29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? seriyor. Bunların üzerine sayfalar dolusu kitaplar yazılıyor, yazılmalı da! Ya okurlar… Ortada bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın gibi bir hal de var. Ama siz gerçekten adaletli bir düşünceye sahipseniz ve dünyayı güzel yaşamak istiyorsanız, işin özü tam burada birey olmaktan geçiyor! O zaman yalanlara karşı dikkatli olunmalı. Ben ne denli dikkat edeceğimin artık ucunu kaçırdım! Hal ve gidiş beni sanki paranoyaklaştırdı. Karakter olarak öyle biri olmadığım da bilinir. Onun için 70’lerin dünyasıyla bugünün dünyası arasında unutmayalım uçurumlar var. 60’larda, 70’lerde çok farklı şeyler tartışılıyordu. Dünyada ne deniyordu, "devrim, hemen şimdi!" Herkes gibi ben de öyle bir şeyler olacağına inanıyordum. Ama büyük güçlerin böyle bir özgürlük anlayışına izin vermeyeceğini kestiremiyorduk. Bu, belki de saflıktı ama benim hep savunduğum bir şey var, 68’lere kadar yaşanan zaman, dünyanın bence yeni bir Rönesans’ı olmuştur. Bitti. Şimdi üçüncü binyılda dinlerin inanılmaz bir şekilde yükseldiği ve hurafelerle karşı kaşıya olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki. Galile’nin dediği gibi her şey dönüyor, umarım ve sonunda ne olursa olsun iyiye dönüyordur! Biraz da öznelliğe gelelim isterseniz. Umut veren genç bir hikâyecinin "hikâyesiyle" karşılaştığınızda o an neler düşünüyorsunuz? Ya da nelerin umut verdiğini kestirebiliyorsunuz? Seviniyorum. Çünkü okumayı seviyorum. Herhalde benim yazarlığımı besleyen şey, okumaya olan merakımdır diye düşünüyorum. İyi bir yazarla karşılaşmak, ne kadar sevindirir diğer bir yazarı! Çünkü onunla yeni bir yola çıkarsınız. Yazarlığınızda profesyonelleştiğinizde böyle bir duruma geldiğinizde, bu bir şans mıdır şanssızlık mıdır bilmiyorum, bir kitabın iyi veya kötü olduğunu ilk on beş sayfada anlıyorsunuz. Nâzım Hikmet’in bir sözü vardır: "Girişi iyi yapın!" Nâzım çok önemli bir uyarıda bulunuyor ama yazılanlara salt giriş yetmez, bir kitabın bütününün o girişi taşıyacak sağlamlıkta olması gerekli. Birçok yazara olduğu gibi bana da sağ olsun, kitap gönderenler var. Bunların ne yazık ki çok azı beni alıp sürüklüyor. Örneğin az önce de andım sanıyorum, Murat Yalçın’ın "Şen Saat"ini okuduğumda en az üç kez aradım kendisini! Yeni bir başarıya sevinç duymak dışında başka bir şey düşünülebilir mi? Çünkü sanat özel bir şey, herkes onu tek başına gerçekleştiriyor (güzelliği de burada) ve kendi gücü, yeteneği kadar yapıyor. Yılların ardından anıların hisli ve sisli atmosferinde özel hayatınızdan ilginç kesitleri izninizle sormak istiyorum. Bütün yazınsal ve sanatsal güzellikleriyle birlikte bize o yılların çok yönlü Füruzan’ını biraz anlatır mısınız, az önce de bahsettiniz, müthiş bir okuma düşkünlüğünüzden söz edilir hep, bunu biraz aralar mısınız? Doğrudur. Her konuşmamda dile gelir bu, okumaya olan düşkünlüğüm. Çocukluğumdan başlayarak, okumaya çok meraklıydım, kesilmez bir meraktı bu. Çok kişide durum böyledir ama soru bana sorulduysa, Füruzan’ınkini anlatıyorsak eğer… Hep söylerim, bir kez daha yinelemekte yarar var: Benim öğretmenlerim, bana öğreten ve beni eğitenler hep büyük edebiyatçılar olmuştur. Özellikle 19. yüzyıl Rus Edebiyatı beni çok etkilemiştir. Bizim edebiyatımızda da örneğin, Tanpınar’ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" benim için bir başyapıttır. Bu türlü okumalardan sonra bir ara okumalarımın türü değişti. Sol literatürü tanımaya 60’larda başladım. Tarih ve ekonomi öğrenmeye çalıştım. Politikanın, sömürünün arkasındaki hareketleri anlatan bir sürü akıllı yazar var bu dünyada. O yıllarda, onları okudum. O tartışmalar içinde akıl yürütecek bir hale gelebilmek için durmaksızın okudum. Ve ondan sonra benim yazma kararım ortaya çıktı. Çünkü bu okumalar yazarlık yeteneğimin aydınlatıcıları oldular. Ben kime kimleri anlatmak istiyorsam, onlar sağlam yerlere oturdular. Ve bu değişik okumalar bakış açımı genişletti, biledi. Sürekli okumayan birinin iyi bir yazar olacağına inanmıyorum. Okudukça, iyi ve duru olan ortaya çıkıyor. Bakış açınız keskinleşiyor, ufkunuz genişliyor. Hani az önce yazar olmanın kurallarını öğreten kitaplardan söz ettik; yazmak için benim verebileceğim tek en iyi öğüt, okumak! Belki de tek kural, okumak? Evet, belki tek kural! Çünkü yazarlıkta ayırt edici özellikler kazanmak gerekir. Bu da iyi örneklerle mümkün… Peki ya dil konusu? Türkçenin önemine değinirken, okumalarımdan iki değişik örneği an mak isterim. Tahsin Yücel ile Enis Batur’u onların sözcük seçimleri bende hep hayranlık uyandırır. Bu aklıma hemen gelen adlar. Türkçenin gücünün bence en yaman sınavı sayılacak örnekleri şiir çevirilerinde görebiliriz. Edebiyatın bir başka dile aktarımında sürekli tartışılan konudur şiir. Neredeyse olmazların en olmazı diye bakılır çeviride. Oysa öylesine başarılı örnekler var ki bu çalışmalarda, Azer Yaran’ın Puşkin’den "Yevgeni Onegin"i Rusçadan, Rekin Teksoy’un Dante’nin "İlahi Komedya"sı İtalyancadan, Necatigil’in "Malte Laurids Brigge’nin Notlar"ı Almancadan, Celâl Üster’in "Aşk Olsun"u İÖ 2000’den 17. yüzyıl’a uzanan değişik ozanlardan çevirileri… Kitaplaşan bu çalışmalar dilimizin şaşırtıcı zenginlikteki sözcükleriyle sürüyor. Türkçeyi bilenler, onun nerelere uzanabileceğinin ayrımındadırlar. Yukarıdaki yapıtlara yüzlercesini katmak olası. Dilimizin binlerce yıllık uğraklarında kendileştirdiklerinin değerini de bildikten sonra edebiyatımızın öneminin de o ölçüde bilincine varabiliriz. Yeter ki sığ bir yazım biçimine, sözcük yoksullaşmasına kayıp dilimizi aşındırmayalım. Yıllar önce bir söyleşiye verdiğiniz yanıtta şunları söylüyorsunuz: "...sevginin hayatta her şeyi çözümleyeceği ve onun kaybedilmesiyle çok yoksullaşılacağı inancındasınız…" Hayatın içinde olan biz insanların hele bugünlere bir gönderme yaptığımızda: "sevgi", "aşk", "dostluk", "iyimserlik", "yardımlaşma" gibi insanı insan yapan özelliklerden, eski söyleyişle "hasletlerden" uzaklaşıyoruz gibi geliyor bana… Siz ne dersiniz? Başta da konuştuklarımız bu uzak ? FÜRUZAN VE YAPITLARI lk kitabı Parasız Yatılı'yla 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazandı. İlk kitaplarında kötü yola düşmüş kadın ve kızların, çöken burjuva ailelerinin, yoksulluk ve yalnızlıkla boğuşan kadın ve çocukların, yeni ortamlarda bunalan ve yurt özlemi çeken göçmenlerin dramlarına sevecenlikle yaklaştı. Kişileri derinlemesine inceledi ve anlatımını ayrıntılarla besledi. 12 Mart dönemini anlattığı ilk romanı 47’liler ile 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı. Daha sonra bir sanatçılar programıyla (D.A.A.D.) 1975'te Batı Berlin'e çağrıldı ve orada bir yıl kalarak işçilerle ve sanatçılarla röportajlar yaptı. Öyküleri Fransızca, İspanyolca, Farsça, İtalyanca, Japonca, İngilizce, Rusça, Bulgarca gibi birçok dile çevrildi. Öykülerinden yapılan bir toplam, A. Saraçgil tarafından İtalyancaya çevrildi ve 1991’de Napoli’de basıldı. 47’liler romanı 1986’da S. Pirvanova çevirisiyle Bulgaristan’da basıldı. Sevda Dolu Bir Yaz ve "Nehir" ile "İskele Parklarında" öyküleri Damian Craft’ın İngilizce çevirisiyle 2001’de Londra’da yayımlandı. Halen toplu öyküleri İspanyolcaya Gül Işık tarafından çevrilmektedir. Dokuz Çağ İ daş Türk Öykücüsü (1982, Volk und Welt Verlag) adlı antolojisini ve Die Kinder der Türkei (1979, Kinderbuch Verlag) adlı çocuk kitabını ise Doğu Berlin'de konuk kaldığı süre içerisinde hazırladı. 19881990 yıllarında çektiği Benim Sinemalarım filmi 1990'da Cannes Film Festivali'nin "Eleştirmenlerin 7 Günü" ve "Altın Kamera" dallarından çağrı alarak 158 film arasından seçilen 8 filmden biri olarak gösterime girdi. 1991’de Uluslararası İran Fecr Film Festivali’nde, Uluslararası Jüri’den "En İyi İlk Film Jüri Özel Ödülü"nü kazandı. 1991’de Tokyo Uluslararası Film Festivali’nde seçilen "En İyi On Asya Filmi" arasında yer aldı. 1994'te, BosnaHersek, Yunanistan ve Bulgaristan gezilerini Balkan Yolcusu adlı kitabında topladı. Oyunlaştırdığı Sevda Dolu Bir Yaz, Ankara Devlet Tiyatroları’nda yaklaşık 200 kez sahnelendi (20002004). 2006 Ankara Edebiyatçılar Derneği Öykü Onur Ödülü yazara verildi. Yapıtları Öykü: Parasız Yatılı (1971), Kuşatma (1972), Benim Sinemalarım (1973), Gül Mevsimidir (uzun öykü, 1973), Gecenin Öteki Yüzü (1982), Sevda Dolu Bir Yaz (1999). Roman: Kırk Yedi'liler (1974), Berlin'in Nar Çiçeği (1988). Röportaj: Yeni Konuklar (1977). Gezi: Evsahipleri (1981), Balkan Yolcusu (1994). Oyun: Redife'ye Güzelleme (1981), Kış Gelmeden (1998). Çocuk Kitabı: Die Kinder der Türkei (1979; Türkiye Çocukları). Şiir: Lodoslar Kenti (1991). Not: Füruzan’ın bütün kitapları Yapı Kredi Yayınları’nda yayımladı. SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 874
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle