04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cüceloğlu’ndan “Başarıya Götüren Aile, Sınav Döneminde Ana Babalık” Doğan Cüceloğlu, “Başarıya Götüren Aile, Sınav Döneminde Ana Babalık” kitabıyla ilk kez salt annebabalara yönelik bir kitapla geldi okurlarının önüne. Çocuğun psikolojisinin gelişimine dair yapmaları ve yapmamaları gerekenleri yazarken, toplumumuzda alışageldiğimiz çocuk yetiştirme yöntemlerinin ne denli temelsiz ve yanlış olduğunu bir uzman gözüyle kanıtlıyor bize Cüceloğlu. Bireye birey olma hakkının tanınması için yıllardır yazdığı kitaplar ve verdiği konferanslarla mücadele eden Cüceloğlu “yaşam dansı” adını verdiği bu oyunda bu kez annebabalara hitap ederek, yine yaşamı, yaşamın doğrularını ve yanlışlarını, birey olma yolunda karşımıza çıkan fırsatları sorgulamamıza aracılık ederek, bu yaşam dansını verdiği oyunda özgün bir “yaşam stratejisi’ geliştirmemizi sağlıyor. Doğan Cüceloğlu’yla pek çok aileye rehber olacağına inandığımız “Başarıya Götüren Aile” kitabının izleğinde bir söyleşi gerçekleştirdik. SAYFA 10 ‘Çok çalışmakla verimli çalışmak arasındaki farkın bilinmesini istedim’ B ? Denizcan KARAPINAR u kitabın proje aşamasının mutlaka bir hikâyesi olmalı Sevgili Doğan Cüceloğlu. Sanırım öncelikle bunu anlatmak istiyorsunuz… Evet, teşekkür ederim. Öncelikle “Başarıya Götüren Aile”nin oluşum hikâyesinin özetiyle başlamalıyım. Ben ilk başta dershanelere konuşma yapmayı pek fazla sevmeyen bir yazardım. Çünkü dershaneleri, zaten bozuk olan eğitim düzeninin sülükleri, bu düzenden yararlanan kurumlar olarak görürdüm. Fakat zaman içerisinde ÖSS’nin etkilediği ve gerçek “bilgiye” ve “bilgilenmeye” ihtiyacı olan çok büyük bir kitle olduğunu gördüm. Özellikle anne ve babalar iyi niyetle ama yanlış bir metotla çocuklara yaklaşarak, çocukların üzerinde müthiş bir baskı oluşturuyorlar. Sanıyorlar ki, çocuk ne kadar strese girer, zorla çalışır, çabalarsa o kadar başarılı olur. Halbuki araştırmalar tersini göstermekte. O nedenle bu noktanın çok önemli olduğunu ve benim böylesine pozitif bir hizmette bulunmam gerektiğini düşünerek, okul ve dershanelerdeki rehber öğretmenlerle konuşmaya başladım. Ortaya çıkan manzara vahim bir yanlış ve bilinçsizlikti. Evet, belki anne ve babalar iyi niyetliydiler ve yardım etmek istiyorlardı. Fakat bunu yaparken bilinçsizdiler ve sonuç bizi karamsarlığa götürecek cinstendi. Bu durumda, başarısızlığın yanı sıra çocuk da çok yıpranıyordu. Rehber öğretmenlere, annebabaların ne gibi sorunlarla kapılarını çaldıklarını, öğrencinin ve sınav döneminin takibini nasıl yaptıklarını, bu rehberlik hizmetlerinden kimlerin faydalandığını ve buna benzer pek çok soruyu yönelttim. Bu çalışmadan ede ettiğim veri ve bilgiler doğrultusunda, hem öğrenciler hem de veliler için doksan dakikalık, iki aşamalı konuşmalar hazırladım. Böylece iki taraf da(annebaba ve öğrenci) aynı kişiyi dinliyorlar ve üzerinde mutabakat sağlayabilecekleri bir zemin bulma ihtimalleri fazlalaştığı gibi, bu arayışın da gerçekten mümkün olabileceğini anlıyor ve iletişime geçiyorlar. Bunu daha çok yaygınlaştırmak için kitap yazmaya karar verdim. Kitapta ilk verdiğiniz örnekler, toplumda alışageldiğimiz ve yaygın olan kanaatin aslında matematik akla çok da yatkın olmadığının kanıtı. “Okulda başarılı olan öğrenci, üniversiteyi kazanır. Önemli bir meslek edinir. Bu garantidir.” kanısı toplumumuzda çok yaygın. Aileler bu genelgeçerya da klişe kanıya saplanmak yerine ne yapmalı peki? İdeal bir eğitim yaşamı için, aslında toplumun bir bireyi olan öğrencinin sosyal yaşamı ile öğrenim başarısı bir denklik/eşlik mi göstermelidir? Çok güzel. Bunu iki aşamada ele almak istiyorum. Benim konuşmalarımda annebabalara sürekli olarak vurgulamak istediğim şu: “çok çalışmakla verimli çalışmak arasındaki farkı bilin". Verimli çalışmak için de çocuğun sosyal yaşamının sürerliği (üzerine basa basa söylüyorum) mecburiyettir! Normal sosyal ihtiyaçlarını gidermek zorunda! Kızların erkek muhabbeti yapması, erkeklerin kız muhabbeti yapması, kendi aralarında oynayıp tartışmaları zorunludur. Buna ihtiyaç var. Annebabalar bunu bilmek zorundadırlar. Çocuğun bu sosyal ihtiyaçlarını karşılayarak yaşamını devam ettirmesi lazım. Ve bunu da çocuğun sorumluluğuna bırakmak lazım. Burası çok ama çok önemli! Çocuğun yaşam direksiyonuna asla ama asla oturmasınlar! İkinci parametre şu: Kimler başarılı oluyor diye yüzlerce araştırmaya baktığımızda, ortaya şu çarpıcı sonuç çıkıyor: “Bilgili olan değil başarılı olan, kendine güveni olan, sağlam değerler bilinci olan, yaşamı seven, insanlarla sağlam sosyal ve duygusal ilişkileri olan” insanlar başarılı oluyor. O zaman ben diyorum ki; eğer çocuğun yaşamda başarılı olmasını istiyorsak onun yaşamsal değerlerine saygı gösterip, sosyal ihtiyaçlarının kendisi tarafından yönlendirilmesine izin vermemiz ve sürekli olarak onunla söyleşi içinde bulunmamız lazım. Birşeyler öğütlerken onu da dinlemek zorundayız! Yani paylaşmak! Manipüle etmek değil! Çocuk arkadaşlarıyla görüşmeli, gazete okumalı, spor yapmalı. Bunlar belki belli bir kontrol altında ama onun yaşamsal coşkusunu ve özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yapılmalıdır. “Toplumlar sistemin mevcut koşullarını sorgulayarak gelişirler” Bir de kitabınızda ilgi çeken “özgüven”teması var. Kendine güvenen, özgüveni gelişmiş çocukların, içinde yaşadıkları toplum için bir “birey” olma yolunda attıkları adımlarındaki sosyal “varolma” istenci ve becerisi mutlak ki, bu durumun zıttına oranla daha yüksek olacaktır. Gelecekte “birey” olacak çocuk, erişkinliğe geçiş döneminde özgüvenini , ailesinden çok sosyal çevresinden aldığı onay ve takdirlerle kazanırsa bunun gelecekte o çocuğa/bireye ne gibi pozitif etkileri olabilir? Bu söylediklerini anababaların bilmesi ve üzerinde uzun uzun, ve mutlak suretle düşünmesi, irdelemesi, kendini söylediklerin doğrultusunda sorgulaması gerekir. Çocuk yetiştirirken en önemli anahtar sorulardan ve temel kavramlardan bir tanesi: “Ben çocuğumu kendine güvenen biri olarak yetiştiriyor muyum?” sorusudur. Az önceki örneğe gelirsek, çocuk doyduğunda “hayır doymadın, ye!”, “üşümüyorum” dediğinde “üşüyorsun, hırkanı giy!” mantığıyla hareket etmenin sonucunda kendine güvensizlik ve başarısızlık gelir. Çocuğu hayattan soğutup, sevgi sandığımız marazi bir sevgiyle herşeyi onun adına yaptığımızda kendine güvensizlik ve bunun sonucu olarak da başarısızlık gelir. Gerçek sevgi, çocuğun kendini yönetmesine olanak sağlar, bağımlı kılmaya çalışmaz. Altını çiziyorum, özgüven, annebabanın çocuklarına bırakabileceği en büyük mirastır. Örneğin, çocuk üçdört yaşlarında kendi özgüvenini geliştirmek için sürekli olarak, kendi başına bir şeyler yapmak, yalnızken başarabileceğini ispatlamak ister. Bunun sonucunda organizmaya özgüven gelecektir. Her organizma gibi insanlar KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 843
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle