26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ soyunmuş ve bu farktan dışarısıyla arasında verilenmeyi bekleyen özel bir alan oluşmuştur. Artık bu alanda daha fazla dolaşmanın zamanı geldi diye düşünüyorum! HESAPLAŞMA SÜRÜYOR... Bu şiirler İkinci Yeni şiirinin aşırılaşmış biçimi mi? Bizim seninle yaptığımız tüm konuşmalarda ya meselelerin odağında ya da kenarından içine sızan hep İkinci Yeni olmuştur. Günümüz şiiri de kendini İkinci Yeni ile hesaplaşmasıyla var etmiştir ve bu hesaplaşma hâlâ sürmektedir bana göre. Ama, Ücra şiiri bağlamında, ikimizin şiiri de İkinci Yeni’nin aşırılaştırılarak aşılmasının mümkün olup olmadığı şeklinde de okunabilir Türk şiir tarihi odaklı bir okumayla.. Bu aşırılaştırmayı dil ve olanakları açısından ele alabileceğimiz gibi, imge ve üslup açısından da ele almak mümkün! Şiirime baktığımda da, imge ve üslubun nasıl bir cendereden geçtiğini hayretle izlerken İkinci Yeni’nin muhatap alınmasının altında şiir eksenli bir zihinsel okumanın her iki dönem şiiri için de paralellikler arz ettiğini fark etmem yatıyor. Ayrıca, İkinci Yeni şiirini karşına alarak aşmak diye bir şey söz konusu değil. Çünkü, İkinci Yeni şiiri çok yönlü yapısıyla öyle klasik bir şiir akımı gibi değil ve İkinci Yeni’nin bir yönünü karşısına alarak ortaya konacak her şiir onun içinde kalmaya mahkumdur. O halde, İkinci Yeni’nin çok yönlü yapısıyla beraber hareket etmek gerekiyordu, daha doğrusu biz bunu yaptık ve o yönlerini aşırılaştırıp deneyimleyerek çıktık o şiirden… Senin şiir yazma tecrübeni az çok yakından bilen birisi olarak kitabını edinecek okura şiirin adına ne önerirsin? Ya da okur umduğunu değil bulduğunu mu okusun? Şiirin iletişimi hazır tutan bir şey değil, iletişimin yaratılması için işaretleri veren bir şey olduğunu düşünüyorum.. Şiirin bir yansıtma sanatından önce bir yaratı sanatı olmasının altında yatan gerçek de bu. Bildirişimi doğrudan sunan ya da okuru için bir şeyi hazır olarak bulunduran bir sanat değil şiir. Bunu gösterge dışına kaçışlarıyla da anlayabiliriz aslında. Doğal olarak, okuyucusuyla doğrudan değil dolaylı olarak ama mutlaka okurunun ya da alımlayıcısının üretimine ve katılımına anlamlandırma adına ihtiyaç duyan bir sanat dalı. Yaşadığım yer olan Konya’da bazı liselerde şiirimin örnek olarak okutulduğunu duyuyorum. Öğrencilerin büyük kısmı ilk bakışta bu şiiri anlamadıklarını ama aralarında yaptıkları uzun soluklu değerlendirmelerde şiire nüfuz etmeye başladıklarını, bunu da benimle paylaşma ihtiyacı duyduklarını söylediklerinde sevinmiş ve yapılan yorumların niteliği karşısında hayretler içinde kalmıştım. Orada doğru bir şeyler söylüyorlardı; biz sizin şiirinizi okuyunca zorlandık ama içine girmeye başlayınca hep soğuk baktığımız şiiri sevmeye ve hayata daha farklı bakmaya başladık diyorlardı. Benim için ilginç bir deneyimdi ve şiirin iletişimi sunan değil de onu yaratan bir sanat olduğu yönündeki düşüncemi pekiştirdi. Hem şiir içi hem de şiir dışı iletişimi ötekiyle ilişkiye geçerek yaratmak! Şiirin metinlerarası ve göndermeli özelliği şiir okurunun sahip olması gereken nitelikler konusunda da bize ilginç işaretler sunuyor. Alımlayıcının şiirsel sezgi ve duyarlık dışında bir şiir görgüsünün ve bu metinlerarası çok katmanlılığı algılayacak entelektüel birikiminin olması da şart gibi görünüyor. Huyname’deki şiirler dil yoğunluğuCUMHURİYET KİTAP SAYI 944 nu kelimeler aracılığıyla sağlayan şiirler. Yoğun bir şiir saldırısı/imge saldırısı var. Okurun hatta inceleyecek kişinin geleneksel şiir yapılarından baktığında pek şansı olmadığını düşünüyorum. Huyname’nin yayımlanması şiir için büyük bir umut aynı zamanda. İnceleyecek kişiler bu yüzden deneysel vb. adlandırmalara girmeden şiirini nasıl tanımlamalılar… Bu sorunu yanıtlayabilmem için bıraktığım yerden devam etmem gerekiyor! Şiirdeki metinlerarasılık, düzyazıdaki metinlerarasılık gibi mimetik ağırlıkta değildir, daha çok poetik özelliği, yani yaratı ve dönüştürücü özelliği ağır basar. Yani, sözgelimi bir gül kelimesinin geçmişten gelen tüm sembol ve imge referansları günümüz şiirinde güncel adına bir anlam taşımayabilir. Böyle bir noktada şiir, o kelimenin ‘kitsch’leşmesi nedeniyle ya o kelimeyi iptal edecektir ya da o kelimeyi parçalayıp dönüştürecektir. Bazen de o kelimeyi hiç anmadan onun güncel yansımalarına gönderecek hayalet imgeler kullanacaktır! Hatta, gül sözcüğünü kullandığı yerlerde bile gül sözcüğünün farklı göstergeler içine kayışını hayretle izleyecektir. Benim, senin de bildiğin gibi dediğim şu; artık günümüz imge ve sembol dünyasının açtığı metafizik alanın ifadesi için geçmişin metafizik veya mistik referansları yetersizdir. Bunun yetersizliği metafiziğin ve mistik olanın düşünce ve kültür tarihinin bir yerinde kesintiye uğradığını ve ütopikleştiğini akla getirir. Her ütopya güncelden kopar kopmaz mitleşir ve bir baskı odağı haline gelir. Bu baskının dağıtılması veya realize edilmesi şiirin uğraşlarından biridir, gösterge dışına kaçışlarıyla bu mitsel iktidarı parçalar ve heterotopyalar oluşturur. Bu heterotopyaların yeni baştan anlamlandırılması ancak yeni bir metafizik ve mistik anlamlandırma düzeneği ile mümkün olabilir. Ama bu metafizik ve mistik her türlü anlamlandırmanın kendisinin de bir tür mit haline gelen verili politik geleneklerin tümünden bağımsız olduğunu eklemek gerekir. Doğrusu, bahsettiğin imge saldırısının biraz da dil kırılmalarının yarıklarından sızmasıyla bu anlamlandırma gayreti çetrefilleşebilir; ama tüm anlamsız ve anlatmaz görüntülerin biraz da yeni metafizik duyarlık alanlarına karşılık gelecek yeni bir dil ve dizge eksikliğini gösterdiğini belirtmeden geçemeyeceğim. ŞAİRİN YERİ... Ben ve öteki çerçevesinde, Huyname, ben ve öteki arasındaki mesafenin uzunluğunu ve o oranda hızını da ortaya koyuyor. Şairin yeri bu ortamda nedir? Şair, ben ve öteki arasındaki sınırda gezinir. O sınırı şeffaflaştırırken ben ile öteki arasındaki ilişkilenmelerin bağıntılarıyla ilgilenir. Bu bağıntılar hızı nüfuz etmek için kullanırlar. Şiir, değerler evreni içinde hareket etmenin zorlaştığı yerlerde çağın kimi zaman negatif gibi görünen bir unsuru olan hızı kullanmakla statikleşen bir değerler bütününü aktifleştirmeyi başarır. Şiir, ne benin aşırı içkinleştirici uzamında ne de ötekinin aşkınlaştırıcı yüzeyinde yer alır. Şiir her ikisinin de birbiriyle etkin bir ilişkiler ağı içinde oldukları bir gerçekliğin şimdisinde ivmelenir. Empatik gerçekçilik olarak düşündüğümüz bu durum, ben ve öteki arasındaki sınırı delik deşik eden işlemci bir zihnin ifadesidir. Böyle bir zihin günceli ilgilendiren ve onu dönüştüren imgeler üretir; DeleuzeGuattari ikilisinin bahsettiği düşüncenin imgesi meselesi budur bana kalırsa. ? Huyname/ Murat Üstübal/ YKY/ 76 s. SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle