Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? ni, ulusal varlığa saldırıların aralıksız sürdüğünü”, “Türkiye’de hedefinde halk olan, Batı kaynaklı ekonomik ve siyasi bir terör” uygulandığını ve yaşanmakta olan somut gerçeğin bu olduğunu” söyleyen Aydoğan, doğru bir tarih yöntemiyle yapıtında o dönemde yaşananları ve yapılanları o günün toplumsal koşullarıyla birlikte yansıtıyor. Aydoğan, “birbirini izleyen, birbirini tamamlayan baş döndürücü bir eylem süreci” olan ve Türkiye’yi “bir çağdan yeni bir çağa” taşıyan, sürekli bir devrim olan Türk Devrimi’ni dönemle ilgili kitapların yanı sıra çok sayıda anı kitabından da yararlanarak ve nedensonuç bütünlüğü içinde değerlendirdiği yapıtında, 19231938 arasında yapılanların “Türkiye’yi bugüne dek ayakta tutan temeller” olduğunu gösteriyor. Bu dönemi incelemenin bir tarih araştırması değil, “günümüzün sorunlarına çözüm arama ve ulusal varlığı korumayla ilgili bir eylem” olduğunu söyleyen Aydoğan, bu yargıya varmasına neden olan gerçeğin Türkiye’nin 1923 öncesi koşullara geri götürülmesi ve askeri işgal dışında bütün maddeleriyle uygulanıyor olması olduğunu; ikinci ciltte 10 Kasım 1938’den bu yana geçmediğini ve yalnızca Atatürk’ün yaptıklarını ele aldığını söylüyor ve “ülkeyi kurtarmak için bugün yapılanların tam tersi yapılmalıdır” diyerek bitiriyor önsözünü. “YENİ SAVAŞ” Kurtuluştan Demokratik Devrime başlıklı ilk bölüme Mustafa Kemal’in Türk ordusunun İzmir’e girişinden Lozan’ın imzalanmasına kadarki dönemde çeşitli yerlerde söylediği “Milli mücadelemizin ilk dönemi kapandı, şimdi ikinci dönemini açacağız... Yapacaklarımız asıl bundan sonra başlıyor, gerçek mücadele şimdi başlıyor... Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk bölümü bitti, şimdi ikincisine başlayacağız...” sözlerini yerine getirmek için yaşadığını; hemen girişeceği “yeni savaş”ın “Türkiye’yi Misakı Milli sınırları içinde, tüm ezilen uluslara örnek olacak biçimde bağımsız, güçlü ve gönençli bir ülke yapmak” olduğunu söyleyen Aydoğan, onun için “ulusal bağımsızlığın bir yaşam sorunu” olduğunu, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir... Ben yaşayabilmek için bağımsız bir ulusun evladı olmalıyım” düşüncesiyle var olan Mustafa Kemal’in “Bağımsız olan uluslar ancak uygar olabilir” sözlerine de sadık kalarak “1938’e dek 15 yıl içinde, Anadolu’da gerçek bir devrim gerçekleştirdiğini... bu devrimin sürekli bir devrim olduğunu söylüyor. Kurtuluştan Demokratik Devrime başlıklı ilk bölüm, “Osmanoğulları, Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına zorla el koymuşlar; bu zorbalığı altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk milleti, bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak hâkimiyet ve saltanatını, fiili olarak eline almış bulunuyor. Bu bir olup bittidir. Söz konusu olan millete saltanatını bırakacak mıyız bırakmayacak mıyız değildir. Sorun zaten gerçekleşmiş bir olayı açıklamaktan ibarettir. Bu kesinlikle yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım iyi olacaktır. Aksi durumda, yine gerçek yöntemine göre ifade olunacaktır; ancak belki birtakım kafalar kesilecektir...” diye başlayan sert uyarısından sonra 1 Kasım 1922’de Osmanlı saltanatına son vermesiyle başlayıp Lozan’ın gerçekleşmesine kadar olan süreçteki Mustafa Kemal’i tanıtarak sürüyor. Örneğin “Ulusal egemenlik uğruna canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.. Barış istiyoruz, ancak barış demek tam bağımsızlık demektir... Sonuç, bizim yeniden harekete geçmemizi gerektirecek biçimde belirirse; savaşma ve yiğitlik yolunda aynı yurtsever coşkuyla yürüyeceğimiz doğaldır... Türkiye’yi esirler ülkesi yaptırmayız...” sözlerinde ve bu sözler doğrultusundaki davranışlarında görülen kararlılığı (ve bir anlamdaki yalnızlığı) ile tanıyoruz Mustafa Kemal’i. “Son iki yüz yılda TürkleCUMHURİYET KİTAP SAYI rin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarı olan” ve 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye, “Misakı Milli sınırlarını ve tam bağımsızlığını kabul ettirmiş, ezilen uluslara emperyalizmin yenilebileceğini göstermiştir. Emperyalistler Mustafa Kemal’in dediği gibi “geldikleri gibi” gitmişlerdir. Türkiye artık Osmanlı İmparatorluğu değildir ve Fransız Robert Lambel’in söylemiyle “Yeni Türk devleti elde ettiği başarıyı Mustafa Kemal’in dinamizmiyle başından beri coşturduğu Ankara’daki milliyetçilerin başa çıkılmaz iradesine borçluydu.” Mustafa Kemal’in, “Türkiye’nin savunduğu, bütün ezilen ulusların, bütün Doğu’nun davasıdır” sözü doğrultusunda “Emperyalist tutsaklıktan kurtulmak isteyen sömürge ve yarısömürgelerde büyük bir uyanış sağlayan, onlara örnek olan”; karşıtı Sevr’le birlikte 80 yıldır tartışılan, emperyalizm var oldukça gündemde kalacak olan Lozan Antlaşması’ndan sonra Mustafa Kemal’in yeni Türkiye’yi kurma adımları ardı ardına gelecektir ve bunun önemli bir adımı olarak Halk Fırkası’nın örgütlenmesi onun ilk adımlarından biri olacaktır. Yeni Meclis seçimleri, Ankara’nın başkent olması ve “Batı’da yoğun mücadelelerle birkaç yüzyılda getirilebilen yönetim biçimi, Türkiye’de birkaç hafta içinde gerçekleştirilerek”; onun “mutlu, muvaffak ve muzaffer olacaktır” dediği Cumhuriyetin kuruluşu mücadelesiyle devam eden yaşamı, artık Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak yaptığı önderlikle ve eylemlerle bütünleşecektir. Yapıtın İkinci Meclis Dönemi bölümünde, Mustafa Kemal Atatürk’ün Hilafetin kaldırılması, muhalefetin partileşmesi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, İngiliz kışkırtması olan Şeyh Sait Ayaklanması, tekke ve tarikatlar, İzmir suikastı sorunlarıyla ilgili yaptıklarını ve şapka, takvim, saat, ölçü, hukuk devrimlerini nasıl gerçekleştirdiğini; Devrimler Sürüyor bölümünde “Nutuk”un ne olduğunu, onun harf, dil, tarih, kadın hakları ve soyadı sorunuyla ilgili yaptıklarını; daha sonraki Ekonomi ve Yeni Bir Çağa başlıklı bölümlerinde de ekonomideki, eğitimdeki, sağlıktaki, dış siyasetteki atılımları nasıl gerçekleştirdiğini; “altıok”la simgelenen Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik, devrimcilik ilkelerinin özünü ve en sonda da ölümünü okuyoruz: Sonsuzluğa Giderken: “10 Kasım’da son nefesini verdiğinde, arkasında 57 yıllık bir yaşam (26 yıl asker ocağında, bunun 11 yılını da cephelerde savaşarak olmak üzere) ve kısa yaşama sığdırılan muazzam bir eylem, tarihin gördüğü en büyük yenileşme eylemini bıraktı.” Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk Devrimi, Türk ulusunu, son yıllarda geri bıraktırmış olan kurumları yıkarak, yerine, milletin en ileri uygarlık gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar kurmaktır...” sözünü gerçekliğe dönüştüren destansal yaşamını anlatan Ülkeye Adanmış Bir Yaşam’ı her yurtseverin okuması gerektiğini düşünüyorum. ? Metin Aydoğan, Ülkeye Adanmış Bir Yaşam (1): Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı (Umay Yayınları, 2005, 365 s.) ve Ülkeye Adanmış Bir Yaşam (2): Atatürk ve Türk Devrimi (Umay Yayınları, 2006, 447 s.) 843 SAYFA 27