Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tehlikeli oyun: 2 B arazilerinin satışı Yücel ÇAĞLAR (Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği üyesi) Ü lkemizde kapitalist sermaye birikimi sürecinin dinamikleri, özellikle son yirmi yirmi beş yıl içinde büyük ölçüde değişti: İlkel sermaye birikimi döneminin uygulamalarını çağrıştırabilecek biçimler kazanan ve akıl almaz boyutlara ulaşan emek ve doğa sömürüsü, yaşamın her alanında kurumsallaştırılabildi. Bu süreçte yerli ve yabancı sermayenin her türlü kamusal varlığı sahiplenmesine yol açabilecek düzenlemeler Cumhuriyetimizin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde yaygınlaştırıldı. Yasama organındaki sayısal çokluğunu sınırsızca kullanabilen siyasal iktidar, bu sürece kolaylıkla gerçekleştirebildiği düzenlemelerle hukuksal dayanaklar da kazandırabildi. Öyle ki, anayasal dayanakların ve gereklerin bulunması çoğu durumda kalıcı güvenceler sağlayamıyor. Sözgelimi; 1982 Anayasasında yer verilen yurttaşlarımıza sağlıklı çevre hakkı sağlanmasına, tarım arazilerinin ve meraların korunmasına, ülkemizdeki tüm ormanların devlet gözetiminde olmasına, "devlet ormanı" sayılan arazilerin mülkiyetinin devredilmemesine ve devlet tarafından yönetilip işletilmesine ilişkin yaptırımların bile çoğu hemen hemen hiçbir düzlemde göz önünde bulundurulmuyor. Dahası, bu yaptırımlara aykırı düzenleme ve uygulamalar kolaylıkla yapılabiliyor. Siyasal iktidarın 2003 yılında gündeme getirdiği "2 B arazilerinin" satılmasına yönelik anayasa değişikliği girişimi de böylesi bir düzenlemeyi amaçlıyordu. Ne var ki, kamuoyunun kararlı karşı çıkışı bu girişimin başarıya ulaştırılmasını engelleyebildi. Bu, çeşitli yönleriyle irdelenmesi, giderek, dersler çıkarılması gereken son derece önemli bir deneyim idi: Ne var ki, "2 B arazilerinin" satılmasına karşı çıkanlar bu gereğin yerine getirilmesine yönelik çabalara girmedi. Dahası, kimileri, söz konusu arazilerin "değerlendirilmesi" ile sınırlı yüzeysel çözümlere de yönelebildi ve siyasal iktidarın, deyiş yerindeyse ekmeğine yağ sürebilecek işbirlikteliklerine girebildi.. Oysa, siyasal iktidar, deyiş yerindeyse dersini çıkardı ve bu kez TOBB ve ATO başkanlarını da yanına alarak girişimini yeniden gündeme getirdi. Yapılması gerekenler yapılmadı… Siyasal iktidarın 2003 yılındaki girişimi karşısında oluşan Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği, söz konusu arazilerin kamu yararına değerlendirilebilmesi için öncelikle; i) "2 B arazilerinin" güncel durumları ile ortaya çıkacak durum karşısında, nerelerinin hangi amaçlarla kullanılmasının olanaklı ve gerekli olduğunun belirlenmesini; ii) 6831 sayılı Orman Kanunu’nda "2 B arazileri" olgusunu bir daha gündeme getirmeyecek değişikliklerin yapılmasını ve iii) orman kadastrosunun sonuçlandırılmasını önermişti. Aradan üç yıla yakın bir süre geçmesine karşın "devlet romanı" sayılan arazilere zarar verebilecek çeşitli düzenleme ve uygulamalar yapabilen siyasal iktidar bu öneriler doğrultusunda hiçbir somut adım atmadı. Başka bir söyleyişle; i) "2 B arazilerinin" ne durumda olduğu, yani nerelerde, kimler tarafından hangi amaçlarla kullanıldığı; ii) ekolojik koşullar ve kamu yararı yönünden nerelerinin hangi amaçlarla kullanılmasının gerekli, uygun ve olanaklı olduğu şimdilerde de bilinmiyor. Ek olarak, 6831 sayılı Orman Kanunu ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun yeni "2 B arazileri" yaratabilecek yaptırımları yürürlükte ve eskisinden de sakıncalı biçimde uygulanabiliyor. Öte yandan, "2 B arazilerinin" satılmasına karşı çıkan demokratik kitle örgütlerinin de üzerine düşenleri yeterince yaptığı söylenemez: Sözgelimi, siyasal ‘Büyük kentsel yerleşmelerin yakınlarındaki 2 B arazileri hemen arsalara dönüştürülebilecek konumdadır ve yerli yabancı büyük inşaat firmaları bu gibi yerlerin satışını beklemektedir.’ iktidarın kaçındığı ayrıntılı durum belirleme ve kamuoyunu gerektiğince bilgilendirme çalışmalarını yapabilirlerdi; yapmadılar ve çoğunlukla, kendi evrenlerinde karşıtlıklarını yinelemekle yetindiler. Olgunun çok boyutluluğu hâla görülemiyor… Çoğunlukla "2 B arazilerinin" satılmasının yalnızca ormanlarımıza zarar verebilecek bir uygulama olacağı sanılıyor ve sürekli olarak bu boyutu öne çıkarılıyor. Bu, son derece eksik ve yaşamsal önemde gelişmelere yol açabilecek bir yaklaşım. Çünkü, olgunun kamusal yaşamı doğrudan ilgilendiren boyutları çok çeşitli. İşte birkaçı: ¦ Yaklaşık olarak beş milyon dönüm arazinin yerleşme, tarım ve hayvancılık amacıyla kullanılmak üzere arazi değişim çevrimine girmesi söz konusu. Bilindiği gibi bu arazilerin bir kısmı kentsel yerleşmelere dönüşmüş durumda. Buralarda, kentsel arazi rantlarının yeniden paylaşılmasına yönelik her türlü yasa dışı ilişki kamu yararına düzenlemeleri olanaksızlaştırabilecek denli kurumsallaşmıştır. Kısacası, olgunun bir boyutu kentleşmedir. ¦ Büyük kentsel yerleşmelerin yakınlarındaki "2 B arazileri" ise hemen arsalara dönüştürülebilecek konumdadır ve yerli ve yabancı büyük inşaat firmaları bu gibi yerlerin satışını beklemektedir. Gerçekte, siyasal iktidarın sıkça öne sürdüğü parasal gelirin en önemli kaynağı da bu gibi yerlerin satılmasıdır. Ancak, siyasal iktidar, öne sürdüğünün tersine ağaçlandırma ya da orman köylülerin kalkındırılması için gerekli parasal kaynağı üretmekten çok bu gibi yerleri inşaat yatırımcılarına sunmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla, olgunun bir boyutu da ekonomipolitiktir. ¦ Olgunun bir başka boyutunu ise "2 B arazilerinin" bir kısmının tarım yatırımcılarına aktarılması oluşturmaktadır: Özellikle Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki "2 B arazileri" zeytincilik, narenciye, seracılık ve organik tarım için göz ardı edilemeyecek ekolojik olanaklar sunmaktadır. "Bozuk orman" olarak nitelendirilen arazilerin bile zeytinciliğe tahsis edilmesine kalkışıldığı, "organize tarım bölgeleri"nden söz edildiği göz önünde bulundurulduğunda sermayenin bu doğrultudaki yöneliminin boyutları daha kolay kavranabilecektir. ¦ "2 B arazilerinin" herhangi bir yolla satılması kamu, idare, anayasa, ceza ve çevre hukuku alanlarıyla ilgili çeşitli düzenlemeleri gündeme getirebilecektir. Dolayısıyla, olgunun bir de hukuksal boyutu vardır. ¦ İşgal edilerek yerleşilmiş "2 B arazilerinin" çoğunluğu AKP’li belediyelerin yönetimindedir. Bu gibi yerleşmelerin belediyelere devredilmesi, yerel yönetimlerdeki AKP iktidarını pekiştirebilecektir. Bu, günümüz koşullarında Cumhuriyetimizin geleceği yönünden göz ardı edilmemesi gereken bir siyasal boyuttur ¦ "2 B arazilerinin" satılmasıyla, ilk gündeme getirildiğinde söz edilen 25 milyar dolayında olmasa da göz ardı edilemeyecek boyutta bir parasal kaynak su yüzüne çıkacaktır. İlgili Bakanın açıkça belirttiği gibi bir kısmı "kayıt dışı" olan bu parasal kaynak, açıktır ki ekonomik işlemler üzerinde çeşitli düzeylerde etkileri olabilecektir. Görüldüğü gibi "2 B arazilerinin" satılması kentleşme, ekonomik ve ekonomipolitik, politik, tarım ve hukuk alanlarıyla ilgili boyutları bulunan bir olgudur. Ne var ki, olgunun bu boyutları üzerinde hemen hemen hiç durulmuyor. İşlemin yandaşları ve karşıtlarının tartışmaları ise, deyiş yerindeyse, "olmuş bitmiş sayılan bir duruma hukuksal kılıf hazırlama" oyunundan öteye geçemiyor. *** Süregelen sığlık aşılamazsa ekolojik ve toplumsal maliyeti son derece yüksek olan bu tehlikeli oyundan yine siyasal iktidarın kazançlı çıkacağını söylemek kehanet sayılmasa gerek. Peki bu olasılıkların gerçekleşmemesi için ne yapılmalı? İvedi sorun, bu sorunun gerektiği gibi yanıtlanmasıdır ve bu görev de Cumhuriyetçilere düşmektedir. 25