04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA KISA... KISA KISA... Ruhumu Öpmeyi Unuttun ? Yiğit Değer BENGİ ayaletler ve ruhlar yüz yıldan fazla bir süredir edebiyatta belli çağırışımlar yapan imgelerdir. Gerçekçi öykünün ilk örneklerinden biri olan hepimizin içinden çıktığı Gogol’ün Palto’sundan İnci Aral’ın Ruhumu Öpmeyi Unuttun kitabındaki öykülere kadar da insanlığın ortak bilinç havuzunda benzer dalgalanmalar yaratmışlardır. İnsanlık hafızasında yarım kalmış fikirler ve tamamlanamamış ideler hayaletler gibi bilincimizde dolaşır. İşleri yarım kalmış olanlar, eksiklikler, tatminsizlikler ve doyurulamamış egolarla ölmüş kişiler de köhne perili evleri mesken tutar. Bazen de İnci Aral gibi hayal gücü geniş yazarların öykülerini. Ruhumu Öpmeyi Unuttun kitabı tokat gibi bir öyküyle başlıyor. Öykü, ölüm duygusunu onlarca amper şiddetinde bir akım gibi geçiriyor içimizden. Sonraki öyküler biraz daha sakinleşmiş de olsa zamansız ölüm dediğimiz insanlığın o binlerce yıllık en büyük korkusu bizi hiç rahat bırakmıyor. Sevecen bir eş, bir mafya babası, yeni aşık olmuş körpe bir genç kız ya da bir yeni gelin ne zaman ölümün karşısına eksik bir hesapla çıkmışsa İnci Aral’ın Ruhumu Öpmeyi Unuttun öykülerinin evrenine girmiş oluyor. Bu evrenin gerçeklik dokusu bizimkine çok benziyor, ama üzerine görüntüleri muğlaklaştıran ince bir tül çekilmiş gibi. Bu tül, imgelerden ve hayallerden oluşan bir örtü. Bu kitaba baktığımızda asıl gördüğümüz ya da bizim için okuması keyifli olan da işte bu tülün yarattığı yanılsamalar oluyor. H HAYAL VE RÜYA Kitaptaki her öykü olağandışıyla ilişkili. İnci Aral’ın hayal ve rüya imgeleriyle önceden beri edebi anlamda bir ilişkisi olduğunu biliyoruz. Marksist bir tanımla aşağı görülen gündelik hayatın içine hapsedilmiş, dışarıda kutsal davaların peşinde koşan erkeklerini beklerken sıradan işlerle uğraşan ve rüyalarına, hayallerine kaçan kadınları anlatmıştı Gölgede Kırk Derece’de. Burada da benzer bir yaklaşım var, ama artık fantastik, soyutlamadan bir adım öne geçiyor ve kurmacanın temelini oluşturuyor. Zaten İnci Aral Sunu’sunda şöyle diyor: “Eğer hayal gücünün soyutlamayla kurmacaya dönüştüğüne ve gerçeğin görme ve algılama biçimimizi genişletme gücü olan sözcüklerle yeniden yaratılabileceğine inanmasam bu öyküleri yazamazdım.” Evet İnci Aral konuda ve içerikte iyiden iyiye fantastikin alanına adım atan bir öykü kitabı çıkardı. Ve bence bunu oldukça bilinçli bir şekilde yaptı. 19. yüzyılda Gotik akımının ve 20. yüzyılın başında kadın spiritualizminin eril materyalizme karşı yaptığı direnişe benzer bir doğrultuda olduğu da söylenebilir bu kitabın. Modernizmin, katı akılcılığın, insafsız pozitivizmin ve materyalizmin olduğu kadar ortodoks din ve kurumsal eril bilimin karşısına merkezinde kadın olan bu tarz bir spiritüalizmle çıkmak ve SAYFA 32 hayalet imgesini kullanmak çok yerinde. Bu çıkış özellikle Ruhumu Öpmeyi Unuttun öyküsünde iyice ortaya konuyor. Kadının sezgileri erkeğin gerçekliğini öyle bir yırtıyor ki, Fikret’in tüm inkârına karşın geçmişteki suçları yine bir kadın olan hayaletin ağzından ortaya dökülüyor. Ama Güleç gibi kayıp ruhlarla iletişim kurabilen bir kadın olmasa belki de birçok şey eksik kalacaktı... Ruhumu Öpmeyi Unuttun tüm bu savlarla tanımlanırken sözün güzelliğini de es geçmemek gerek. Kitabın dilinde şiirsel anlatımla kurmacanın melez birleşimi var. Ama güzel bir melez bu, Latin Amerika güzelleri gibi... İnci Aral ana akım edebiyattan gelen bir yazar olmasına rağmen klasik edebiyatın az kullandığı düşsel sahnelerden, fantastik görüntülerden, çarpıcı fikirlerin ilk tanımlarının çekiciliğinden yararlanırken genellikle kurmacaya yönelik metinlerde bulunmayan bir söz işçiliği de yapıyor kaçınılmaz olarak. Aral’ın sinematografik anlatımı da tahayyül edilmesi zor sahnelerin adeta bir rüya gibi gözümüzün önünde canlanmasını sağlıyor. Bunun için küçük hileler kullanıyor İnci Aral. Küçük ve çarpıcı bir ayrıntı veriyor. Ve o ayrıntı algı sistemimizdeki bir şeyi öylesine tetikliyor ki anlatı gözlerimizin önünde ete kemiğe bürünüyor. Örneğin ilk öyküdeki araba kazası sahnesi; ölen atın bilye gibi dönen gözleri, kazazedenin görüş alanına aniden girip çıkması... İnci Aral’ın kullandığı biçem dehşetli bir gerçeklik duygusu yaratıyor. Romantik olmayan, yalandan uzak katı bir gerçeklikle ‘Fantastik’ öyküler anlatıyor İnci Aral. Dolayısıyla hayaletli öyküler anlatarak gerçeklikten vazgeçmiş olmuyor. Ama sevgilisinin mezarında büyüyen bir siyah laleyi erkeklik sularıyla besleyip büyüterek sonunda bir kadına dönüştüren Kağan’ı düşlemiş olması sadece dildeki değil, hayaldeki kuvvetinin de eseri. Aslında İnci Aral’ın yaklaşımının alternatif kurmaca türleriyle uğraşanlar için de önemi büyük. Yaşar Nabi Nayır’ın keşfettiği, Varlık gibi dergilerde boy gösteren, Orhan Kemal Roman Ödülü alan ana akımımızın bu kuvvetli söz işçisi, düşlemin sahasında hiç bu kadar çok gezinmemişti. Aral’ın, gerçekçiliğinden ve tokat gibi cümlelerinden asla ödün vermeden anlattığı ister aşk sarhoşluğu, ölüm korkusu veya şefkat müptelalığı içindeki karakterleri ister kanlı canlı bir insan, ister hayalet isterse yürüyen ve sevişen bitkiler olsun bize hakikat perdesinin aslında ne kadar kaypak olabileceğini gösteriyor. İnci Aral’ın bu öykülerinde bizi gerçekliğe bağlı kılan şey sözlerin semantiği değil, ruhumuzda yarattığı dalgalanmalar oluyor. Eğretilemeler, benzetmeler ve yadırgatmalar kullanarak dilde de yarattığı hayal kurgusu havası seçtiği konuyu besliyor, ama gerçeklik duygusunu öldürmüyor. “Okumaya çizgi romanlarla, Sihirbaz Mandrake, Arı Maya, Uçanadam gibi çizgi roman kahramanlarının dünyasında olağanüstü serüvenlere dalarak başladım.” Feridun Andaç’la yaptıkları bir söyleşide tüm ? İnci Aral CUMHURİYET KİTAP SAYI 843
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle