27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kısa Kısa... Kısa Kısa... ¥ olunca da anlatım hayli renkli, sevimli ve gerçeğe yakın oluyor. Yazarın fazlaca süsleme yapmadan, yaşadığı dönemdeki aşklarını, kişisel anılarını anlatması onun cesaretli biri olduğunu da imliyor. İşin içine kadın faktörü girdiğinde bu kez karşımıza çay partileri, kekler, pastalar, giyim modelleri, muhallebicide buluşmalar, açık hava sinemaları, o dönemin ünlüleri geliyor. Yazımızın başında dinler mozaiğinden söz etmiştik. Evet, bu doğrudur. Anadolu bir ana tanrıça gibi her farklı inancı, yaşamı, öğretiyi bağrında büyütmüş ve beslemiştir. Hiçbir ayrımcılık yapmamıştır. Yazarın bundan fazlasıyla etkilendiğini söyleyebiliriz. YURTDIŞI HAYATI… Yazar ve ailesi kişisel gerekçelerle yurtdışında yaşamaya karar verirler. Her ne kadar yürekleri burada kalsa da… Kongo’ya gittiklerinde Türklük duygusu Tolya Filiz’in yüreğinden eksik olmaz hiç. “Ah… Nerede bizim çakı gibi Türk askerimiz? ‘Türk olmayı en büyük şeref / En büyük şeref ve şan sayarız’… marşını önümden geçerken askerlerimizle birlikte haykırırken, içimi alev alev saran heyecanı…” Güney Afrika Cumhuriyeti’ne gittiklerinde de yazarın oradaki gözlemleri ayrıntılar üzerine yoğunlaşır. Anı/roman biçimindeki anlatım Hariciye Konağı ile başlıyor, sırasıyla Büyükada, Kongo ve Güney Afrika Cumhuriyeti ile devam ediyor. Tolya Filiz meraklı biri olduğu için her gittiği yerdeki yaşam biçimlerini, inanışları, rejimleri olabildiğince irdeler, belleğine yerleştirir. Kongo’da gördükleri ilginçtir: “Ormanların bittiği yerlerde, savanımsı tropikal bitki örtüsünü yararak kırmızı topraklara giriyor, bir müddet gittikten sonra da, tekrar o delik deşik asfalt yollara geçip, ormanların kalbine dalıyorduk. Raphine denilen bir nevi liften yapılmış limbé’lerini (kısa etek) giymiş tek tük kadınlar da erkeklerin yanında yürüyorlardı.” Kendisi futbola düşkün olduğu için dönemin derbi maçlarını izlemektedir. Bu nedenle çok renkli bir anlatımla futbolla ilgili anılarını da okuyoruz. Tolya Filiz biraz çapkın, hovarda, kadınlara karşı “ilgili” bir erkektir. Kadın ve aşk söz konusu olduğunda hemen aklına dans, romantizm ve duygusallıkgelmektedir: “Ve hoparlörlerden Christian Adam’ın Si tu savais combien je t’aime –bilsen seni ne kadar seviyorum adlı şarkısı geliyordu.” Yazarın kitaptaki anıları 1950’lerden 1960’lı yılların ortalarına kadar sürmektedir. İşte bu dönem içerisinde yaptığı seyahatleri, gittiği ülkeleri, oralarda yaşadıklarını anlatmış. Hiç kuşku yok ki, bunları yaparken yaşadıklarını neredeyse tüm çıplaklığıyla dile getirmiş. Kişilerin belirli bir yaştan sonra kendi özgüveni içinde, kişisel yaşamıyla hesaplaşması da denilebilir bunun adına. Tolya Filiz, kişisel nedenlerle ayrıldığı ülkesinden hep övgüyle bahsediyor. Kadınlara karşı olan ilgisini dile getirirken, asla ataerkil bir anlayışta bulunmuyor. O her zaman ince, kibar ve duygusal bir erkektir. Hani, eskilerin tabir ettiği şekilde söylemek gerekirse, “nesli tükenen beyefendilerden” biridir. ANIROMAN YAZMAK… Anıroman yazmak edebi bir yetenek gerektirdiği kadar, hiç kuşku yok ki, anılarını paylaşmayı bilmek ve gerekli cesareti göstermek ister. Tolya Filiz, şiirsel bir akıcılık içinde, hiçbir kaygı gütmeden, kimseleri karalamadan, son derece rahat okunabilen bir kitap hazırlamış. Bu kitabı okurken, onun kişisel anıları kadar dönemin İstanbul’unu da yakından tanıyorsunuz. Kitabın içinde sözü edilen dönemlerde birçok ünlüyle ilgili kısa bilgiler de bulunuyor. Büyükada’ya “zorunlu” gelen Troçki, Başbakan Adnan Menderes, Prenses Süreyya ve (hepimizin gözbebeği) kıvrak dansöz Özcan Tekgül bunlardan sadece bazılarıdır. Yazarın (ilk gençlik dönemindeki) meraklı yapısı nedeniyle birçok ünlüyü görmesi, tanıması, yaşamı seven davranışlarıyla birleşiyor ve ortaya ilginç bir kişilik çıkıyor. Mahalle ağzıyla söyleyelim, söz dinlemeyen yaramaz bir çocuk gibi oradan oraya koşan, bir yerde sabit duramayan, afacan, çevresine karşı duyarlı bir adamın yaşamından bir kesit okuyoruz. Kitaptan anlıyoruz ki, kendisi kibar ve nazik biri olduğu kadar, şakacı, cana yakın, sevimli yapısından pek de ödün vermemiştir. Ne mutlu ona! Anadolu’nun “anaçlığı” bugünlerde eskisi gibi değil… İşte o nedenle ülkesini seven, anılarını yazan, yüreğinde bu toprakların kokusunu duyumsayan insanların eserlerine daha çok ihtiyaç bulunmaktadır. Böylesine gerçeğe yakın, unuttuğumuz değerleri anımsatan, birbirimize kenetlenmeyi öneren, sevgi dolu kalemlerin çoğalması gerekmektedir. Toplumları önyargısız biçimde birbirine ancak sanat/edebiyat yakınlaştırabilir. Bunu unutmayalım… Yıllar önce Türkiye’den ayrılmış bir Musevi’nin anıları değildir okuyacağınız. İçimizden, bizden birinin, büyük bir gururla yurt sevgisini öne çıkartarak, aşklarını, kişisel dostlarını, özlemlerini bizlerle paylaştığı, hoş bir anı/romandır, “İstanbul, Seni Hiç Terk Etmedim ki…” ? İstanbul, Seni Hiç Terk Etmedim ki…/ Tolya Filiz/ Gözlem Gazetecilik Basın ve Yay. AŞ/ ¥ 568 s. Tolya Filiz SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 952
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle