Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nkara 52 olitika 28Ekim2011Cuma382 Cumhuriyetin sağırları, körieri! AHMET TAN Ve nankörleri... Hiç kimse bu halkın Cumhuriyete olan bağlılığmı ve coşkusunu duymak istemeyenler kadar sağır... Ve yurdumuzun Kurtuluş Savaşı öncesi koşullara sürüklendiğini görmek istemeyenler kadar kör olamaz... * Türkiye bugünlere, ne yazık ki, Avrupalı müttefıklerimizin elinden kafasmdan çıkan ince hesaplar dolayısıyla sürüklendi. * Tam on bir yıl önce bugünlerde... PKK Lideri Apo, yıllarca üs olarak kullandığı Suriye'den Avrupa'ya kaçmış veya kaçınlmıştı. 1998 yılının Ekim aymda. Almanya ve İtalya başbakanları, peşpeşe açıklamalar yapıyorlar, Avrupa'da sığmacak delik arayan firari teröristbaşı için şeytani açıklamalar yapıyorlardı. NATO'nun ve AB'nin bu sözde iki dost lideri Apo'nun yakalandığında Türkiye'de değil de, "Adil olarak ancak uluslararası bir mahkemede" yargılanması gerektiğini tekrarlayıp duruyorlardı... Asıl niyetleri kanlı terörün baş aktörünü değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni yargılamaktı! AB tam üyeliği ile Kıbrıs sorunu arasmda kurduklan bağ gibi bu kez de, PKK'nin cinayetlerini meşru ve mazur göstermek üzere yaratılıp destekledikleri "Kürt Sorunu" üzerinden Türkiye Cumhuriyeti'ni yargılamaktı amaçlan. Aradan 13 uğursuz yıl geçti. Ama bu şeytani niyetten tamamen vazgeçildiğini söylemek kolay değil. Avrupa ve ABD bugünlere ulaşacak yolu sinsice döşeyip durdu... Türkiye'deki cinayetlerini bile bile PKK'nin binlerce yandaşına, failine kucak açtı, oturma izni, çalışma izni verdi hatta maaş bağladı. "Enstitü", "Haber ajansı" , "Siyasi büro" , "Kültür evi" adı ile Avrupa'nın hemen hemen her merkezinde PKK'ye açık veya örtülü örgütlenme olanağı sağlandı ve sağlanıyor. Orada yerleşik Türk vatandaşlarmdan, esnaftan, işadamlanndan haraç toplanmasma göz yumdu, yumuyor. "Bizde yayın özgürlüğü var" diyerek terör örgütünün resmi televizyon kanallarmı gazetelerini korudu kolladı durdu, duruyor... Yetmedi... Avrupa Parlamentosu'nda rezilin rezili raporlar hazırlatılıp oylatıldı. O ünlü Swabedo Raporu'nu sanki Apo dikte ettirmişti: Kürt sorununun çözümü, Türk yetkilileriyle Kürt temsilcilerinin doğrudan diyalog kurmasıyla gerçekleşebilecektir. (Madde: 14.) Raporda terörden bir tek sözcükle olsun bahis yoktu! Tıpkı Irak'a demokrasi götüreceğini söyleyerek işgal eden ve 1 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan ABD gibi... Avrupa Birliği de Türkiye'ye insan haklan eşitlik getirme peşinde görünüyor. Ama nedense bunun en kestirme yöntemini de teröristten taşeron kullanmak olarak görüyor. Niyetleri, kalabalık nüfusunu ve farklı kültürünü hep tehdit olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti'ni zayıf ve aciz kılarak AB ısrarmdan vazgeçirmek ve bulunduğu coğrafyaya hapsetmek... Ortak Pazar diye tam 50 yıl önce çıkılan uzun ince yolda Türkiye hedefine ulaşmış değil. Ama AB niyetini gerçekleştirmiş durumda. Mesela adı geçen rapordaki bir hedef, yani "Kürtlerin TBMM'ye katılmımı ve temsilini sağlayıcı düzenleme yapılmahdır!" (Md: 14 / 2) düzenlemeye gerek kalmadan fiilen gerçekleşti. * Ne demek "Kürtlerin katılınıını sağlamak"? Sanki Cumhuriyet kurulduğundan beri Hakkari, Diyarbakır, Muş, Adıyaman, Van, Bitlis, Bingöl gibi illerden seçilip gelen yüzlerce TBMM üyesi Eskimo veya Japondu. Ama Avrupa'nın türküsü farklı: "Ben Kürte Kürt demem, Kürtler bana tabi olmayınca.." Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde de Cumhuriyet hükümetlerinde de belli oranlarda ve sayılarda hep Kürt asıllı üye yer almıştır. AKP Lideri ve Başbakan Erdoğan geçen yıl "Benim 75 tane Kürt milletvekilim var!" demesi bile onla rı tatmin etmedi. Çünkü onlar için "Kürdistan sevdası taşımayan Kürt, Kürt sayılmıyor!" Türkiye bir ırk esasma dayalı bir Cumhuriyeti değil. TürkKürt ayınmı olmadığı için, bölgesinden seçilip gelebilmek önemli. 88 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran İlk Meclis'tekinden daha fazla sayıda ve oranda Kürt asıllı milletvekili bugün TBMM'de görev yapmaktadır. Bunlara maalesef Kürt ırkçılığı yapan bugünün TBMM'sindeki partinin milletvekilleri dahil değil! Çünkü onlar kendilerini "Olağanüstü Kürt!" olarak değerlendiriyorlar! * Türkiye Cumhuriyeti'nin olağanüstü ya da olağandışı milletvekillerine ve vatandaşlara gereksinmesi yoktur. Kendini "olağanüstü" gören Kürtlerle de Türklerle de hiçbir işi olamaz!