Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ rı... Ne yazık ki bunlardan biri de benim... Okuyup geçsem ya, didiklerim kelimeleri: Kelimelerle didiklerim... Epeydir de, nesneyle adı ve nesneyle kullanıcısı arasında dilimizde oluşan garipliğe taktım kafamı... Belçikalı ressam Margritte’in o ünlü pipo resminin üzerine yazdığı, ‘Bu bir pipo değildir’ini mutlaka görmüşsünüzdür. Bir yandan sanatçı, bir pipo resminin pipo olmadığını, bir pipo resmi olduğunu söylüyor...” ‘KELİMELERİ KELİMELERLE DİDİKLEMEK...’ Şiirinden romanına hangi türde yazısı ele alınırsa, Güven Turan’ın, sözcüğü birim aldığı görülür. Polonius, Hamlet’e ne okuduğunu sorar da, Hamlet de kelimeler.. kelimeler.. kelimeler.. der; Turan’da her şey gelip, bir tür yaratı sayılabilecek gizli dilden günlük dile çevirmeye olgusunda odaklanıyor. Terim dünyasını da öyle kuruyor. Yine “Süregelen”de yer alan ‘Eros Tanatos’ başlıklı yazısında terimlerin nasıl farklı bir oluşumla yer aldığına tanık oluyoruz Turan’ın sözcük dünyasında. İnsan cinselliği ‘aşk’tan bağımsız değildir. Onun için de insan söz konusu oldu mu, ‘seks’ yerine ‘erotizm’ demek daha uygundur kanımca. Erotizm ise cinselliğin hem çıplak hem örtük, yani aktöresel, yanını birlikte çağrıştırır. Erotizmin aktöresinde Yakındoğu dinlerinin birbirinden farksız, neredeyse kısırlaştırıcı, baskıcı, sınırlandırmalarıyla Freud’un bile kendini kurtaramadığı doğruyanlış çizelgeli edimler bir arada bulunur, gövdenin sınırsız tutkuları arasında. Güven Turan’ı okurken, yöneldiği konu alanlarından çok sözcüklerle kurduğu yazı dönenceleri ilgilendiriyor beni. 1979’da “Dalyan”la aldığı Türk Dil Kurumu Roman Ödülü konuşmasında kendisi de belirtiyor bunu: “Yazınsal metnin asıl öğesi dildir diye düşünürüm hep. Daha ilk yapıtlarımı yazdığım yıllarda bile dil, o sınırsız olanağıyla büyülemişti beni. O yıllarda her şeyden fazla dille uğraştığımı, dilin olanaklarını, sınırlarını araştırdığımı görüyorum, bugün o çalışmalarıma baktığımda. Çoğunlukla dilin günlük konuşma yapısını zorladığımı da görüyorum. Özellikle şiirlerimde.” Bu yargısını okuyunca, Ocak (2008) ayında yayımlanan “Çıkış” adlı kitabını baştan sona yeniden okudum. Kitabın sonuna gelinceye değin “Denizde ve gökte/yollar vardır/iz yoktur” dizelerini dilimden düşüremedim. O şiirin sonuna koyduğu “yitilir” dizesinde nasıl kara bir hüzün çöktü içime! Sonra şu dizeler: “Çocuklukla şimdi/arasında/gidip gelmek//Yeniyetmeliğin/nerede//İlkgençliğin/nerede//Sessizlik” Güven Turan’ı ‘yaşamı yoğunlaştıran son dizelerin şairi’ diye bir yargıya varırken hüznüm gözlerime vuruyor. Aşkı, gizli sözcüklere benzer aşkını, onda hep gizli kalan aşklarını.. sözcüklere, yerine göre bir sözcüğün ucuna ya da ardına sığdıran da o! Şu şiirinin yoğunluğu, aşk şiirCUMHURİYET KİTAP SAYI 944 lerinin gevezeliğe gelmediğinin de örneği: “Ayışığı/bir halkanın içinden geçiyor/ve parçalanıyor//Bu düşü/kimse yorumlayamaz mı//Bu düş/kimseye sorulamaz mı” Romanını da katarak söylüyorum; anlatı aşktan ve hüzünden uzaksa, onda yazınsal beğenin tadı aranmamalıdır. Acaba şu dizelerdeki yaşam kırıklıkları hüzünlü bir anıma rastladı da mı öylesine etkiledi beni?.. “Bir kâğıdın/beyazlığından korkmak//Boşluktan korkmayan/var mı//Yazmak/uçurumun kıyısında/tutunmaktır//Geçici//Beyazlığa dönülür” Adı yazara da çıksa, yazıyı yaşamının dışında tutan biri için yargıda bulunmak zor değil, Güven Turan gibi, yazısı yaşamının içinde/yaşamı yazısının içinde bir yazarı satırlara sığdırmak da kolay değil. Zorluğu şurada... Güven Turan eleştiri dozu yüksek denemelerinde de, şiirinde de, romanlarında da, yazdıklarının altyapısını da kuruyor. Hangi denemesini alırsanız alın, orada başka bir şey göremiyorsunuz; hep kendisi var! Bir yazarın, özellikle şairin kendisinin olmadığı yazıda bir eksiklik vardır. Kişi, okudukça, Güven Turan’ın yazısı onu içine çekiyor. Yazarlık, kişinin, kendi içine girdiği ölçüde kendinden uzağa da ulaşmaktır. Güven Turan’ın engin edebiyat kültürü bunu ona sağlıyor. Bir yazar kültürle duyguyu emiştirdi mi ötesi kendiliğinden geliyor. Hem kimse gibi olmamak, hem kendisi olmak... Yazarlık bu! “Bakır Çalığı”, Güven Turan’ın yaşam sandukası. “Doğduğumuzda tıktıklamaya başlayan bir saatli bomba: Zaman” derken filozofça düşünüp hayatça konuşmak söz erdemine ermektir. Yazarla yazı, birbirinin sütünden beslenir. Güven Turan’ın yazısına içirdiği süt de ondan içtiği süt de halis... ? Bakır Çalığı/Güven Turan/Yapı Kredi Yayınları / 94 s. Çıkış/ Güven Turan/Yapı Kredi Yayınları/ 58 s. SAYFA 15