22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Turizm ve tarım öncelikli hedef Halil Rüştü AKGÜN (Gökçeada Belediye Başkanı) lkemizin en büyük ve anakaraya en uzak adası Gökçeadamızın ekonomisi turizm, tarım, hayvancılık, kamu hizmetleri ve balıkçılığa dayanmaktadır. Yakın bir zamana kadar halkın en önemli geçim kaynağını tarım oluştururken son yıllarda turizm sektörü tarımı ikinci sıraya itmiştir. Adanın doğal yapısı nedeniyle tarıma elverişli ve ekilebilir arazinin az olması halkın turizm sektörüne yönelmesindeki diğer bir etkendir. Gökçeada’nın doğal güzellikleri ve kültürel yapısındaki çeşitlilik göz önüne alınarak kalkınmada öncelikli hedef olarak turizm seçilmiş ve faaliyetler bu yönde gerçekleştirilmiştir. Belediyemizce gerçekleştirilen tanıtım faaliyetleri neticesinde adamızın yaklaşık 10 bin olan kış nüfusu yaz aylarında 2025 bini bulmaktadır. Devlet tarafından tahsis edilen ve dağıtılan kredilerle özellikle ev pansiyonculuğu büyük bir gelişme göstermiştir. 1994 yılında sekiz olan pansiyon sayısı bugün için yaklaşık 250 olup, evlerini pansiyon yapanlar ile birlikte bu sayı 300’ü bulmaktadır. Gelişen ev pansiyonculuğuna ilaveten nitelikli ve kaliteli tesis sayısında da adada önemli bir artış olmaktadır. Butik otel olarak tabir edilen tesislerin yanı sıra Belediyemiz tarafından yapılan 130 yatak kapasiteli Üç Yıldızlı Kaleköy Belediye Oteli de 2003 yılında faaliyete geçmiştir. Otel, ada turizminin dinamosu görevini üstlenmektedir. Tesis sayısındaki artışa paralel olarak adamıza gelen turist sayısındaki artış tüketimi de beraberinde artırmaktadır. Yakın bir zamana kadar tarımsal ve hayvansal ürünlerin bir çoğu ada dışından getirilerek tüketime sunulmakta idi. Günümüzde ise artan tüketimle beraber üreticilerde de önemli bir hareket gözlenmektedir. Bu hareketliliğin en önemli sebeplerinden biri de devletimiz tarafından yapılan kredilendirme ve desteklemelerdir. Geçtiğimiz yıllarda tarıma yönelik yapılan destekleme ve kredilendirme ile halkımız üretime teşvik edilmiş ve üretilen ürünler iç piyasaya sürülerek adamız ekono Ü misine önemli bir katkı sağlanmıştır. Tarım sektöründe halkın en önemli gelir kaynağı zeytinciliktir. Adamızda oldukça geniş bir alanı kaplayan zeytin ağaçlarından toplanan zeytinler, 156 Gökçeadalı ortağın kurduğu şirkete ait zeytinyağı işleme tesisinde değerlendirilerek iç piyasaya sürülmektedir. Ayrıca, yine bir özel girişimci tarafından Eski Açık Cezaevi’nden kalma binalardan biri Hazineden kiralanarak zeytinyağı işleme tesisi kurulmuştur. Her iki tesis kurulmadan önce halkımızın bir çoğu zeytinlerini ada dışına göndererek komşu ilçelerde bulunan tesislerde sıktırmakta idi. Bu durum gerek üründe, gerekse üreticinin ekonomisinde dolayısıyla ada ekonomisinde önemli bir kayba neden oluyordu. 1998 yılında devlet tarafından gerçekleştirilen kredilendirme çalışmaları neticesinde ekilen 35 bin zeytin fidanının tam verime geçmesi ile birlikte adadaki yıllık zeytin üretim kapasitesinin 8 10 bin tona çıkması beklenmektedir. Gökçeada’da zeytinciliğin yanı sıra bağcılık ve seracılık da önemli bir yer tutmaktadır. Geçmiş yıllarda bağcılık ve buna bağlı olarak şarapçılık sektörünün gelişmesi amacıyla devlet tarafından çeşitli teşvik kredileri dağıtılmış ve üreticilerin bu yöne ilgilerinin çekilmesi sağlanmıştır. Ancak, kurulan bağlıklarda üretilen üzümü işleyecek bir tesisin bulunmaması, üreticileri olumsuz yönde etkilemiştir. Bu nedenle üretici sayısında bir azalma görülmüştür. Fakat bu yönde kararlı tutum sergileyen üreticiler kendi imkanları ile evlerinde ürettikleri şarapları piyasaya sunmuşlar ve bu sektörün yok olma tehlikesini ortadan kaldırmışlardır. Özellikle son yıllarda ada turizminin gelişmesine paralel olarak Gökçeada dışında büyük ün yapan ev yapımı ada şarapları büyük ilgili görerek adeta Gökçeada ismi ile özdeşleşmiştir. Gökçeada’da kış aylarının sert rüzgarlar nedeniyle soğuk geçmesi halkımızın seracılık yönünde de faaliyet göstermesinin öncelikli nedenlerindendir. 2002 yılı başlarında yine Devlet desteği ile vatandaşlar tarafından kurulan seralarda üretilen sebzelerin iç tüketime sunulması adamız ekonomisine büyük bir katkı sağlamıştır. Seralarda üretilen sebzeler üreticiler tarafından doğrudan olarak tüketiciye sunulmakta ve iki tarafın da zarara uğrama riski ortadan kaldırılmakta Gökçeada Belediye Başkanı Halil Rüştü Akgün dır. Üretilen sebzeler ada içi ihtiyacı büyük bir ölçüde karşılatma ve hatta tüketim fazlası bile bulunmaktadır. Kurulan seralarda destekleme faaliyetleri devam etmekte ve seralarda fide ile süs bitkisi yetiştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Gelişen teknoloji ve buna bağlı olarak sanayide kullanılan zararlı kimyasal madde ve bileşenler ile evsel atıklar çevremize büyük bir ölçüde tahribat vermektedir. Bu tahribat neticesinde insan sağlığı da önemli oranda etkilenmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi bu etkilenmenin ortadan kaldırılabilmesi amacıyla adamızda da organik tarım çalışmalarına başlanmıştır. Gökçeada’da ilk olarak zeytincilik üzerinde başlanılan organik tarım çalışmaları neticesinde 2004 yılında üretilen organik zeytinyağları tüketime sunulmuştur. Organik tarımda kapsamın genişletilmesi ile sebze, meyve, hububat ve sanayi bitkilerinin üretimi de sağlanarak adamız ve dolayısıyla ülkemiz ekonomisine büyük bir katkı sağlanacaktır. Yerel yönetim olarak bizim öncelikli hedefimiz kendi kendine yetebilen bir Gökçeada oluşturmaktır. Tüm çalışma ve faaliyetler bu doğrultuda yapılmakta olup, Gökçeada’nın turizm sektöründen sonra tarım sektöründe de söz sahibi olabilmesi öncelikli hedefimizdir. Gökçeada’nın anakaraya uzak olması beraberinde bir çok sorunu getirmektedir. Üretilen ürünlerin ihtiyaç fazlasının değerlendirilebilmesi amacıyla öncelikle ulaşım sorununun çözülmesi gerekmektedir. Ulaşım sorunun çözülmesi ile birlikte birçok sorunda buna bağlı olarak ortadan kalkacaktır. Temennimiz kalkınmış bir Gökçeada... Bu nedenle, tüm kurum, kuruluş ve yetkililerden Gökçeada’yı göz ardı etmemelerini istiyoruz. Unutulmamalı ki, ekonomik kalkınma ve üretimdeki artış, adadaki nüfusun artmasına paralel olarak sağlanabilir. Turhan NARLER (Gazeteci) Gökçeada; ‘‘Çorak topraklarda bereket’’ tanrısı olarak adlandırılan Imprasos’un bolluk diyarı olarak biliniyordu. İmroz, bugünkü adıyla Gökçeada Homeros’un adası sayılır mitolojide. 24 Temmuz 1923 Lozan antlaşması ile Türk topraklarına katıldıktan sonra yazgısı çok değişti. Çünkü Ada Rumları dış kaynaklı tahriklerle bir anlamda Devlete kafa tutma eğilimi içine girerken, okullarda Rumca eğitim istemiyle kazan kaldırdılar, kiliselerde dini eğitim verilmesini istemekle kalmayıp yönetimin Rumlara verilmesini şart koştular. Aslında o dönemde Belediye Başkanı ve Meclis üyeleri Rum vatandaşlardan oluşuyordu. Bir yandan bu gelişmeler olurken, öte yandan da sinsi bir planın hesapları yapılıyordu. Gerek Semadirek ve gerekse Limni ile Dikli adalarındaki yönetimlerle sıkı bir işbirliği içinde bulunan Gökçeada’daki provokatörlerin talimatıyla Rum vatandaşlar Ada topraklarının çok büyük bir bölümünü tapuya tescil ettirmek üzere harekete geçtiler. Bu yüzden Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yüzlerce dava açıldı. Adanın her karış toprağı Rumlar adına tapuya tescil edilmeye başladı. Bu hareket öylesine gelişti ki, tehlikeli boyutlara ulaşmaya başladı. Kimse olanların farkında değildi. Ada toprakları sinsice el değiştiriyor ve devletin elinden çıkıyordu. Bu olay Filistinlilerin, İs Gökçeada: Çorak topraklarda bereket raillere toprak satışına benziyordu. Bir farkla; burada satış söz konusu değil, gündeme bir komplo teorisi getirilmişti. Kendimden söz etmeyi sevmem ama, hani ne derler ‘‘İyi ki basın var.’’ Gökçeada’da Rumların adayı sahiplenmek için kurdukları tezgahı ulusal basına taşıyarak devlet yetkililerinin, özellikle Milli Güvenlik Kurulu’nun dikkatini çekmeye çalıştık. Ondan sonra ne oldu bilir misiniz? Nereden bileceksiniz? Devlet, Rum vatandaşlara bedava verdiği arazileri teker teker istimlak edip milyonlarca lira ödeyerek geri aldı. Eğer böyle bir müdahale edilmeseydi, Gökçeada Rumları bir gün ola ki; ‘‘Adanın tapusu elimizde, Yunanistan’a ilhak edilmek istiyoruz’’ diyebilirlerdi. Ancak buna fırsat verilmedi ve bu kez adanın tüm arazisi devletleştirildi. Bir karış boş toprak bırakılmadı. Sonra ajan provokatörlerin kurbanı olan ada Rumları bazen teker teker, bazen de topluca doğup büyüdükleri, toprağını ekip biçtikleri, suyunu içtikleri Gökçeada’yı terk edip yurt dışına çıktılar. Bazı yazarlar bu olayı dramatize ederek, ‘‘ Bavullarını bile alamadan gittiler’’ diye yazdılar ama, bir şarkı vardır dilden dile dolaşan, ‘‘ Kendim ettim, kendim buldum’’ diye. Adadaki Rum vatandaşları her şeye karşın kimse rahatsız etmedi. Ta ki; istimlak edilen araziler üzerine Tarım Açık Cezaevi kuruluna dek. Fakat, ondan sonra olanlar ada sakini Rumların buradan göç edip yabancı ülkelere yerleşmelerine yol açtı. Bunu da vurgulamak gerek diye düşünüyorum. Ada Rumları hakkında şoven duygular taşımıyorum. Zaman zaman ben de anımsıyorum, Zeytinli köyündeki madamın yerinde yapılan dibek kahvesinin tadını, Kaleköy limanındaki lokantalarda yediğimiz çipura balığının lezzetini ve adanın kumsallarında salına salına gezinen buğday tenli, sırma saçlı ve Afroditi aratmayacak güzellikteki Rum kızlarını... Bir de Doğu illerinden adaya iş aramaya gelen ve sokakta kalan yoksulların Rumlar tarafından terk edilen Kaleköy’deki boş evleri sahiplenmelerine nasıl öncülük ettiğimi hiç unutmuyorum. Topluca gelip minnettarlıklarını belirtmeleri daha dün gibi usumda. Yazar Seyhan Gemici kadar Gökçeada konusunda karamsar olamıyorum. Belki de yanılıyorum, ama gerçeklerin üzerine de bir şal örtemezsiniz. Şimdi Gökçeada yeni bir atılımın eşiğinde. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi öncülüğünde biyolojik tarıma soyundu. Bu konuda tutarlı çalışmalar var. Bakarsınız bir gün Gökçeada biyolojik tarımın tükenmez kaynağı olur ve Türk tarımında da yerini alır. 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle