Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fransız felsefeci Oscar Brenifier sorularıyla çocukları terletti, şaşırttı, düşündürdü. Çocuklar için “Filozof Çocuk” isimli bir dizi kitap yazan ve atölye çalışmaları yapan Brenifier 1727 Aralık 2009 tarihleri arasında İstanbul’daydı. büyük fark her birini farklı sanatçıların resimlemiş olması. Bu da diziyi aynılıktan korumuş, onlara hareket katmış. İstanbul’daki Atölye Çalışmaları Oscar Brenifier, Filozof Çocuk dizisini kaptığı gibi İstanbul’a geldi. 1727 Aralık tarihlerinde İstanbul’da anne babalar ve çocuklarla söyleşiler yapan Brenifier’i programının son günü izleyebildim. Oldukça ilginç bir deneyimdi. Çocukların da bu söyleşiden etkilendiğini söyleyebilirim. 25 Aralık’ta sabah ilk durağımız İstanbulKadıköy’deki Doğuş İlköğretim Okulu. Salonda ilköğretim 3., 4., 5. ve 6. sınıf öğrencileri var. Kısa bir tanışma ve selamlaşmanın ardından Oscar Brenifier o gün değineceği konuyu açıklıyor: Gerçek nedir? Çocuklar meraklı gözlerle ona bakarken biraz açıklık getiriyor soruya; “Bugüne dek, hayatınızda gerçeği söylemenizi engelleyen bir şey oldu mu?”. Parmaklar kalkıyor usulca. Tam biri söz alıp konuşacakken Brenifier “özür dileyerek” bir başka çocuğa sesleniyor; “Sen neden yanındaki arkadaşınla konuşuyorsun?”. Salonda buz gibi bir hava esiyor. Herkes birbirine bakıyor. Oscar, arkalardan bir çocuğa ayağa kalkıp açıklama yapmasını rica ediyor. “Konuşuyordum, konuşmuyordum,” derken, art arda sorular sonunda anlıyoruz ki, o günkü asıl konu; anlamak için önce iyi bir dinleyici olmalıyız. Ohh! Arkamıza yaslanıp söyleşinin keyfini çıkartmaya niyetlenmişken Brenifier bir başka öğrenciyi işaret ediyor; “Lütfen ayağa kalkıp neden arkadaşını ittirdiğini açıklar mısın?” “Çünkü arkadaşım sırama vuruyordu.” “O halde o da bize bunun sebebini açıklasın,” Bir başka öğrenci ayağa kalkıyor. Biraz ürkmüş, utanmış. “Şeyy! Yok bir şey. Sadece ayağımı sallıyordum.” “Hmmm! Her zaman böyle ayağını sallar mısın?” “Bazen,” Ama Oscar “Bazen,”, “arada bir,” vb yanıtları kabul etmiyor. Kesin yanıt istiyor; “Evet,” ya da “Hayır!” Öğrenci, arkadaşlarının gülüşmeleri arasında; “Evet,” diyor. “Neden yaparsın bunu?” “Bilmem,” “Sen her zaman böyle nedenini bilmediğin şeyler yapar mısın?” “Hayır!” “Ama şimdi yaptın! Demek ki bu tür davranışlar sergiliyorsun.” “Evet!” “Anlaşıldı. O halde bu akşam eve gidip ailene şu sihirli cümleyi söylemeni rica ediyorum; ‘Ben sebebini bilmediğim ve bir anlamı olmayan hareketler yapıyorum.’ Eminim pek şaşırmayacaklardır.” Karşı koymak pek olası değil usta konuşmacıya. Öğrenci Brenifier’in yönlendirmesiyle kabul etmiş bir kere bu “anlamsız hareket” yargısını. Çaresiz yineliyor sihirli cümleyi. Oscar ona teşekkür edip söze kaldığı yerden devam edecek gibi yapıyor. O da ne? En ön sırada bir başkası sürekli parmak kaldırıyor. Oysa henüz bir soru yöneltilmemiş, tartışma açılmamış. Oscar doğal olarak bu öğrenciye yöneliyor. “Acelen mi var?” “Yoo!” “O halde neden sürekli parmak kaldırıyorsun? Bir şey mi söyleyeceksin?” “Evet.” “Lütfen, seni dinliyoruz.” “…” “Söyleyecek bir şeyin yoksa neden parmak kaldırdığını söyler misin, lütfen?” Böyle ani bir soruya yanıt bulmak zor elbet. Hele arkadaşlarının önünde. Kem küm ediyor öğrenci. Oscar bu kez onun da “Biraz aceleci ve heyecanlı,” olduğunu söylüyor, sakinleşmesi için de ona salonun arkasındaki “Sakinleşme koltuğuna oturmasını” öneriyor. Bir süre sessiz sakin orada oturacak. Ama bu pek hoşuna gitmiyor küçük öğrencinin, karşı çıkacak oluyor, Oscar bu kez daha kesin bir dille ricasını yineliyor. Çaresiz salonun arkasındaki koltuğa geçiyor küçük öğrenci. Fransız konuk, bu arada sürekli asıl konuya giremediğinden yakınıp “sakin olmayı”, “sessizce ve odaklanarak dinlemenin önemini,” vurguluyor. “Dinlemediğimiz sürece ne sohbet edebiliriz ne de bizden istenenleri yerine getirebiliriz,” diyor. Bu heyecanlı tavrın Akdeniz insanına özgü olduğunu, Kuzey Avrupa’da ise insanların daha sakin davrandığının altını çiziyor. Çocuklar ise gerçekten sabırsızlanıyor artık. “Konuya girsek,” der gibiler. Ama ne mümkün! Oscar bugün “karşımızdakini dinlemek,” üzerine hazırlamış konuşmasını ve bir oyun / kurgu içinde sürdürüyor. “Dikkatinizi verip iyice odaklanmazsanız yanlış anlamanız, yanlış anlaşılmanız kaçınılmazdır. Üstelik aynı anda birden fazla şeyle ilgilenirseniz hiçbirini tam olarak yapamazsınız, başarı oranınızı düşürürsünüz,” iletisini veriyor. Felsefeci olunca, deneysel oyunlar kaçınılmaz elbet. Ama çocuklar çok hazırlıklı değil böyle bir felsefi açılıma. Alınanlar da oluyor, inatla karşı çıkanlar, üzülenler, kızıp surat asanlar da… Konuk felsefeci ise pek umursamıyor bunları, kendilerini tanımalarını, biraz durup düşünmelerini, verdiği önermeleri dinlemelerini istiyor. Baştan da dediği gibi hepsi oyunun bir parçası aslında. Söyleşiyi bitiren son önerme salondaki yetişkinleri gülümsetirken çocukları şaşırtıyor; “Şimdi bir soru soracağım, eğer bir kişi bile yanıt vermek için parmak kaldırırsa gideceğim. İşte sorum: Bilerek ve isteyerek gerçeği sakladığınız oldu mu?” Ön sıralardan bir öğrenci boş bulunup parmak kaldırınca Oscar Brenifier teşekkür edip vedalaşıyor. Çocuklar şaşkın… Ama konuklarını geçirmeyi unutmuyorlar. Kısa bir ara verip uzun bir yolculuktan sonra Ayazağa’ya ulaşıyoruz. Bu arada yol boyunca Oscar beni de düşündürmeyi unutmuyor. Çok keyifli bir deneyim oluyor benim için. Arada bir de olsa yetişkin olmanın yararını görüyorum. Büyük kızımın ergenlik döneminde yaşadığımız çatışmanın kaynağına ilişkin ipuçlarını bulmama yardımcı oluyor Brenifier. Kendi kendime bulduğum yanıt beni çok şaşırtıyor. Neden daha önce bunu düşünemediğime hayıflanıyorum. Keşke Oscar Brenifier’in 19 Aralık’ta Fransız Kültür Merkezi’nde ailelerle yaptığı söyleşiyi kaçırmasaydım diyorum. Sohbetimiz bizi karşılayan öğretmenlerin “Hoşgeldiniz!” seslenişi ile sonlanıyor. FMV Özel Ayazağa Işık İlköğretim Okulu Türkçe öğretmeni Çiğdem Keklik söyleşinin yapılacağı salona davet ediyor bizi. Oscar Brenifier’i tanıtıp sözü ona teslim ediyor. Konuk felsefeci bu kez biraz daha açık konuşuyor, gerçekleştireceği sunum hakkında ayrıntılı bilgi verip “aslında bir oyun(!) oynayacaklarını vurguluyor. Katılım beklediğini,” ekliyor. Çocuklar heyecanlı ve hevesli. Bu kez konumuz “Mutluluk”. “Sizi en çok ne mutlu eder?” diye sorunca parmaklar uçuşuveriyor. Ama biliyoruz artık; Oscar hemen konuya girmeyecek. Sabah oturumunda olduğu gibi “aceleci olmamak gerektiğini, dinlemenin, odaklanmanın önemini” vurguluyor. “Evet / hayır” yanıtları ile çocukların kendi gerçeklerini bulmalarını sağlamaya çalışıyor. Bazısı hiç beğenmiyor bulduğu yanıtı. Gözler nemleniyor, dudaklar titriyor. Oscar bunun doğal ve “insanın kendisiyle yüzleşmesinin sonucu” olduğunu savunuyor. Neyse ki arada yaptığı şakalar bu deneyimin sert etkilerini yumuşatıyor. Fransız felsefecinin üzerinde durduğu diğer bir kavram da toplumsal sorgulama, toplumsal değerlendirmeydi. Önyargılardan uzak, ayrımcılıktan sıyrılmış toplumların daha mutlu ve uyumlu olduklarını dile getirip benzer tekniklerle örneklemeler yaptı. Benim en çok dikkatimi çeken ise toplumsal eleştirinin çocuklarca çok doğru yapıldığı oldu. O an ele alınan konu ne olursa olsun, çok haklı ve yansız eleştiri yapmayı başardılar. Üstelik bunu genişletip topluma bakış açılarını da değerlendirip kısa bir eleştiri de yaptılar. Etkileyiciydi. Zaman daralıyor. Evlere dağılma vakti ama felsefeyle, belki de felsefe sözcüğü ile ilk kez karşılaşmış çocuklar son dakikaya dek Oscar’ın sorularına yanıt arıyorlar. Bıkmadan, usanmadan, arada ağlasalar bile kırılmadan. Ne de olsa Akdenizli çocuklar bunlar. Çabuk parlar, çabuk sönerler… Sevgili çocuklar, anneler, babalar ve eğitimciler, hazır felsefeden söz açılmışken biraz meraklanmaya, kendi sorularımızı bulmaya var mısınız? Ünlü filozofları araştırmak, yeni kitaplar keşfetmek eğlenceli olmaz mı? Hayat üzerine düşünmek, kendimizi tanımaya çalışmak, uzayı düşlemek, başka yerleri merak etmek ve anlamaya çalışmak; her şeyi… Ne demiş Descartes; “Düşünüyorum, o halde varım!” İyi seneler… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1038 SAYFA 33