Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Güven Turan’ın ‘Bakır Çalığı’ ve ‘Çıkış’ üzerine... Söz damıtıcısı bir şair Güven Turan’ın “Bakır Çalığı”nda topladığı, kendi deyimiyle ‘aforizma’, bana kalırsa sözü ‘damıtma denemeleri’, bir edebiyatçının yaşamını, duygu dünyasını, olayları algılayışını, şiire bakışını, yorumsal yaklaşımını.. yansıtıyor. 1968’de, dayısının, şairi, “Ankara’da dalgaların kıyıyı dövüşünü dinleyen adamdır” tanımlamasına yalnızca şu cümleyi ekler: “Daha fazla bir şey katmıyorum bu söze.” Yazar, sözün özünü, damıtık kıvamını bulmuştur. Artık, kanıtlanamayacak bir söz üzerine sayfalarca yazılsa da bir sonuca varılamayacağının bilincindedir. Benim, Kazancakis’in şiir yazmayı “rüzgârlara çobanlık etme” benzetmesine yıllardır tek sözcük ekleyemeyeceğimi düşündüğüm gibi... Ë Adnan BİNYAZAR azar neyi yazabileceğini bildiği ölçüde, neyin üstesinden gelemeyeceğini de bilen adamdır. Hiçbir alana bodoslama girmez. Kurguladıklarının kendi içinde kaynaşan bir süreci vardır. O süreç dolmadan dışarıya bir şey yansıtamaz. Hangi türde olursa olsun, yazmanın seri imalat pazarları aradığı, daha da vahimi değerlinin yerini değersizin aldığı bir edebiyat ortamında Güven Turan’ın yazdıklarından, yazı dünyasından, söz damıtma denemelerinden öğrenilecek çok şey vardır. Öyle ki, onu okuyan birçok yazar, yazdıklarının boş çabalar olduğunu kavrayacağı gibi, kimileri de yeteneklerine can aşılama olanağı bulacaklardır onun denemelerinde. Çünkü, sözcükler evreninde sözcüklerini devinim alanı arayan deneyimli bir şairle, yazarla karşılaşacaklardır. Turan, şiirle başlayıp edebiyatın hemen her türünde ürün verdi. Yazdığı her türde üslubunun ağırlığını duyurmuştur. Bunu, kendi deyimiyle, ‘sözcüklerin anlamı’nı aramakla yapmadı, ‘anlamların sözcükleri’ni yaratarak gerçekleştirdi. Bu bağlamda, ‘yazmayı önemsedi’, ‘yazdıkları’nı değil. Güven Turan için, “Yazmak, gizli bir dili günlük dile aktarmak, çevirmektir” (s. 48). Bu yargısındaki incelik gözden kaçırılmamalıdır; Turan, ancak soy yazarların derinliğine inebildikleri ‘gizli dil’in yalnızca günlük dile aktarılmasıyla yetinmiyor, onun çevrilmesi gerektiğine de inanıyor. Gizli dilden günlük dile, günlük dilden yazarlık diline çevirme yetkinliğine çok az yazar eriyor. Yıllarca önce savunduğum bir gerçektir bu; iyi bir şair Y bir sözcüğü kullandı mı, o sözcük artık onun yaratım alanına girer. Kuşkusuz sözcük herkesin sözcüğüdür, tıpkı bronza, mermere, tahtaya can veren bir yontucu gibi, malzeme onun imgesel yaratımında başka bir anlama dönüşmüştür. İşte anlamın sözcüğü böyle yaratılıyor. İyi yazarların ancak kavranabildiği, taklit edilemezliği, kaynağını bu gerçekte buluyor. Dünya yazını, taklit edilemezliğin yüzlerce örneğiyle dolu. Kendisinden önceki gerçek bir yazarı taklit ederek bir yere varmış tek yazar gösterilemez. Yahya Kemal’i taklide kalkan nice yazar bir iki şiir sonra dökülmüştür. Nâzım gibi olmaya kalkan nice şairin ne acıklı hallere düştüğünü belirtmeye gerek var mı?.. Türk şiirinin Fransız şiiri yolunda gelişmeye başladığı Tanzimat’tan bu yana, şairleri bir ekole bağlamak alışkanlık haline gelmiştir. Bir şaire bundan kötü bir yakıştırma olamaz. 40’lardan sonra her şair kendi kimliğini buldukça, uzak etkilerden söz edilse de bu tür yakıştırmalar unutulmuştur. 40 şiirinin aşılamamış olması, şiirin kimlik kazanmasının sonucudur. Onun için tek tek şairlerle kimlik kazanan 40 şiiri kolay kolay aşılamıyor. Ayrıca, bu tür nitelemeleri şairin kendisi bile kendine yakıştırsa bunun gerçeklik payı tartışmalıdır. Çünkü, kendi yolunu kendi yaratmayan hiçbir şairin kalıcı olması düşünülemez. Bu tür nitelemelere sığınanlar, olmayan şairliklerine giysi biçmeye kalkanların işidir. GİZLİ DİL 1943 doğumlu Güven Turan’ın ilk şiiri 1962’de çıktı. Turan ilk şiiriyle bile ilgi çeken yeniyetme bir şair! Aradan elli yıla yakın bir zaman geçmiş, ilk yazdıklarıyla son yazdıkları arasındaki titreşimlerde fırlak çizgiler yok. Çizgi gergin ve sağlam. Başlangıçla gelinen yer arasında bir gelişme olmaz mı? Edebiyatın olmazsa olmazıdır bu. Turan’da bu tutarlılığı, sözünü ettiği ‘gizli dil’de görüyoruz. “Bakır Çalığı”nda topladığı kırk yıllık sözler de bunun tanığı. Aşağı yukarı kiminde yoğun, kiminde yaklaşımlı edebiyatın her türünde yazan Turan’ın düşünsel ve şiirsel altyapısının yoğunlaştığı yapıtları, eleştiri yanı ağır basan denemeleridir. Yazınsal, siyasal, toplumsal konuları da ele alsa, Turan, olayları, olguları kendi ekseni çevresinde biçimliyor. Neredeyse, yazdıklarının şifresi sayılabilecek “Bakır Çalığı”nda buna ilişkin ipuçları var: “Bir eleştiri yaptığımda, yazara yönelmemiştir o yazı. Sadece bir okuyucu olarak kendimle okuduğum eser arasında bir hesaplaşmadır. Kitap tanıtmaları için pek söz konusu değil bu söylediğim. Kitap tanıtmalarını başkaları için yazıyorum. Onun için de sevmiyorum kitap tanıtmalarını.” (s. 12). Sevmez, sevemez... Kim yaparsa yap sın bu işi, kendi dışına çıkar. Turan, şiirinde olduğu gibi, ‘dış’ın yazarı değil, kendi iç evreninin uçlarını arayan bir yazı yaratıcısıdır. Bu yargımla, onun başarısız bir kitap tanıtıcısı olduğunu vurguladığım sanılmasın. Eğildiği işi iyi yapmayacaksa ona yönelmeyeceğini biliyorum. Onun ‘tanıtma’ diye adlandırdığı birçok yazısının gerçekte, kuru bir tanıtma olmayıp, irdeleyici bir eleştiri olduğunu da belirtmeliyim. İlhan Berk, Oktay Rifat, Bilge Karasu, Cemal Süreya, Ahmet Oktay, Ülkü Tamer, Turgut Uyar, Nezihe Meriç.. üzerine yazdıkları, tanıtımın çok dışına çıkan, bu şair ve yazarları yeni kavramlar bağlamında yerine oturtmaya çalışan önemli edebiyat yazılarıdır. Güven Turan, “Kendini Okumak” adlı kitabında topladığı denemeeleştirilerinde, yenileşen edebiyatımızın topografyasını çizer. Yükseltileriyle, derinlikleriyle, ırmakları ovalarıyla her şey gözler önündedir. En alışılmamış kavramları bile, günübirlik bağlamı içinde vermeyi bilir. Bir bakıma, gizli dili günlük dile çevirdiği gibi, yabancı olanı yerli kılar; onu yeri ne ise oraya yerleştirir. Edebiyat eleştirilerinde 1980’lerde geçmeye başlayan, Almanca yazımıyla “kitsch” sözcüğünü 1968’de “Yordam” dergisine yazdığı bir yazıda kullanmış Güven Turan. ‘80’lerde bile önü ardı açık, açıklık kazandırılmış bir kavram değil. Berlin’e İstanbul’dan bir grup edebiyatçı gelmişti. Onlardan biri, adını vermediği bir Alman dilbilimcisinin, “kitsch”in bizim “kıç” sözcüğünden türemiş olabileceğini sandığını aktarmıştı. Oysa Turan, ta 1968’de, o günkü edebiyat ortamını yansıtmak için bu sözcüğün künyesini çıkarmış, kavramın niteleme alanına girecek yazarları sayıp döküyordu. Turan, kitsch kavramına Hermann Boch’un “Türk Dili Roman Özel Sayısı II”de yayımlanan ‘Romanda Dünya Görüşü’ adlı yazısında rastladığını belirterek, kitsch’in tanımını, yazısına alıntılıyor. O günden bu zamana değişen bir şey olmadığını, daha da düzeysizleşen bir edebiyat ortamı yaratıldığını yansıtması yönünden tanımı buraya da aktarmak istiyorum: “Gerçek sanatla ilgisi olmayan ve sadece etki yaratma ve duyguları gıcıklama amacıyla meydana getirilen tabiat dışı ve fazla özentili, bayağı, kötü, çirkin ve tapon vasıflı her esere, mala, mamule verilen isim.” Somut verilerle açıkladığı kitsch sözcüğünün daha iyi anlaşılmasını sağlamak için özetle şunları da ekliyor: Sanatsallığa özenilerek bayağılığa düşme durumu... Güven Turan’ın kavramları, eserleri, kendi deyimiyle nasıl bir “eleştirel bilinç”le değerlendirdiğini görüyoruz. Yazı kitsch kavramının açımlanmasıyla başlamışsa, onun ne olduğunun örnekleri de verilecektir. Güven Turan’ın ‘Gerçek Deney ve Kitsch’ başlıklı yazısı okunduğunda, burada adını anmaya gerek yok, kırk yıl önce kitsch diye nitelediği eserlerden bu gün hiçbirinin adı sanı yok. ELEŞTİREL BİLİNÇ Eleştirel bilinç, Güven Turan’ın değerlendirme miyarıdır. Bunu da yazılarının kavram zenginliğiyle sağlıyor. Eleştirme diyorsa, bir bir sıralayarak eleştirinin ne olduğunu açıklıyor. Son denemelerinin yer aldığı “Süregelen”de, bir kavramı nasıl irdelediği, sözcüklere yaklaşımından anlaşılıyor: “Böylesine doğal, böylesine sıradandır kelimeler, soluk aldığımızı düşünür müyüz? Sakın aldanmayın bu duruma; kelimeleri izleyen, kelimeler üzerinde düşünenler de vardır! Az da olsa! (...) Sakın kelimeler üzerinde kafa yoranların bundan çok hoşlandıklarını sanmayın, baş belası bir saplantıdır yaptıkla ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 944 SAYFA 14