29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nuran Yıldız ile “Tanklar ve Sözcükler”i, ordu ve iletişim üzerine… Asker ilkeli, ya medya? Nuran Yıldız’ın “Tanklar ve Sözcükler” yapıtı, ordular ve iletişim, TSK ve iletişim alanlarında genel bir değerlendirme yapmayı amaçlıyor. Yıldız’la, adını Sincan’dan geçen tanklar ve sözcükler arasında kurulan ilişkilerden ve bu ilişkilerin bağlamından alan kitabını konuştuk… hale olasılığını her zaman var eder. Dolayısıyla geçmişte Zeyno Baran’ın bir Amerikan dergisine, “Türkiye’de darbe olasılığı yüzde 50” dediğinde neden şaşırdık bir türlü anlayamadım. Bu gerçek, Amerika’nın yeniden keşfi gibi bir şeydi çünkü. ‘İLETİŞİM SAVAŞLARI... ZİHİNLERİ FETHEDEN KAZANIR’ Günümüzde orduların savaş demeyelim ama mücadele alanları bambaşkalaştı kuşkusuz. Karşı cephelere fazlasıyla sivil alanlar da eklendi. En uzun vadeye yayılan ve kazanması en zor belki de imkânsız olanı iletişim savaşları mı? Elbette medya nedeniyle sivil alanlar da eklendi. Ancak iletişim savaşlarının kazanılmasının imkânsız olduğu görüşüne katılmıyorum. Yeni iletişim olanakları nedeniyle savaş alanları artık insanların zihinleri olmuş durumda. Tüm mesele yapılan savaşta onayı önce zihinlerde sağlamanın gerekmesi. İşte bu nedenle zihinleri fethedemediği için Pentagon, Irak’taki iletişim savaşını kazanamıyor... ya da Bosna’daki katliamlara müdahalede gecikmesinin altında da uzak ülkelerde ölen Amerikan gençlerinin televizyon ekranları aracılığıyla toplumda yarattığı tahribatı göze alamaması vardı. Vietnam örneği onları korkutmuştu. ‘SÜREKLİ DEĞİŞİMİN KUTSANDIĞI GÜNLERDEYİZ’ Ë Gamze AKDEMİR ncelikle, henüz kitabı okumayanlara bir rehber olması adına, bu kitabı yazmanıza yol açan asıl nedenleri açmanızı rica ederek başlamak isterim söyleşimize... Tanklar ve Sözcükler’i yazmamın pek çok nedeni var. Türk ordusu, hakkında çok konuştuğumuz bir kurum ancak hakkında çok az şey biliyoruz. TSK hakkında çok fazla şey bilinmiyor olmasından yararlananlar var. TSK’yi yıpratmak için son yıllarda sıkça “Çağdaş ülkelerde asker siyasete müdahale etmez” safsatasını kullanıyorlar. Bu kocaman bir yalan. Buna itiraz etmek istedim. Askerlerin dikkatini, iletişimin günümüzdeki önemine çekmek ve elbette siyaset dünyasının müdahalelerle ilgili özeleştiri yapmalarının gerektiğini anımsatmak da önemliydi. TSK’nin iletişim ve siyasete etkisini hangi açılardan ele aldınız? Öncelikle tarihsel bir analizle Türk ordusutoplum ve Türk ordususiyaset ilişkilerini inceledim. İkisi darbe olan (1960 ve 1980) beş açık müdahale çerçevesinde iletişim değerlendirmesi, askerin toplumla hangi yöntemlerle ilişki kurduğu ve siyasete hangi yöntemlerle müdahale ettiği gibi konuları örnekledim. ‘ORDU MODERNLEŞMENİN EN ÖNEMLİ ARACIDIR’ Bu noktada TSK geçmişten günümüze hangi bağlamlarda dönüştü ve gelişti. Cunta deneyimleri ordumuza ne diyor? Türk ordusunu diğer ülkelerin ordularından ayıran en önemli niteliği siyasi iktidarı doğrudan kullanma amaçları taşımamaları. Darbe dönemlerinde bile en kısa sürede sivil iradeye yönetimi bırakacaklarının sözünü veriyorlar ve bunu uyguluyorlar. Bu tavrın arkasında Türk ordusunun cumhuriyetin kuruluş döneminde üstlendiği rolün yattığını düşünüyorum. Ordu modernleşmenin en önemli aracı ve demokrasi de modernleşme teorilerinin vazgeçilmez kavramı oldu hep. Demokrasiordu dengesi/dengeleri, elbette polemiklerin dışında kalmak suretiyle en doğru nasıl yorumlanmalı? Kitabınız buna yetkin bir araştırma sunuyor. Ne, nerede başlamalı, nerede sona ermeli, taraflar neyi fark etmeli? Sorunuzun çok yönlü yanıtları var. Bir kez herhangi bir ordudan söz ettiğimizde yapı olarak demokratik bir kurumdan söz etmiyoruz. Bu mümkün de SAYFA 4 Ö değil. Zaten kitabımda yer alan bir örnekte, bir Amerikan filminde albay karakterinin “Biz burada demokrasiyi sağlamak için bulunuyoruz, uygulamak için değil” demesini çok anlamlı buluyorum. Türkiye’de herhangi bir askeri müdahale sonrasında eleştiriye ordudan başlıyoruz. Elbette ordu bu anlamda eleştirilmeli. Sonuçları çok ağır oluyor. Bugünkü AKP iktidarını 28 Şubat’la ilişkilendiren kesimlere itirazım şu: AKP 28 Şubat’ın değil, 12 Eylül’ün bir ürünü. 28 Şubat siyaset ve diğer kesimler üzerinde özgürleştirici bir işlev görmüştür. Sağ aydınların önemli bir kısmı da bunu kabul ediyor ve 28 Şubat’ın dindarlar üzerindeki tarikat baskısını kaldırarak insanları özgürleştirdiğini söylüyorlar. Bu anlamda, siyaset, entelektüel dünya ve askerler bir müdahalenin demokrasiye verdiği zararı tartışırken hataları tüm taraflar olarak ortaya koyabilmeli. Türkiye’de bu yapılmıyor. Oysa araştırmalarım gösterdi ki ordu, her darbe ya da müdahale öncesinde mutlaka uyarıda bulunuyor. 12 Eylül’den neredeyse bir yıl önce komutanlar eğer anarşiye çözüm bulunmazsa darbenin yolunun açılacağını söylüyorlar, 27 Mayıs’tan önce Org. Gürsel, Başbakan Menderes’e mektup yazarak “antidemokratik yasalar kaldırılmazsa memleket ve partiniz için kötü sonuçlar doğar” diyor. 28 Şubat öncesinde Başbakan Erbakan’ın anlamasını sağlamak için güçlü bir mesaj olarak Sincan’dan tankları yürütüyorlar. Buna rağmen hiçbir uzlaşıcı önlem alınmıyor. Demirel’in deyimiyle her defasında basiretleri bağlanıyor. Bu nasıl bir basiretse artık. ‘DARBE OLASILIĞI YÜZDE 50’YDİ. NEDEN ŞAŞIRIYORUZ Kİ?’ Bu noktada “asker ne zaman/zamanlar siyasetten soyutlanamaz”ı soralım. Türk ordusunun tüm zamanlar için siyasete müdahalesinin değişmez bir kriteri var: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri ve Mustafa Kemal’in değerlerine karşı bir tehdidin oluşması.” Çünkü TSK kendi kimliğini başlangıçından beri “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, kollayıcısı ve koruyucusu” olarak tanımlıyor. “Koruma ve kollama” görevi müda Asker ile sivilin, medyanın dünyaları arasındaki mantıksal uyumsuzluk nedir? Ve bu uyumsuzluğun iletişime faturası nasıl ödeniyor? Askerin dünyası kuralları olan bir dünya. Değişmez rutinleri olan bir yapı. Oysa medya, yalnızca medya da değil gündelik yaşam, kurallarla barışık değil. Aksine “sürekli değişim”in kutsandığı günlerden geçiyoruz. Dolayısıyla bu iki yapı mantıksal olarak farklı ve çelişkili. Askerlerin sıkı tutundukları ve eğitimleri boyunca edindikleri ilkeleri var. Medyanın var mı? Kâğıt üzerinde evet ama uygulamada yok. Ülkemizde askersivil, askersiyasetçi ilişkisinde ideal olanı ile olmayanları ve mevcut durumu nasıl yorumlarsınız? Her ülke için ideal olan her kurumun kendi sorumluluk alanı içerisinde kalması. Ne var ki “ulusal güvenlik” kavramı daha çok askerlerin hâkim oldukları bir alan. Siyasetin yapılış biçimi nedeniyle karar verici konumdaki hükümet üyeleri “ulusal güvenlik” alanında yetersiz kalabiliyorlar. Onların açığını da askerler kapatıyor. Bu durum yalnızca Türkiye’ye özgü değil, gelişmiş ülkeler de bu sorunun farkında ve çözüm yolları geliştirmeye çalışıyorlar. ‘MUSTAFA KEMAL İLETİŞİMİN ÖNEMİNİ BİLİYORDU’ Ordumuzun halkla ilişkiler çalışmalarının modern Türkiye’nin kuruluşuna dayanmasından yola çıkarak, alınan mesafe nasıl değerlendirilmeli? Milli Mücadele döneminde de, kuruluş sürecinde de askeri kadrolarla halkı çoğu zaman birbirinden ayırmak mümkün değildi. Ordu halkın kendisinden oluşmuştu. Yalnızca işgalcilerle ve onların ordularıyla değil, yoksullukla da savaşılıyordu. O süreçte zaten fakir olan halk neyi varsa askere vermişti; ya cephede askerle birlikte ya da cephe gerisinde destek olmuştu. Aralarında yoğun ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 944
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle