Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Metis Yayınları’nın 2010 Ajandası İllallah! alışılmış örneklerin ötesine geçiyor İnanmama hakkına saygı Y ıllardır, her yılbaşı öncesi pek çok kurum, kuruluş bir şeyler sunar müşterilerine, gizil müşterilerine. Bir zamanlar takvimler çok gözdeydi. Her aya usta fotoğrafçıların fotoğrafları ya da ünlü ressamların tablolarının yerleştirildiği takvimler. Ajandalar da az yaygın değildir. Takvimlerin de, ajandaların da, hiç kuşkusuz, somut bir işlevi vardır. Yıl boyunca, her gün elinizin altındadırlar. Masa üstüne koyduğunuz, belki duvara astığınız takvimlerden hangi günün hangi tarihe geldiğini, bayramların hangi günlere denk düştüğünü izlersiniz. Ajandalara gün gün, randevularınızı, yapacağınız işleri düşersiniz. Gerçi şimdilerde pek çokları bu gereksinimi elektronik aygıtlarla gideriyor, ama yine de basılı ajandaların tadı bir başka. Ne var ki, ajandaların büyük bölümü sıradan özellikler taşır, daha doğrusu ajandanın bilinen işlevlerini yerine getirmekle yetinir. Son yıllarda bu sıradanlığı kıran, alışılmış niteliklerin ötesine geçen bir ajanda yayımlanıyor. Metis Yayınları’nın 2004 yılından bu yana yayımladığı bu ajandaların en temel özelliği, içerdiği metinler, alıntılar, düşünceler ve görüşlerle hayat ve toplum karşısında belirli bir tutumu yansıtmaları, toplumda ağır basan kimi eğilimlere bir karşı çıkış niteliği taşımaları, toplumsal hayata zaman zaman gülmece, yergi, taşlama sanatlarından da yararlanarak müdahale etmeleri. Metis ajandaları, bugüne dek “Antikapitalist hareket için kılavuzlar”, “Doğa için sorumluluk”, “Yaratıcı direniş” gibi izlekleri işlemişti. Ajanda 2010’un izleği ise “İllallah!” Hepimizin bildiği gibi, hayatın içinden gelen bir tepki sözcüğüdür “illallah”. Usanç, bıkkınlık, biraz da bezginlik anlatır. “Yaka silkmek” vardır bu ünlemin içeriğinde. Bazen bir çocuğun haşarılığı, bazen susmak bilmeyen bir geveze, bazen de üstünüze üstünüze gelen olaylar, “İllallah!” dedirtir insana. Sabır taşmaya yüz tuttuğunda, “İllallah, yeter, bıktık artık!” deyiveririz. Peki, Metis Yayınları’nın Ajanda 2010’u neye “İllallah!” diyor? Metis editörleri, ajandanın hemen başında yer alan kısacık Sunuş’ta, neye “İllallah!” dediklerini açık seçik dile getirmişler. Dilerseniz, birlikte okuyalım: “Bu ajandayı hazırlayan bizler, inanma hakkına saygı duyuyoruz. Ama biraz daha derin bir saygıyı, inanmama hakkına duyduğumuzu da belirtmemiz gerek. İnanmanın bir kez daha tartışılmaz bir şekilde insan varoluşunun temellerinden sayılmaya başladığı günümüz dünyasında, (ülkesine ve mekânına bağlı olarak) inanma hakkı örgütlü dinlerle, devlet bütçeleriyle, polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmış durumda; buna karşılık, varoluşlarını inanma temelinde tanımlamak istemeyenler genellikle tekil, münferit ve örgütsüzler. Doğduğumuzda dinsel bir kimlik edindiğimiz varsayılıyor ve dünya karşısında duruşumuzu nasıl tanımladığımız sorulmadan bu kimlikler atfediliyor bize; üstelik, yirminci yüzyılın sonlarında başlayan bu yeniden dinselleşme eğilimini siyasi, tarihsel bir gelişme değil de doğal bir oluşummuşçasına kabullenmemiz bekleniyor. Vicdana, adalet ilkelerine, ortak hukuk arayışına dayalı mutabakatlar oluşturmak yerine kendi seçimimiz olmayan kimliklerin sözcülüğünü yapmamız bekleniyor. Dolayısıyla, saygı duyup haklarının tanınmasını istediğimiz inanan kesimlerin bizlerin inanmama hakkını bertaraf edeceği kaygısından kurtulamıyoruz, ki gerek dünyanın gerekse ülkemizin tarihine şöyle bir göz atıldığında pek de yersiz olmadığı görülen bir kaygı bu. Dinsel, etnik, cinsel vb. kimliğiyle yaşamak isteyenin bu haklarına sahip olması demokratik bir toplumun esasıdır kuşkusuz; ancak kendisini bu tür verili kimliklerle tanımlamak istemeyenlerin vatandaşlık haklarının da aynı tavizsizlikle savunulması, eşit ölçüde meşru bir haktır bizce. İnanmama hakkının da bir insan hakkı olarak tavizsiz uygulanacağı bir dünya ve ülke umuduyla, bu ajandayı kendisine dinsel kimlik dayatılmasından illallah diyenlere sunuyoruz…” Eksiksiz aktarmaya çalıştım, çünkü Ajanda 2010’un başındaki Sunuş’ta yer alan bu sözler, pek çok düşünce ve eylemin birbirine karıştığı, kafaları gittikçe daha çok bulandırdığı günümüz kargaşa ortamında, uygar bir toplumun temel ilkelerinden birini vurgulayan bir “bildiri” niteliğinde. Erdem Öztop’un Cumhuriyet’te yayımlanan söyleşisinde, Metis Yayınları’nın yayın yönetmeni Müge Sökmen’le editör Tuncay Birkan’ın söyledikleri ise, bu “bildiri”yi bütünler nitelikte: “Zaten bütün dünyada ateizm geleneği de son yüzyılda sık sık bürünebildiği pozitivizmden çok, esasen ahlaki bir itiraza yaslanmıştır; her türlü din eleştirisine otomatikman pozitivist etiketi yapıştırılan bir kültürel ve siyasi ortamda bunu hatırlatmanın önemli olduğunu düşündük. Bu geleneğin Ajanda’da bolca yer verdiğimiz temsilcileri şunu göstermişlerdir en temelde: Bir tanrıdan korkmadan da insanlara doğru dürüst davranabilirsiniz ve sizi bir Nüfus cüzdanınızdaki din hanesine sorgusuz sualsiz yazılan ”İslam” vb. ibareleri kaldırtmak çok kolay. Tek yapmanız gereken, herhangi bir nüfus müdürlüğüne giderek bir dilekçe, iki vesikalık fotoğraf ve 4,5 TL vermek. Dinden azade nufüs cüzdanınız beş dakika içinde hazır! Unutmayın: Dinsizseniz, din sizsiniz. Yiğit Özgür tanrının yarattığına inanmadığınız zaman da dünya ve hayat büyüleyicidir, şaşırtıcıdır ve değerlidir. “Ahlak da sadece dinle mümkün olan bir şey değildir, dinden ve tanrının icadından önce de vardı, sonra da var olacaktır; din, ahlakın en temel belirleyeni olan vicdanı aşırı otomatiğe bağlayan, önceden belirleyen kodların içinde kontrol ve baskı altında tutmaya çalışan ve bu yüzden de tarih boyunca milyonlarca insanın katledilmesi dahil her türlü vicdansızlığa cevaz da verebilmiş bir kurumdur…” Metis’in Ajanda 2010’u, içerdiği metinlerle iki çizgiden ilerliyor: Haberler ve alıntılar. Gazeteler ve televizyon kanallarının gündelik kalabalığı arasında, hak ettiği ilgiyi çekemeden silinip gitmiş kimi haberler, Ajanda’nın bağlamı içinde daha bir anlam kazanıyor: “Dini bir derneğin internet sitesinde ‘Hıristiyan olmayanlar ebediyen cehennemde yanacak’ yazmasına tepki olarak başlatılan kampanya sonucunda, İngiltere’de 800 otobüse ‘Tanrı muhtemelen yok; artık dertlenmeyi bırakıp hayatın tadını çıkarmaya bakın!’ şeklinde ilan verildi.” (2009) “Hint asıllı Müslüman İngiliz yazar Salman Rushdie hakkında, Şeytan Âyetleri adlı kitabında İslamiyetin peygamberi Muhammed’e hakaret ettiği gerekçesiyle İran İslam Cumhuriyeti’nin dini lideri Ayetullah Humeyni ‘ölüm fetvası’ verdi.” (1989) “Balıkesir’de Akbaşlak köyü muhtarı ‘aminli düğün tüzüğü’ hazırladı ve mevlit okutmayan damatlara ceza kesileceğini açıkladı.” (1969) Bir de, dünyanın önde gelen düşünüryazarlarından alıntılar var. Bunlar, Ajanda’nın ana gövdesini oluşturuyor: “Ödüllendiren ve cezalandıran bir Tanrı fikrini kavramak, insanın eylemleri dışsal ve içsel zorunluluklar tarafından belirlendiği için çok zordur. Çünkü bu durumda, Tanrı’nın gözünde, cansız bir nesne hareketlerinden ne kadar sorumluysa, insan da başına gelenlerden ancak o kadar sorumlu olabilir.” (Albert Einstein) “İnançlı birinin kuşkucu birinden daha mutlu olması, sarhoşun ayıktan daha mutlu olmasına benzer. İnancın getirdiği mutluluk ucuz ve tehlikelidir.” (Bernard Shaw) “Bağışla, ey Tanrım, sana yaptığım küçük şakaları / Bağışla ki ben de bağışlayayım/ Senin bana yaptığın büyük şakayı.” (Robert Frost) Daha pek çok örnek verilebilir Ajanda’dan. Ama, iyisi mi, gerisini kendiniz okuyun. Ajanda 2010’un Sunuş’unda “katılmadığım” tek bir nokta var! “... bu ajandayı kendisine dinsel kimlik dayatılmasından illallah diyenlere sunuyoruz…” deniyor. Bence, “İllallah!” demeyenler de edinmeli bu Ajanda’yı… ? SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1038