03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Alev Coşkun’dan ‘Yeni Mandacılar’... Ë Gamze AKDEMİR Mandaterin asıl derdi ne? miş.Derneğin diğer kurucuları arasında gazeteciler Dr. Celal Muhtar, Velid Ebüzziya, Ali Kemal, Refik Halid (Karay), Yunus Nadi, Necmettin Sadak gibi ünlü isimler vardır. Kurucular 5 Aralık 1918’de Başkan Wilson’a Amerikan mandası için istekte bulunan bir mektup yazarlar. Mektupta ülke insanlarının siyasi rüşte (olgunluğa) erişmediklerinden yola çıkılıyor ve 1520 yıl süreyle Amerikan mandası isteniyordur. İLK TEPKİ ATATÜRK’ÜN ‘MİNBER’İNDEN Wilson Prensipleri Derneği’ne basında sadece Atatürk’ün ortak olduğu ve etkin olarak yönlendirdiği Minber gazetesi hemen karşı çıkar. 7 Aralık 1918 günü Minber’de yayımlanan başyazı ilginçtir. Minber’in Dernek’e sert dille çatan başyazısı, “Temelsiz bir bina: Wilson Prensipleri Derneği” başlığını taşır. İki gün sonra, 9 Aralık 1918 günkü sayısında Minber, Amerikan mandası düşüncesini tekrar ele alır, bu düşünceye karşı çıkar, manda yaklaşımı yerine ileri devletlerin her birinden ayrı ayrı yararlanılması düşüncesini savunur ve “Avrupa rekabeti karşısında ABD’ye iltica (sığınma) doğru mudur” diye sorar. Peki Wilson Prensipleri Derneği’nde, bir yandan Akşam’dan Necmettin Sadak ve Yeni Gün’den Yunus Nadi gibi ulusalcı Kuvai Milliyeciler, öte yandan Ali Kemal, Refik Halit gibi işbirlikçilerin birlikte nasıl yer almıştır? İlk kez duyanı hayli şaşırtabilecek bu soruya şu yanıtı veriyor Alev Coşkun: “Günün koşulları unutulmamalıdır. Bu cemiyetin kuruluşu 1918 Aralık ayının başıdır. İstanbul fiilen işgal edilmiş, ne bir kurtuluş umudu, ne de yol gösteren var... Ancak, zaman içinde her şey yerine oturdu. Zaten daha sonra özellikle Yunus Nadi bu düşünceye karşıt olarak Anadolu’ya geçti, Yeni Gün adlı gazetesini Ankara’da çıkardı ve ilk Meclis’te İzmir milletvekili olarak görev yaptı. Asıl şaşkınlık Mustafa Kemal’in tutum ve “Manda” kavramına eskisi yetmiyormuş gibi yepyeni boyutlar da katılan günümüz literatüründe, ulus devletler inanılmaz sancılı, “made in America”, “son moda” deneyim ve sınavlardan geçiyor. Bizim gibi stratejik ve dengeleri hassas bir coğrafyada konumlu Müslüman bir ülkenin başına gelenler ve daha da gelebilecekler herkesi durup düşünmeye, sorgulamaya yöneltiyor/yöneltmeli. Bugün ülkemizi yönetenlerin önemli kararları almadan önce mutlaka Washington’a danışmaları, terör konusunda elimizin kolumuzun bağlanması adına kulislerin yürütülmesi, ülkemizin iç politikaları hakkında AB temsilcilerinin gemi azıya alıp, müstemleke valileri gibi sağda solda demeçler savurmaları, “uyarıları” kabak tadı vermedi de ne? İşte yazar Alev Coşkun raflara çıkan yeni kitabı Yeni Mandacılar’da, tarihsel bir süreçte ve belgeler ışığında ülkemiz üzerinde şekillenen mandacılık eylemlerine ve günümüzde geldiği noktaya büyüteç tutuyor. Günümüzün tarihten ders almayan, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeki kimi “aydın”ların durumunu ve küreselleşmenin dayatması ile oluşan “yeni mandacılar”ı ve bu yoldaki politikaları gün ışığına çıkartıyor. Alev Coşkun’un şu değerlendirmesiyle başlıyor “Yeni Mandacılar”: “Kitap, bir yandan yeni mandacıların resmini çizerken, öte yandan 2002 seçimlerinden bu yana yurdumuzda yaşananları siyaset bilimi açısından ele almaktadır. Bir bakıma yaşanmakta olan bir zaman diliminin kesitidir.” SAYFA 4 vet yeni anlamlarla “zenginleştirildi” “manda” kavramı bu net, ama bugüne dek bilinen anlamıyla “manda”, ileri bir ülkenin güdümüne girmektir. Manda yönetimi, güdüm yönetimidir. Uluslararası hukuk literatüründe ise tanım şöyle: “Kendilerini yönetebilecek derecede örgütlenme düzeyine erişmemiş ülke ya da sömürgelere uygulanan rejim.” I. Dünya Savaşı’ndan sonra ise söz konusu tanımın, Osmanlı’nın ve Almanya’nın kimi toprakları ile Afrika’daki kimi sömürge bölgeleri üzerindeki yönetim yetkilerinin, Milletler Cemiyeti’nin belirlediği koşullar çerçevesinde, cemiyete üye devletlerden birisi tarafından kullanılmasına dayanan bir yönetim biçimi olarak belirginleştiğini okuyoruz kitapta. E doğaldır ki bu durumda vesayet (koruma!) altına alınan ülkeler kendi kendilerini yönetebilecekleri olgunluğa erişecekleri aşamaya ulaşıncaya kadar yönetimlerine bir mandaterin yardımları yol gösterici olacaktır. Sıkı bir örnek veriyor Alev Coşkun: “Irak’a uygulanan İngiltere’nin yönetimindeki manda 1931’e kadar sürmüştür. Suriye ve Lübnan’ı Fransa almıştı ve buradaki manda yönetimi II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürmüştür. Ürdün’deki manda rejimi 1946’da sonuçlanabildi. BM Genel Kurulu’nda 1947’de yapılan oylamayla Filistin’in bir kesimi Ürdün’e bırakılırken, Yahudilerin yerleştiği topraklarda İsrail devleti kurulmuştu.” E davranışında aranmalıdır. Çünkü bu kadar ünlü kişinin kurduğu bir dernek ortada. Umutsuzluk ve kurtuluş için ufukta hiçbir belirti görünmüyor, ama Mustafa Kemal bu manda düşüncesine şiddetle karşı çıkıyordu. Anadolu’ya geçtikten sonra Amasya Bildirgesi’nden başlayarak Erzurum ve Sivas kongrelerinde tam bağımsız bir Türkiye hedefi için yaptığı çalışmalar dikkate alınırsa, bağımsızlık düşüncesinin Mustafa Kemal’de nasıl köklü olduğu anlaşılır.” PAROLA YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM! Nitekim ünlü Söylev’inde de Atatürk, gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolasını en dinç cümlelerle ortaya koyuyordur: “Yabancı bir devletin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir. Türk’ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir. Öyleyse ya bağımsızlık, ya ölüm!” Sonra neler mi olur? Okuyoruz, özetlersek Mustafa Kemal Anadolu’nun içlerine doğru yürür; 22 Haziran 1919’da ünlü Amasya Bildirisi yayımlanır. Bu bir ihtilal bildirisidir, işgalden sonra tam bağımsızlık ilkesinin ilk kez bir ihtilal ¥ TALEP DE VAR HANİ! Türkiye’de mandacılık istemlerine gelince… Talep de vardır hani! Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ve vatan topraklarının parça parça işgal edilmesi talepleri karşısında, Türkiye’nin varlığının başta ABD olmak üzere güçlü bir devletin koruması altında yürütülmesi gerektiğine inananlar yazık ki az değildi. Ayrıntılandırıyor Alev Coşkun hiçbir kör nokta bırakmamacasına. Öncelikle, ABD Başkanı Wilson’un 14. ilkesine dayanarak ve “Türklerin çoğunlukta oldukları topraklarda bağımsız bir Türk devletinin kurulmasının uygun olduğunu” düşünerek, 4 Aralık 1918’de Mondros Ateşkesi’nden bir ay sonra İstanbul’da Wilson Prensipleri Cemiyeti kuruldu. WILSONCULAR… Wilson Prensipleri’nin uyandırdığı umutla Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurmak fikrinin, edebiyatçı ve Üsküdar Amerikan Koleji mezunlarından Halide Edip Hanım’dan kaynaklandığı, aynı cemiyetin üyesi gazeteci Ahmet Emin Yalman ve ünlü araştırmacı Prof. Dr. Gotthard Jaeschke tarafından belirtil CUMHURİYET KİTAP SAYI 955
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle