04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? onun yazdıklarından. Yine aynı dönemde Sait Faik ve Tarık Buğra’yı bulmuştum. Ortaöğrenimden sonra, büyük kente/başkente göç/uzanış!.. Eğitim için Ankara’ya gelip şu zamana değin burada ikamet ediyorsunuz. Yine o yıllarda nasıl etkilemişti bu ortam değişikliği! Tabii, bunları yazın etkinlikleriniz açısından soruyorum… BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI Ankara’ya 1979 yılında, siyasi olayların tırmanışa geçtiği bir dönemde siyasetten uzak kalmaya çalışan on yedi yaşında bir genç olarak geldim. İlk işim resimlerimin yayımlandığı dergiye gitmek oldu. Gündüz kimse olmuyordu büroda, akşamları birkaç kişi geliyordu ama kimse edebiyattan sanattan konuşmuyordu. Benim için büyük hayal kırıklığı oldu bu. Yine kitapların dünyasına çekildim. Dergileri, yeni çıkan kitapları, resim sergilerini izliyordum. 1980 yılının ocak ayında ilk öyküm çıktı. Sonra iki öyküm daha yayımlandı o yıl. Çok geçmeden o dergi kapandı.12 Eylül’ü de yaşadık bu arada. Büyük kent benim için zordu, çok zordu. Gecekonduda, parasız pulsuz bir yaşam. Etkinlikleri de hep uzaktan izledim. Tanıdığım, tanıştığım yazan çizen kimse yoktu. El yordamıyla kendi kendime bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Ve o merak ettiğim soru; ‘taşra’! Ne ifade eder Ethem Baran’a? Taşra, bütün olumsuz çağrışımlarının yanı sıra bu ülkenin neredeyse tamamıdır. İstanbul’da Sıvas’tan büyük bir Sıvas, Erzincan’dan büyük bir Erzincan olduğu ve İstanbul’a atanan emniyet müdürünün İstanbul’un girişinde hemşerileri tarafından “Büyük Sıvas’a hoş geldin” diye karşılandığı düşünülürse, taşranın neresi olduğu kendi başına bir anlam kazanmaktadır. Merkezin taşraya, taşranın merkeze benzediği bir süreçten geçiyoruz. Taşranın tekdüzeliği, dar ufku, boğucu tutuculuğu, kısıtlılığı, sıkışmışlığı her yere yayılıyor. Ve insanlar içlerinde o eski taşrayı yaşatıyor, onu arıyor. Kaybedilen bir taşranın peşinde herkes. Çünkü mahalle yok oldu, kasaba öldü, herkes il olmak istiyor, her yer birbirine benzemeye çalışıyor. Taşrayla böylesine kuşatılmışken edebiyatımız, sanatımız, sinemamız başka dünyaların, başka hayatların sesini duyurmaya uğraşıyor. Taşra Reşat Nuri’dir, Yusuf Atılgan’dır, Sabahattin Ali’dir, Tarık Buğra’dır. Oysa edebiyatımız taşradan uzaklaşmış bir görüntü sergilemektedir ve taşra dilsizleştirilmiştir. Öykülerimde hayatın ıskalanan yanlarına göz gezdirirken onları ortaya çıkarmayı önemsediğim gibi, son dönemde edebiyatımızın ıskaladığı mekânları da hatırlatmak istedim okura. Son dönem öykücülüğümüzde –romanda da böyle bu, taşra, edebiyatın dışına itildi. Kendi içine kapanmış, kıstırılmış taşranın derinlerindeki gizli kaynaşma, hareket, enerji ve zenginlik görmezden gelindi. Oysa görmezden geldiğimiz ya da gerçekten görmediğimiz gündelik durumlar, kurgulanabilecek zengin atmosferler sunar bize. Öğretmen kökenlisiniz. Bunu da işin içine katarak, ‘taşra’ size ne gibi etki yapıyordu? Aslında öğretmen değilim, uzman olarak göreve başladım ama açıklama yapmaktansa öğretmen demeyi yeğledim bir süre sonra. Gerçi ortaöğretim kurumlarında ve üniversitede derslere girdim zaman zaman. Öğretmen ve taşra birbirine yaslanan ve birbirini besleyip çoğaltan iki kavram. Aynı zamanda birbirine çok da yakışan iki kavram. Öğretmenler taşranın bekçileridir. Yerlilerinin fırsatını bulduklarında kaçarcasına terk ettikleri köyleri onlar bekler çünkü. Henüz yirmili yaşlarının başındaki genç öğretmenlerin yabancısı oldukları köylerde, kasabalarda akşamla birlikte karanlık bastığında içine düştükleri derin yalnızlıktan doğar edebiyat. Üstü örtülü bir sessizliktir taşra. O sessizliğin altında bekleyen, sakin duruşlarının içine gizlenmiş yoksul insanların yeridir. Çağlamaya hazır, içlerindeki enerjiyi gözlerinden fışkırtan çocukların, çekingenliklerini elleriyle başka biçimlere dönüştüren genç kızların, geçmişten gelen kültürü yarı mistik bir ortamda geleceğe aktaran kadınların, toplumsal gelişmelerden en çok etkilenen adamların, tevekkülle sabreden yaşlıların ve hep kaçmak, uzaklaşmak, kopmak isteyen gençlerin yeridir. Taşranın bende bıraktığı en belirgin etki yoksulluk ve çaresizliktir, kimsesizliktir. Yazdıklarınız ‘taşra’ engelinde nasıl bir etCUMHURİYET KİTAP SAYI kileşim gösterdi? Benim anlattığım şeylerin ‘yaşanabilir’ olduğu sonucu çıktı ortaya. Bunda içtenliğin önemli bir rolünün olduğunu düşünüyorum. Kurmacanın gerçek olmadığı bilindiği halde, gerçeklik duygusu uyandırdığı görmezden gelindi zaman zaman. Bunda metnin içindeki dünyanın gerçekliğini var eden ayrıntıların etkisi oldu sanırım. Oysa edebiyat içe çevrilmiş bir gözdür, yazar hem görür hem de görülür; gördüğü kendisidir, kendisinde gördüğü de başkalarıdır aynı zamanda. Sözgelimi, Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı’da yer alan “Her Dağın Kendi Kışı” adlı öyküdeki öykü kişisi için değişik yörelerimizden her yaştan okur o kişide kendilerini bulduklarını söylediler. Çünkü ben o öyküde çoğunluğun içindeki bir noktaya dokunmuştum. Taşrada yaşayan milyonlarca insan karşı cinsle sağlıklı, normal bir ilişki kuramıyorken, küçük bir kesimin yaşadığı sözde aşk ilişkileri ve aldatma, aldatılma hikâyeleri benim ilgimi çekmiyor doğrusunu isterseniz. Biraz da resim üzerinde durmak istiyorum. Amcam Şener Öztop’un kitaplığını keşfe çıktığım vakit, hiç unutmuyorum, sizi, ilkin dergilere giren desenlerinizden tanımıştım… Anlatır mısınız biraz? Evet, Şener Öztop da desen çizerdi o dergilere. Birbirimizi imzalarımızdan tanırdık. Desen yazıya oranla çok çabuk üretilebiliyor. Aynı sayıda üç dört desenimin yayımlandığı olurdu. Birkaç dergiye birden desen gönderirdim, hepsinde de çıkardı. Çoğu imzasız yayımlardı desenleri. Altına ressamın adını yazmayı çok görürlerdi. İmzasız bir şiir, bir yazı yayınlammazken desenlerin altına imzanın konmasını bizden niçin esirgerlerdi hâlâ anlamış değilim. Yine de önlenemez bir tutkuyla desen çizmeye, o dergilere kapak yapmaya devam ederdim. Uzun yıllar Milli Eğitim Bakanlığı’nın kültür kitaplarının kapaklarını da ben yaptım. Sonra dergilerdeki desenler teknolojiye yenik düştü; bilgisayarla birlikte sayfa tasarımında önemli değişiklikler ve gelişmeler oldu. Şimdilerde öykü dergisi Eşik Cini eski günleri çağrıştırırcasına çizimlere yer veriyor sayfalarında; bu da benim çok hoşuma gidiyor. YENİ BİR DÜNYA Resimleedebiyat nasıl birbirini keşfettiler peki? Yoksa onların ezelden beri birbiriyle sıkı dostlukları var mıydı? Sanatı bir bütün olarak görüyorum ve bu yüzden kendimi birçok sanat dalının izleyicisi olarak tanımlamak istiyorum. Sanatın, yaşadığı hayatı anlamlı kılmak, onda yeni anlamlar aramak için yaşadığı dünyayı değiştirmek, dönüştürmek isteyen insanların sığındığı yeni bir dünya olduğunu düşünüyorum. Sanatçının huzur bulduğu bir yer olan o yuvadaki sesler, renkler, biçimler, dokular, kelimeler vb. sanatın hangi alanıyla uğraşırsa uğraşsın bir sanatçı için besleyici, öğretici, esinleyici nitelikler taşır. Resimle uğraşmış olmanın bana farklı bir bakış açısı kazandırmış olmasını dilerim. Bu yüzden olsa gerek öykülerimde mekânları öne çıkarmayı, betimlemeleri seviyorum. Yukarıda da söylediğim gibi ikisi birbirinden hiç ayrılmadı bende. Zaman zaman birbirlerinin önüne geçseler de uzun yıllar ikisini birlikte yürütmeye çalıştım. Hatta dergilere öykü gönderdiğimde, o öyküyü besleyecek, açacak birkaç da desen gönderirdim. Neden bilmem öyküyle desenleri ayrı sayılarda yayımlarlardı. Mektup yazıp sormaya utanırdım. Hâlâ da utanırım. Geçen yıl Varlık dergisine bir öykü göndermiştim; yeni imzalar köşesinde yayımlandı, kimseye söylemedim. Artık resme ayıracak zaman bulamıyorum. Bir de benden ressam olmayacağını anladım tabii. Yeni kitabım Bozkırın Uzak Bahçeleri’nin kapak resmini yaptım en son. İlk kitabınız 1991 yılında yayımlanıyor, ‘Sonrası Ayrılık’. Tür olarak öykü çıkıyor karşımıza. Oysaki o döneme kadar, öykü, deneme, eleştiri ve desenlerden oluşan bir çokluk vardı. Nasıl oldu da aradan öykü çıktı ve sizin şu zamana kadar bırakamadığınız bir tür oldu? Sonrası Ayrılık’taki öykülerin çoğu dergilerde çıkmıştı. 1988’de kitap hazırdı aslında. O aralar Bakanlığın Yayımlar Dairesi’ne geçmiştim. Oraya geçmeden önce dosyayı göndermiştim. Kabul edilmişti fakat bir türlü basılmıyordu. Orada çalıştığım halde üç yıl beklettiler kitabımı. Daha sonra da benzer tutumlarla karşılaştım. Devlet yayınlarına sıcak ba843 ? SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle