilen gelirin yarısı hibrit tohum alımlarına gidiyor. Üretim planlamasından yoksun bulunan sektör küresel etkilere de açık. Üretici örgütsüz. Pazarlama sorunları dizboyu... Pazarlamada sistem sömürü esasına uygun biçimde işliyor. Bilinenin tersine, hormon seracılıkta da sorun olmayacak düzeyde, ama insan sağlığını ve çevreyi pestisit denilen sentetik kimyasallar tehdit ediyor. Batı’da hızlı bir gelişim gösteren seracılıktaki topraksız tarım teknolojisinde ise emekleme çağında bulunuyoruz. Ülkemizde bulunan ve on beş bin hektar sera kurmaya elverişli doğal enerji kaynağı jeotermal alanlardan bile yararlanamıyoruz. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülat Çağlar’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’deki sera üretimlerinde hormon sorunu diye bir şey yok. Ancak, havalandırma yetersizliği, sentetik kimyasallarla ticari gübrelerin bilinçsiz ve gereğinden fazla kullanımı insan sağlığı ve çevre açısından büyük tehdit oluşturuyor. Pestisitlerin meyvelerdeki kalıntıları kontrol edilmediği sürece (ki şu anda Türkiye’de pazara sunulan sera ürünlerinde herhangi bir kalıntı kontrolü yapılmamakta) tehdit etmeye devam edecek gibi görünüyor. Sorunun büyüklüğüne 2002’de Türkiye’de üretilerek ihraç edilen sera biberlerinin ilaç kalıntısı nedeniyle (hormon değil) Almanya tarafından iade edilmesi gösteriliyor. Türk seracılığının sorunlarının başında sera tohumculuğunda dışa bağımlı olması geliyor. 1970’li yıllarda başlatılan hibrit geliştirme çalışmaları ne yazık ki yetersiz biçimde sürdürülüyor. Mevcut yapıdan kaynaklanan sorunların aşılamaması nedeniyle tohumculukta dışa bağımlılık tam anlamıyla etkisini sürdürüyor. Seracılıkta toplam girdi açısından İsrail ve Hollanda’ya bağımlı olan Türkiye’nin ithal ettiği tohum miktarı 2002’de 55 milyon Dolarken bu rakam bir yıl sonra 71 milyon Dolara çıkmış bulunuyor. Yani, bir bakıma sera domatesi ihracından (ki sera üretiminden elde edilen gelirin yarısını oluşturuyor) elde edilen gelirin tamamı tohum ithaline gidiyor. İşte bu gelişmeleri dikkate alan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı öncülüğünde bir dizi çalışma başlatıldı. 2004 Şubatında ‘‘Türkiye F1 Hibrit Sebze Çeşitlerinin Geliştirilmesi ve Tohumluk Üretiminde KamuÖzel Sektör İşbirliği’’ adı altında hazırlanan bu projeyle Türkiye’nin halen var olan gen havuzlarının yerli ve yabancı yeni kaynaklarla birleştirilerek zengin ve nitelikli hale dönüştürülmesi amaçlanıyor. Ayrıca, başlatılan ‘‘biyotik’’ denilen hastalık ve zararlılarla ‘‘abiyotik’’ denilen tuzluluk, kuraklık, yüksek ve düşük sıcaklık gibi olumsuz çevre koşullarına uyum sağlayabilen ıslah programları da sürdürülüyor. Bu arada, yine bakanlık öncülüğünde Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nce üretilen tohum çeşitlerinin üretime aktarılabilmesi için eğitim ve tanıtım çalışmaları ile satış sonrası hizmetlerin yanı sıra tohum üretimi, işleme, hazırlama, ilaçlama, kaplama ve paketleme gibi alanlarda yaşanan altyapı sorunları aşılmaya çalışılıyor. Çünkü, Türkiye’nin bu alandaki en büyük sorunlarından birisi de pazarlama alanında yaşanıyor. Üretim sonrasında hasat, sınıflama, ambalajlama ve nakliye konularına özen gösterilmiyor. Oysa son yıllarda hızlı gelişim gösteren marketçilik olgusu, gösterişli ambalaj ve pazara özel sunuyu gerektiriyor. Bütün bu olumsuzlukların temelinde üreticilerin pazarlama alanında da örgütsüz olması yatıyor. Pazarlama kanalları sömürü esasına uygun işliyor; sisteme üreticikomisyoncuperakendecitüketici zinciri damgasını vuruyor. Seralarda üretilen ürünlerin yüzde 85’i komisyoncular aracılığıyla, yüzde 3.3’ü yerel pazarlarda, yüzde 11.9’u ise işletmede pazarlanıyor. Pazarlama sorunları doğal olarak üretim planlaması konusunu gündeme getiriyor. Bu konu da sera üreticisinin en önemli sorunlarından birisi olarak kendini dayatıyor. Karpuzda olduğu gibi hasat mevsimlerinde dışalıma izin veren serbest pazar ekonomisi uygulaması sera üreticisini vurgun yemişe döndürüyor. Seracılığımızda topraksız tarım uygulamasına gelince, Türkiye bu alanda tam anlamıyla bir emekleme süreci yaşıyor. Gelecekte seracılık alanında topraksız tarım tekniklerinin yaygınlaşması beklenen günümüzde 2004 itibariyle Türkiye’de topu topu 75 hektarda topraksız tarım yapılıyor. Bu alanda da toprak dezenfeksiyonunda metilbromit kullanımının yasaklanacağı 2007’den itibaren büyük gelişim bekleniyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca geçen yılın sonlarında yayımlanan ‘‘İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik’’in bu konudaki çalışmaların yaygınlaşmasında olumlu rol oynaması bekleniyor. Dünyada, seracılık ya da örtüaltı yetiştiriciliği 19. yüzyılın başlarında Kuzey Avrupa’da cam seralarda başlamış. 1960’lı yıllarda plastiğin tarımda kullanılmaya başlamasıyla da gelişiminde sıçrama yapmış. 1970’lerden sonra ise ılıman iklimin hüküm sürdüğü Akdeniz bölgesine kaymış. AB’ye üye ülkeler arasında Hollanda, sahip olduğu sera teknolojisiyle İspanya ve İtalya ise sera alanlarının genişliğiyle dikkat ekiyor. Pazar hakimiyetinde de Hollanda ön sırada yer alıyor. Yetiştirdiği domateslerin yüzde 90’ını, biberin yüzde 85’ini ve hıyarın ise yüzde 80’ini ihraç edebiliyor. Avrupa’daki bu gelişime karşın son yıllarda Asya ülkelerinde de seracılık alanında hızlı bir yaygınlaşma dikkati çekiyor. 2002 itibariyle sadece Çin’deki toplam örtüaltı alanı bir milyon dokuz yüz altmış üç hektar olarak belirlenirken Türkiye’nin de (53.603 Ha) içinde bulunduğu Akdeniz bölgesindeki sera alanı üçyüz bin hektarı biraz geçiyor. Avrupa’da daha çok cam sera bulunurken Asya ise plastik seraların çokluğuyla dikkati çekiyor. Türkiye, Akdeniz ülkeleri arasında alçak plastik tünel alanları açısından Mısır’ın ardından ikinci, sera alanları açısından ise İspanya ve İtalya’nın ardından üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’de örtüaltı yetiştiriciliği 1940’lı yılların başında Antalya’da kurulan cam seralarda başlamış. Sera alanlarındaki hızlı artış ise 19751985 yılları ile 1992’den sonra gerçekleşmiş. 2001 verilerine göre Türkiye’deki sera ve alçak plastik tünel alanlarının yüzde 95’inde yazlık sebze, yüzde dördünde süs bitkileri (kesme çiçek ve iç mekan bitkileri) ve yüzde birinde meyve (muzçilek) üretimi yapılıyor. Sebze türleri içindeyse yüzde 47’yle en fazla payı domates alırken onu yüzde 32’yle hıyar, yüzde 9’la biber, yüzde7’yle patlıcan ve toplam üretim içindeki payı sadece yüzde 5 olan fasulye, marul, kavun ve kabak izliyor. Örtüaltı yetiştiriciliğinin son on üç yılda Türkiye’de yüzde 53 gibi bir oranla büyük gelişim gösterdiği görülüyor. Şu anda toplam örtüaltı üretim yapılan alanların yüzde 86’sı ile seraların yüzde 74.2’si Akdeniz bölgesinde yer alıyor. Türkiye’deki seraların illere göre dağılımında Antalya ilk sırayı alırken, onu Mersin ve Muğla izliyor. Türkiye’deki sera işletmeleri küçük ölçekli ve aile işletmeleri biçiminde bulunuyor. İşletme büyüklükleri cam seraların yüzde 91’i, plastik seraların ise yüzde 64’ü üç dekardan küçük olan Türkiye’de Antalya’daki birkaç işletme dışında teknoloji kullanım düzeyi oldukça düşük seyrediyor. 4