24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Füruzan'la 'Parasız Yatılı'nın 35 yılı ve sonrası üzerine “Edebiyatın gücü sevgiden boy verir” Her kim edebiyata biraz olsun bulaşmışsa, kendisine "Parasız Yatılı" denildiği zaman, tereddütsüz ‘Füruzan’ adı çıkıverecektir ağzından. Sonra da devam edecektir, dilinin ucuna gelip, bir bir dökülüverecektir adlar; "Kuşatma", "Benim Sinemalarım", "47’liler", "Gül Mevsimidir", "Gecenin Öteki Yüzü", "Sevda Dolu Bir Yaz", "Berlin'in Nar Çiçeği", "Balkan Yolcusu"… Füruzan, ilk hikâye kitabı "Parasız Yatılı"nın otuz beşinci yılını kutluyor! Tüm Türkiye’de simge halini almış, sosyal konumlandırmanın mükemmel biçimde dile getirildiği bir hikâye Parasız Yatılı… Erdem Öztop bu yılki Anakara Öykü Günleri nedeniyle gittiği Ankara’da, etkinliğin Onur Yazarı Füruzan’la bir söyleşi yapma kararı alır. Aylar geçer, Erdem dersine çalışır ve Füruzan’ın kapısını yeniden çalar. Söyleşi için gün tayin ederler. Birazdan söyleşiyi okuyacaksınız, bir yazarın başlangıcını ve gelişim sürecini bulacaksınız bu söyleşide... SAYFA 4 ? Erdem ÖZTOP verdi öyküde de, romanda da. Bunların arasında olumlu ya da olumsuz örnekler var. Son dönem öykücülerden benim özellikle beğendiğim yazarlar var; Murat Yalçın, Ayfer Tunç, Özen Yula, Sezer Ateş Ayvaz, Murat Gülsoy, Ayşe Sarısayın gibi arkadaşlar kendilerine ait bir dünya kurma çabasında başarılı oldular. Bu değerleri taşıyan başka adları da sıralayabilirim fakat bazı tartışmalı örneklerin de varlığından söz edebiliriz. Çok dikkati çekmek amacıyla yola çıkanlar var, bu dikkati çekme olayında konunun ilginçliği önde tutuluyor, adeta bir tür moda gibi. Bu, edebiyata ne kadar sahicilik katar ya da gerçek içerir, o ayrıca tartışılır, tartışılmalı. Elbette ki yetkin bir yol var, bu yolda giden iyi yazarlar da var… Belirtmeliyim ki; beğenmek beğenenin öznelliğini de taşır ister istemez. Kişi bilgi ve kültür donanımıyla ölçer biçer sanat yapıtlarını. Bu kaçınılmazdır. Sanatların düzeyi ona bakışımızda bizden de hazırlık ister. Merakımızı, sabrımızı, sorularla donanmış olmamızı ister. Moda sözcüğünün sanat kavramıyla uzaktan yakından ilgisi olduğunu sanmam. Biri gelgeç bir şeydir, öteki yerini korur. İnsanı abartmasız, sevgi dolu bir bakış açısıyla anlatan, çözümleyen, hatta çevrenizdeki gerçeklerden esinlenen kısa, uzun hikâyelerinizle ilgi çektiniz. Taşra ile İstanbul’da yaşanan yaşam kesitlerinde sizi en çok ilgilendiren ve yazmayı özendiren etmenler neler? Ben genellikle olayların vurduğu insan durumlarını; olaylar sonuçlandıktan sonraki duygu ve düşüncelerinde, sosyal yapılarında uğradıkları berelenmeleri, kayıpları çok önemli buluyorum. Bu, bütün dünya edebiyatında da böyle, yani olaysız bir hayat yok. O ünlü deyiş gibi, herkesin roman gibi hayatları var. Olaydan sonraki uğradığı değişim ve örselenmişlik beni çok ilgilendiriyor. Benim için şöyle de bir şey söylenmiştir, "Füruzan hep sevgiyle yaklaşır" diye. Ben edebiyatın gücünün sevgiden boy verdiğine inanıyorum. Çünkü benim edebiyata karşı duyduğum, sevgi oldu hep, hâlâ da devam ediyor. Bütün sanatlara karşı büyük bir sevgi ve merak içinde oldum ve olmakta da devam ediyorum. İnsanoğlunun en büyük serüveni, kendi varoluşunun izlerini yaratmaya çalışmak! Yazının olmadığı zamanlarda, hatta o insanlar belki konuşamıyorlardı bile, duvarlara çiziyorlardı. Niye? Bir avı anlatmak istiyordu örneğin, kimin için istiyordu? Resimler belki onun için bir sihir, bir gizem, bir büyüydü. Bunun, insanın varoluş sorusunun temelini bence sanatlar usanmadan oluşturuyor. İnsanoğlu ilkçağdan beri, insan olma sürecini yaşadığından bu yana sanatın peşinde. Bunun içinde yazı, çizgi ve renkler var. Çok önemli bir yer tutuyorlar, o açıdan bu anlatmaya çalıştıklarında sevginin olduğuna inanıyorum. Çünkü nefretle sanat yapılamaz, nefret ancak anlatılır. Ama kişi nefretle sanat yapamaz, nefreti anlatmak ayrı bir şey, sanatı nefretle yapmak ayrı… F üruzan Hanım,1971'de yayımlanan ilk hikâye kitabınız 'Parasız Yatılı'dan bu yana tam otuz beş yıl geçti. İzleyen yıllarda üst üste "Kuşatma", "Benim Sinemalarım" adlı hikâye kitaplarınızla birlikte, "47’liler" adlı ilk romanınızla edebiyat dünyasında adınızı pekiştirdiniz. 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldınız. Diyebilirim ki, bu yıllar Füruzan yılı oldu. O yıllardan 2006’ya geldiğimizde otuz beş yılda hikâye dünyasında ne gibi değişim ve gelişimler oldu? Bunlardan söz erder misiniz biraz?.. O yıllardan bu yana değişimler dünyada da oldu. Dünyadaki bu değişiklikler elbette ki Türkiye’yi de etkiledi. Postmodernizm üzerine fazlasıyla eğilindi. O meraklar, birtakım sonuçlar İNSAN MANZARALARI Bir önceki sorumun doğrultusunda verdiğiniz yanıtı biraz daha açarak "Taşralı" başlıklı öykünüzde teyzesine ziyarete gelen genç kızla teyzesi arasında geçen diyaloglarla bir taşra kentinin yaşanmışlıklarını etkili bir atmosferde anlatıyorsunuz. Sözgelimi, "…budanmış akasya ağaçları, bahçe kapısında beyaz yediveren güller…içkili havuzlu istasyon lokantasında her gece, biraz peynir, rakı, yazın kütür kütür karpuz… Büyük kentlerden gelip geçen uyumuş tren camları…" gibi betimlemelerle taşrada yaşanan hayat sahnelerini, pitoresk bir mekân içinde yaşanmışlıkları çarpıcı biçimde anlatıyorsunuz. Bir hikâyeci olarak dününbugünün hayat sahnelerinde sizi alıp götüren olaylar içinde, insan manzaralarının ilgi çekiciliğinden söz eder misiniz? Üçüncü binyıla girdiğimizde benim en ilgimi çeken şey, insanların büyük bir savrulma içinde oluşudur. Bu savrulmayı bugün bütün medya körüklüyor gibi. Hayattaki zorluklar ve zaman kaybına uğrama korkusuyla insanlar o zamanı nasıl kullandıklarının peşinde koşturma halindeler. Benim şu anda izlediklerim bunlar. İnsanlara durmadan, çeşitli biçimlerde haberler geliyor. Radyolar, televizyonlar ve gazeteler burada önemli öğe durumundalar. İnsanoğlu yirmi dört saatinin büyük bir bölümünü çalışarak geçiriyor, geri kalan zamanda da yorgun argın eve döndüğünde de bir kutunun karşısına oturuyor… Bu çok acıklı bir durum. Bu, düşünmeyi de engelliyor, çünkü düşünmek odaklanmakla olasıdır, yani derinleşmekle. Şu anda insanların birbirleriyle olan ilişkilerinin neredeyse yapaylaştığı, hatta bittiği noktaya gelindiğini düşünüyorum. O açıdan, kalabalıklar (tabii bunun arasın ? KİTAP SAYI 874 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle