24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erhan Bener’den ‘Açık Pencere’ Bile bile ‘lades’ ‘Açık Pencere’, Erhan Bener’in ölümünden üç ay sonra yayımlandı. Yazar, hastane odasında kitabın dizilmiş halini görmüş, sayfaları okşamış, gülümsemişti. Kapaktaki fotoğrafını görse, onu da beğenirdi kuşkusuz: Siyah zemin üzerinde şık, yakışıklı, külyutmaz, çocuksu, zekâ dolu bir adamın görüntüsü. Kitap Prof. Dr. Sedat Işık’a ithaf edilmiş. Ë Birsen FERAHLI rhan Bener öleceğini biliyordu. Hepimiz biliyoruz öleceğimizi ama beyaz önlüklü birinin, beyaz kâğıtlardaki türlü rakam ve sözcükleri inceledikten sonra, yüzünüze bakıp, “Sizde şu şu hastalıklar var ve ne yazık ki…” diyerek, ölümünüzü size tebliğ etmesi başka bir şey. Yaşamı boyunca insanı, varoluşu, dünyayı anlamaya ve anlam oluşturmaya çabalayan bir yazar, o odadan çıktığında ne olacak? Bir sağanak boşanacak. Varoluş ve yok oluşun o keskin sınırında belki daha önce hiç olmadığı kadar apaçık görünecek her şey. ‘An’ ile ‘sonsuzluk’ iç içe geçerek, düşünceyi zamanın sınırından kurtaracak. Akıl anlamaya çalışır ve kabul ederken, duygu kendi bildiğini okuyacak. Akıl belki bir işe yarar umuduyla tıbbın önerilerini yerine getirirken, ruh canlı cansız tüm nesnelerle bütünleşebilen bir öze dönüş sürecine girecek. Yüzleşmeler… Kabuller… İtiraflar… Arınma… Bütünle bir olma… ‘Açık Pencere’ (Mart 2008, Kırmızı Yayınları) Erhan Bener’in ölümünden üç ay sonra yayımlandı. Yazar, hastane odasında kitabın dizilmiş halini görmüş, sayfaları okşamış, gülümsemişti. Kapaktaki fotoğrafını görse, onu da beğenirdi kuşkusuz: siyah zemin üzerinde şık, yakışıklı, külyutmaz, çocuksu, zekâ dolu bir adamın görüntüsü. Kitap, Prof. Dr. Sedat Işık’a ithaf edilmiş. Sedat Işık mesleğini insan sevgisini ön planda tutarak uygulayan, edebiyat sevdalısı bir hekim. Tüm yapıtlarını okuduğu ‘yazarını’ yaşatmak için tıbbın olanaklarını zorluyor. Bunun yetmeyeceğini, bir yazarın yaşaması için yazması gerektiğini bilerek, “Haydi!”, diyor hastasına, “Bu kitabı yazacaksın, yazmalısın.” ‘Açık Pencere’ böylelikle ortaya çıkıyor. Yazarın ölüm haberiyle okuru, dostu ve doktoru Sedat Işık da kalp spazmı geçiriyor. ‘Açık Pencere’, yazarın yürek damarları ameliyatla değişip tam, oh bu vartayı atlattık, derken konulan kanser tanısı sonrası tedavinin bir parçası olarak yaptığı sabah yürüyüşlerindeki iç konuşmalar. Önce kalp, sonra kanser… O zaman, kırk bıçak darbesi ve ihanetle hançerlenen Romalı hükümdar gibi, “Yıkıl Sezar!” diyor Erhan Bener. Edebiyata, sanata, eleştiriye, ekonomiye, siyasete, ideolojilere, yapıtlarının oluşum süreçlerine, anılarına, dostluğa, aşka, tanrı kavramına, ölüme, evrime ve kendisine bu kez yaşamla ölüm arasındaki sıfır noktasından bakıyor. Hiç ödün vermeyen, yalın, kibirsiz bir bakış bu. “Çocukluğumdan beri, aile çevremden ve belki de o yıllarda ülkece yaşadığımız, yazık ki tamamlanmadan sona eren aydınlanma döneminden kaynaklanan özgür bir düşünce tarzım, hazır düşünce ve bilgilere kuşkucu gözle bakmak, kendi aklımın, gözlemlerimin, bilgi birikimimin ve sezgilerimin verilerine dayanarak gerçeği kendi kendime araştırıp bulmak, irdelemek alışkanlığım vardır.” Böyle konumlandırıyor düşünme sistematiğini. “Niçin yazıyorsunuz?” sorusunu, “Yazmak benim yaşam biçimimdir” diye yanıtlıyor. Sanatı ve kendi uğraş alanı olan edebiyatı kitlesel bir hareket olarak görmüyor. “Çok ve iyi okumak”tan söz ediyor Erhan Bener. Sabahın erken saatinde ağaçların arasında yürürken, “Ben kimim?”, diyor: “Ben genlerim, eğitimim, gözlemlerim, yaşamımdaki iniş çıkışlar, yediğim, yiyebildiğim yemekler, içkiler, sigaralar, aldığım ilaçlar, geçirdiğim ameliyatlar, öfkeler, ihanetler, sarsıntılar, hapishane günlerim, mutluluklar, aşklar, anamla, babamla, kardeşlerimle, dostlarımla geçirdiğim günlerden oluşan bir bulamacım ben, onların bileşkesinde şekillenmiş bir oyuncuyum. Bunlar belki her insanın yapılarının ortak taşları. Ama okuduğum kitaplar, onlar, bütünüyle bana ait. Ben onların çocuğuyum.” YENİ YOLLAR ARAMAK ‘Açık Pencere’deki tek kişilik sohbette kendini, yaşamını, anları, geçmişte kalmış kimi olayları, aşkı, güzelliği tanımlıyor; sonra boyutu iyice genişletip ilk canlı hücre ile kozmos arasındaki bağları sorguluyor. Ölümü değil ama, yok oluşu anlamaya çalışıyor. “Sahi ruh var mı?” diye soruyor. Yoğun düşünsel içeriğine karşın, gündelikten söz edercesine abartısız tümcelerle yazılmış felsefik içerikli bir kitap ‘Açık Pencere’. Erhan Bener’in derya deniz kültürel birikimini de vurgulamak gerek. Aydın olmanın, sanatçı olmanın ‘olmazsa olmaz’ koşulu ‘çok ve iyi okumak’ ve bu donanımı sentezleyerek yeni yollar aramak sanırım. Bireysel yolunun sonuna geldiğinin bilincinde olan yazar, “Şimdi artık ölümü savuşturamayacağını bilen bir insanım. Yokluk çok yakınımda” diyor, sonra hemen taşınması çok güç olan bu duyguyu bir kenara bırakıp ülkenin sorunlarını, düzenin insana ettiği zulmü, yalan demokrasileri sorguluyor; ardından kendi gerçeğine dönüyor yine: “Galiba yaşlandım. Gerçekten. Artık elim kolum bağlı olarak bu gözlemleri yapmak beni bunaltıyor. İçimden her şeyi bir tarafa bırakıp çekip gitmek geliyor. Sonra, ne garip, ben gittikten sonra neler olacağını merak ettiğimin farkına varıyorum. Galiba, merak, insanı yaşama bağlayan çok önemli bir öğe.” İşte kapak fotoğrafındaki muzip, çocuksu bakışla aynı etkiyi yaratan bir Erhan Bener ironisi daha. ‘Yalnızlar’ın Necati’sinde de göğsüne dayadığı tabancanın tetiğini çektiği sahnede böyle bir ironi seziliyordu. Oysa, 1956 yılında yazılmıştı o roman. Ölüm, o kahramanın yaratıcısına çok uzaktı henüz ama yazar, ölüm karşısında böyle bir tavrı daha en başlarda benimsemişti besbelli. Yoğun bakımdaki o son anda, son bir güçle borularını söküp atan, ölümünü bile kendi iradesinde tutmak isteyen Erhan Bener miydi, romandan çıkıp gelen Necati miydi, bilmiyoruz. ‘AŞK BİTMEZ’ Erhan Bener’in romanlarında, öykülerinde kadın ve erkeğin iç dünyası, aşknefret sarmalı, ilişkiler, kişilerin psikodinamik düzenekleri, toplumsal yapı ile birey arasındaki bağlantılar ustalıklı bir kurguyla, ayrıntılı olarak işlenir. Yazar, aşkı ve cinselliği bireyin varoluşuna damgasını vuran kavramlar olarak konumlandırır yapıtlarında. Bu yapıtındaysa kurgu yok artık, ‘Açık Pencere’nin kurgusu doğrudan yazarın kendi yaşamı. Marquez’in anı kitabındaki gibi ‘Anlatmak İçin Yaşamak’. İşte Erhan Bener de, belki de anlatmak için yaşadığı ömre zihnindeki yüksek bir tepeden kuşbakışı bakarken; utkuların, yenilgilerin, gururun, öfkenin ve prensiplerin önemini yitirdiğini; o çabaların, çalkantıların insana uzak ve yabancı göründüğünü bildiriyor okuruna. Oysa, yolun sonuna doğru tek başına yürürken, “Aşk bitmez” diyor yazar. Bellek, önemli saydığımız nice yaşantıyı aşağılarda bırakırken, ilkgençlik heyecanından başlayarak yüreği ısıtan tüm duyguları, o anları, bir bakışı, bir susuşu, aşka dair tüm kayıtları yaşandığı andaki tazeliğiyle canlandırarak yoldaş kılıyor ruha. Yolcunun içi ısınıyor, ruhu kanatlanıp uçacak kadar hafifliyor, hayat yaşanası bir şeydi, diyebiliyor. Hani ideolojik jargonda kullanılan bir kalıp vardır, “son tahlilde” denilir; evet, son tahlilde yalnızca sevdaları kaydediyor hayat. Bir de pişmanlıklar var. Son âna kalanlar, yetişmeyenler, akılda, ruhta hazır olup da hayata geçirilemeyenler, keşkeler var… Örneği, adı bile hazır bir roman: ‘Babaların Çocukları’ ya da ‘Çocukların Babaları’… “Yazmak istiyorum,” “yazacağım” denilip yazılamayan ve artık yazılmayacak olan… “Bu gün sonumun başlangıcı mı? Gelecek bahar nerede olacağım? Toprak moleküllerimden yeni canlılar üretmek için laboratuvarında ayrışmaları tamamlamış mı olacak? Ya da hâlâ yaşıyor mu olacağım?” Evrim kuramına inanan, aydınlanmacı dünya görüşünde, aklı pırıl pırıl, umudu terk etmemiş bir yazarın okuru da irkilten dört soru cümlesi. ‘Açık Pencere’de yaşamla ölüm birbirinin karşıtı değil, iç içe duran iki kavram olarak yer alıyor; biri diğerinin hem sebebi, hem sonucu. Yazar bir yandan, İkinci Dünya Savaşı’ndan başlayıp küreselleşmeye uzanan kanlı canlı bir dönemi irdeliyor, bir yandan yok oluşla nasıl baş edeceğinin formülünü bulmaya çalışıyor. Kimi yanlış saptamaları düzeltmek amacıyla yapıtlarının ana çizgilerini çiziyor, yapıtla yazarı ayırarak, yapıtı zamana, yazarı doğaya ekliyor. Kendi yaşadıklarından, bugüne anlam kata ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 955 E SAYFA 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle