22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Murat Üstübal ile ‘Huyname’ üzerine Aramakla bulunmaz demişler ama bulanlar da arayanlardır ifadesine sığınarak Yapı Kredi Yayınları’ndan ilk kitabı çıkan Murat Üstübal bu arayanlardandır diyebiliriz. Huyname adlı kitabı YKY’den çıkan şair, benim de uzun zamandır şiir yoldaşımdır. Kendisiyle iki dergi tecrübesi dışında şiirin zamanını da doyasıya yaşadık. Yomsanat ve Ücra diye iki dergi, duyanlar olmuştur, bir bakıma Ücra, Yomsanat’ın devamıdır diyebilirim. Bu bağlamda konuşursak Huyname, Murat’ın şiir serüveninde doksanlı yılların sonlarına doğru Mustafa Irgat ve Ramazan Macit’le başlayan ve Mehmet Mümtaz Tuzcu’yla devam eden, varlığını Yomsanat’la ilan eden ve Ücra’da olgunluğunu yakalayan bir şiir mücadelesinin de devamıdır. Beraber Ücra’da olsun Yomsanat’ta olsun şiir adına paylaştıklarımız, yapmaya çalıştıklarımız birbirini tamamladı. Ücra travmasını beraber yaşadık. Buna rağmen tartışmalarımız da yoğundur şiir adına, ücraşiiri, dirimkurguyu, taşramerkez kavramını, şiirin 2000’lerdeki tavrını, İkinci Yeni’yi, görsel şiiri, Murat’ın Türk şiirine soktuğu heteretopya gibi kavramları, kimi zaman –yanlış ve yanlı bir şekilde deneysel olarak adlandırılsa da tartışmaya soktuk diye düşünüyorum. Ücra ve Ücra’nın tavrını, her zaman her fırsatta belirttiğim gibi Murat‘ın şiir tavrından yola çıkarak oluşturduk. Ücra biraz da varlığını Murat’ın yazdığı şiire borçludur. Bu bağlamda anlatmayan bir şiir yazar Murat Üstübal, kelimeleri şiire seçerken günümüz şiiri ölçülerine bakarak seçmez, şiirin imge dolayımını arttırır böylece, verimini içkin kılarken dışarıya bir kilit bırakır, bu kilit şiirin sesidir aslında ama o bunu sezdirmez. Formalnormal bir seslenme değildir. Bir çığlık hiç değildir, diyerek bir okuma önerisinde de bulunabilirim bu kısa girişte. Bu zor girizgâhlı yazıyı, sevgili dostum şair Murat Üstübal’la ilk kitabı nedeniyle buluşturarak, şiir adına düşüncelerini sizinle de paylaştırmak istedim.. SAYFA 16 iirin tabulaşmış yapıları dışında anlatmaz bir şiir yazıyorsun, bu bağlamda ilk şair duraklarından biri Mustafa Irgat şiiridir. M. Irgat şiiri kapsamında kendi şiirini ücradirim kavramını da katarak nerelerde nasıl adlandırırsın? Ücra dergisini çıkardığımız o yoğun dönemde seninle bunları çok konuştuk; asıl mesele senin de bildiğin gibi şairin bir derdinin olması. Şairin derdi elbette şiirin sorunlarını da yedeğe alarak konuşan bir üstdilin baskısına karşı çıkan yeni bir dille ortaya çıkması. Böyle bir üstdilin iktidarMurat Üstübal laştırıcı ve ötekileştirici özelliğini de hesaba katarak söylüyorum tüm bunları. Şair böyle bir işe soyunduğunda kendi kurduğu dilin de bir üstdil haline gelmemesine dikkat etmeli. Ama asıl meselenin de üstdil’i iktidarlaştıranın tam da onun dizgelerine içkin olduğunu görebilmek. Evet, bizim meselemiz baştan beri bir sistemi gütmek adına tüm dizge manevraları ve en sonunda da gösterge stratejileriyle toplumun gözünü boyayan iktidardil’in oyununu bozmak. Ama bunu yaparken sadece anarşik bir dil yaratmak da çözüm değil elbette! Aynı zamanda, çıkış yollarını da aramak gerekiyor. İşte, M. Irgat bu anlamda kendi başkadil’ini kuran ve onu yaşamın içinde deneyimleyen bir şair olduğu için ilgimizi çekmiştir bizim.. Tüm bunları yaparken, içi boşaltılan kavram ve göstergeleri, kendi kayıtsızlığında yeniden üretmeyi ve onları yeni bir değerler dizisinde sunmayı bilmiş bir şairdir. Elbette, oluşturduğu başkadil, İ. Mert Başat’ın deyimiyle gerekliliğin değil gerçekliğin temsili olduğu ve Irgat’ın söyleyişiyle temsiledilemeyen’e yöneldiği için, üstdil’in bilinçsizce tutsağı haline gelmiş Türk şiirinin bazı çevrelerince görmezden gelinmiştir. Zaten, bu çevrelerin, gösterengösterilen ilişkisinde Irgat’ın karşı duran ve gösterge dışına kaçaklar haline gelen şiirini algılamalarının da zor olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Doğrudur, gösterge ilişkilerine fazlasıyla gömülü günümüz mimetik şiirinin temsilcilerinin yanında anlatmazlığın kıyısında gezindiğim! Ücradirim ya da dirim kurgu dediğimizde, şairin kendi zihinsel imge ve dil düzeneğinin de içinde bulunduğu güncelin dinamiğini belli bir akışkanlıkla yazmaya ve bildirmekten önce duyumsadığını iletmeye irade göstermesiyle şiirin yeni anlatım olanaklarına kavuştuğunu duyumsatmaya çalıştığımız görülebilecek mi merak ediyorum. Ama, Anadolu’nun her şey akar anlayışının, bu ‘Günümüz şiiri kendini İkinci Yeni ile hesaplaşıyor’ Ş Ë Bülent KEÇELİ anlatımı sürekli dönüştürerek süreğen kıldığını sezmeden anlaşılamayacaktır bu da. Şiirin bir şey anlatmadığını söylemek çok fazla kolaycılık olur diye düşünüyorum. Sadece benim şiirimin değil, günümüzde şiir yazan çoğu yeni kuşak şairin şiirinin ince ve derin okumalara ihtiyacı var. Elbette, bu da günün şartlarının gözden kaçırılmadığı, yeni bir eleştiri düzeneğiyle olabilecek bir okuma… Dizgedışılık, verili aklın ertelenmesi, görsel şiir, deneysel şiir vb. kavramların etkisinde Huyname bazı dizgedışı yapıları barındıran,bir bakıma senin ilk dönemini de anlatan bir ilk kitap ve çok olbir tehlike var; o da dizgeden kaçarken ürettiğimiz her başkadil de bir dizgeye bürünüyor en sonunda ve verili hale geçiyor! Doğal olarak, bir ırmağa bir yerden giriyorsak başka bir yerden çıkmayı göze almak lazım! Huyname’deki ilk dönem şiirlerim, doksanlı yılların ortalarında yazdığım şiirlerden oluşuyor. Bu şiirleri özellikle dosyaya almamın sebebi, o şiirlerde bugünün şiirine feyz olabilecek bazı kavramlardan bahsettiğim içindi. Akar Tarihi adlı bu ilk bölümdeki şiirlerde ele aldığım ya da sezdirmeye çalıştığım parçalılık, lirizm meselesi, imge değişimleri, yerellik, çoğulluk, bilinç akı gun bir ilk kitap… Bu kitabı oluşturan şiirleri kapsadığı dönem itibarıyla dil ve üslup bakımından nasıl değerlendirirsin? Huyname’den sonra nasıl şiirler yazmak istersin? BİR SANAT DALI Kitapla ilgili değerlendirmeye geçmeden önce bazı noktaları açıklığa kavuşturmakta yarar var; şimdi deneysel denince kim neyi ifade ediyor, nerede başlayıp nerede bitiyor bu deneysel, bu belli değil bir kere. Evet, şiirlerimde bir yere kadar görsellik de olabilir ama ben şiirimi bu kitapta hâlâ sesle kuruyorum. Hatta, sesi bozarak kuruyorum yapıyı, dissonanslarla yani! Ama bazıları, bu şiirleri içine girilemiyor anlamında, sadece temaşa sanatına hizmet ediyor anlamında kullandıklarında, bu şiirlerin içine girmemek için bir bahane buluyorlar sezgisine kapılıyorum. Tüm bu sınıflandırmalarla bir tür tecrit tehlikesi de söz konusu. Hayır! Ücra’da, Heves’te, Poetikhars’ta ve nihayetinde Mahfil’de şiir yazan arkadaşlarımın hepsi her şeyden önce şiir yazıyorlar, şiirin bir sanat dalı olduğu bilinciyle. Dizgedışı kavramını da bekleyen şı, yokluk, akışkanlık ve bellek yitimi gibi konuları sonraki iki bölümdeki şiirler için yol gösterici olarak gördüğüm için aldım. Ayrıca, fazla şiir yayımlamadığım zamanlara ait bu şiirleri kendi şiir çizgimi ve tarihimi alımlayıcıyla paylaşmak için bir şans olarak gördüm. Sonraki Recil ve Dersederimsaklayıp adlı iki bölümde topladığım şiirlerde dil giderek daha da keskinleşiyor elbette. Ama, bu bölümlerdeki şiirlerde senin de bildiğin gibi, dizgedışı ve dil kırımlarıyla ilerleyen ve onların arasında yeni metafizik alanlar arayan ama sistemi idame ettiren dizgeye olan saldırısıyla derin politik bir dili gözetmek istedim. Ama bu kitapta oluşan yapının çağrışımlara açık oluşu ile dili öncelemesinin ve dili kendine döndürmesi nedeniyle içkinleşmesinin, iç ve dış arasındaki yaşamsal bağı içkin olanın lehine bozduğunu söyleyebiliriz. Yalnız, bu içe dönüşü, bir zafiyet olarak okumanın yanında, bir olanak olarak okumaya da hazır olmalıyız. Ben bu içe dönen ve başkalaşan dilin güncelle olan buluşmasını her anlamda sınamak istiyorum bundan sonra. Çünkü bu başkadil ötekiyle olan ilişkisinde kendi farkını yaratmaya ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 944
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle