29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hallacı Mansur üzerine çevirmen Dr. İsmet Birkan’la söyleştik... ‘Hallac yalnız sufi değil bir eylem aydını’ Gelen yıl için de angajmanlarım var. Hallac’ın felsefesi ile bir tanışıklık ya da yakınlık daha önce var mıydı? Hallacı Mansur’un "felsefesi", kökenleri çok gerilere ve derinlere giden evrensel gizemcilik (mistisizm, tasavvuf) geleneği içinde yer alıyor; bu olgu hakkında –uzmanlık düzeyinde olmasa da oldukça geniş ve güvenilir bilgilerim vardı. Hallac’ın yaşamöyküsünü de, genelgeçer olan versiyonuyla, ana hatlarıyla biliyordum. Yakınlık konusuna gelince, ben Hakikat’ın –her ne isegnôsis (duyular ve akıldan geçmeden, herhangi bir yoldan "içe doğan" batıni bilgi) değil epistêmê (duyular ve akıl yoluyla elde edilen "bilimsel" bilgi) türünden bir şey olduğunu düşünmeye daha yatkın olduğumdan olacak, içrek (ezoterik, batınî) yoldan hakikat Louis Massignon arayışına hiçbir zaman eğilim veya yakınlık duymadım. Gizemcilik beni sadece sosyokültürel bir Louis Massignon’un olgu olarak, üretilmesine vesile olduğu 'İslamın Mistik Şehidikültür yapıtları açısından ilgilendirdi. Hallacı Mansur' adlı Hallac’ın "felsefesi" de bence gizemciliğe getirmiş olabileceği herhangi bir dört ciltlik eserinin ilk veya özgünlükten çok eylemlecildinin çevirisini yapan yenilik rinde, yapıp ettiklerinde aranmalıdır. Dr. İsmet Birkan’la bir Zira Hallac bu kitapta öncelikle çağını zangır zangır sallamış bir eylem adamı söyleşi gerçekleştirdik. olarak görünüyor. Birkan, kitapla ve feyi –asıl felsefeyi sürdürmeye çalışan filozoflar da, "rasyonel" insanı "kurtarmak" üzere, hepsi de bireye yönelik Epikürizm, Kinizm, Stoacılık (Revakîlik) ve Kuşkuculuk gibi ahlak (günümüz kavramlarıyla söylersek "bireysel gelişim") felsefeleri icat ediyorlardı. Bildiğimiz şekliyle gizemciliğin özünde, algılanan âlemin ötesinde bir "üst âlem" ve orada her şeyi var kılan ve düzenleyen bir Yüce Varlık bulunduğuna ve bir şekilde –genellikle esrime (vecd, extasis) yoluyla bu âlemle ilişki kurulabileceğine dair inanç yatar. Bu tanımıyla Gizemcilik bir felsefe değil, bir din olgusudur, ve en ilkel şamanlıktan en son yüksek dinlere, hatta günümüzde din adı taşımamakla birlikte insanları aynı şekilde etkileyen çeşitli "para..." akımlara kadar, bütün inanç sistemlerinde baş yeri tutmuş ve tutmaktadır; hatta kimilerinin belkemiğini oluşturur. Ancak, kendisi felsefe olmasa da elbette her şeyin olduğu gibi gizemciliğin de felsefesi yapılabilir, yapılmış ve yapılmaktadır. Antik dünyada da gizemcilik unsurları vardı tabii: Yaşamın her anında büyük önem taşıyan kehanet kurumu, Orpheus inanç ve mitleri ve özellikle mysterion denen gizemli törenler gibi. “Mysticisme=gizemcilik” terimi de zaten bu sözcükten türemiştir. Ancak, Antik düşünce ya da felsefe deyince genellikle, İyonyalı "doğacılarla" (Thales, vb.) başlayıp Sokrates’le insan ve ahlak sorunlarına odaklanan, Platon’la sistemleşip Aristo’ yla Okul’a dönüşen ve halen dünyanın her yanında "felsefe" adıyla öğrenim ve inceleme konusu olan şey kastedilir, ki bu gnôsis’e dayanmaz ve gizemciliğe karşıttır. Bu ikisi arasındaki yakınlık/uzaklık veya bağlantı ilişkisine gelince, ilkeler planında bunlar taban tabana karşıttırlar. Ancak her ikisi de insan zihninin ürünüdür ve genellikle orada birlikte bulunurlar. Bu zihin ise sıkıştığı zaman en garip ilişkileri kurabiliyor, en olmaz görünen sentez veya senkretizmleri gerçekleştirebiliyor!.. Sözünü ettiğimiz çağda, gnostisizmle asıl felsefenin karışımından iki büyük sentez gerçekleşti: Biri, Paulus’un gizemci bir Yahudi mezhebine "el kararı, göz kararı" bir miktar Antik düşünce ilave ederek oluşturduğu bir din, Hıristiyanlık (ki kısa sürede Roma dünyasını teslim alacaktır); öbürü, Plotinos adlı düşünürün, Platon’un "idealar" kuramını gnôsis bağlamında elden geçirerek kurduğu bir felsefe sistemi, Neoplatonizm veya YeniEflatunculuk. Benim görüşüme göre, batıni düşünce ile Antik felsefenin kavuşum/örtüşüm alanı işte bu felsefedir ve bölgemizde çıkmış her üç dinin felsefi alt (veya üst) yapısını bu sistem oluşturur. Tüm "tasavvufların" dayandıkları dünya tasarımı bunun damgasını taşır. Bu ortak gövdeye çeşitli kültürlerden, düşünürlerden farklı "periferik" katkılar gelmiştir, ama içinde yüzülen havuz budur. İslam tasavvufunun tamamen Kuran’a dayandığını ve özgün olduğunu ileri süren görüşler bulunduğunu biliyorum. Fakat olaya geniş kültür tarihi düzeyinden bakınca, bu fikri savunulabilir bulmuyorum. Zaten tarih boyunca Kuran adına konuşan Medrese’nin en önemli uğraşlarından biri Tekke’yle mücadele olmuştur. Hallac olayı ise bunun en parlak, âdeta göz kamaştırıcı örneğidir. Hallacı Mansur’la ilgili sorularımızı yanıtladı. ? Miyase İLKNUR M assignon’un eserini daha önce Fransızca okuma olanağınız olmuş muydu? Louis Massignon ve eserleri hakkında, alanında tuttuğu olağanüstü büyük yer hakkında bilgim vardı, ama eserini daha önce okumamıştım. Zaten biraz bu nedenle, biraz da kitabın hacmini ve niteliğini görünce işe angaje olmakta tereddüt geçirdim, bayağı direndim de... Kitabın okur bulma şansının fazla olmadığını ileri sürerek yayıncıyı vazgeçirmeye bile çalıştım. Hayli kapsamlı olan birinci cilt yayımlandı. Diğer üç cildi okumak için ne kadar bekleyeceğiz? Diğer ciltlerin ne zaman yayımlanacağını bilmiyorum. Benim üstlenişim birinci cilt içindi; öbür ciltler için yayınevi çevirmen arıyordu, bildiğime göre. Benim hevesli olmayışımın başlıca gerekçesi, açıkçası, eserin hacmi.. İlk cildi makul bir sürede bitirebilmek için elimdeki üç –belki de dört önemli işi yarım bırakmak zorunda kaldım. Nitekim şimdi de onlarla uğraşıyorum. SAYFA 16 BATINİ DÜŞÜNCE Hallac’ın batıni düşüncesi ile Antik çağ felsefesi arasında bir ilişki ya da yakınlık bulunup bulunmadığını merak ediyorum. Bir felsefeci olarak sizce var mı? Sorunuzu doğru mu anlıyorum bilmem, ama yanıtı "vardı" veya "yoktu" diye kestirilip atılabilecek bir şey değil. Bu yüzden, bilenlerden özür dileyerek, giriş babında, birkaç temel tanım ve bazı tarihsel kavramlar vermem gerekiyor, ki söylediklerim layıkiyle anlaşılabilsin. Batıni düşünce (gnostisizm) "zahirî" düşünceden (bilim ve felsefe) daha eskidir ve az önce tanımladığım içedoğan, gaipten gelen bilgi (gnôsis) kavramına dayanır. Klasik Antik kültürün çöküş çağı olan Roma imparatorluğu döneminde, bir Şark ürünü sayılan gnostisizm çeşitli biçimler altında tüm Roma dünyasını istilâ etmişti (bu olayın nasıl bir şey olduğunu kafada canlandırmak için "postmodern" veya "küresel" günümüze bakmak yeter: oranlar korunmak şartıyla aynı durumdayız!). Eski Şark ve Ortaşark kültürlerinden süregelen ne kadar ezoterik (batıni) inanç varsa, tanrıları ve tapınaklarıyla Roma’nın büyük kültür merkezlerini doldururken, Antik felse HALLAC’IN KİŞİLİĞİ VE EYLEMİ Hallac’ın düşüncesini bir felsefeci olarak yorumlar mısınız? Çevirmenlik vesilesiyle kendimi içinde bulduğum bir konuda otorite gibi konuşmaktan kaçınmaya dikkat ederek, Hallac hakkında felsefesinden çok kişiliği ve eylemi hakkındabirkaç şey söyleyebileceğimi düşünüyorum. Hallac düşüncesinin evrensel gizemcilik geleneği çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirtmiştim. Hallac da, Hasan Basrî gibi, gençliğinde tanışıp tartıştığı ve söylenceye göre kendini azarlattığı Cüneyd Bağdadî gibi, esrime (vecd) yoluyla Tanrı’ yla "bir" olduğuna inanan bir "Sufî" idi. Kitapta geçen ve yazarın çeşitli uzmanlarca çeşitli dillere yapılmış çevirilerini de verdiği, âdeta elmastan yontulmuş bir söz, sanki tüm tasavvufu özetler: Hasb’ülVâcid ifrad’ülVâhid lehu: Esriğin her şeyi Biriciğin(in) onda bireyleşmesidir. Hallac’ın kişiliğinden gelen, benim de kitaptan öğrendiğim, özel öğelere gelince... ? Hallac’ın gizemciliği, genel olarak kabul edildiği gibi bir "vahdeti vücud" (varlık birliği) gizemciliği değil, bir "vahdeti şuhud" (tanıklık birliği) gizemciliğidir. Yani "Ene’lHakk" sözü "ben vücudumla Tanrı oldum, hadi bana tapın!" anlamına değil, "ben konuştuğumda sözlerimi Tanrı söylüyor, benim benliğimden Tanrı konuşuyor" anlamına geliyor. Massignon, Arapça "ene" sözcüğünü bir şahıs zamiri değil bir ad olarak alıyor ve sözü Fransızcaya "mon Moi est Dieu" (Benliğim [beni ben yapan şey] Tanrı’dır) diye çeviriyor. Başka deyişle, esrime halinde konuşan Hallac, "ebedi tanık" olan Tanrı’ya –ve onun kendi gönlüne gelişine"o an için" tanıklık etmiş oluyor (anlık tanık). Bence bu nokta önemli. ? Hallac yalnız bir esrik (vâcid) Sufî değil, çağının bütün dini ve felsefi KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 874
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle