Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ yayımlanan İkili Tekrar’a gelince, yine kitapşiir de diyebileceğimiz bir kitap, belirgin bir mimari. Yanı sıra Esrarîliğin tohumları da bu kitapta (atılıyor değil tabii ama) iyice görülüyor. “Güzel Arkadaş” şiiri mesela. Esrarîler 2003’te yayımlandı ama 90’larda –belki yine çekilmeyle– başlamıştı, diyebilir miyiz? Bu söyleşmeyi yaparken ‘hafıza’nın hakikaten, ne kadar güçlüyse o kadar yalancı olduğunu anladım, her şeyi sıraya sokmamı bekleme benden. Çekilme bence gerekli bir şey, kendi malzemenle baş başasın, şiiri kurarken ne “söyleşimsellik”ten anlarsın ne de “diferansiyel süreç”ten azadesindir. Ben hep öyle yazmaya çalıştım, çekilme olmadan bu güncel saldırıyla nasıl başa çıkılır? Çekilince vardığı düşünsel mevkileri tam anlatabilmek için insanın hayatını çıplak olarak anlatması gerek, bunu sırf entelektüel bir serüven gibi anlatırsam şairlik vazifemi yapmamış olurum. İyiliğe sığındım diyelim, bu sığınma da İkili Tekrar’da başladı. Esrarîler’de ideal bir ahlakın imkânsızlığını bilen bir ideal ahlaka ulaşmak istedim, buna çok ihtiyacım vardı, bir vicdana. Esrarîlik ideal bir mükemmellik, Esrarî olmak bugün imkânsız bir şey. O yüzden “Esrarî değilim, ama Esrarî’nin yazdığı her şeyin altına imzamı atarım” dedim. Kendim de hâlâ açar okurum, bana değerlerimi hatırlatır, İstanbul’da “24 saat Esrarîlik” imkânsız, güzel bir hayaldir. ‘MAHKEME KİTAP’ 20022005 arası yazıp 2005’te yayımladığınız Mahkeme Kitap, sanki biraz yanlış anlaşılma kurbanı oldu. Yayımı parçalı ham manifestoyla çakışıp “Parçalı Ham manifestoyu hazırlayan şiirler” diye tanıtılınca... İkili Tekrar’ın kesiksizliğitamlığı, buralardan çıkmak istiyordum, şiire attığım birçok şeyi geri sokmak istiyordum, şiirde konu tanımak istemiyordum. Mahkeme Kitap’ı yazmaya başladım, çok güzel bir yazma dönemiydi, bazen özleyerek hatırlıyorum, “Battal Gazi’nin Savunması” için türbesine gidip ziyaret ettim, dolaşarak yazdım. Ama her şeyin dönüp dolaşıp bir şiir haline gelmesinden çok, malzemeleri toplarken yakaladığım o çocuksu somut beni heyecanlandırıyordu. Orada bir “huruç” görüyordum. Kitap bitince yayınevine verdim, ama daha yayım sırası gelmeden Parçalı Ham Manifesto’yu yazdım, yayımladım. Mahkeme Kitap’ın manifestoyu hazırlama hikâyesi bu, beni bazı konularda uyandırdı. Herkes, sen dahil, bir müddet o şiirleri parçalı ham şiirler sandı, sonra parçalı ham şiirleri yayımlamaya başlayınca umarım her şey bir sıraya girmiştir. Mahkeme Kitap, Murat’ın (Üstübal) ifadesiyle “dirimsel” bir kitap, bu deyim hoşuma gidiyor. Divan şiirinin saray edebiyatı görülmesinden tutalım “GaripCHP güdümlüsü”, “İkinci YeniDemokrat Parti’nin eseri”, “70 şiiriideoloji tutsağı”, “80 şiiridarbe çocuğu”, “2000 şiirimilenyum fırlaması” gibi bir sürü ikili var. Şimdi sayınca komik geliyor ama şiir tarihi kimilerince de böyle yazılmış. Siz nasıl adlandırırsınız bu tarihi, hangilerini totoloji olarak görüyorsunuz? Bu hale indirgeyince Türk şiirinde perspektifi kaybedersin, ama bu şiir anlayışlarına yapıştırılan bahsettiğin bütün etiketlerde mutlaka bir gerçek payı da vardır, Garip tek parti ile, unutma ki o yıllarda Nâzım hapiste partisi tarafından bile unutulmuştu, İkinci Yeni liberalizmle, 80 şiiri Evrenizm ile, 2000 şiiri fırlamalıkla milenyumla alakasını bulamaCUMHURİYET KİTAP SAYI 955 dım hepsi alakalıdır, az ya da çok. Bir kuşağa “darbe çocuğu” demeden önce bir darbe yaşasalardı iyi olurdu ama ilişkisi var mutlaka. Yalnız bu arada şiire şiir olarak bakmayı da öğrendiğimizi unutmayalım, bu Türk şiirinin koyduğu başat bir iradeydi, bu zihniyetten geri dönemeyiz, bunlar böyle tartışılır gider, bir şairin kitabını eline aldığında bu nitelemeler biter, şiir öne çıkar, esas önemli olan o değil mi? Aç oku bak Cahit Külebi’yi. Cehd’e ayrıca değinmek lazım. Farklı bir yerde duruyor, yaygın şiirin tematik tekdüzeliğinin karşısında şiirde alan araştırmalarına girişmek çok önemli deney. Niyet olarak bile birçok şaire cesaret verdiğine eminim. Peki, kafanızdaki ne ölçüde gerçekleşti? Şiirin konu tanımazlığını hatırlatmak için girdiğimiz bir deneydi Cehd, Efe (Murat Balıkçıoğlu) ile çıkardığımız risale, her sayı şiirin girmediği bir mekâna girdik: Süleymaniye’ye efsanesinden sıyrılmış bir bakış atmak, Teknosa’yaMigros’a ya da bir muadiline girmek, bir havraya, havaalanına, Beyoğlu’na girip oradaki anlık deneyimden yola çıkan birer “cehd şiiri” yazmak... Tecrübenindeneyin şiire tekrar girmesi için, her sayıda üç şair aynı mekânın ayrı ayrı üç şiirini yazıyordu, bir iki mekân daha vardı yazacağımız, risalenin yayımını biraz erken kestik, ama bence de değerli bir deneydi, gözlemin vazgeçilmezliği üzerinde bir ısrar, katılanları değiştiren bir deney oldu. Baskıların kalkması lazım, tema baskısı da kalite geleneği baskısı da korkunç şeyler, Cehd bakarak düşünmeydi, şiirin görevi bakarak düşünme, zihni tehdit eden şeylere karşı korkusuzca göğsünü açma. Ahmet Güntan’ın kitabı, Şairden çok okur için bir fırsat... Ve Mahfil. Bizde kalsın, öngördüğümüz bir ömür var dergi için, vakti gelip dergi kapandığında, kapandığı gün başınızı yastığa koyduğunuzda nasıl hatırlamak istiyorsunuz? Mahfil’i çıkarmanın en iyi yanı seni tanımam oldu, şiire ne kadar özgecil baktığını anlamak, Mahfil böyle bakanların sert de olsa tartıştığı bir dergi olsun istiyoruz, etrafında şiir konuşmak için toplanılan bir soba... Bak ne kadar naif konuşuyorum, soba diyorum, toplanmak da naif bir niyet, hele bu çağda. Hemen anlaşılmaz Mahfil’in yarattığı, soba bir sönse o zaman anlaşılır, söndürmemek için elimizden geleni yapıyoruz ama sandalyeyi çekip gelen ne kadar az insan var dikkat ettin mi, halbuki internete baksan sanki Türkiye şiir tartışıyor. Buradan şiirde nereye gideceğiniz hakkında tahminleriniz var mı? Yok. Ama daha uzun süre parçalı ham kayıtlara devam ederim, öyle hissediyorum. ? Toplu Şiirler. (19762005)/ Ahmet Güntan/ YKY/206 s. SAYFA 11