Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O K U R L A R A Füruzan'ın 'Parasız Yatılı'sı yayımlandığında Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyordu. 12 Mart 1971 askeri darbesi gerçekleştirilmiş ve ünlü operasyona adını veren balyoz tüm toplumun başına inip durmaktaydı. Evler basılıp kitaplar toplanıyor, toplananlar imha ediliyor, evleri basılmayanlar ise korkuya kapılarak kitaplarını kendileri imha ediyorlardı. Böyle bir dönemde yayımlandı 'Parasız Yatılı'. Edebiyat dünyası ise bu sıralarda yoğun biçimde öykünün artık bittiğini tartışıyordu. 'Parasız Yatılı'nın yayımlanmasıyla bir canlanma, bir hareketlilik başladı edebiyat dünyasında. Parasız Yatılı üzerine yazılar yazılıyor, eleştirmenler olumlu düşünceler sergiliyorlardı. İlk baskısı 15 bin adet basılan kitap bir ayda 15'er binlik üç baskı yapıyor. Füruzan adı dalga dalga yayılıyor edebiyat okurları arasında ve kısa sürede mit haline geliyor. 'Parasız Yatılı'. Bugünlerde Parasız Yatılı'nın 35. yılı kutlanıyor. Bu yılın haziran ayında yapılan 10. Ankara Öykü Günleri'nin Onur Yazarı Füruzan'dı. Parasız Yatılı üzerine konuşmalar ve söyleşiler gerçekleştirildi burada. Şimdilerde ise yeni etkinlikler düzenleniyor, edebiyat dergilerimiz özel sayılar hazırlıyorlar. Biz de Füruzan'la Parasız Yatılı ve sonrası üzerine bir söyleşi yaptık, Sezer Ateş Ayvaz, Yasemin Yazıcı ve Melike Koçak bu söyleşiye yazılarıyla eşlik ettiler. Bol kitaplı günler... Ü TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr turhangunay@cumhuriyet.com.tr zerinde yaklaşık iki ay kafa yorduktan sonra, Arif Aşçı’nın Panoramalar kitabı için benden istediği giriş metnini 36 paragraf üzerinden kurmaya karar verdim ve yazmaya giriştim. 36’yı, 180?’ye (ve 360?’ye) bölünebilirliği nedeniyle seçtim. ‘Blok’ bir metne yönelebilirdim elbette, üzerimde herhangi bir kısıtlama yoktu; ama bu boyutta metinler, yazı yoluyla panoramik bir bakış oluşturmamı sağlayabilir düşüncesinden hareket ettim bilmem sonunda, niyetimi tam anlamıyla karşılayabilecekler mi? Her paragraf (her bir metin), yüksek dozda yoğunlaşma gerektiriyor; ‘blok’ metinde çok daha rahat ilerleyebilir, kolaylıkla akışı sürdürebilirdim. Mallarmé’nin nesirşiir ayrımındaki ölçülendirmesine dönecek olursak, böylesine bir yoğunlaşma, yoğunlaştırma çabasının içinde, açık ya da örtük, dizeleştirme eğilimi var. Bu metni Murat Belge’den (deneme ve üslup konusunda yazmış olduklarını doğrulayan bir yazı anlayışı görüyorum onda), Ekrem Işın’dan ya da Doğan Kuban’dan istemiş olsaydı Arif Aşçı, yazınsal edânın yerini akademik ya da yarı akademik bir optik, ona bağlı olarak da daha az kişiselleştirilmiş, belki nesnele teğet sayabileceğimiz bir yazma üslubu alacaktı. Üçünün de benimkisini gereğinden fazla süslü ve süsçü, oyunlu oyuncaklı, biçimsel ve biçimci bulacaklarından şüphe duymuyorum. İyi yazmak yazın adamının tekelindedir diyemeyiz. İyi yazmak her ne demekse (ya da bir şey demekse), bunun üslupla, dilin kullanımında kendisini hissettiren kimi öznel seçimlerle bire bir ilişkisi olduğu kesin, benim gözümde. Düşüncesini olabildiğince düz, yalın, açık seçik, ortalamaaydınokur’un izlemekte güçlük çekmeyeceği bir dil ve ifade alaşımını tercih ederek kâğıda dökmek mi en (tek değilse) uygun yazış biçimi? Üslup ağır bastığında, öne çıktığında (‘öne çıkarıldığında’ denilecektir), düşünce biraz geri itiliyor, söyleme tarzı söylenenden önemli kılınıyor böyle akıl yürütüldüğünü biliyorum, özel konuşmalarda kaç kez tanık olmuşumdur. Yok öyle şey. Kurduğum her paragrafı bir düşünce, bir fikir, bir saptama ateşliyor öncelikle. Dahası, paragrafların birbirlerine eklemlenme biçimleri, bütünsellik mantığı açısından canalıcı önemde. Sözün özü, önce bir üslup kaygısı öne çıkıyor değil burada, birlikte biçim alıyorlar. Üslup çalışması okumayı zora soktuğunda, düzayak okumaların yol açtığı bir tür tembellikle düşünülüyor: Neden yorgunu yokuşa sürüyor ki, pekâlâ daha yalınkat bir yazı anlayışıyla da aynı şeyleri ifade edebilirdi. Bütünüyle karşı çıktığım bir anlayış işte. Her paragraf için, her paragraftaki her cümle, her cümlenin her bir birimi için yoğun bir işgücü harcıyorsam, en sıkı yolu Enis BATUR Pervasız Pertavsız İçerik ve ifade arama kaygım bir çırpıda kenara atılmasın isterim. Dile getirdiklerimi başka türlü dile getirebilseydim, cümleleri farklı bir ifade zeminine çevirebilseydim, bir başkası olurdum. Bir adım ötesi: Kesinkes ‘aynı şeyleri’ dile getirmiş olmazdım; metnim o metin olmazdı bu üslup bu içeriğin ebesi. Peki, yukarıda andığım insanların metinlerini, kitaplarını okurken öğrendiklerimi, bana kattıklarını hafife mi alıyorum? Böylesi bir yaklaşım, en hafifinden haddini bilmeme kapsamına girer. Gelgelelim, yalnızca öğrenmek, bilgi devşirmek, bir düşünsel alışveriş sağlamak için okumak durumunda kalmak ciddi bir eksiklik duygusu uyandırıyor bende. Buna, Metin And konusunda değinmiştim: Biribirinden önemli, kalıcı araştırmalar öyle kaleme alınmamalıydı. Hele önümüzde, tersini gerçekleştirebilmiş örnekler dururken: Hikmet Birand botanik alanındaki çalışmalarıyla büyük katkılar getirmiş olmakla yetinebilirdi pekâlâ, bir de Türkçenin doruktaki kullanımlarından biriyle karşı karşıya geldik yapıtlarında onca öğrenirken bunca tat almak çifte kavrulmuş durum değil mi? Öte yandan, sözgelimi Murat Belge’yi bilgi edinmek amacıyla okumamız için geçerli bir neden yoktur ortada: Yazdığı alanların uzmanı sayılamaz Belge, onda arayacağımız düşünsel ilişkilendirmelerdir. Bir düşünce alıştırması, diliyle orantılı bir derinlik, rakım, irtifa denklemi kurabilir ancak. Yazın adamının üslup araştırmasını, biçim arayışını, dille yakıcı temas eşiklerine yönelmesini yalnızca estetik bir sorun olarak algılamak, ifade edileni indirgemek anlamına gelir. OLACAK İŞ Gece Akvaryumu, bir zamanlar büyük tipografi ustası Guy Levis Mano’nun yayımladığı şık bir kitapmış, şimdiki yayıncısı biraz daha geliştirmiş içeriğini. Victor Hugo’dan, oylumlu yapıtından özenle seçilmiş ve ardı ardına dizilmiş, "gece" izleğini öne çıkaran 64 parçadan oluşuyor kitap. Bir yapıtı yakından tanımazsanız, böyle bir seçme gerçekleştiremezsiniz; çalakalem yapılması kolay, aldatması güç bir seçki türü bu. Gece Akvaryumu’nun etkileyiciliği, Victor Hugo’nun elinden çıkmışçasına tutarlı bir bütünlüğe sahip olmasından geliyor en çok: Sanki oturup yazmış bu kitabı. Dar oylumlu yapıtlar söz konusu olduğunda, sözgelimi Asaf Halet Çelebi’den ya da Dıranas’tan, aynı sonucu çıkarmak pek olanaklı görünmüyor bana. Bu engel bir yana, pek çok yazarın yapıtı açısından doğurgan bir çözüm biçimiyle karşı karşıyayız. Hangi yazardan hangi izlek dolgun malzeme getirir, dikkatle bakmadıkça emin olamazsınız: Beklenmedik odak noktaları, çok iyi tanıdığımıza inandığımız bir yapıtın gözümüzden kaçmış bir boyutunu önümüze serebilir. Zaman, her yapıtı az ya da çok yorar. Sayısız yazar okurun gözünde içine sıkıştırıldığı basmakalıbın, oturmuş yargının kurbanıdır. Kendi payıma, Gece Akvaryumu türünden yepyeni okuma kesitleri aracılığıyla Hüseyin Rahmi Gürpınar’a, Esat Mahmut Karakurt’a, daha yakın tarihlerden Zeyyat Selimoğlu’na dönmek isterim. Peyami Safa’dan "Tramvay Yaşantıları", Kerime Nadir’den "Ölüm Sahneleri", Melih Cevdet Anday’dan "Ağaç Gözlemleri", başka pek çok okuma önerisi, o yapıtlara farklı kapılardan girmemi sağlayabilir. Düşünebiliyor musunuz: Türk edebiyatında bisikletin, sokak lâmbasının, terliğin, Alaaddin sobasının, Singer dikiş makinesinin yerini bile bilmiyoruz olacak iş mi? ? Tipografi ustası Guy Levis Mano’nun bir çalışması. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 874 SAYFA 3