22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Claudia Voigt’tan ‘Leyla’ya bir değinme Gümüş yüzükler ve sözcükler Doğu hikâyeleri ve Grimm Masalları, gösterişli takılar, jilet gibi ütülenmiş gömlek ve sözcükler. Zaimoğlu işte bu. Sürekli farklı yerlerde ve her yerde evinde. Bunun anahtarı eğitimdir, dildir. Göç uzmanı bir sürü insan bunu söylüyor, 600 sayfalık Leyla onları haklı çıkarıyor. Ë Claudia VOIGT eipzig Kitap Fuarı’nda, yazar Feridun Zaimoğlu’nun boynunda o akşam da iki kocaman zincir kolye, bileğinde altın bir saat ve her iki elinde ağır gümüş yüzükler var. Yazardan çok, modern bir kapıcı gibi görünüyor. Zaimoğlu, “Wickert’in Kitapları” programının ilk bölümünün konuğu. Yayın başlamadan kısa bir süre önce programın sunucusu ince uzun kadehlere kırmızı şarap dolduruyor. Diğer konuklar şarabı henüz koklarken Zaimoğlu beklemeden ilk yudumunu alıyor. Leyla romanı eleştirmenler tarafından göklere çıkarıldı, okuma toplantılarında kadınlar ondan imza alabilmek için sıraya giriyor. Zaimoğlu Leyla’da, bir Türk kızının 50’li yıllardaki büyüme sürecini anlatıyor. Binlerce trajik hikâye, sınırsız bir iyimserlik. Sonunda da Leyla, Almanya’daki birinci kuşağın üyesi olarak buraya geliyor. Wickert, romanı “görkemli” şeklinde nitelendiriyor, Zaimoğlu gülümsüyor, içtenlikle iltifatın tadını çıkarıyor. Kanak Sprak ve Kanak Attack gibi son derece saldırgan kitapların ve filmlerin yazarı, kültür dünyası içinde artık yerini almış durumda. Programdan sonra, gece, bu arada yayınevinden arkadaşlarıyla akşam yemeğine gitmiş ve saat bir civarı editörünün “Ne yani. Önce bir kız kitabı yazıyorsun, şimdi de erkenden uyumaya mı gidiyorsun?” lafına maruz kalmış vaziyette, takside oturuyor ve cep telefonunu kontrol ediyor. Sekiz mesaj gelmiş. Altısı annesinden. Programı uydu üzerinden Türkiye’de izlemiş annesi. Altı kere şöyle yazmış: Seninle gurur duyuyorum ve bu anlama gelebilecek bir sürü başka şey. Anneler böyledir işte. Zaimoğlu çok mutlu oluyor, duygulanıyor. “Biliyor musunuz” diyor, “Annem babam Almanya’yı çok özlüyor; bazen beni sırf sabah bir şey yiyip yemediğimi sormak için arıyorlar.” Babası emekli olunca Türkiye’ye dönmüş, deniz kenarında küçük bir ev alacak kadar tasarruf edebilmişler. Günün birinde o da Türkiye’de yaşamak ister mi? “Hayır” diyor Zaimoğlu, “Almanya benim ülkem, burada yaşıyorum, burada gömülmek istiyorum.” Zaimoğlu Almanya hakkında konuşurken hayallere dalıyor. Entegrasyonun tam anlamıyla gerçekleştiği bir ülke hayal ediyor, “Fransa’ya bir bakın”, alt tabakadan bir Türk olarak, Frankfurter Allgemeine gazetesinin dediği gibi, “günümüz Alman yazarlarının en ilginçlerinden biri” olmayı başarmanın mümkün olduğu bir ülke. Annesi 1965 yılında kocasının peşinden Almanya’ya geldiğinde Zaimoğlu olmasına rağmen uzun yıllar hayatını bir çıkmaz sokakta geçiriyor. Kiel’e gidip tıp okumaya başlıyor, eski ders kitaplarını satmak için bir arkadaşıyla Doğu Almanya’yı bir uçtan öbür uca dolaşıyor, resim okuyor, devasa akrilik tablolar yapıyor. Yıllarca sokaklarda sürtüyor, etrafa bakınıyor, yiyip içiyor. O sıralarda, 1990 civarı, genellikle rapçi Türk gençleriyle takılıyor; bir gece onlardan biri aniden büyük bir öfke tiradı atıyor, hiçbir yere gerçek anlamda ait olmahenüz beş aylık. Annesi ve babası evde manın öfkesiyle bağırıyor. sadece Türkçe konuşuyor. “Her ikisi de İşte bu, diye düşünüyor Zaimoğlu. onulmaz melankolik” diyor Zaimoğlu; Birinden bir daktilo ödünç alıyor ve bu eski vatanlarına dair anlattıkları hikâyeduyguyu kâğıda döküyor, 30 sayfa bolerle bu melankoliyi çocuklarına da aşıyunca. Sonra bunları Rotbuch Yayınlamışlar. Her ikisi de ateşli Türk mantaevi’ne gönderiyor. Birkaç hafta sonra litelerini korumuş ama o an bulundukbir yanıt geliyor: “Lütfen bize devamını ları yerin de tadını çıkarmış. Çünkü aygönderin.” Ama devamı yok. nı zamanda Almanya’yı da sevmişler. Zaimoğlu birkaç kişiye durumu izah Zaimoğlu okula başladığında Almanediyor, onları konuşturuyor, yazının decası çok zayıfmış. Birinci sınıftaki öğretvamını yazıyor. Ortaya ilk kitabı “Kamenleri Bayan Hübl, bir gün Zaimoğnak Sprak” çıkıyor ve büyük bir ticari lu’na söyle demiş: “Ya Almanca öğrebaşarı kazanıyor. nirsin ya da seni sınıftan atarım.” “BaBir yazar olarak dinleyici olmaya deyan Hübl benim için büyük bir şanstı” vam ediyor. Şu sıralar Berlin Tiyatrodiyor Zaimoğlu. su’nda onun Kara Bakireler (Schwarze Jungfrauen) oyunu sergileniyor; AlmanYUTARCASINA DİL ÖĞRENMEK ya’da sessizce yaşayan ve cihat hayalleri Böylece öğrenmeye başlıyor. Hem de kuran radikal İslamcı kadınlarla yapılan nasıl. Dili yutarcasına öğrendiğini söyşok edici konuşmaların tutanakları. lüyor Zaimoğlu. Kısa bir süre sonra sarı Zaimoğlu, kendisinin de Müslüman örgüleriyle Petra ortaya çıkıyor. Kızı etolduğunu söylüyor, ama bunu hayatına kilemek için okuyor, okuyor, okuyor. uygulamıyor. “Türklerin Müslümanlığı Kitaplar, çizgi romanlar, reklam broşürAlmanya’da bir tehlike oluşturmaz” dileri. Yazılı olan her şeyi okuyor. yor sakin, kendinden emin bir sesle. O “Almanca öğrenmekten daha fazlasıyzaman tiyatro oyunu için neden bu kodı söz konusu olan” dinuyu seçiyor ve bazı yor. Kafasında, anne muhtemel histerileri babasının sürekli anlatayaklandırıyor? “Bu katığı büyük bir Türkiye dınlar son derece öfkesahnesi, dışarıda ise li. Bir kere, bu konu gerçek pislik, gerçek sıyazmak için son derece kıntı, gerçek acizlik uygun; azınlık içindeki var. “O zaman insan azınlığın azınlığı olsalar da. Ayrıca, bir yazar hışımla dolaşıyor.” Öfkesi o zamanlar başlıolarak ışıkların söndüyor. ğü toplumsal alanlarda dolaşmayı seviyorum.” Kendisiyle dünya arasında belli bir mesaAynısı, Leyla için de fe olduğu duygusunu geçerli, şu ana kadarki hatırlıyor. Bu duygu en az öfkeli kitabı oluzun süre varlığını komasına rağmen. Hatta en prestijli edebiyat ödülü rumuş. Kendi deyimiy Almanya’da Leyla, oldukça baştan kabul edilen Corine Ödülü’ne 2008 le, okumuş bir Türk çıkarıcı bir kitap. Zenyılında Zaimoğlu sahip olmuştu... gin cümleleriyle insanı esir alıyor. Bazen öykü bir yerde takılıp kalıyor, bir bölüm, sonra bir bölüm daha, ama bunu Grimm Masalları gücünde bir bölüm izliyor. Zaimoğlu, onu etkileyen hikâyelerin, bazı eleştirmenlerin yazdığı gibi, Bin Bir Gece Masalları olmadığını, tersine Grimm Masalları olduğunu söylüyor. “Yazar olarak güzelliğe izin vermeyi öğrendim,” diyor. AİLE FOTOĞRAFLARI Mart ayında bir salı akşamı Hamburg’daki Schauspielhaus’ta (Oyunevi) sahneye çıkıyor. Tiyatro hınca hınç dolu, diğer yazarlar bolca alkış almışlar bile ve ardından Zaimoğlu okuyor. Leyla ve arkadaşının, ortalık yerde sigara içebildiği ve makyaj yaptığı için hayranlık duydukları, sinemada çalışan bir gişe memuresini anlatan bölümü okuyor. Ardından tiyatronun kantininde yemek yerken, “Yemeğimi yerken konuşmaya devam edebiliriz, ben alt tabakadan bir aileden geliyorum, bizde yemek sırasında sürekli çene çalınır” diyor. Derdinin birtakım dünyalar ve kültürler arasında aracılık yapmak olmadığını söyleyerek devam ediyor: “Ben hikâyelerim için sevilmek istiyorum.” Kuzenlerinden biri de varmış salonda, Zaimoğlu’nun bundan haberi yok. Derken kuzen yanımıza geliyor, coşkulu bir selamlaşma, kucaklaşma. Kuzeni ona bir hediye de getirmiş. Zaimoğlu onun yanındaki Alman erkek arkadaşını söyle bir süzüyor. “Sana iyi bakıyor mu?” diye soruyor. “Evet evet,” diyerek gülümsüyor kuzeni hafif bir gülümsemeyle. Onlar gidince Zaimoğlu hediyeyi açıyor. Aile fotoğrafları; herkes annebabasının deniz kenarındaki evinde, dünyanın her yerinde görebileceğiniz o bildik beyaz plastik sandalyelerde oturuyorlar. Kendini her yerde evinde hisseden Feridun Zaimoğlu da aralarında. Zaimoğlu’nun yanında o akşam da tekerlekli bir bavul var. Leyla için düzenlenen okuma turu haziran ayına kadar sürecek. O ağır takıları varmış bavulda, bir de ütülü gömlek. Altı saat içinde iki paket mentollü Marlboro içiyor. Kaşlarının arasında dikey, belirgin bir kırışıklık var. Öfkenin hâlâ mevcut olduğunu söylüyor, ama ona bir sürü başka şey daha eklenmiş durumda: anlatma arzusu, güzellik duygusu, mesafe koyma becerisi. Doğu Hikâyeleri ve Grimm Masalları, gösterişli takılar, jilet gibi ütülenmiş gömlek ve sözcükler. Zaimoğlu işte bu. Sürekli farklı yerlerde ve her yerde evinde. Bunun anahtarı eğitimdir, dildir. Göç uzmanı bir sürü insan bunu söylüyor, 600 sayfalık Leyla onları haklı çıkarıyor. ? Der Spiegel, 27.03.06, Çeviren: Süleyman Kavak L Leyla/ Feridun Zaimoğlu/ Çeviren:Vedat Çorlu/ İmge Kitabevi/ 602 s. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1038
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle