Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Filmlere, romanlara konu olan "beyaz altın"dan sonra buğday da bitiyor Buğdaya en büyük darbe mısırdan A DANA (Cumhuriyet Bürosu) Çukurova’da, tahıl üretimini ve sorunlarını ülke genelinden ve diğer tarımsal üretimden soyutlamanın olanaksız olduğunu belirten Tahıl Üreticileri Birliği Başkanı Nur Özkan, Çukurova’da toplam 540 bin hektar tarım arazisinden 437 bin hektarı üzerinde tahıl üretimi yapıldığını belirtirken, "Ekim alanı yıllar içerisinde koşullara göre artmakta veya düşmektedir. Bu alan içerisinde buğdaydan sonra bölge çiftçisi için hayati önem taşıyan ve ulusal üretimin % 50’sini teşkil eden mısır üretimi yapılmaktadır" dedi. Çukurova’nın simgesi olarak tanımlanan, filmlere, romanlara "beyaz altın" adıyla konu olan pamuk üretiminin 1960’lı yıllarda gelişmesi ile birlikte bölgede ülke ekonomisinin lokomotifi olan tekstil sanayinin güçlendiğini, ardından mısır üretimine geçişle birlikte biri yabancı, ikisi yerli sermayeli üç büyük nişasta fabrikası kurulduğunu anımsatan Özkan, "Demek ki belli bir potansiyele ulaşan üretimin ardından sanayi kuruluşları da bölgeye gelmektedir. Merkezi hükümetler konunun detaylarına girseler, vizyon sahibi olsalar, köstek olacaklarına destek verseler kalkınma daha güçlü olur. Tarımsal üretimde katma değerin yaratılması, ülke ekonomisine şüphesiz çok büyük katkı olur. Bu arada ülkenin kanayan yarası işsizliğe de çare ve deva olur" dedi Özellikle 1980 yılından bu yana, tarıma ekonominin kara deliği olarak bakıldığını, bu nedenle tarımın milli gelirden aldığı payın hızla düşürüldüğünü, üretmek yerine dışarıdan ithal etme yanlışlığının sürdürüldüğüne dikkat çeken Özkan, böylece ülkemizin kendi kendine yeten, kendi insanını besleyen konumdan çıkarılıp, ithalat dolayısıyla başta ABD olmak üzere yabancı ülkelerin çiftçisine destek verme zorunda bırakıldığını vurguladı. Özkan şöyle devam etti: "Ülke genelinde hal böyleyken, Çukurova çiftçisi de bu olumsuzluklardan nasibini fazlasıyla aldı. Son günlerde, ulusal medyada konunun sahibi olsun olmasın boy gösterip konuşanlar Türkiye’de bitkisel üretimin birim alana son derece düşük olduğunu ifade etmektedir. Buna cevaben şu rakamları vermek isterim. Çukurova’da bir dekardan elde edilen pamuk 500 ila 600 kg. iken, ABD’de 300 ila 350 kg dır. Turfanda dediğimiz örtü altı karpuz yetiştiriciliğinde dekara 7 9 ton, yine turfanda soğanda 6 7 ton gibi rakamlara ulaşmaktayız. Buğdayda taban arazide biz 500 700 kg. alırken, ABD 500 – 650 kg. almaktadır. Mısırda ise biz 1000 1200 kg, ABD’de 892 ile 1006 kg almaktadır. Üstelik bizim mısırımazot, tohum, ilaç, işçilik) üreticiye 30 ton sınırı getirip, mızın protein ve nişasta değerleri dünyadaki emsallerinin ürünün ancak %10’unun bedelini ödeme gibi alım şartları üzerindedir. Bunun kanıtı da, ülkemizdeki ABD sermayeli da nesi. Bize göre TMO’nun işlevi adım adım yok ediliyor. bir sanayi kuruluşu kendi ülkesindeki mısırı işlemeyip, to‘Artık devlet bu yükü çekemiyor, bu kambur devletin sırtınnuna 5 dolar fiyat farkı vererek yerli mısır kalitesinde dündan kaldırılmalı’ deniliyor. Peki, sosyal devlet olma gereği ya piyasalarından mısır ithal etmektedir." üreticiye vadeli işlemler borsasını mı kurmuş? Rehin müesBu tabloya bakıldığında mısır üreticisinin hiçbir sorunu seselerini mi oluşturmuş? Lisanslı depoculuğu mu başlatyok gibi görünebileceğini, ‘üretimini dünya ölçeklerinde mış? Veya Türk çiftçisi Avrupa’daki meslektaşları gibi yapıyor ve para da kazanıyor’ denilebileceğini vurgulayan FEOGA garanti fonlarından mali destekler mi almış? AyÖzkan, sözlerini, "Oysa ki; son yıllarda zamansız yani harıca AB yönlendirme fonları olan, bölgesel kalkınma, sada az bir zaman kala yapılan mısır ithalatı bütün piyasa eğitim, istihdam ve kırsal kalkınmayı destekleyen Avrupa dengelerini bozup yerli mısıra olan talebi azalttı. Ahbapçasosyal fonlarından mı yararlanmış? Veya ülkenin tarımsal vuş ilişkisi içinde olan bir avuç insan için Çukurova çiftçikalkınmada yılda ihtiyacı olan 11.3 milyar EURO gibi kaysi kurban ediliyor. Sonra da mısırını satmakta zorlanan ürenağı elde etmiş mi ki? ticiye ‘arz fazlası var başka ürünler ekin’ diye ahkâm kesiTarım sektörü dünyada ve tüm gelişmiş ülkelerde olliyor. Başka ürünlerden para kazanmış ta üretici üretmekten duğu gibi desteklenmesi gereken bir sektördür. Ancak bu mi kaçmış? Bugün en liberal ülke olan ABD’ye isteyen kişekilde tarımsal üretimde süreklilik olur ve kendi insanını şi veya kuruluşlar istediği kadar, istediği zaman herhangi yeterince besleyebilir." bir ürünü pazarlayabilir mi? Karşısında yüksek gümrük Bugün dünyada 800 bin ila 1 milyon insanın kronik açvergileri ve kotalar çıkar; demek ki bizim ülkemiz daha lilık sınırında olduğunu, bu acı gerçeğin unutulmaması beral" diyerek sürdürdü. gerektiğini kaydeden Özkan sözlerini, "Oysaki ülkemiz esTahıl üretiminde ikinci bir açmazın da ihraç kaydı ile kiden tahıl üretimi ile kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyyapılan buğday ithalatı olduğunu, bu işte de yine karşılarıdi. Şimdi ise ithalat cenneti gibi. Bugün, size sübvansiyonna ahbapçavuş ilişkilerinin çıktığına işaret eden Özkan, iç lu fiyatla tohum ve tahıl satanlar, sizi bağımlı hale getirip piyasaya sürülen ithal buğday nedeniyle yerli buğdayın payerli üretimi engelleyip daha sonra da istediği fiyatla sizzarının daraltıldığını söylerken şöyle devam etti: lere ürün pazarlamak isteyenlerdir. Unutulmamalı ki, ül"Bu durum, yakın zamana kadar böyle idi; neyse ki bu keler yalnız topla tüfekle ele geçirilmezler" diyerek tamamyıl uygulama düzeltildi; çünkü yeterince ve kaliteli üretiladı. min yapıldığı her platformda bazı kesimlere kabul ettirildi. Türkiye, eskiden tahıl üretimi ile kendi kendine yeten Şimdilerde en büyük sorun 7 ülkeden biriydi. Şimdi ise ithalat cenneti... ise TMO’nun alış ve satış politikaları. Deniliyor ki, artık, TMO basiretli tüccar gibi davranacak, ürün piyasada açıklanan müdahale fiyatının altına düştüğü zaman fiyatını revize edecek, mübaya şartlarını düzeltecek, fiyatlar aşırı yükseldiği zaman da piyasaya mal satarak dengeleri koruyacak; kısacası piyasayı düzenleyecek. Çok güzel, çok ideal! Fakat işin aslı farklı. Zaten rekabet gücünü yitirmiş, finans gücü kalmamış, yüksek üretim maliyetleri içerisinde bunalmış (gübre, Üretici ile alay edildi Ayhan BARUT (Adana Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı) uğday; günümüzde en fazla üretilen ve tüketilen hububat çeşididir. "Uluslararası Buğday Konseyi" tarafından yapılan son tahminlere göre 1998 ürünü dünya buğday üretimi 590 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. Türkiye, dünya ülkeleri arasında ekim alanı bakımından 7, üretim miktarı bakımından ise 8. sırada yer almakta ve dünya buğday üretimindeki payını yüzde 3,6 dolayında tutmaktadır. Ülkemiz açısından dikkate alındığında gerek ekili arazi, üretim miktarı, ekonomik değer, gerekse toplumumuzun beslenmesinde başta gelen ekmek, bisküvi, makarna, bulgur ve tarhana gibi çeşitli ürünlerin ana hammaddesi olan ürün, Rize dışında hemen tüm illerimizde yetiştirilmektedir. Ekim alanı yanında iklim ve toprak koşulları, uygulanan tarım tekniği ile iyi cins ve nitelikte tohum kullanmaya bağlı olarak verim yıldan yıla değişmektedir. Hububattan işlenmiş madde yapım yöntemlerini ‘Hububat teknolojisi’ gösterir. Tarımsal hammaddeler içinde besin maddesi olarak en iyisi ve önemlisi buğdaydır. Günümüzde dünya nüfusu günlük enerji gereksini B minin yüzde 60’dan fazlasını hububattan özellikle buğday ve pirinçten sağlamaktadır. Hububat içinde buğdayın başta gelme nedenleri şöyle sıralanabilir: 1 Buğday çeşitli iklim ve toprak koşullarına uyabildiği için dünya yüzeyinde geniş bir alanda üretilmektedir. 2 Verimi yüksek ve tarımı kolaydır. 3 Depolamaya uygun (nem oranı yüzde 12) ve besin değeri yüksektir. 4 Buğday öğütüldüğünde tane ağırlığının 3/4 oranında un elde edilir. Yan ürünler hayvan yemi olarak kullanılır. 5 Buğday unu su ile yoğrulduğu zaman undaki protein parçacıkları yaş öz gluten dediğimiz bir madde oluşturur. Gluten hamurun kabarmasını ve kaliteli ekmek yapımını sağlar. Buğday ürününden başka hiçbir hububat çeşidinde bulunmayan protein öz bulunmaktadır. Buğday ülkemiz açısından şüphesiz son derece stratejik bir öneme sahiptir. Bu böyle bilinmesine karşın uzun yıllardır uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden ülkemizin her bölgesinde ekilen endüstriyel bitkilerin tamamı üretene zarar ettirmiştir. Bu durumdan en çok etkilenen de ‘buğday ambarı’ diye anılan Çukurova’nın çiftçisi olmuştur. Bölgemizde buğday ekim alanları son yıllarda artmasına karşın, son dönemlerde buğday tarımı ve pazarlanmasında yaşanan sorunlar, önümüzdeki yıllar buğday ekim alanlarında azalma olacağı görüşlerini artırmaktadır. 2005 yılında bölgede yaklaşık 300 bin Ha. alanda buğday üretimi yapıldı. Rekolte açısından olumlu bir yıl geçtiği söylenebilir. Yaklaşık 1 milyon ton civarında rekolte gerçekleşti. Ancak, diğer ürünlerde olduğu gibi buğday da üretenin başına bela oldu. 2005 yılı kırmızıyarı sert Adana buğdayının kilo maliyeti 38 Ykr. olarak gerçekleşti. En az 40–45 Ykr’a satılması gereken buğday, AKP Hükümeti’nin ve TMO’nun yanlış politikaları sonucu 25 Ykr’a kadar geriledi. Sonuçta ilimizde olduğu gibi tüm ülkede zararına satışlar gerçekleşti. Bu duruma yol açan nedenlerin başında, Cumhuriyet tarihinde eşine ve benzerine rastlanmamış bir biçimde buğdaya 30 tonluk kota getirilmesi ve ödemelerin peşin yapılmamasını gösterebiliriz. Yapılan yanlışlar bununla da kalmadı. Zaten zor durumda olan üreticinin buğdayını elinden çıkarmasının ardından, üreticiyle alay edilir gibi, ‘kotayı kaldırdık’ denildi. Yükselen buğday fiyatı çiftçiden başka, birilerinin işine yaradı. Hasat döneminde üreticiden 25 Ykr’a alınan buğdayın fiyatı 38 Ykr’a yükselince bir takım çevreler rant sağlamış oldu. Üretmekten başka hiçbir günahı olmayan üreticiye ise büyük darbe vuruldu. Hiç şüphe yok ki bu durumun önümüzdeki yıllara olumsuz etkileri yansıyacaktır. Ülke tarımı şu an tüm kesimleri ile büyük bir çöküş içerisindedir." 6