27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Pera da İstanbul”, yükselen Türkçe, evrensel insan ve Tekin Sönmez’in romanları ‘Türkçe evrensel dillerden birisi oldu’ Pera da İstanbul… Marissa EposKızılırmak Söylenceleri… Söylence BerlinBir Aşk Masalı… BenArasBilgelik Gizemi Hindistan… Yazar Tekin Sönmez’in kalemiyle yazın, tarih ve uygarlık sarmalında olağanüstü bir serüven... lincine, göz sezgisine başvurarak yazarda tanıklık olgusunu mu saptamak ister yazarımız burada? Şöyle ki günü geçmişe, geçmişi güne bağlamak üzere okura döner; “Thrakion Meydanı, Sultanahmet’teyim,” der. Ksenophon taşın üstünde gür bir sesle gürbüz ok atan bir savaşçı gibi havayı dövüyor. Gazete benden haber beklediği sırada ne izlediysem gazeteye aktardım. Çok korktuğumu, çıldırdığımı sanacaklar! Olsun,” diye not düşer. Burada olup bitenler nedir? Yapıtın son bölümü ve son tümcesi yine bu yanılsamalı düş/gerçeklik sarmalı ile sunulur okura. Pera’dan bir karnaval alayı geçmektedir. Baküs korolarını da çağrıştıran bu karnavalda, 24 yüzyıl sonra Pera ve Beyoğlu karakteristik fotoğraf objeleriyle sahneye iner, kozmopolit kültürler ve herkes sahnededir. Belediye zabıtası, helikopterle geçen Büyükkent Belediye Başkanı’na telsizle bilgi verir. O sırada Rio de Janerio tango mambo grubu oyuncuları Tünel Meydanı’nı doldurur. Köse tıfıl oğlanlarla Virjin, Şamram, Rana Dilberyan, Peruz, Garibe gibi kantocular durur mu! “Gürültü ayyuka çıktı,” diye not düşer defterine yazarımız. Yapıtın son tümcelerinde; “Değerli Okur, biracı kepenkleri nasıl indirdi reklam filminin çekimi olaysız durdu,” der. 24 yüzyıla yüksekten bakmaktadır yazarımız, içsellikten dışsallığa çıkar, bir not daha düşer. “Koroların, kantocuların doldurduğu Tünel Meydanı’nda manuel yazı makinesine kan ter içinde soluk soluğa koşarken, haber var mı, yok mu diye gazeteden çağcıl teknik kullanarak soruyorlar,” der. 24 yüzyıl öteye Ksenophon söylev verdiği yere bakarak durur bir an. Bu bakışta 24 yüzyıl tek bir fotyoğrafa dönüşmüştür. Evrensel insan bilinci Ksenophon’u orada, taşın üstünde söylev verirken izler. Hem içsel hem dışsal gören ikilikli bilinç, sayıklar gibi;“Tek sözcük yazmış değil yazarımız 24 yüzyıl sonra Latin abecesi ile Türkçe sırasının gelmesini bekliyor,”der. Bu tümce ile yapıt sona erer. Şimdi burada, yazarımızın göstermek istediği paradokslar var. “Ksenophon’un bir okçusu, bir kale burcunda vurdu beni,” diyor yazarımız. Ksenophon’un okçusu tarafından Çoruh kanyonlarında 24 yüzyıl önce vurulan çocuk 24 yüzyıl sonra, “Pera da İstanbul” adlı kitabı yazacaktır. Başka kimse değil! Yeryüzü, yeryüzü olalı beri “Pera da İstanbul” adlı yapıtı tek bir kişi yazabilir. Böyle ise bu çocuk neden bu yapıtı daha önce yazmadı da 24 yüzyıl bekledi? Paradoks şuradadır, çünkü bu çocuk zaman tünelinde yolunu şaşırmıştır ve ancak 24 yüzyıl sonra yazınsal metin dili olarak Pera’ya çıkan Türkçe ile bunu yazmıştır. Ya da çocuk beklemiş ve fakat Türkçe, anlaşılır olma sınırları ve sırları nereye gider? Saltık sınır demiyorum, “sır” diyorum. Dil gizemli bir araçtır. Ben derim ki; yazar hangi işi yaparsa yapsın, aslında gün 24 saat dil yogası yapar. Her dilin bir “aura”sı vardır. Tekin Sönmez’in Pera’da keşif yeri Türkçedir. Sözlü dil, yazın tekniği ile ne ölçüde yazınsal dil kulvarında boy gösterir ve yazarına ne olanağı sağlar. Kırsal alanlar değil kentler gizemi ile yazınsal metni taşır. Nereye, nasıl, hangi hızla, ne oranda koşarak bir dil, evrensel insan bilincine giden yolu bulur? Bu sonsuza uzayan bir koşudur. Bu, Tekin Sönmez’in de kendisine sorusudur. Kentlerle birlikte bir nabız gibi yükselen çağın hızı ile yüklenen dil ayrıntılarda koşmaktadır. ‘YAZINSAL METNİN GİZİ DENEME VE ROMANDA SAKLIDIR’ “Marissa Epos”, “BenAras”, “Çıplak Viking”, “Söylence Berlin” gibi romanların yazarı Sönmez’i nereye koyacaksınız? Pera’ya ne zaman geldiniz, hangi kent size yakın? Tıpkı kentler gibi her insanın ayrı bir bellek dağarı, ayrı saçı sakalı, kaşı gözü, ayrı bireylik tarih öyküsü ile yoğrulu özel yaşamı ve dil/i vardır. Kentler ve insanlar benzerler birbirlerine. İnsanlar gibi doğar, yaşar ve ölür kentler.. Belki de bundan gittiğim her yerde bir parçamı bırakır, vardığım her yerde bir parçamı ararım. Kent, insan mistisizmidir bu. Kent, ülke dediniz de hani, kendimi şimdi buraya, Pera’ya ait duyumsuyorum. Nerede yazıyorsam ordayım. Daha önce Berlin, Mannheim, Benaras/Varanasi, Stockholm vb, bir parçamı bıraktığım kentler. Yeniden doğduğum bir yer ise Pera’dır, Galata’dır. Acılarımla ve sevinçlerimle her şeyi silip sıfırdan başladığım ikinci çocukluğum Kadıköy oysa. Bir de şu, farklı yazma evrelerim var. Yurtdışına gittiğim 1982 ile şiir derslerime ve ilk yazma evresine çizik attım ve Stockholm Üniversitesi’nde dil öğrenimi de içinde olmak üzere sil baştan roman ve denemelerle ikinci yazım evresini gezginlikle farklı kentlerde tamamladım ve dört yıl önce Pera’ya düştü yolum. Bu yazınsal metinlerin arka planında 2 yıl Hindistan, Nepal, 2 yıl Guatemala, Peru, Meksika, Bolivya, Arjantin, Avrupa, Çin, Vietnam, Almanya, İsveç, Amerika toplam yaklaşık 30 yıllık bir yaşam var. Benim için olgunlaşma evresidir bu. En iyi romanı yazacak yaştayım. 25 yaşında roman yazan, otuz beşinde ünlenen romancılara hayranlık duyarım ben. Romancılara hayranlık duyarım çünkü yazınsal metnin gizi, deneme ve romanda saklıdır. Roman ve deneme gizi ise kentler ve hareket birliği, yazma gücü verir bana, hangi kentte yazarsam orası beni içine alır. Pera da böyle oldu... YAŞAMSAL ALGI.. TOLSTOYZOLAHESSESTRINDBERG Bu arada “Nüfus hareketleri” de “Yazınsal metinlerde hareket birliği” de dikkatimi çekti. Çok yönlü okunabilir bir metin. Ondan önce “Erken yazınsal ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 952 Ë Gamze AKDEMİR era da İstanbul” adlı kitabınızda, “salt tarih anlamı değildir bazı şeyleriyle silinmiş olmak,” diyorsunuz. Tarih tutkusu yüreğinizde ilk nasıl yer etti? Beyoğlu, Galata, Pera Bağları, ayrıntılar üstüne kurulmuş grafik çizimli bir dizi üçgen. Bu oldukça farklı üçgen tarih çağları alan sınırlarına belirgin bir yığınakla, gözle görülür kırmızı çizgiler kondurmuş. Bu çizgilerdeki ayrıntı üçgenleri nedir diye sahaflardaki tüm kitapçılara tek tek sordum. Kim olduğumu, neden sorduğumu, nereden geldiğimi söylemedim… “Bu tarih tutkusu yüreğinizde ilk nasıl yer etti” diyorsunuz. Pasinler’e Karasu, Fırat yataklarını izleyerek gelip Çoruh kanyonlarına ordusuyla inen Ksenophon’un bir okçusu, bu kanyonun bir kale burcunda vurdu beni. Onu izliyorum o olaydan bu yana, söylemedim bunu da Beyoğlu, Galata ve Pera’da kimselere. Burada şaşırtıcı bir betimleme ile yazarımız kendisini zaman tüneline bırakır ya da tarih tünelinden çıkar dışarıya. Tarih tutkusu diyebiliriz buna. Kafkaslar’dan inen nüfus hareketlerinin durduğu Çoruh kanyonları çıkış yeri olabilir. Ksenophon’un Pasinler Ovası’ndan kuzeye doğru indiği kanyonlarda Bardız adı ile bilinen arkaik bir yerleşim birimi vardır. Annesi, babası Bardız doğumlu Tekin Sönmez’in şöyle ki, bireylik varoluşma sınırları ile yerel tarih sınırlarını aşarak, evrensel insan ve evrensel tarih sınırlarına bakma tutkusu buradan başlar. ZAMAN TÜNELİNDE EVRENSEL İNSAN ALGISI “Ksenophon’un bir okçusu kale burcunda vurdu beni. Onu izliyorum,” diyen yazar neyin peşindedir? “Pera da İstanbul” adlı yapıtta tarih başlangıcı bu kadar önemli mi? Evet! “Pera da İstanbul” ne demektir? Evrensel insana dönük algı sınırıdır. İlk bölümde Ksenophon sahneye çıkar. Okuru, sinema tekniğindeki bilinç akımı ile bir anlatıcı olarak Pera Bağları’na ulaştıracak nesnel tarihtir bu. Kale surları ile Bizans adlı yerleşim yeri Ksenophon’un döndürdüğü Grek askerleri tarafından yok edilmek üzeredir. Mahşer yeridir Thrakion Meydanı. Ksenophon söylev vererek askerleri durduracak ve antlaşmayı kutsamak için Thrak âdetince Pera Bağları’ndan şarap içilecek. Neden? Her neden sorusu ortaya çıktığında, orada bir tarih sorusu da ortaya çıkar. İster tarih tutkusu, ister yazarın metin içi zaman tüneline geçişi deyin.. göz biSAYFA 20 “P zaman tünelinde yolunu şaşırmış ve gecikmiştir! “Pera da İstanbul” adlı kitap bu nedenle 24 yüzyıl saklı bir tarih ve serüven atlası gibi Türkçe yazacak bu çocuğu, şöyle ki evrensel insan algısına ulaşacak ve hem de Türkçe yazacak bu çocuğu zaman tünelinde beklemiştir. KENTLER VE ÇAĞIN HIZI İLE YÜKLENEN DİL “Pera da İstanbul” adlı yeni deneme kitabınızda “Romanı yazarı yaratır, deneme ise yazarını” diyorsunuz. “Evrensel insan algısı” dediniz, bunlarda bir bağlantı var mı? Evet! Yazınsal metinler dediğimiz roman, deneme, öykü, günlük.. bunlar dil ile ortaya çıkıyor. Fakat kullanılan teknikler onlara yol açar. Denemenin uç sınırları üst bölümde yazara yol gösterir ve hareket ritmi sağlar ve yazar bu uç sınırlarda gösterir kalemini. Roman sanatı evrensel insan algısına yol gösterici olur. Deneme ise evrensel insan algısını arayan yazara yol gösterir. Her iki durumda dil sahneye çıkar. Çağın hızı ile yüklenen dil, evet bu nedenle her iki durumda da dil kentlerle gelişme evresini bulur. Evet! Roman / deneme yazarının doğumundan çok önceleri başlayan bir süreçtir bu. Şiire ve ütopik romantizme, ötelenmiş düş kurmalara ara/konak basamaklar oluşturan “sözlü dil” değil. Böyle ise ilk yol ayrımındayız. Sözlü dil, yazı dili yol ayrımıdır bu. Yazın dili bilinci, tarih bilinci ister. Kent bilinci ile başlayan bir süreçtir bunlar. “Hiç bilinmeyen Galata, Pera ayrıntılarda gizlidir,” sözünüz gibi bir yazar olarak sizin keşif yeriniz neresidir? Tekin Sönmez neye göre, neredir? Benim için keşif şuradadır. Batı Oğuzcası ile bugünkü yazınsal metin dili olan Türkçenin yazınsal anlatım gereci olarak (yük taşıma) betimleme, yalın ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle