Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nedim Gürsel’le ‘Allahın Kızları’ üzerine çimde anlatıya yedirdiğimi söyleyebilirim. Neden Allah’ın Kızları dersek bir kez daha; çünkü benim çocukluğum, babam çok genç yaşta öldüğü için, büyükannemin ve dedemin himayesinde geçti ve o zamanlar bu dünyaya aşinaydım. Yani, Kuran’ın büyüsü, Muhammed hakkında duyduklarım, bütün o Arabistan coğrafyasını düşünerek kurduğum hayaller benim çocukluğumun ayrılmaz bir parçası olduğu için, yıllar sonra o dünyaya bir dönüş, çocukluğa bir yolculuk gibi yazmaya başladım. İkincisi, az önce üzerinde durduğum, içinde yaşadığımız dünyanın sorunsalı olarak inanç ve şiddet sorunsalını kendimce irdelemeye çalıştım. Bir üçüncü neden de benim dinler tarihine olan merakım. Örneğin Resimli Dünya’da İsa figürüne bir sürü göndermeler vardır, Rönesans resmi aracılığıyla. Keza Boğazkesen’de Fatih Sultan Mehmet aracılığıyla gene bir İslami boyut söz konusudur; fetih kavramı. Bu romanımda da Muhammed’in hayatı ön plana çıktı. ROMANIN YAZIM SÜRECİ... Peki nasıl ulaştınız Muhammed’e ilişkin belgelere? Muhammed’le ilgili eski kaynakları, özellikle Tabari ve İbn Hişam; bunlar Muhammed öldükten iki yüz yıl sonra, üzerine yazılmış ilk Muhammed biyografileri. Bunlara ulaştım ve okudum ve çocukluğumdan aşina olan bu renkli dünyayı bugünün bakışıyla ve özellikle de inançdışı bir bakışla anlatmak, irdelemek ve sorgulamak istedim. Ama tesadüf olacak, bu romanınız, dünyanın tam da inanç üzerine hareketlenmeye başladığı bir döneme denk geldi. Tesadüf müydü gerçekten bu durum? Az önce de söylediğim gibi, uzunca bir dönem içimde taşıdığım bir konuydu bu. Ama romanın yazılması çok yoğun bir çaba gerektirdi. Yazılışı son bir yılımı aldı. Dolayısıyla ben Türkiye’de türban tartışılacak diye bunu öngörüp, ortama uygun bir roman yazmadım elbette. Bu bir tesadüf. Romanda örtünme konusu ister istemez anlatılıyor. Peygamberin eşlerine, özellikle Ayşe’ye yapılan zina suçlaması bağlamında anlatılıyor bu durum. Bugün televizyonda Nuh Suresi tartışıldı, onu izledim. Çünkü örtünme emrinin ayrıntılarıyla geldiği sure tartışıldı. Ama ondan önceki ayetler, bununla bağıntılı, çünkü orada ifk dediğimiz, Ayşe’ye yöneltilen bir suçlama, iftira söz konusu. Peygamber, Ayşe’yi çok sevdiği için bir tür ikilem içine düşüyor. Çünkü örneğin Ali, ‘babasının evine gönder, boşa’ diyor. Burada insani bir mesele var ama ayet inerek, Allah, peygamberin özel hayatına karışarak, Ayşe’nin suçsuz olduğuna kanaat getiriyor ve ona bu iftirayı yönelten münafıkların da değnek cezasına çarptırılması öngörülüyor. Nuh Suresi’nde bu ayetler de var. Bunları bir bütün olarak alırsak, örtünme yasağının önce peygamberin eşlerine uygulandığını, sonra Ömer tarafından bunun genelleştirildiğini görüyoruz. Yoksa Muhammed, aslında kadınları seven biri ve benim ilgimi çeken de onun bu insani yönü. Oysa Ömer, bugünkü deyimle söylemek gerekirse tam bir kadın düşmanı. Yani İslamda kadının ikincil konumu Muhammed’den çok bence ondan sonra gelen halifeler, özellikle de Ömer tarafından ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 944 ‘İnanç ve şiddet sorunsalını irdelemeye çalıştım’ Nedim Gürsel, en son 2000 yılında Resimli Dünya’yı yayımlamıştı. Diğer iki romanında olduğu gibi, yeni romanı Allah’ın Kızları’nda da tarihsel bir roman içinde buluyoruz kendimizi. Bu kez diğerlerinden farklı olarak, epey geçmişe götürüyor Gürsel bizleri; Müslümanlığın doğuş yıllarına, Muhammed’in zamanına. Dikkat çekici olan bir başka durum da romanın başkahramanlarından birinin bizzat Hz. Muhammed oluşu! Peygamber olması bir yana, Gürsel bambaşka bir açıdan bakıyor ona; insani yönünü anlatıyor, kurguluyor! Romanın diğer kahramanları olarak da 1950’li yılların Manisa’sında yaşayan bir dede ile torunu, onların ilişkisini kullanınca, epey ilginç bir roman çıkıyor ortaya. Gürsel’le yeni kitabı üzerine söyleştik... Ë Erdem ÖZTOP ayın Gürsel, uzun zamandır roman yazmıyordunuz; bu süre sanırım, Allah’ın Kızları için harcandı, değil mi? Neler yaptınız? Uzun bir hikâye olan İlk Kadın’ı saymazsak, Allah’ın Kızları benim üçüncü romanım oluyor. Öncesinde yazdığım Resimli Dünya, 2000 yılında yayımlanmıştı. O zamandan bu yana her yıl yeni bir kitap yayımladım aslında. Geçen yıl Yedi Dervişler, ondan önce Çıplak Berlin, daha öncesinde de gezi yazılarını içeren kitaplarım yayımlandı, otobiyografim yayımlandı… Ama belirttiğiniz gibi, epeydir roman yazmamıştım. Başka alanlarda ürün versem de anlatıdan vazgeçmedim aslında. Roman yazmamamın çeşitli nedenleri var; Resimli Dünya üzerine çok çalışmıştım örneğin. Bu yeni romanım olan Allah’ın Kızları için de Paris’te Arap Dünyası SAYFA 18 S Enstitüsü’nde araştırmalar yapmam gerekti. Eski İslam kaynaklarına yöneldim. Sonra çocukluğumu otobiyografik bir kitap çerçevesinde Sağ Salim Kavuşsak’ta anlatmıştım, bu romanda da çocukluk anılarımdan yola çıktım bir bakıma, diyebilirim. Dolayısıyla Allah’ın Kızları bekleyen, ama uzunca yıllar içimde taşıdığım bir kitaptı. Peki, Allah’ın Kızları farklı, farklı olduğu kadarıyla da özel bir alana, kutsala değiniyor. Böyle bir konuyu yazmaya nasıl karar verdiniz? Bunun çeşitli nedenleri var. Bir kere 21. yüzyıl, Fransız yazar Andre Marie’nin öngördüğü gibi dinsel ya da spritüel bir yüzyıl oldu ve inanç sorunsalı dünya gündeminde yer aldı. Buna bağlı olarak da ne yazık ki şiddet sorunsalı dünya gündemine oturdu. Ben de Allah’ın Kızları’nda İslamda inanç ve şiddeti sorgulayan bir konumda buldum kendimi. Kısaca şöyle özetleyebilirim bu romanımı: Bir kere çoksesli bir yapısı var. 1950’nin Manisa’sında hayal dünyası çok zengin olan bir çocuk, inançlı bir Müslüman olan dedesinin de etkisiyle İslamı algılıyor. Dedesi ona İslamın temel bilgilerini veriyor. Ama bu çocuğun ileride, yetişkin hali de yazar konumunda. Romanın içinde yer alan, Muhammed’in yakınlarının çevresindeki hikâyeleri, bütün o Cahiliye Dönemi ve İslamın doğuşuyla ilgili bölümleri derleyip toplayarak bugünün gözüyle İslamın doğuşunu ve İslamda inanç ve şiddeti sorgulayan bir yazar var. O yazar ki, kimi zaman çocukla bir diyalog halinde götürüyor anlatıyı… Anlatıdan söz açmışken de, bu anlatı yapısı, iç içe geçmiş hikâyelerin anlatımı ve çeşitli anlatı çizgilerinin oluşturduğu bir yapı. Bu yapı, benim tüm romanlarımda söz konusu biliyorsunuz. Boğazkesen’de de böyle bir teknik kullandım, Resimli Dünya’da da. Sanırım bu romanımda bu teknikleri, aldığım tepkiler çerçevesinde belirtirsem, daha ustaca bir bi