Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ ve sağlam bir ilişki vardı. Bugün orduya halkın duyduğu güven ve sempatinin tarihsel kökleri o günlerdedir. Daha sonraları ordu modernleşmenin aracı olarak işlev görmüş ve okuma yazma öğretmekten, giyim kuşama kadar yaşamın her alanında örnek oluşturmuştur. Milli Mücadele döneminde bile Mustafa Kemal, halkla iletişimin önemini biliyordu. Gittiği illerde gazeteler kurduruyor, Anadolu Ajansı’nı kurduruyor ve ajansın haberlerinin halkın göreceği meydanlara asılmasını istiyordu. Bugün yeni iletişim ortamının niteliklerine uyum sağlamaya çalışıyorlar. Zaman zaman da hatalar yapıyorlar. ‘ULUSAL GÜVENLİK POPÜLİST BİR MALZEME OLAMAZ’ Ordumuzun siyasi düzlemdeki iletişiminde dört ana konunun ayrı bir önemi ve yeri vardır diyorsunuz; “bölücü terör, irtica, Kıbrıs konusu ve Ermeni sorunu”. Bu dört mesele de biraz önce bahsettiğim “ulusal güvenlik” ana başlığının altında değerlendirilmesi gereken konular. Yıllarca siyasetçiler bu konuları gündelik siyasete malzeme olarak ve popülist bir biçimde kullandılar. Oysa ulusal güvenlik popülist bir malzeme olamaz. Bu konularda haklılığımızı anlatmayı başaramadık. Ciddi bir özgüven bunalımı yaşıyoruz Batı karşısında. Türk ordusu da siyasi kurumların bıraktıkları açıkları doldurmaya çalışıyor. Muhalefetin zayıf olduğu dönemlerde kendisi bir muhalif kuruma dönüşüyor. ‘BU KİTAP ASKERİN İŞBİRLİĞİYLE YAZILMADI’ Kitabı hazırlarken askeri kaynaklara ve görüşlere de başvurdunuz mu? Başvurmadım. Bunun iki nedeni var. Birincisi askerlerin sorduğum sorulara yanıt vermeyeceklerini düşündüm. Yanıt verdikleri zaman da bunun onların iç işleyişi nedeniyle çok uzun zaman alacağını biliyordum. İkincisi de dört yıllık bir emeğin ürünü olan bu kitaba “askerlerle işbirliğiyle yazıldı” etiketinin konmasını istemedim. Bilirsiniz ülkemizin bir kısım “teleaydınları” hayata etiketlemeler üzerinden bakar. Şöyle kişisel bir gerekçem de var. Askerlere yazdığım bir kitap için bilgi lazım olduğunu söyleseydim, kesinlikle kitapla ilgili açıklama isteyeceklerdi. ‘İçeriği ne? Neden yazıyorsunuz? Bizi eleştirecek misiniz?’ gibi sonu gelmez sorularla karşılaşacaktım. Askerlerden bilgi almak yerine kendi yöntemlerimi geliştirerek askerlerin çeşitli dönemlerde medyada yer alan açıklamalarını değerlendirdim. Bir de yazma sürecinde medyadan ahkâm kesen kocaman bilim adamları bile ‘asker hakkında yazmaktan korkmuyor musunuz?’ diye sordular. Bir akademisyene böyle bir soru sorulabilir mi? Bunu sorabilenler demokrasi savunucusu gibi kendilerini kamuoyuna sunuyorlar. Bizim gibiler de “her ülkede güvenlik söz konusuysa asker siyasete müdahale eder” genel bilgisini açığa çıkardığımız için etiketlenebiliyoruz. Hastalıklı bir süreçten geçtiğimiz kesin! ‘TÜRKİYE’DE YARIN NE OLACAĞI KESTİRİLEMEZ’ Bu kitap neden tamamlanamamıştır? Çünkü ordusiyaset ilişkisi sürekli yeni gelişmeleri içinde gizler. Üstelik Türkiye’de yarın ne olacağı hiç kestirilemez! Ordu hakkında yazmak nasıl bir duygu ayrıca, “Tüm tarafların onaylayacağı ordu konulu bir kitabı yazmak da CUMHURİYET KİTAP SAYI 944 olanaksızdır” diyorsunuz, anlatır mısınız? Daha önce yapılmamışı yapmak, yazılmamışı yazmak çok daha önemlisi medya üzerinden bir kısım sözüm ona aydınların askerler ve siyaset konusunda halkı kandırmalarına itiraz etmek müthiş gurur verici bir duygu. Elbette askerin, sivilin, entelektüelin, siyasetin toplu olarak onaylayacağı bir kitap yazmak kolay değil. Birinin işine gelen diğerinin işine gelmeyecek. Ben bu kitapla tüm tarafları rahatsız ettiğimi biliyorum. Demek ki iyi bir şey yapmışım. Türkiye’de ordu üzerine yazmak entelektüel dünya için orduyu eleştirmekle neredeyse eş anlamlı mı sahi? Böyle diyorsunuz kitabınızda. Bugüne kadar hep öyle oldu. Hep darbeler üzerinden yazıldı, çizildi. ‘TÜRK ORDUSU DİĞERLERİYLE KARŞILAŞTIRILMAMALI’ Müttefik! ABD ve AB’nin ordumuz konusunda ne gibi bir kafa karışıklığı var? Bir kafa karışıklığı olmasa bile kafaları karıştırmak isteyenler var. En çok sığındıkları şey, “ABD ve AB ülkelerinde ordu siyasete karışmaz, Türkiye’de karışıyor” savı. Oysa onların ordularıyla Türk ordusunu karşılaştırmak elmayla armudun karşılaştırması bile değil, elmayla soğan gibi iki ayrı şey. Halkın bilgi eksikliğinden yararlanıyorlar. ABD ile karşılaştırmak mümkün değil, Pentagon küresel ölçekte en siyasi kurum. Avrupa’ya gelince... Bakın Avrupa ülkelerine, İtalya’ya, Almanya’ya, İspanya’ya, Yunanistan’a... Yakın tarihlerinde ordularca faşist yönetimler altında ezilmişler uzun yıllar. Polonya, Fransa ise Alman ordularınca tahrip edilmişler. Dolayısıyla onların ordu deneyimiyle Türkiye’nin deneyimi ve bakış açılarını karşılaştırmak bana göre komik ve kötü niyetli. Üstelik Avrupa’da laiklik gibi demokrasinin temel kavramları halk tarafından talep edilirken Türkiye’de bunu talep eden ve korumak için mücadele eden Türk ordusu değil mi? Yazdıklarım bugüne kadar baskın ve tek taraflı bir bakış açısına bilimsel verilerle itiraz. Bu baskın görüş sahiplerine, tıpkı kral çıplak demek gibi, siz çıplaksınız demek gibi bir şey. ‘MEDYA SINIFTA KALDI, CUMHURİYET HARİÇ’ Son soruda çalışmanız sonucunda saptadığınız bulguları paylaşır mısınız? Birkaç temel bulgu var. Birincisi TSK klasik iletişim yollarıyla sağladığı başarıyı zaman zaman 27 Nisan’da olduğu gibi yeni iletişim koşullarında sağlayamıyor. İkincisi AKP tarzı başarılı siyasal örgütlenmeler ordunun bugüne kadar gerçekleştirdiği yardım vs. konularında önemli bir etkiye sahipler. Üçüncüsü asker “ne” söyleyeceğine kafa yorup emek harcamaktan “nasıl” söyleyeceğini düşünmüyor. Oysa “nasıl” sorusu bugünün iletişim ortamını yönetmenin en önemli koşulu. Dördüncüsü de askerin açıklamaları karşısında medya ve siyaset oldukça tutarsız. Askere göre hemen tavırlarını değiştirebiliyorlar. Yaptığımız bir bilimsel araştırmada bu durumdan en yüz akıyla çıkan Cumhuriyet gazetesi oldu. Açıklamadan önce ne diyorsa açıklamadan sonra da aynı şeyi söylüyor. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Tanklar ve Sözcükler/ Nuran Yıldız/ Alfa Yayınları/ 312 s. SAYFA 5