Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erdal Atabek 80 yaşında... İnsan, ömrüne neler sığdırabilir? Bu elbette kendisine bağlı. Dile kolay tam 80 yıldan söz ediyoruz. Karşımızdaki isim Erdal Atabek. Hayatını insanı anlamaya, insanı insana anlatmaya adamış bir emekçi. Hepsinden önemlisi sorumluluğunun bilincinde bir aydın. Dolayısıyla sözünü esirgemiyor; sevgi diyor, insan, emek ve çalışma diyor. İnsanın kirletilmesine, hayatın zedelenmesine; kişinin kendisine, insana, doğaya ile dünyaya yabancılaşması ve yabancılaştırılmasına karşı çıkıyor. “Güzel yaşayın” çağrısında bulunarak herkese, hepimize sesleniyor. Ë Ali BULUNMAZ ince şeyleri anlamaya...” İnsanı anlamak da aynı incelikte. Peki, “İnsan olmanın sonu yok. İnsan olya anlatmak? O manın sonu olmaması ne güzel. Yazada zaman ve rak insan olmak, okuyarak, dinleyerek, emek isteyen bir çalışarak ve insanla insan olmak, ne şey. İnsanı anlagüzel.” mak zor, ama in“Özgürlük bu parmaklıkların dışınsanı insana anda mı? Hayır, bin kere hayır. Özgürlük latmak belki dakafalarda, yüreklerde. Nerede olursan ha zor. Bu zorlu ol. Aklın özgürse, yüreğin özgürse, özyola giren kaç gürsün. Aklın özgür değilse, yüreğin kişi var çevreözgür değilse, tutsaksın. Hepsi bu.” mizde? Şöyle bir Erdal Atabek bakın, bir tanesi yıllardır size sizi; daha doğrusu bize bizi elsefeyle az biraz haşır nehatta bize kendimizi anlatmaya çabalışir olanların zihninde kalyor. Kimden mi bahsediyoruz? Erdal mış olmalı: Sokrates’in en Atabek’ten. Yaşamöyküsüne bakmak, önemli buyruğu “kendini eserlerine ve yazılarına göz atmak bile bil”dir. “Kendini bilmek”, bir yerçabalarının anlamını ortaya koyuyor. de “haddini bilmek” demek. Aynı Atabek, 1930’da Adapazarı’nda doğar. zamanda ne bildiğini, beri yandan Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdiğinde yıl da (belki de asıl olarak) ne bilme1948’dir. Birincilikle bitirilen lisenin ardiğini bilmek. Burası önemli. Çündından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakülkü ne bilmediğini bilmek insanın kenditesi’ne girer. Ardından tıp doktoru olani tanımaya başlamasının ilk adımı. rak göreve başlar. 1965’te ilk yazısı MilliNe bilmediğini bilmek, başka insanlayet’te yayımlanır. Atabek o yıldan bu yarın ne bildiğini veya bilmediğini anlamana pek çok görev de üstlenir: Türk Tamak demek öte taraftan. Sonuçta, insan bipleri Birliği başkanlığı, Sosyal Güvenbu buyruğu yanına aldığında, hem kenlik Bakanlığı müsteşarlığı, Müjdat Gezen dini hem de başkalarını (kendi dışındakiSanat Merkezi iletişim danışmanlığı, leri) anlamak için yola çıkar. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar FaKendini ve etrafındakileri anlamak inkültesi Sosyal Psikoloji öğretim görevlilice bir iş. Gülten Akın, zamanında ne deği... Tüm bu görevlerinin yanında politik mişti: “Ah kimselerin vakti yok/ durup duruşunun “ödülünü” 12 Eylül’de Barış Derneği davası nedeniyle yargılanarak alır ve sonra diğer tüm sanıklarla beraber beraat eder. 1966’da düzenli olarak yazmaya başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını “2000’li Yıllarda” isimli köşesinde sürdürüyor Atabek. Siyasal ve toplumsal konularla birlikte eğitim, gençlik ve kişisel gelişim gibi temalarla bireylere yol göstermeyi amaçlıyor. Değişen toplumsal yapı ve değerler içinde aile, ergen ve genç etkileşimleri alanlarıSoldan,sağa: Erdal tabek, Ali Taygun, Enis Coşkun ve Orhan na yoğunlaşan Atabek, yazı, Taylan Barış Derneği Davası’nda. “Çağın tanıklığıyla sanıklığı iç içedir artık. Sanık olmayı göze almadan tanık olmak olanaksızlaşmıştır.” kitap ve konuşmalarıyla değişen birey ile toplumu anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. SEVGİDEN VE İNSANDAN YANA OLMAK Dedik ya anlatmak, hele insanı insana anlatmak daha zor diye; söyleyecek sözü bulunan insan olmanın da güçlükleri var. Bu, aynı zamanda bir şeylerden kaygı duymak veya rahatsız olmak demek. Elbette birilerini rahatsız etmek de... Aslında söyleyecek sözü olmak, biraz da aydın olmanın sorumluluğunu sırtlanmak anlamına geliyor. Sesini kısmaya çalışanlara inat, konuşmak; mücadele etmek, doğru bildiğini söylemekten vazgeçmeyip insanı bağımsız birey (özne) haline getirecek yola iteklemek... Atabek’in yazı ve kitaplarını okuyup konuşmalarını dinleyenler bunlarla ne denmek istediğini hemen kavrayıverir. Atabek’in Kışkırtılmış Erkeklik Bastırılmış Kadınlık adlı kitabındaki “bize öğretilen yanlışlara karşı başkaldırmamız gerekiyor, söylenen yalanlara karşı da; duygularımızı korumak, geliştirmek ve açıklamak için daha çok başkaldırı gerekiyor” deyişi de aynı aydın sorumluluğunun doğal sonucu. Çünkü Atabek’e göre “başkaldırı insana özgü”: “Başkaldıran insan, teslim olmayan, düşünen, irdeleyen, kuşku duyan, araştıran, karşı koyan insandır.” Bunun için de “insan olma eğitimi” zorunlu. Bu eğitim, “kişiyi düşündüren, ona güç katan ve kendini öğreten; doğayı, toplumları hayatı, dünyayı öğreten eğitimdir.” Onun çağrısı, birey olmayı kışkırtmak en arı anlatımla. İnsanı insan, bireyi birey yapan bilinci ortaya koymak; onu harekete geçirmek, değerleri kaybetmemek... Kaygısı bu. Hayatımız ve Değerlerimiz başlıklı çalışmasında o nedenle “Değerlerimiz sürekli değişir mi?”, “Değer değişimi dünyamızı nasıl değiştirir?”, “İnsanlığın kalıcı değerleri yok mudur?” gibi sorulara yoğunlaşıyor. Sevgi ve sevmek için zar attığından olacak “Sevgiyi biliyor muyuz?” diye sorup ekliyor: “Benim olmadığı zaman da sevmeyi biliyor muyuz? Benden olmadığı, benim gibi olmadığı zaman da sevmeyi?” Sevgiden yana olmak, enikonu insana omuz vermek demek. Atabek’in “yaşamın binbir rengini istiyoruz, insan insana yaşamak istiyoruz” seslenişi de aynı yoldaşlığın ürünü. Sevgi ve insana yoldaş olmak Atabek’i, yaşam ve dürüstlüğün sularına çekiyor. Dürüstlüğü “gerçekleri kabul etmek” diye tanımlayan Atabek’in buna düştüğü bir de dipnot var: “Dürüst olmak en başta cesur olmayı gerektirir.” Bedeli ağır bu erdemi hayatın merkezine koymak günümüzde ne kadar olası? İnsan önce kendine karşı dürüst olmaktan vazgeçerse sonrasında neler yaşanır? Özsaygı yitimiyle başlayan süreç, yaşamın ayağının kayışına kadar varır. Bunun çözümünü de sunar Atabek. Parçaları birleştirdiğinizde; yazılanları arka arkaya koyduğunuzda çözüm beliriverir: İnsan yetiştirmek... Dürüstlük Sevgili Çocuğum kitabında insan yetiştirmenin ne menem bir şey olduğunu ince ince anlatır: Yetiştirilecek insan “kendisinin, çevresinde olup bitenlerin farkında, kendisinde bu yaşananların sorumluluğunu duyan, yaşama kendi gücünü katabilen insan”dır. Onun için insan yetiştirme sanatının yegâne amacı, kendini yöneten ve yönlendiren insana ulaşmak. Bu insan, Kendi Yurdunda Sürgünsün kitabına ismini veren yazıda betimlediği “para düzeninin sürgünü” olmayan; hepsinden öte insana insan olduğu için değer veren; onu insan olduğu için seven kişidir. Buradan bakınca Erdal Atabek’in gençlere neden ayrı bir parantez açtığını anlamak zor değil. Kuşatılmış gençliğe neden yaşama cesareti aşılamaya gayret ettiğini kavramak da kolaylaşır. “Daha çok gençsin” sözü kulaklarda çınlarken, birden daima genç kalama ¥ Sözü bize, hepimize F SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1038